bugün

Dinozor beni kovaladı sonra oturdu tavla oynadık. Anlamıyorum.
Bu geceden...

Erdal tosun masada. Yüzünün sol tarafında derin bir yara var. izbe, karanlık, duvarlarındaki boyalar dökülmüş pislik içinde bir odadayız. Kullanılmayan eski bir ofis olabilir. Bana bir şeyler anlatıyor. Önceki söylediklerini seçemiyorum ama kendime gelip ona kulak verdiğim anlardakilerin bazıları net aklımda.

Bir liste hazırlamış. Çantamı hazırlamamı ve Yanıma almam gerekenleri söylüyor:

"...bir paket tuz ruhu, üç parça gömlek düğmesi, en sevdiğin bere, birkaç boş şişe, sayfaları yırtılmış çizgi romanların, kopuk gitar teli, bileklik, iki yastık, sağ alt köpek dişin, içi dolu defter, patik, oyuncak ayı, yarısı kesilmiş seccade, yara kabukları, çay bardağı, eğri bir bıçak, gözyaşını sildiğin bir mendil, çilekli milkshake, bir kutu ekler ve alabildiğin kadar su..."

Söylediklerine anlam vermeye çalışıyorum, neden orada olduğumun farkında bile değilim. Kapı aniden açılıyor. Kardeşi gürdal tosun tombalak kılığında içeri giriyor:

"listeyi verdiysen bir an evvel hazırlansın da gidelim abi..."

Nereye diyorum? Erdal tosun cevap veriyor:

"diğer tarafa, seni bekliyoruz..."

"Diğer taraf?"

"Zamanı gelince göreceksin neresi olduğunu."

Kapıyı kapatıp odada beni yalnız bıraktıkları an karanlığa gömülüp birden uyanıyorum.

Hakkımda hayırlısı...
not: hayatımda sigara içmiş ve de içmeye niyetli insan değilim.

okulda çıkmışım kapının önüne, gizli saklı sigara içiyorum. yakın bi arkadaşım yakalıyor beni ve ardından şöyle bir diyalog geçiyor:

+ arkadaşım
-ben

+ keşşşşşş
- ya bi gitsene sen, alla alla.
+ iç iç, her nefesinde evladınla geçireceğin bi gün gidiyo.
- ya yavrucuğum ben çok içmiyorum bi kere.
+ vallaha mı?!
- tabi bak ayda bi paket bitiriyorum ya, bağımlı değilim ben bak.
+ hahahhaha hadi lan ordan!
- ya cidden keyfine içiyorum. dumandan halka yapabildiğim zaman bırakıcam. içkim yok kumarım yok şunu da çok görme. bak hem sarıp içiyorum.
+ profesyonelim diyosun yani.
- tabii, içinde ne olduğunu biliyorum. saf tütün içiyorum ben.
+ rıdvan hoca geliyo..
- (ben burada elimdeki sigarayı panikle çöpe atarken arkadaşım yavşak yavşak gülmekte)

