bugün

sonunda yaptım.
ona onu bildiğimi söyledim ama cevap vermeyeceğini bile bile yaptım.
ben de prensiplerimi ezdim geçtim.
iş yerindeki interneti özel gayelerim uğruna kullanmaya başladım.
mesela facebook a, twitter a ve hatta formspring e girip duruyorum.çok ayıp.
sevgili günlük,

bugünlerde kafam çok karışık. kararsız haldeyim. ne yapacağımı kestiremiyorum. insanlara güvenim git gide kayboluyor.

bazen diyorum ki, hayat kısa. eğlenmene bak, gez toz.
bazen de diyorum ki, otur oturduğun yerde!

ne olacak benim bu halim günlük?

sende olmasan kime dert yanacağım ben..

çok yalnızım be günlük.
ağır değil mi bu ceza, günlük?
olum ders kaydının bugün son günüymüş.
öğrenci işlerine telefonda söylediğim yalanlar..yok bizim paramız, vekalet alamam.zaten karstan ailemin yanından nasıl geleyim , falan dedim.
yine hocanın insafına kaldım, biliyorum çok iyi niyetli ben de ona karşı iyi niyetini suistimal mi ediyorum diye düşünüyorum, üzülüyorum.ama etmiyorum, hepsi okulun suçu.saçma saçma akademik takvim açıklıyorlar.hem ben hep 3 hafta yaptım tatilimi, ne yani 2 hafta mı yapacaktım?
yapmasa yapmaz kaydı, kalırım öyle ama yapsın olmaz mı? yapsa olmaz mı?
en iyisi yapsın falan..

edit: oh, sonunda.oldu bitti.
bugün kütüphanede çok sıkıldımmmmmmm!
ben bugün ağladım günlük, yani sadece gözümden yaş geldi bir damla.engel olmadım ona.
incir reçeli güzeldi ama bence aşk çok saçma.
ben incir reçeli sevmem!
(bkz: oslobodenje günlüğü)
filmler bittikten sonra onları düşünüp hüzünlenmenin, bi de üstüne insanların güvenini kaybetmektense para kaybetmeyi tercih eden karakter eklenince ve güveni-belki de kaybedince- olmuyor günlük.
biraz çikolataya ihtiyacım var, hepsi bu!
(bkz: yazarların mutlu olmak için yaptıkları)

ve biraz önce mutfak camından bakarken düşündüklerimi paylaşmaya ihtiyacım var.
filmin sonunda -evet, çılgınlar gibi ağlaması gerekiyordu ve ağladı.evet, aşk saçmadır.
ama,
bir kez kırıldık, karşılıksız kaldık, ele güne rezil olduk diye neden bir daha aklımız bir karış havada olmasın ki?
nekahet döneminde gülmeyebilir yüzümüz, ama birgün biter değil mi?
artık bir şey ifade etmeyen geçmişe rağmen bitmeyen bir nekahet dönemi olmaz değil mi?yani, baharla uyanan doğayı bir mayıs sabahında fark ettiğimizde gülümseyebileceğimiz birgün gelecektir , öyle değil mi?

evet, aşk saçma geliyor çünkü o filmlerde oynayanlar biz değiliz, kaldı ki oyuncuların aşkları da bizim gördüğümüz değil.
mesela, bize yazılmıyor şarkılar ya da biz gittkten sonra üzülmüyor kimse ya da bizim önemsediğimiz kadar önemsiyor bizi kimse.
peki ya öyleyse?
yani, şarkılar bize yazılıyorsa, biz gittikten sonra biri çok ama çok üzülüyorsa?
neden, "ben daha çok sevdim","ben daha çok üzüldüm" cümlelerini bir kenara bırakıp "o da üzülmüştür." "o da çok sevmişti." diyemiyoruz?
ne yani, karşı taraftan aldıklarımızla mı ölçüyoruz ilişkiyi?
yani bizden çok üzülemeyecekse bir ilişkiye başlamamalı mı?
kimin daha çok üzüleceği ihtimali ya da en başında bitince ne kadar üzüleceğimizi hesaplayarak adım atmak bizi daha mutlu kılacak mı?

hiç bitmeyen şüphe!
oyunlar..
yalanlar..
sanıyoruz ki, hepsi hepsi aynı, hepsi bize oyun oynayacak ya da hepsi yalan söyleyecek.
ve belki de öyle olacak..
ama senden önce mutlu olanların hepsi o yalanlara inananlar ya da oyuncu olanlardı.
belki de uyanışınız, yalana inanmaya hazır olacağınız gün ile başlayacaktır.
onun nerede olduğunu sorar durur .
çünkü beklemek sıkıcıdır.
sonu olmayan bir yolculuk gibi beklemek...
dakikalar..saatler...günler..haftalar..aylar belki..yıllar..

