bugün

katatonia'nin en son albumu.
daha sert kisimlara sahip,jonas renkse arada bir kendini akerfeldt sanmaktadir.
depresif,sert ve super bir vokal dinlemek isteyenler bu albumde cok sey bulabilirler.
fazla söze ne hacet, yine katatonia yine sadelik ve büyüleyici bir vokal ve müzik.
leaders
deliberation
soils song
my twin
consternation
follower
rusted
increase
july
in the white
the itch
journey through pressure

gibi parçalara sahip 2006 katatonia albümü.
Katatonia'nın az yeni sayılabilecek ama çok güzel bir albümü.
gün itibariyle progresif tarzda opeth ile yarışabilecek seviyede olduklarının ispatı olduğuna kanaat getirdiğim muhteşem katatonia albümü. katatonia dinlemek isteyenler bu albümden başlamalı.
katatonia'nın müziğindeki opeth etkisinin tavan yaptığı albümdür. albümde birlikte kullanılan uyumsuz akorlar bu izlenimi veriyor. ayrıca leaders şarkısında mikael akerfeldt geri vokal yapmıştır.
Merhaba. Hayatımda yazdığım ilk albüm kritiğini sizlerle paylaşmak istedim. Bundan 3 sene önceydi. Biraz amatörce olduğu belli. Şarkılardan ergen tutkusuyla teker teker bahsetmiş olmam, acemiliğin sancılı sürecinde yaşadığım yazınsal bocalamalardan ibaret bi döneme tekabül ediyordu sadece. Şimdi tekrardan okuduğumda saçma sapan yazdığımı fark edip bir an silmeyi, paylaşmamayı bile düşündüm. Lakin bu albümü -en azından benim için- önemli kılan temel etmen, bunalımlı zamanlarımı iyi yansıtıyor oluşu. Bu yazıyı seçmemin sebebi de, kritiğini yaptığım diğer albüme göre daha dinlenebilir, daha herkese hitap ediyor olmasından kaynaklanıyor. Bazı yerleriyle biraz oynadım. Neyse, iyi okumalar.

Hayatta kimi zaman öyle şeyler geliyor ki insanın başına, bir çıkış kapısı arıyoruz; bir dayanağa, mabede ihtiyaç duyuyoruz. Bu albüm, beni tam da zamanında silkeleyip kendime getirdi. Katatonia'ya Brave Murder Day albümü dışında hep bir önyargıyla yaklaşmıştım. Daha doğrusu yeni tarzlarına bir türlü ısınamamıştım. Sağ olsun son albümleri bana yardımcı oldu. Tarz yönünden kıyaslama zaten yapılamaz. Sen tut doom/death yaparken depresif rock vari bir tarza bürün; ama işte öyle değilmiş efendim. Bana tüm laflarımı yedirten, günlerce başka bir şey dinletmeyen bir albümle karşıma çıktılar.

Bu albümde Mikael Åkerfeldt parmağı oldugu çok açık. Zaten ilk şarkı Leaders'ın nakaratının sonunda "do you?" şeklinde bir fısıldıyor ki Allah be diyip loop'a alıp defalarca dinliyorsunuz şarkıyı. Albümün en iyilerinden kesinlikle. Sonra Deliberation adında bir manyaklık giriyor ki yavaş yavaş, damardan damardan giriyor. Ardından gelen Soil's Song ise yine nakaratıyla ön plana çıkan bir başka parça. Dördüncü parça My Twin, albümün belki en basit ama en popüler parçası. Sözleri de gayet hüzünlü olan bu şarkıdan sonra artık anlıyorsunuz ki "bilekte jiletlik" bir albüm sizi bekliyor. Bir hayli karanlık bir albüm dinlediğinizi fark ediyorsunuz çok geç olmadan. Sonraki parça Consternation ise tamamen hastalıklı bir parça. Adı gibi sizi hayrete düşüren, afallamanıza neden olacak bir atmosferi var. Albümün en iyilerinden. Onu takip eden diğer şarkı, adı üstünde Follower (tamam vurmayın) albümün akıcılığını bozmuyor. 01.21-01.26 arasında Jonas Renkse öyle bir vokal yapıyor ki gerçekten ürperdiğinizi hissediyorsunuz.

7. sıradaki Rusted, albümün -bana göre- kuşkusuz en güzel melodisine sahip olan parça. Baştan sona çok vurucu bir şarkı. Bu da albümün en iyilerinden. Ve geldik bana göre albümün en iyi parçasına... Increase... girişten 36. saniyeye kadar süren ve şarkının ilerleyen bölümlerinde de duyulabilecek o öpülesi parmaklardan çıkan riffler, hayatımda duyduğum en damar rifflerden biri. Kesinlikle adamı yerlerde süründürüyor. Kafanız bozuksa asla dinlemeyin. Albümü ilk dinlediğim gün sabaha karşı 4 gibi uyumaya yakın aklıma giriş riffi takıldı. Ulan hangi şarkıdaydı diyip deliriyordum. En sonunda açtım bilgisayarı, şarkıyı yaklaşık 5.denemede buldum ve birkaç kez dinledim. Harikaydı. Yine albümün en iyilerinden olan July, Mikael Åkerfeldt'in çığlıklarının duyulabileceği baş döndürücü bir parça. In the white ise nakaratıyla yardıran bir şarkı olmuş. Nakaratta giren sakin ama acıklı vokal, kuzeyin soğuk atmosferini suratınıza çarparak karanlık notalarla örülmüş ezici bir darbe indiriyor beyninize. Albümün sonuna doğru yaklaşırken 11. track The Itch ise bir an Tool dinliyormuş hissi uyandıran, fazla öne çıkmayan ama oldukça başarılı bir çalışma. Diğerlerinden aşağı kalır yanı yok kesinlikle. Son şarkı Journey Through Pressure albümün en ağır, en dokunaklı parçası sanırım. iç karartıcı vokallerle şırıngayı kalbinize kalbinize sokan bir parça. Galiba albümün orijinalini alana bir adet şırınga da hediye ediyorlarmış.

Sizi kesinlikle çok karanlık bir albümün beklediğini söyleyebilirim. Albümün içine girdikçe başta sevmediğiniz parçalar bile çekici gelmeye başlıyor, hatta bazıları en sevdiğiniz şarkı bile oluyor. Bu albüm benim gibi birinin önyargılarını yıktıysa, bu tarzı sevenler için bulunmaz bir nimettir sanırım.

Not: Katatonia, 11 Eylül 2011'de Unirock Festivali'nde sahne alacak. ilgilenenlere duyurulur.
tonights decision ve discouraged ones dan sonra nasıl olur da insanlar bu albümü bu kadar sever diye düşündüren albüm. defalarca dinlememe rağmen sadece leaders deliberation ve soil's song biraz ilgimi çekti.