bugün

aslında buraya çok yazmak istedim, yıllardır hem de. bir türlü yazamadım. beni insanların bulacağından korktum.

şimdi yazıyorum ama, tüm cesaretim ve karşımdaki insanların yargılayabileceği gerçeğini de yok sayarak.

5 ay önce 1 yıldır hayatımdaki adamın evli olduğunu öğrendim, son 1 aydır yine onla görüşüyorum çünkü ne unutmak mümkün olabildi, ne uzak durabilmek. kağıt üstünde olsa da ortada gerçek, severek yapılmış ama sonrasında pişman olunmuş bir evlilik var; ve ben kendimi suçlamak dışında hiçbir şey yapamıyorum.

kendimden nefret ediyorum.
satranç oynamaya başladım. bilgisayara karşı oynuyorum.
ulan her hamlemde aha çok yanlış bi hareket yaptım diye öyle geriliyorum ki. bir de oyunu biraz tavla mantığıyla oynuyorum. bilgisayar benden fazla düşünüyor amk.
seri oyna bro falan diyorum.
şu ana kadar hep yenildim zaten.

biraz moralim bozuldu bu duruma. çünkü sabırsızlığım, düşünmeden yaptığım hareketler hayatım boyunca kaybetmeme sebep olmuştu.

düşünüyorum da hayat satranç ve ben de tam bir loser'ım.
bizim semtin minibüsleri lise öğreniminin üstünü öğrenciden saymıyor ama ben hala öğrenci veriyorum. çünkü yaşasın minyonluk.
Af çıkmış haberim yok. Sırf eğlencesine itü'ye dönüyorum.
bazı insanların yüzüne yüzüne ağız dolusu küfür edesim var.
senin taa diye başlayıp dakikalarca küfür etmek istiyorum. ırıspı çıcıkları.
bomboş bir insanım. arkadaşım yok bir gelip merhaba dese iki satır konuşacak lafım yok.
Bu akşam bir garip, bir güzel..

Ben içmeyi sevmem beni tanıyan herkes bilir.
Ama bu gecede farklı bir hava var.

Kuracaksın balkona masayı, karşında ise sevdiğin kadın oturacak. Altta hafif ve naif bir müzik, türkü.

Hem geceye, hem canana sarhoş olacaksın.
Yüzünün her çizgisi, her kıvrımında yolunu kaybedip hapsolacaksın o doyamadığın yüzünde..

O konuştukça gece güzelleşecek, geceyle sen. Sonra susacak. Susuşunu izleyeceksin. Rüzgarın saçına vuruşuna kapılıp gideceksin. Belki kıyak kafayla rüzgar olmak isteyeceksin.

Bu geceye istisna onunla içmek isterdim sözlük.
Her şeyden uzaklaşmak isterdim ondan başka. Huzura ölesiye doymak isterdim.

Ama gel gör ki bu hayalden çok uzaklardayım. Bu hayaller verimli akarsu kenarıysa, ben çölün ortasındayım. O akarsu kenarının hayaliyle bir vaha yaratmaya çalışıyorum. Ama olmuyor.

Belki başka bir boyutta, başka bir zamanda..
Ama o masada elbet oturacağım onunla bir kez, bu şekilde.

Onun yokluğuna bu gece yıldızlar eşlik etsin.
Sabah mavi gökyüzü, gece sarı yıldızlar.

Yıldızsız geceleri, yağmur yağmadığı halde kapalı olan havayı sevmemem bu yüzden.

Çok saçma bir yazı daha.
A noktasından b noktasına gideyim dedim kendimi geometride buldum. Ne yazık ki geometriden de hiç anlamam. Yine sıkıştım kaldım bir şeklin içinde. Yine sıkıştı kalbim gece gece..
hayatımın her anını son anım gibi yaşayabilmek isterdim. kısa. çok kısa ulan… o kadar kısa ki; baktığını bile göremeden, duyduğunu işitemeden, yaşadığını hissedemeden, hatta yaşayamadan yitip gidiyor öyle. hücrelerin her an yenileniyor. sonra değişiyorsun. sonra başka biri olduğunu fark ediyorsun, sonra bi bakmışsın, artık bambaşka birisin, anlayamıyorsun; elinde avucunda tutamıyorsun zamanı. ölümü görüyorsun, sanki tek gerçeğin o olduğunu düşünüyorsun. sonra “gerçek ne” diyorsun, çözemiyorsun; şu dünyanın türlü karmaşalarının içinde kıyıda köşede bir yerlerdesin, etrafa bakıyorsun; dehşet manzarası, kendi içine yöneliyorsun, örümcek yuvası… binlerce ses var, kahkahalar, çığlıklar ve adını bile koyamadığın binlerce ses… sonra yüzler. sürekli bir şey arıyorsun sanki, sürekli bir yere varmaya çalışıyorsun. olduğundan daha iyi bir yere varacakmış gibi.