beklerken neleri düşünmez ki
seni düşünür mesela.
sen yokken olamadıklarını, yapamadıklarını, duyamadıklarını, göremediklerini.
senin gelmeni bekler durur
diğerlerini geçtiği her sayfada senin nasıl biri olabileceğine dair ipuçlarını toplar
yorulur
kendini satılmış bir senaristin çalınmış bir senaryosundaki samimiyetsiz bir oyuncu gibi hisseder
artık rol yok!
yalan gülüşler, dinleyişler, bakışlar yok!
önceden yapılan hatalrın hiçbiri yapılmayacak!
bir daha üzülmek yok!
üzülmeyecksin bir daha asla!
seni üzmesine izin verme!
sakın üzülme!
üzülmeyeceksin!
üzülmemek için kimseye katlanmak zorunda değilsin!
gardını indirdiğinde onlar acımasız!
pislik gibi davrandığnda sert çocuk, sert kız olup göklere çıkaranlardır onlar.
zaman geçtikçe
sonraki yılbaşını birlikte geçireceğin bir kişinin olmasını
sonraki doğum gününde “iyi ki doğdun” diyecek olanı
sonraki x konserinde yanında olacak olanı dilemek..
sonra hepsini tesadüflere bırakma evresi başlar..
hergünün “o” gün olabileceği düşüncesiyle evden çıkar
her akşam hayalkırıklığıyla döner..
birgün fark eder ki, o tesadüf anı geldiğinde ne olack ki
konuşacak mısın?
gülümseyecek misin?
peki, evet, tamam vs. diyecek misin?
kısa cevaplar ve , def eder bakışlarla uzaklaştıracaksın yanından..
hayır, ikinci kelimeye fırsat vermek prensipleri aşacak.
ve ikinci kelime olmayacak.
yalnızlık gelir..
hayatın tam ortasına oturur.
yalnızlığı görmemek için, yeni arkadaşlara tahammül eder önce
sonra eski dostlar devreye girer
öyle ya, eski dostlarla aşılmayacak yalnızlık yoktur.
eski dostlarla aşılmayan bir geçmiş vardır.
aileye sıkı sıkıya tutunmak hem kutsaldır, hem de belki tedavi eder..
bu yol uzun bir yoldur.
bıkmadan denenir, ama sonuç şudur ki
gezgin olmaya adım attığı gün evini kaybetmiştir .
kabul etmesi zordur
ve her reddediş daha da uzaklaştrır
(bkz: sevgili günlük taze ekmek)
mutlu sonlara inanmaz
aşklara inanmaz
samimiyetlere inanmaz
düşlere inanmaz
düş kurmaz
düş görmez

yüz güldürtmeyen bir nekahettedir.
narnia'nın günlüklerine başlama cümlesidir.
bugün eleştirel bir konuşma yaptık.kabul etmemek için dirensem de, kabul ettim.
2 yıldır sorup durduğum "ben kimim? " sorusu artık çok sıradan.
"ne olmak istyorum?" "ne yapmak istiyorum?" evresine girdim sanıyorum.
inançlıyım, umutluyum.
bu sabah 5 kredili mat1den kaldım. yarın sabah kimya lab. bütüm var, kalabilirim. aslında bilgisayarı bi kaç hatırlayamadığım formülü güya google amcaya yazmak için açtım. ama öyle olmadı. hah bi de skype açtım tüm millet orda. keşke sihirli değnek deyse de güzel geçse (bkz: annenin değnekle kovalaması)
Sevgili gunluk;

istesende istemesende yaziyorum sikimde degil belki sende dinlemezsin hatta bi sayfana yazmis olsamda sende okumazsin beni sorun degil artik alistim.

Hersey boka batti gunluk ben bile sana bunlari yazarken ustum basim bok hersey, heryer. Gidecek yer birakmadi hayat bi kac parca sey birakti elimde, gonlumde tek tek almadi sahip olduklarimi namussuz hayat canlarini acitti, hirpaladi beni oyle aldi. Kimi zaman hersey ustuste geldi kimi zaman hangisi once gelecegine karar veremedi hepsi ayni anda geldi.

iki yudum ortak yanimiz vardi hayatla simdi oda kalmadi nereye gitsem kapi duvar.

