bugün

yalnız yaşamak büyük hata olum. yalnız olunca ne kimseye bişey diyebiliyosun canın sıkıldığında. ne kimseye sesini duyurabiliyosun.. ne canının sıkkınlığını geçirebiliyosun. çük gibi kalıyosun öyle. ahmet kaya dinliyosun falan.

https://www.youtube.com/watch?v=vBgWfYPRIQA

yılların editi: gün geldi, geçmişe yolculuk edip neler yaşanmış bakayım dedim. link çalışmıyor gençler. kim bilir hangi şarkısıydı ahmet kayanın o zaman canımı sıkan. o dönemlerde yakarım geceleri şarkısına sardığımı hatırlıyorum. aynı dönemde sabahattin ali'nin kitaplarını okuyup, ileride hayatım sabahattin ali karakterleri gibi mi olacak acaba diyerek derinlere daldığımı ve bundan bi 10 yıl sonra yeniden okuyacağım sabahattin ali'yi dediğimi de hatırlıyorum.

10 yıl geçmemiş bu itirafı edeli. itiraf da bi sike benzemiyor zaten neresinden bakarsak bakalım. kaldı ki şu an yalnız da yaşamıyorum. fakat bazı şeyler değişmiyor, sabahattin ali hala sabahattin ali, ahmet kaya hala ahmet kaya. yitirilmiş şeylerin eskimemesi böyle bir şey elbette. şimdiki aklımla buraya not düşeceğim şarkı şudur;

https://www.youtube.com/watch?v=olxRXVnE3eY
bugün istiklalde siyahlar içerisinde yürür iken bir adet siyah fötr şapka aldım ve kompozisyonu tamamladım..
ya aşk?
eh seks tatlı ve ölüm acıysa aşk ikisinin karışımıdır.
Aşk daima ve sonsuza dek kalbinizi kırar.
Çişimi kendim yapabiliyorum.
felaket bir şekilde osurdum. alt komşu bile itfaiyeyi aradı. açık ve net.
Bir gündür yaklaşık 20-25 kadar ciddi ve alanında öncü şirkete başvuru e-postaları gönderiyorum. Hiç geri dönüş yapan olmamasına başta çok şaşırmıştım,en son şu e-postayı alana kadar:

görsel

Bu da profil resmim:

görsel
iki senedir ismini sayıkladığım kızla konuşuyorum şuan ama yine mutlu değilim bişey eksik ama bılmyorum ne eksık.
40 yaşındayım. 2002'den beri ekşi yazarıyım. açık ve net.
Aşık olmak istiyorum. Merak etmek, merak edilmek, sabahları uyandığımda Günaydın mesajını görmek istiyorum.
Dışarı çıkacakken kırmızı kazağını giy bence o sana çok yakışıyor densin.
Soğuk giden havaların ardından güneşli havayı fırsat bilip salalım kendimizi sokaklara.
Saatlerce konuşalım, saatlerce susalım.
içtiğimiz kahve ve sigara en yakın tanıklarımız olsun.
Hiçbir şey hissedemiyorum bu hayata karşı. Hiçbir yere , kişiye aidiyet hissi yok. Belliydi aslında küçüklüğümün bir tezahürü olarak ortaya çıkan bu duygular. Sanki boşlukta bedenim kayığım olmuş parçalanmış ruhum kürek çekiyor sonsuzluğa. Kelimelere dökmek imkansız sözlük. Ama çabalamak yaşatıyor bazen insan denen varlığı ama şurda onuda sorguluyorum insan denilen şey ne acaba ve bu paradigmada ben nerdeyim? Süzülüyorum sözlük öylece hayatın eleğinde kimseye güvenemiyorum ne aileme ne de hergün aynı masalarda yemek yediğim dost dediğim insanımsı yapılara. Ne yapıyorum ne yapmaya çalışıyorum bilmiyorum sözlük. Belki öylece nefes alıp veriyorum. Ruhu olmayan bir organizma. Neden böyle bilmiyorum sözlük. Belki reddedişler beni bu duruma getirdi belkide aidiyet duygusundan yoksunum söylesene allahsız sözlük herkes bi havada yaşarken neden ben oksijensizim tat almayı bıraktım bu lanet hayattan. Bıktım desem diyemiyorum be sözlük. Belkide depresyondayım bilmiyorum sözlük. Çok garip hallerdeyim ne olacağım bilmiyorum. Bugünde bişiler karaladık affet sözlük.
belki bir batman bir süpermen değilim ama bugün ben de birinin gününü kurtardım ve kendimi pelerinsiz bir süper kahraman gibi hissettim. çatlama çatlama hemen anlatıyorum.