bilmiyorum. sadece, ölüm anında erişeceğim olgunluğa şimdi sahip olmak istiyorum. hayatımı o gözle görmek, değerini ona göre kavramak istiyorum. ama… ne kadar yırtınırsam yırtınayım, değerini kaybettikten sonra anlama trajedisini yaşamaya mahkumum.
Bir zamanlar gülen bir insandım.
iyi ki çüküm var.
Yaklaşık 2 haftadır 1. kattaki balkonumda sigara içerken karşı apartmanın bahçesinde küçük bi kurbağa görüyorum geceleri. ilk bir kaç gün şaşırıyordum ama sonradan alıştık birbirimize. 3 gün önce yine her zamanki gibi sahurda yemeğimi yeyip balkonda sigara içtim ve izmariti orta parmağımla vurup atabildiğim kadar uzağa attım. Her zamanki gibi karşı apartmanın bahçesine düştü ama bu sefer garip bişey oldu. izmariti attıktan sonra yarım metre ötesinde bişey hareket etti. Bu bizim kurbağaydı. Zıplayarak gitti ve o izmariti henüz sönmemiş tarafından ağzına aldı. Norüyo bu amk kurbağası la derken bi kaç garip hareket sergiledi ve 10 saniye içinde tükürdü izmariti. Neyse amaan deyip içeri girdim lakin o geceden sonra kurbağayı görmedim. Allah affetsin.
Malum, rüyanızda bir şeylerle mücadele ederseniz, kavga yaparsanız uyuduğunuz uyku da zehir oluyor, dinlenmek yerine zihinsel olarak da yoruluyorsunuz.

işte bu tür rüyalarım başladı yeniden. insan dert ettiği şeylerin kabusunu yaşar. Çoğu kişinin başına gelmiştir ; liseden mezun olamadığını görür bazen. Lisede birkaç dersi kalmıştır ve üniversiteden hoop doğruca tekrar o liseye döndürülür. Tam bi kabus, ahah.
Bir diğer kabus da üniversite sınavıdır. Sınava girersin, böyle saatler geçer ama sen kalem oynatamazsın. Soruları çözmek istersin ama elindeki kalem sanki bir tonluktur. Bir diğer kabus da sınava hazırlanmadan girmektir. Rüyada bile insana vicdan azabı çektirir amk.

Bu tür rüyalar herkesin başına gelmiştir.
Sözlük yazarlarının iftarları diye okudum. Evet açım.
sosyal mecra üzerinde kendi içimi dökebileceğim bir yer bulamıyorum buradan başka. yaşlandığımı hissediyorum umutsuzluğum artıyor, yalnızlığım ise yapmış olduğum hataların sonucu.

her hatanın bir bedeli var en ağırı ise insanların bir bir gittiğini görmek. arkalarına bile bakmadan gitmelerini izlemek. sonrasında sadece mantık devrede düşüncelerde kırılan umutların arkasından sadece düşenebilmek.

evet anlamışsınızdır bir kere daha bitti.

ben bir kere daha bittim.

yeni bir insan yoruyor beni. kendimi tekrar anlatmak, daha önce defalarca açtığım şarkıları tekrar açmak aynı hikayeleri ise tekrar anlatmak ne kadar daha?

aslında hayat basit, bir düşünce yaratabilmek ve onun arkasında kararlı olabilmek, fakat hiç bir düşüncemin arkasında kararlı olamadım. kaç yaşına geldim ne yapacaksın diye sorduklarında bilmiyorum cevabını söyleyemiyorum. gerçekten bilmiyorum ne olacak nereye gideceğim nerede yaşacağım bilmiyorum.