için tuhafı bu diyaloglar günlük hayatımda da döner sürekli ama içme diyen ben olurum. iyi empati kurmuş oldum. zaten sigarayı o kadar içten anca rüyamda savunabilirdim.
O kadar çok dolar muhabbeti yapıldı ki bilinçaltımı işgal etmiş resmen. Dolar 2.95 e iniyordu rüyamda. Sonra da ben ne hikmetse batıyordum. Rüyada şirket sahibi falanım ha.
Az önce otobüste uyuyakalmışken gördüğüm, yine aşırı saçma bir rüyadır.
yalnız rüyanın sadece son kısmını hatırlıyorum.
koskocaman bir motor var artık neyin motoruysa, çarklar, kayışlar falan. ve üstünde kocaman bir tabela. ben yazıyı sesli okuyorum: "bu motorda kaliteli yağlar ve kontrolsüz etler vardır."
wtf?!
Her gece rüyamda sanki bir film çekiliyor. Sahne sahne çeşit çeşit şeyler. Bu gece büyüculerin istilasindaydım bi kaç kişiyle ve bizde büyüyle onlardan kurtulduk. En başta gitsinler diye elham ı ihlası arka arkaya okuyorum gidiyor geliyor ben hala okuyorum inatlasti geçti karşıma oturdu hadi bakalim nereye kadar diye. Ben de ettehiyyatu ye kadar gittim bu arada. Sonra kırgın çiçeklerde ki kemal le şu zengin kadını gördüm yine birbirlerine girdiler. Arada sevdigim adamı da gördüm muhanbet ediyorduk telefonda.
Her gece boyle saçma sapan ruyalar görüp her güne embesil gibi uyanıyorum.
rüyamda tanımadığım bir apartmanda tanımadığım bir ailenin evindeyim. ailede 4 kişi var. annelerini görüyorum. büyük erkek kardeş, ortanca kız kardeş bir de en küçük erkek kardeş var. ben de tepelerden bir yerden evin içinde olan biteni izliyorum. kamera misali. apartman uzun bir apartman ev de üst katlardan birinde. evin en küçük çocuğu piyano çalabiliyor. evin duvarlarından bir tanesini camla kaplatmışlar, önünde de üç tane piyano duruyor. herkes salondayken çok şiddetli bir sarsıntı oluyor. anne salonun kapısına koşuyor çığlık çığlığa. büyük erkek kardeş koridora koşuyor. küçük kardeş ağlayarak annesinin yanına gidiyor. bina ortadan ikiye ayrılıyormuş gibi hissediyorum ve bizim bulunduğumuz kat sağa doğru eğilmeye başlıyor. eşyalar o yöne doğru kaymaya başlıyor. cam duvarın önünde de ortanca kız kardeşi görüyorum. ne yapacağım diye bakarken piyanolardan bir tanesi üstüne doğru kayıyor, kızı da ezip cam duvarı parçalayıp aşağı düşüyorlar. üzerlerine de bina yıkılıyor zaten. ben hala yukarıdan izleyebiliyorum ama. olay bittikten sonra da kayıplara bakıyorum. sadece o kız kardeş ölmüş depremde. diğer kardeşler ve anne hayattaymış. nasıl oluyor bilemiyorum.
sonra sahne değişiyor tam başka senaryoya dalacakken uyanıyorum.

kriter belirtip aratılmıyor da, enteresan.
Dün geceden...

ilkokula gidiyorum. Çocukken okulumuzun karşısında küçük bir kırtasiye dükkanı olan adil amca vardı. Ona uğruyorum. Fakat kısa bir süre sonra ruya saçmalıklarına başlıyor. Hemen yan dükkanda bir kadın, leblebi tozu satıyor; adile naşit! Koca bir dükkan sadece leblebi tozu dolu. Adil amca ile adile naşit dükkanlarını birleştirmek için evlenmek(!) istiyorlar. Okulun bahçesinde düğün yapılıyor ve hemen ardından dükkanlar birleşiyor. işleri iyi gitmiyor. Benden fikir istiyorlar. Kek satışı işine Girmelerini tavsiye ediyorum. Söylediklerimi önemseyip uyguluyorlar. Bir anda inanılmaz bir servete ulaşıyorlar. Tam manasıyla ülkenin kek imparatorluğuna sahip oluyorlar. Bu kadar çok para bizim için fazla, zaten ihtiyarladık ve bir ayağımız da çukurda deyip bütün servetlerini bana bırakacaklarını söyleyerek vasiyetnamelerini okurken kapıdan içeri elinde tüfekle Münir Özkul giriyor! Adile naşit'in eski kocası olduğunu, parasını kimseye koklatmayacağını söyleyip beni vurmaya çalışırken kalp krizi geçiriyor. Adile naşit bu durumdan beni sorumlu tutup elinde terlikle(!) kovalamaya başlıyor. Kaçarken okulun bahçe duvarına tırmanıyorum ve arka tarafa yuvarlanıyorum. Yataktan düşmüş bir şekilde uyanıyorum...

Allah rahmet eylesin, Adile naşit vefat edeli 30 sene olacak. Adil amca nerede, ne yapar, ölmüş mü bilmiyorum. Münir Özkul ise umarım lanetli 2016'yı da yenecek...
Hep bir yerlere düşmeli atlamalı olan rüyalardır.

Hep bi aksiyon hep bir atraksiyon, sanki bana bütün gün James bond gibi geziyorum ortalıkta amk*
Dün gece gördüğüm rüyayı anlatırsam adım ağır sapına çıkar, hatta moderasyon siler beni, silmek ne kelime sözlükten jiletle kazırlar, esamem okunmaz*
Öyle böyle olmayan rüyalardır*
bu sefer ne aksiyon ne diplomasi ne psikolojik gerilimler mevcuttu, düz böyle görevime başlamışım evime dönüyorum.

tabii düz dediysem diğerlerine nazaran. zira hogwarts'ta** çalışıyorum. işten çıkmış istasyona gelmişim ve gecenin karanlığında 132,5 nolu peronu arıyorum. evim ise Londra'da 221B baker street'te.