bugün geçen yıl kanserden vefat eden teyzem için pilav dağıttık dolayısıyla akrabalar falan doluştu ev kalabalıklaştı. bu tür cemiyetlerde erkeklerin toplanıp kahveye gitmesi meşhurdur zaten, biz de öyle yaptık. baya oturduk çay, sigara, muhabbet askerlik anıları falan derken kalktık biraz da şöyle turlayalım hava güzel dedik. küçücük ilçe zaten yarım saatte her yeri gezdik hadi dönelim eve gidelim falan dediler. ben siz devam edin ben kütüphaneye uğrayacağım diyip gruptan ayrıldım. kütüphane beşte kapanıyor saat dört buçuk civarı. yol üstünde bir çiğ köfteciye girdim, yaklaşık onbeş dakika falan pos makinesi bir türlü çalışmadı. baktım kütüphane kapanacak, neyse nasip değilmiş başka zaman yerim diyip ayrıldım. nerden bilebilirdim bu onbeş dakikalık gecikmenin benim için küçük ama başkası için büyük bir fark yaratacağını? kütüphaneye girdim yeni kitap gelmiş mi diye karıştırırken saat zaten beşe geldi. kütüphanede - adı artık ne olarak geçiyor bilemeyeceğim - masaüstü bilgisayarların olduğu, öğrencilerin ödevlerini falan yaptığı küçük bi oda var. kütüphane memuru abiyi orada görünce ardından girdim, kağıt kalem isteyecektim. baktım küçük bir kız çocuğuyla birlikte bilgisayarda bi şeylerle uğraşıyolar. iyi niyetinden şüphem olmasa da bu abi bilgisayardan falan anlamıyor ama kütüphane memuru olmuş işte. neyse kız oturmuş 2-3 saat boyunca matematik ödevi için power pointte slayt hazırlamış ama bunu flaşa atamamışlar. flaş bozuk çünkü biçimlendirilmesi gerekiyo. bu kadar basitti olay ilk etapta. dur abi ben halledeyim dedim tam işe giriştim, pat diye bütün bilgisayarlar kapandı. saat 5 sistem kapatmış. iyi de ulan bu bilgisayarlar deepfreezeli o kız çocuğun 2-3 saat uğraştığı ödev de gitti tabi. içim cız etti. dur abi dedim ben halledicem ben bu çocuğun bu kadar emeğinin heba olmasına dayanamam. kendim de ne deepfreeze kullanmışım daha önce ne de dosya kurtarmayla falan uğraşmışım. sadece meraklı, bilgisayardan anlayan biriyim. zaten çok bi şey de yapmadım, doğru zamanda doğru yerdeydim sadece. oturdum iki dk araştırdım nedir ne yapılır nasıl kurtarılır falan. bi tane kurtarma programı kurdum çalıştırdım arıyorum falan. ama kız gerek yok abi ben gideyim diyo, sesi titriyo, içim cız ediyo. yok diyorum olmaz o kadar uğraştın. olsun kağıda yazarım tekrar öyle yaparım. tamam o zaman dedim durdurdum taramayı, tak diye çıktı o ana kadar bulunan dosyalar. "matematik sunumu.pptx" dur dedim gitme oldu. aldım sunuyu flaşını da biçimlendirdim attım içine verdim kız teşekkür etti gitti abi helal olsun dedi alkış kıyamet falan tabi. ben de bir iki dakika muhabbetten sonra iyi akşamlar dedim çıktım kütüphaneden, bir sigara yaktım cool cool eve doğru yürümeye başladım.