dolmuyor o içimdeki boşluk dolmuyor dolamıyor, neyi denediysem o boşluk dolmuyor. sadece kendimi daha derin boşluk içinde hissediyorum.

mutsuzum ve ne yapmak istediğimi bilmiyorum. anlatacak daha fazla hikayem kalmadı.
içimde ağlayan bir çocuk var. Dünden beri susturamıyorum.
Jüpiter, mars bilmem ne aksındaymış, o yüzden bıdı bıdı durumlar olabilirmiş. Ruhum yine toz duman. Böyle durumlarda belli bir yaşa gelmiş olmanın avantajı oluyor. Gel gelelim ben yorgunum artık. Ölmeyi istemekten yoruldum. Alternatif yollara bakıp hangisine sapayım diye düşünmekten, hata yapmaktan korkmaktan yoruldum. Kabuğu kırıp yine dışa çıkma vakti gelmiş. Ölümlerim, doğumlarım, yorgun bedenlerim benim.
Buyur gel yeni ben'im, buyur gel yeni hayatım. Çok yoruldum ve bir o kadar da güçlendim. insan içinde hem buzulları hem ateşi taşıyabilirmiş, öğrendim.
Bu gün cuma namazında, kimsenin aramayacağını bile bile telefonu sessize aldım...
kafamda durmaksızın harbiye marşı çalıyor, asla engel olamıyorum.

kaaanla irfanla kurduuuk, biz bu cumhuuuriiiyetiiii
ceeehennemler kudursaa, ölmez nigahbaaanıyııız
Yıllar sonra twitter profiline denk geldim. En son tweetin birlikte çekildiğimiz bir fotoğraftı. Yıl 2015 felan. Üstünde yaptığımız muhabbetlerden biri yazıyordu. Seninle oturup saçma sapan muhabbetler çevirmeyi özlemedim diyemem. Bu da böyle bir anımdır.
özledim.. sesini duymayı ozledim.
Sevdiğim insanları çok kırmaya başladım.
Az kalsın kayboluyordum, kurtuldum.
Sevmek kumar, ben sevilmeyi özledim.
insanlar benden çok şey bekliyor.
ama verecek o kadar az şeyim kaldı ki sözlük. k o r k u y o r u m.
Çok seviyorum lan ama sevgilisi var ve ona göre biri değil...

Bak bu itirafı da ilk defa yapıyorum...
Bir lisede ders çalışan, okullar arası yarışmalarda okulu temsil eden, proje ödevlerine azami ihtimam gösteren ya da dergiye yazı gönderen birisi, çoğu liseli öğrencinin nazarında inektir ya hani. O toplumun havalı insanları genelde sigara içen, eve geç gitmeyi marifet bilen ya da bol bol para harcayan ve bunu diğer öğrencilerin gözüne sokan “aykırı” ve “asi” tiplerdir ya mesela. Hayatı sadece eğlenmek ve alay etmek için yaşamayanlar sıkıcı ve ezik insanlar olur hani. Şimdi siz nasıl bir liseye gittiniz bilmem ama benim gördüğüm tüm liseler böyle. Bu dünyanın da liseden pek bir farkı yok. iyi amaçlar için çabalayan insanlar ya anlaşılmaz ve boş verilir, ya da anlaşılmaz ve alaya alınır. Ya da anlaşılmaz ve linç edilir. Ben lisedeyken bir inek değildim. ineklerle uğraşmazdım, onlarla alay da etmezdim, onları anlamaya da çalışmazdım, onlardan biri de olmadım. Artık yetişkin bir insanım. Ve arada kalmaktan ya da inekleri alaya alıp aşağılamaktansa onlardan biri olmayı tercih ediyorum. Lisedeyken çok umursardım, ama toplumun aklı 5 karış havada insanlarının hakkımızda ne düşündüğü artık umurumda değil. Ben lise dergisine yazı gönderen ineğim, öyle olmaktan başka türlüsünü düşünemiyorum ve beceremesem de denemeye devam ediyorum. Başka türlüsünü düşünemiyorum.