bineceğim tren bu caddenin ortasından geçen muhtemelen 19. yüzyıla ait siyah buharlı bir tren ve günde yalnızca iki seferi mevcut. benim çabam da akşamki dönüşü yakalamaktı.

aslında hava kasvetli, ben stresliydim ama birden kendimi sherlock ile bir taksinin içinde buldum ve fonda malum müzik`https://www.youtube.com/watch?v=l6B-8V4LyaU` bana şapkasıyla selam verdi karşımda oturuyordu, ben de eyvallah diyerek başımı eğdim.

hiç konuşmadık, zaten hemen indi. sanırım smaug'un çorak topraklarında seslendirme yapmaya gidiyor diye düşündüm. ardından muğla'da evimin kapısını açarken buldum kendimi, hogwarts sanıyorum muğla sıtkı koçman oluyor.*

yedit: imla ve ek.
Dun gece gordugum sabah 5 gibi uyanip unutmayayim diye not aldigim ruyamin bir kismini paylasmak isterim. Sonrasinda yine uyudum ama tabii ki devami gelmedi.

Yolda yururken bana zit yonde yuruyen bir cift goruyorum. Kadinin kucaginda bebegi var. Adam kadina yuksek seste bir seyler soyluyor. Yakinlastikca aslinda hakaret ettigini duyuyorum. Namussuz bir yandan da kadini hirpalamaya basliyor. Kadinin kucagindaki bebek yere dusecekmis gibi oluyor ama dusmuyor. Durup izlemeye basliyorum. Adam donup bana sinirli bir bakis firlatiyor. Uzaklasip gidiyorlar.

Ertesi gun ayni cifti ayni yerde tekrar goruyorum. Yine ayni sekilde adam kadini hirpaliyor, bu sefer daha siddetli. Biraz ileride bekleyen 2 tane adam goruyorum aha diyorum sivil polis bunlar. (Nereden bildigimi inanin bilmiyorum.) Telefonumun on kamerasini acip kendi fotografimi cekiyormus gibi yapip arkamdaki les adami yakalamaya calisiyorum. Guya caktirmayacagim ama adam beni goruyor. Bana dogru gelip telefonumu almaya calisiyor. Daha once bahsi gecen sivil polisler gelip hayirdir bir problem mi var diye soruyorlar. Ben de benimle yok ama surdaki kadinla var deyip kadini gosteriyorum. Polisler adamin koluna giriyorlar. Olay orda benim icin sonlaniyor.

iyilerin dostu, kotulerin dusmani olarak bir ruyam daha nihayete eriyor.
onuncu kattan atlayan şişko kızın altında kalmak.
Mogolistan da bir tane benzinlige gittim. Icerisi lokanta gibiydi. Bir tane masaya oturup waffle istedim. Gorevli adam buzdolabindan yogurt cikarip onume koydu. Yogurdu yedim. Hesabi oderken adam " turkiye deki norveclilerin %95 i kizilderilidir" dedi. Sonra uyandim.
Zamanı geriye alabildiğim yer.
Iki gündür hoşlandığım kızı ayağı kırılmış şekilde görüyorum birisinde ben mudahale ediyorum bildiğiniz sırtlayıp götürüyorum hasteneye diğerinde ise ambulansa terfi ediyoruz sanırım bilinçaltım ilk rüyada beni cok yorduğu için bir jest yaptı ve rüyanın can alıcı kısmı hastanede alçısinin harcını ben karıştırıyordum bir çubukla gerisi yok.

Herkes rüyasında pembe panjurlu evinde eşiyle hamakta sallanır kuşlar cıvıldar ben ise rüyamda hoşlandığım kızın alçısını karıyorum .
Kocaman, boyasız yani grinin hakim olduğu beton bir binadayım. Tekinsiz bir yer olduğu belli. Katları çıkıyorum tedirginlikle. Her katta bir tanıdık ile karşılaşıyorum ama benim bu tedirginliğimi azaltmaya yönelik bir yardımları olmuyor. Sanki beni tanımıyorlarmış, korktuğumu görmüyorlarmış gibi umurlarında olmuyorum. Yoluma devam ediyorum, daha sonra pencereden dışarı bakan bir yabancı görüyorum. Onun yanına götürüyor ayaklarım beni. Sarılıyor bana, bu sarılışı güven vaad ediyor ve içimdeki korkuyu silip atıyor. Kokusu adeta okyanusu andırıyor, bütün o endişenin yerini ferahlama hissiyatı alıyor.

işte böyle bir rüya görmüştüm zamanında. Yüzünü hatırlayamadığım yabancı kim, öyle biri var mı bilmiyorum.
Bundan on sene öncesini gördüm rüyamda. Oğlan kardeşim yeni yeni yürümeye başlamış elinden tutup mahalleyi dolaştırıyorum. Üzerinde açık mavi montu, şapkasıda aynı. Elleri de küçücük ya, arada sendeleyip yere düşüyor pantolonunu silkeliyorum acıdı mı diyorum acımadı abla diyor.