ve evet biliyorum ki o çiğ köftecide pos makinesi arızası yüzünden on beş dakika oyalanmasam, kütüphaneye girip kitaplara bakıp bakıp çıkacaktım ve bu olay gerçekleşmeyecekti, kızın bütün emeği heba olacaktı belki. işte kader böyle bi şey sanırım.
bağımlılığın her türlüsünden ödüm patlıyor.
Yaradan kalbimin en derinlerindeki hisleri bile biliyor. Saat 00:48. Uyumadım. Şu an o bir yerlerde nefes alıyor. Uyuyor büyük ihtimalle, emin değilim. Yarın uyanacak, yeni bir gün, yeniden bir şeyler yaşayacak. Gülecek, üzülecek, yorulacak.. beni mutlu ediyor. Normal mi bilmiyorum ama sırf bunları düşünmek beni mutlu ediyor. Ah be, sabah uyanıp akşama kadar konuşacağı onlarca kişiden biri olabilseydim. Yemin ederim tek kelimesini okusaydım kalbimdeki şu koca sıkıntıların hepsi uçar giderdi. Ama nefes alışını düşünüyorum, ses tonunu getiriyorum aklıma. Yine sıkıntım kalmıyor. Yine gülümsüyorum. Güzel uyusun, çok güzel böyle.
Burda yazan itirafları okuyorum. Kısa olanları tabi. Ehehe.
radyo dinlemek için her yazar.
4 yıl önce ailemin hayatıma müdahil olması ile başladı mutsuzluk hikayem. onların önerisi ile hayatıma bir kızı soktum. onunla birlikte olduğum zamanlarda mutlu olduğumu onu çok sevdiğimi düşünüyordum. mutlu bir yuva kuracak hayatımın kalan zaman diliminde mutlu yaşayacaktım. hayatımın seyrinin değiştiğinden haberim yoktu. öyle kaptırdım ki kendimi o kıza kendinden emin prensipli ailesine bağlı ben gitmiş yerine kukla olmuş bir ben gelmişti. kendimi tanıyamaz olmuştum. "parmağında oynatmak" deyiminin canlandırmasını yapıyorduk sanki, o beni parmağında oynatıyor ben ise mutluluk masalları okuyordum kendi kendime. hayatımı ertelemeler, onun istediği gibi yaşamalar... kafama dank etti geç de olsa, bu 2 yılımı aldı . reel olarak 2,5-3 yıl ancak psikolojik olarak hayatımın 10 yılını alıp götürseler bu kadar büyük bir kayıp vermezdim. kültür farkını, eğitim farkını, sevgiyi, sadakati, bencilliği, çıkarcılığı, en önemlisi yalancılığı bizzat yaşayarak hepsinin önemini kavradım. nitekim bitti! insanların gözünde 2 benim gözümde 10 yılım çöpe gitmişti. aslına bakarsak aldığım dersleri kazanç olarak düşünürsek kaybımı biraz da olsa telafi ettim diyebilirim. her neyse bitti yoluma bakayım dedim. o sinirle onun için ertelediğim askerliği aradan çıkarıp hayatımı düzene sokmaya, askere gitmeye karar verdim. bundan 2 ay sonra bir anda babamı kaybettim. hayatımın kırılma noktası bu olay; babamın beni ve ailemi "bırakıp gitmesi" oldu. çevresi tarafından çok sevilen ancak ailesine çok büyük yanlışlar yapmış bir adamdı kendisi yine bir yanlış yapmıştı ve bu sefer affedilmeyeceği düşüncesi ile bu hayattan ebediyete gitmekle kurtulmak istedi ve gitti sanırım. ne bir not, ne bir açıklama hiçbir şey söylemeden öylece çıkıp gitti hayatımızdan ebediyete. ardından konuşan insanlar, türlü yalanlar, binlerce soru işareti... bu sırada askerlik geldi çattı. 20 gün sonra. gittim. 6 ay ailemden uzak onları yalnız bırakmanın hüznü babama olan öfkem ile günleri saydım.bu süre içinde yaşadıklarımı anlatamayacak kadar çok şey yaşadım hissettim. öyle bir hale geldim ki kendimi çok iyi ifade edebilen ben derdimi anlatamaz oldum.kelimeler dilimde birikip birikip tıkanıyor boğazımda düğümleniyor. askerden geldim bir kaç gün sonra işe başladım.toparlamaya çalıştım ailemi maddi ve manevi epey toparladım ama 4 yıl üniversite okuyup sıfır genel kültür bilgisine sahip, çıkarcı, dedikoducu, dağınık, uyanıklık adına karşısındakini salak yerine koymaya çalışan insanlarla aynı ortamda 3 kuruşa it gibi çalışmaya başladım. özellikle son 1 aydır her gün işe lanet okuyarak gidiyorum. bırakayım diyorum bizi bırakıp giden adamın borçları geliyor aklıma sonra geçindirmek ihtiyaçlarını karşılamak zorunda olduğum ailem geliyor aklıma. onlar için katlanayım dedikçe hayat daha da çekilmez bir hal alıyor. öyle şeyler yaşadım ki şu son 4 yılda sayıp sövüp tüm öfkemi kusup rahatlamak istiyorum ama kime nasıl? bilmiyorum. mutsuzum öyle mutsuzum ki yaşamak adına hiçbir şey yapmak istemiyorum. öyle mutsuzum ki öyle umudumu kestim ki şu hayattan karşıdan karşıya geçerken sağıma soluma trafik ışıklarına bakmadan geçiyorum...
Kabuksuzuna alıştım, kabuklusu artık saçma geliyor.

