bugün

Babannemin kına gecesine davet edildim. Babanneciğimin mürüvvetini görmekte nasipmiş.
benden bir halt olmaz. böyle gelmiş böyle gider. bitse de gitsek.
görsel
Ulan birinizin değil hepinizin bir tarafına goyayim demeyi çok isterdim ama uçurulmak istemiyorum sözlükten.
görsel
insan hayalleri kadar yaşarmış. ben ise her gün başımı yastığa koyduğumda çok istememe rağmen hayal bile edemiyorum, allahımın gücüne gitmesin ama, bu durumda her gün ölüyor gibi hissediyorum. içimdeki yalnızlığı normalleştirmekten korkuyorum. çocukluğumda ki gibi biri elimden tutunca her şey düzeliyor ve düzelecek gibi hissedemeyişimi anlıyorum aslında. mücadelesizlik mi, kolaycılık mı bilmiyorum. ama pes etmemem gerektiğini her gün anlıyorum. anlamama rağmen hala pes edersem bir daha şansım olmaz bunu da biliyorum. allahım ne olur yardım et.
ayın 20'si çabucak gelse de bu siktiğimin Adanasın'dan defolabilsem.Psikolojimi siktiler.
misafir sevmiyorum.
"hayatta hiçbir şeyim az olmadı senin kadar!"
Bugünün rüya olması için o kadar çok şey verebilirdim ki. Sanırım yıkılışımın yıldönümü olarak her yıl kutluyabilirim bugünü. Nerde hata yaptım, ne oldu da böyle oldu aklım almıyor. Sanki hiçbir şey düzelmicek, düzelmiyecekte zaten. Ne yapacağımı zerre bilmiyorum beynimde onlarca senaryo yazılıp oynanılıyor ama bedenim hareket etmeyi şiddetle reddediyor ne yapıcam hiçbir fikrim yok. işin garibi şu; hala gülüyorum tek damla yaş bile akmadı gözlerimden sanırım arkadaşlarımın ve ailemin de dediği gibi bi tür şoktayım geçince nasıl bi tepki veririm kestiremiyorum.
Yumruğumu göğsüme sokup kalbimi sökmek istiyorum.. sonra karşıma alıp kalbimden saatlerce özür dilemek.. kendisine bu kadar acı yaşattığım için çok üzgünüm. Sen bunları hiç hak etmedin kalbim..
Başardım.
olmayacak gibime geliyor. öyle seziyorum. olsa anormal olurdu. şimdiye kadar ne oldu ki? niye olsun ki? ben kimim ki salak? benim ne haddime? olmaz tabi ne sandın?
40 yasinda bile olsan ağri can acisi çektiginde anne diyerek uyaniyor insan.
Civcivler dünyanin en tatlı varlığıdır.
dişçiden korkmak saçmaymış. 30 yıldır dişçi en büyük fobimdi. hayatımda bir kere bile gidemedim korkudan. son 3 ayda 9 kanal tedavisi ve 9 dolgu yaptırıp 3 tane de diş çektirdim. korkacak hiç birşey yokmuş. ama size bir tavsiye. aynı gün içinde 3 diş birden çektirmeyin. açıkçası hiç ağrı yok ama çok yorucu ve mal gibi oluyorsunuz.
Uyursan gece biter, uyuyamazsan sen demiş sartre. Fazla söze de gerek yok sanırım.
kusura bakmayın, kimsede alınmasın ama türk kızı gerçekten kezban aminim...

başka da bir şey demiyorum. by.
görsel
seni nereye yazayım bilemedim.

üniversiteye hazırlandığım sene birisini sevdim. yüzüne bakmaya doyulmayan, hayali bile iç ısıtan sevgilerdendi. aramızda bir şey olmadı.
üniversiteyi kazandım. sınıf yeni, içimdeki arkadaş canlısı insan daha ölmemiş, gözümden ışık çıkararak bakıyorum dünyaya. yine etrafıma neşe saçarken; birisi girdi sınıfa, boylu poslu bir oğlan, herkese tepeden bakıyor. doğmadan önce kızıl olmaya karar verip, son anda "yok ben sarışın gibi olcam" dediği için sadece kırmızı teni kalmış kendisinde.
sevdiğim çocuğa benzettim oğlanı. kanım kaynadı o benzerliğe. aslında alakaları yoktu.
tanıştık birisi sayesinde. grupça buluştuk akşam üstü serinliğinde, sonra diğerleri gitti yalnız kaldık bundan taa 4 sene önce. nargile seven (o zamanlar bağımlısıyım, tesbihle falan geziyorum), boş zamanlarında ebru ile uğraşan, kitap okuyan 2 çocuk abisi çıktı. "hepinizi ezerim" diyen tavrın altında o sakinliği görünce bayıldım tabii oğlana.
zaman geçti aradan. benzettiğim oğlan gibi sevemediğimi fark ettim. yine de o'na dair şefkatim eksilmedi. çünkü ateşli olduğu bir gün yolunu değiştirip beni yurduma bırakan birisine, doğum günümde gözleri gülmekten kısılmış, kapımda dikilirken elindeki çerçevenin içinde küçük bir lâle ebrusu tutan birisine şefkat duymazsam ölmüş olurdum. güvenilirdi hem. korurdu beni sanki.
haftalar geçti. bizi tanıştıran kişi sınıftan birini seviyor, kız bunu istemiyordu. biz de 'aşk çocuğunu' toparlamaya uğraşıyoruz, işimiz yok ya. bu buhran zamanında tüm haddini aşan aşk çocuğumuz kırmızı oğlana "sana lavandula'yı yapalım" demiş.
kırmızı oğlan bu laftan sonra konuşmadı benimle. benim dedirttiğimi sandı sanırım. "öyle bir şey yok, ben istemedim" desem de, tüm arkadaş grubu ilginin, sevginin sadece ve sadece aşık olunan insana duyulacağını sanan avamlardan olduğu için inanmadılar bana.
uzaktan içim acıya acıya izlemeye başladım onu. diğerleriyle gülerken bana baktığında buzlaşan kısık gözleri canımı acıttı.
zaman geçtikçe yok saydı, görmedi, bulunduğum ortama gelmedi, daha neler neler...
sonra tüm arkadaş grubu dışladı beni. neşemi çocukça bulmuşlar, bahaneleri buydu.