Anlayacağınız değişik bir özlem duygusuyla uyandım bugün. Geçmişe özlem. Şimdi gideyim yanaklarından ısırayım şerefsizi. Eskisi gibi tatlı olmasada idare edecez artık.
şiddetle tekmelenen kapının sesi ile gözlerimi açıyorum. tanımadığım bir odadayım. her şey o kadar eski ve yabancı ki bir an zaman yolculuğu yoksa gerçek mi oldu acaba diye düşünmeden edemiyorum. kapıyı açıyorum, o da ne! brad pitt upuzun sakalları ve saçları, başında fesi ve elinde bastonuyla tam karşımda duruyor. cebinden bir kağıdı çıkarıp masada açarak anlatmaya başlıyor. bu bir suikast planı. sultan abdülhamit'i öldürücekmişiz! sonra anlıyorum ki kendisi abdülhamit'in arnavut bir kadından olma gayrimeşru oğluymuş. iyi de benim burada işim ne!?.. yıldız sarayı'nın önünde büyük bir kalabalık toplanmış padişahı görmek için birbirlerini ezerken elimdeki peketi yere bırakıp kaçıyorum. birkaç dakika geçiyor ve kulakları sağır eden bir ses duyuluyor. fakat ne ölen var ne de yaralanan. patlayan şeyin ardından etraf rengarenk pasta parçalarına bürünüyor. insanlar üzerlerine bulaşan krema ve pastaları birbirlerine atarak eğlenmeye başlarken mehteran ekibi başlıyor çalmaya... az sonra brad abimiz yanıma geliyor. Öfkeli. vır vır vır konuşup başımı şişiriyor; bir işi doğru yapamadığımdan kelli çok öfkelenmiş belli. benim de bir sabrım var sonuçta; dayanamıyorum. "sıçarım böyle işe de böyle rüyaya da!" diyerek basıyorum suratına osmanlı tokadını ve dişlerimin ağrısıyla uyanıyorum. Kan kokusu yayılmaya başlamış yine...
tabanı ve tavanı aynalarla kaplı tuhaf bir asansörün içindeyim. Sırtımda kocaman bir çello, yanımda neden orada olduğunu anlayamadığım turuncu saçlı bir cüce var. Aşağı iniyoruz. Sol kolum demirden yapılmış, kemikleri seçilebilen sağ kolum olması gerekenden daha ince yapılı. Saçlarım küçük bir kız çocuğu gibi iki yandan örülü. Çenemde oldukça kalın ve uzun tek bir tel sakal var. Nihayet asansör zemine iniyor ve dışarı çıkıyoruz. Dönüp baktığımda içinden çıktığımız gökdelenin bulutlara değdiğini ve kaybolduğunu görüyorum. Muhtemelen dünyanın en yüksek binası bu. Dışarıda çok büyük bir meydan var. Kalabalık. Çelloyu çantasından çıkartıp meydanın tam orta yerinde çalmaya başlıyorum. insanlar beni dinlemek için yavaş yavaş etrafımda toplanmaya başlıyor. Cüce elinde bir kese ile çemberin içindeki bütün insanlardan para topluyor. işi bitip yanıma geldiği an çalmayı bırakıyorum ve herkes telaşlı bir şekilde koşarak oradan uzaklaşıyor. Kısa bir sürede etrafta tek bir kişi bile gözükmüyor. Çember dağılıp koca meydanın orta yerinde cüce ile baş başa kalıyoruz. Kesenin içindeki paraları yere boşalttığımız anda mor bir kamyon yanımıza geliyor. Durduğu yerde hızla çoğalan paraları kamyonun damperine yükledikten sonra kamyona binip oradan uzaklaşıyoruz. Şoför koltuğunda turuncu saçlı cüce, gidiyoruz. Uçsuz bucaksız bir sahile varıyoruz. Tam karşımızda küçük bir ada var. Kamyonun damperindeki dağ kadar yüksek paranın tamamını denize boşaltıyoruz. Sular kararmaya başlıyor. Siyaha boyanan denizi gören cüce ulumaya başlıyor. Sesini duyan bir grup kurt yanımıza geliyor ve bana hiç dokunmadan turuncu saçlı cüceyi parçalayarak yemeye başlıyorlar. Üzerimdeki gömleği çıkartıp dikenlerimi gösteriyorum ve tüm kurtlar teker teker devrilip ölmeye başlıyor. Hepsinin karnını deşiyorum ve kanlarını yüzüme sürüyorum. içlerinden birinin içinden çıkan anahtarı cebime atıyorum. Çelloyu suya bırakıp yayını kullanarak adaya doğru ilerliyorum zifiri karanlık denizin üzerinde. Adaya varıyorum ve üç katlı ahşap bir konağın bahçesindeyim. Her yanı kurumuş ağaçlarla dolu bahçeyi geçip kapıya geliyorum. Cebimdeki anahtarı kullanıp kilidi açarak içeri giriyorum. içeride yaşlı bir kadın sallanan sandalyede oturuyor. Sincap ve fareye benzer bir yüzü var. Bir şeyler fısıldıyor. Eğilip dinliyorum onu. "adaların hepsine uğra, adaları fethet, bütün adaları geç ve sonra oraya git, doğru yere; ada'ya..." Ne demek istediğine anlam veremiyorum. hemen yanında üzerinde içi su dolu bir sürahi ve bardak olan masa var. Masadaki bardağa su doldurup içiyorum. Sonra bir kez daha, bir kez daha ve bir kez daha... bir türlü boşalmayan sürahiye inat bardağı doldurup içmeye devam ediyorum...