görsel
Seninle ilgili son itirafım. Son kelimelerim. Senin varlığının geçeceği son noktası hayatımın. Evleniyormuşsun. Romantik bir evlenme teklifiyle. Senden beklediğim 2 kelimeyi bile bana çok görürken. 9 ayda ilişkimizi açmak sana zor gelirken 7 ayda bu karara varabilmişsin. Çok üzülürüm sanmıştım. Ama içten içe nasıl bildiğimin farkında değilmişim. Bende nasıl bittiğinin, seni bitirmek istemediğim için canımı yaktığının bunca zaman, farkında değilmişim. Şimdi karşımda olsan tek söyleyeceğim tebrik ederm olurdu. Çünkü ediyorum. Tüm karaktersizliğine rağmen benden çok daha mutlu ve gerçek bir hayat kurmanı tebrik ediyorum. Mutlu ol. Bana yaptıklarını yaşamayacağına inanarak çok mutlu ol. Sonra bir gün her şeyin en güzel olduğu anda tokat gibi çarpsın yüzüne hepsi. Bunca zaman istediğim tek şey buymuş. Yanılmışım. Üzüldüğim sen değilmişsin. Canın yandığında bunu göremeyecek oluşummuş.
iyice ipsiz sapsız biri olup çıktım.
En sevdiğim kişi bile canı sıkkınken sesini yükseltmeyi yada terslemeyi kendine hak görüyor. Neden? çünkü biliyor cevap veremem kavga edemem kendi kendime üzülürüm filan.
Penceresi camcaamaa muaalliimm.
ben yapmadım.
içimden hiç bi sayı tutmadım.
Dus almak için kesilen suların gelmesini bekliyorum eğer gelmezse pazarım evde geçecek.
Bir olgun kadınla sevgili olup 4 5 ay sevgili olmak istiyorum gizli gizli buluşup farklı yerlere gizlice görüşmek istiyorum.