birilerini sevmekten koparılan her insan gibi kızgınlıkla doldum, özellikle kırmızı oğlana karşı. sevgimin ne olduğunu anlayamaması dağ gibi çocuğu gözümde yerle bir etti. güçlü sandığım birinin karşıma çıkıp "sen ne düşündün hakkımda?" diyememiş olması kızdırdı beni. hislerimi çatır çatır anlatabilecekken susturulmuş olmak, soracak cesareti ve isteğinin olmaması, kendi gözünü kapatıp hiçbir şey olmamış gibi davranması kızdırdı.

sevgilisi oldu, grupla arası bozuldu sevgilisi yüzünden. tüm grup gelip köpek gibi özür diledi benden, hakkını helal et dediler. etmedim.

yıllar geçti. aşk çocuğuyla aynı ortama girdik geçenlerde, kırmızı oğlandan açıldı konu. boynunda bir kitle oluşmuş, onu aldırmış. boynu sarılı gördüğümde yakın arkadaşımla "eeeğğğ sevgilisi bıçak dayamıştır eeeğğ" diye dalga geçtiğim; saatlerimi kızarak, ah ederek geçirdiğim, gördüğümde "endamına tükürdüğüm" dediğim çocuk şimdi o kitlenin zararlı olup olmadığını öğrenmek üzere.
neler yaşadığını öğrenince kendime sinirlendim sırf beni anlamadı, görmezden geldi diye bu kadar kızdığım için. zarar görmesini asla istemedim. sadece ne kadar kırdığını anlamasını istemiştim.
şimdi o dağ gibi kırmızı çocukla yine aynı sınıftayım. aramızda uçurumlar var. olsun. uçurumları kendi koydu aramıza, aşmayı da ben istemiyorum.
yine de gidip sarılmak geçiyor içimden. 2 gün önceki doğum gününü kutlayıp, geçmiş olsun demek istiyorum. aramız hiç bozulmamış gibi "o kitle seni yıkacak güçte değil" diyip yanında bulunmak istiyorum. benzer şeyi ben yaşadığımda haberi olsa bana dair hiçbir şey hissetmezdi biliyorum.
yine de hislerimi dizginleyip sınıfta sessizce ağlamaya direnemedim.
neden mi?
çünkü çerçeveyi uzun zaman önce atmış olsam da; içindeki lâle çok güzeldi.
Bu düzeni bozuk dünya yalan arkadaşlar.
mazallah kötü birinin aklına uyup her şeyimi kaybedebilirdim ama böyle istedi. ne yapıyorsun bir daha yok hesap. sana layık olan bu. bütün mahalle duydu kadeh seslerini bütün hastalığım bardak kenarında. hadi gökyüzü korku filmi, çocuğun aşık olduğu herkes ölüyor. paçalarım beş karış yürüyemiyorum... her şey eski film.
görsel
yine dayanamadım söylemek istiyorum. " sevmek istiyor bu gönül artık" bu durum biraz da benim elimde belki ama ben artık çevresizlikten, hayatın acımasız çıkmazlıklarından bir hayli sıkıldım. geçmişte çok hatalarım oldu ama her şeyden dersimi aldım. her sabah uyandığımda, benimde onu çok seveceğim, onun da beni çok seveceği bir sevdiceğimin olmuş olduğu an'ları istiyorum. " allahım ne olur".
yaklaşık 2 yıldır istisnasız her şey ters gidiyor. nedenini anlayamıyorum kozmik olumsuzluk gibi bir şey bu. bu durumdan sıkıldım, yoruldum ve artık bittim.