Uyanıyorum, mesanemde şiddetli bir baskı. Tuvalete gitmem gerek!..
(bkz: hadi hayırdır inşallah)

(bkz: suya anlat)

(bkz: gündüz niyetine)
Yine berbat bir rüya gördüm sözlükcüm. muhteva hep aynı. yine rahatsız ettiler. bir gün çıldırıcam bu yüzden.
Kalabalık Bir sınıftayım. Sınav yapılacağı için kendime yer bulmaya çalışıyorum. En arkaya geçebileceğimi söylüyorlar, ışıklı bir taraf olmamasına rağmen belki kopya çekerim umuduyla oturuyorum sıraya. Kağıtlar dağıtılmadan evvel elimdeki müsveddelere bakıyorum, belki aralarında bilgi kırıntısı vardır, en kötü ihtimalle işlem yaparım üstüne diyorum. ışıklar yanıyor ve loş olan bölümler de aydınlanıyor. Sonra önümde oturan iki genç adam kağıtlarıyla birlikte arkalarını dönüyor, bana doğru oturuyorlar. Bana bir şeyler soruyorlar, "believe me, i don't know" diye karşılık veriyorum. Bu iki genç adam zırvalayarak sınav süremi pekâlâ çalmayı başarıyor. Sınav bitiyor ve ben yapmayı unuttuğum soruların puanlarını duyunca kahroluyorum. Neyse ki bütünleme var diyorum. Elime final sorularının olduğu kağıt geçiyor, kağıda şöyle bir bakıyorum neleri yapmayı unuttum diye. Soruları gördükçe ve yapamadığımı, o iki gerizekalının beni oyaladığını düşündükçe kahroluyorum. Bir yandan da final soruları elimde olduğu için bütünlemede yüksek puan alabileceğimi düşünerek seviniyorum. Daha sonra kağıtta "ifana solio" diye bir terim gözüme çarpıyor, gerçek hayatta bu terimi ne bir yerde duydum ne de gördüm. Uyanıyorum, hemen google a aratıyorum ifana solio'yu. Sahiden öyle bir şey varmış. Çok ilginç bir rüyaydı vesselam. Daha önce bilmediğim bir şeyi rüyada görmek ve daha sonra bunun gerçekte de var olduğunu öğrenmek enteresan bir duygu.
elimde siyah bir torba var. çok büyük bir şey değil ama bir ağırlığı var yani. neyse... annemin yanına gidiyorum, çıkışıyor bana. 'ben şimdi ne yapacağım bunu yaa...' diye. alıp atıyor. torbanın içinde kafam varmış...
öncelikle hayırdır inşallah.

dün iştirak ettiğim bir toplantıda sakallı bir adam vardı. onu gördüm rüyamda. akşam karanlığında sokakta bir ağacın dibine küçük çişimi yapıyordum. bir yandan da sağı solu kontrol ediyordum. bu vaziyetteyken toplantıdaki sakallı o adam çıkmasın mı sokağın başından..desturr! diyerek uyandım yeminlen.