Pis pasak olmus her yanim gunluk ben farkina varana kadar gitmis sevdiklerim ve simdi bende gidiyorum yalniz kalmaya senden de uzaga...
yorgunum günlük.
ölümüne yorgunum.
tanrı beni hayatta değer verdiğimi bilmediğim şeylerin değersiz olduğunu göstererek ve değer verdiğime inandığım şeylere yeteri kadar değer vermediğimi göstererek sınıyor.
deli gibi korkuyorum.
çocuk gibi korkuyorum.
ağlamak faydasız zaman geçiyor.
susuyorum.
o gün geldiğinde öyle bir giderim ki, tüm dünya anlamsızlaşır.
şimdi acelem var, kendimi mutlu gibi göstermeliyim kimsenin gözü arkada kalmasın diye.
yüz bininci kez sözlüğe istanbulun en güzel tarafının ankaraya dönüşü olduğunu yazacaktım vazgeçtim.iyi yapmışım defter.
param bitti. Ne yapacagiz? Gene makarna mi?
bugün bi bayılmışım, bi bayılmışım sorma defter..
rutin bir kontrol sebebiyle gittiğim doktorun verdiği aç karnına kan aldırma tahlilini yaptırmak için gidip, sol kolumdan aldırdığım kana kesinlikle bakmadan öylece birkaç dakika durunca kolumun uyuştuğunu söyleyince hemşire "3 tüp aldım.bitti sayılır" deyince , "ne?! 3 tüp mü?! çokmuş." modunda fikirler geçerken aklımdan iğneyi çıkardı pamuğu bastık.
"bitti sizinki.kalkabilirsiniz ama pamuğu bastırın."
-hmm.peki.iyi bastırıyorum.
ayağa kalkıp pamuğu bastırıken işte o koku da gelince-kan kokusu- bi baktım bi başım dönüyor.hemen lanet olsun anlamına gelecek bir "aaah!" şeklinde bir nida sonra gözümü açtığımda küçücük odada 20 kişi bana bakıyordu.
sonra, koluma benden habersiz takılan tansiyon aletini çıkarmalar, bi anda biri ağzıma şeker attı.sonra ben hala anlamaya çalışırken olayı tabi, pek de anlayamadım.
o değil de ilk defa bu kadar uzun sürdü bilinç kaybım.
böyle her stresli olduğum gece beni uyutmayan karabasan tadında nefes almama engel olan hızlı görüntüler geçti gitti gözümün önünden.en sonunda gözümü açtığımda hala rüyadaymışım gibi bi garip...uzun süre algılayamama ..lanet!
çok aciz bir durum.
onur kırıcı.hiç sevmiyorum bunu.
leylayı ararken mevlayı bulmak.

hayır, bitmediğinden değil.
5 yıl sonrasının hesabını bugün yapıp gururlanmak isteyen insan ilgisinden başka şey değil, oysa ki ilgisizliğe o kadar alışkınım ki bu sen bile olsan anlamsızlaştırıyor her şeyi.
öyle çığlıklarla, bağırışlarla, haykırarak bitmedi.
sen hiçbir şey yapmadan bitişimi izledim, geride bıraktığım kendime baktım.
şimdi düşününce bir kabus, cehennemim belki de.
bir süre geçmek bilmedin..
sonra uyandığımda her şeyi unutayım diye uyudum.günlerce uyandım, baktım..-cık.uyudum.
geride kalacaktın mutlaka.
karakterlerden birini değiştirdiğimde hikayem mutlu sonla bitebilirdi elbette .
yerin doldurulamadığından değil artık dolmasını istediğim hayatım seni, sana dair her şeyi, herkesi reddediyordu.
değiştiğimi sandım çok kereler.
çok kereler şans verdim kendime, başardığımı söyleseydim yalnızlık türküsünü söylemekten vazgeçmiş olurdum.
artık bir başkasına şans vermiyorum bile, fark ettim ki günlerimin içinden bile çıkmış değilsin.
farkında olmadan, günümden geçmediğin tek gün olmamış belli.
kalkıp sana gelmemi beklemen? - hala, buna inanabilmen ?-bir o kadar komik bir o kadar zavallıca.hala mı ben? hala var mıyım ki ben? hangi ben? ve senin geçmişinde olamamış geride bıraktığım ben.
geride bıraktığım ben.
"bir başkası.başka zamanda.gelecekte.ileride.belki." -bunlara inanmamayı öğrendim ben.
hiç olmayan karelerimizden, hiç vermediğin çiçeklerden nefret ettim!
senin yerinde olamayan başkaları hiç haketmedi tepkilerimi, biliyorum.
kimse sen olmadı, olmaya da çalışmadı.
boşversene, ben oldum mu ki ben?
yapabileceğim her şeyi yaptım senin için. paris i yakmamı sen istemdin!istemedin ki, dolular yağdırayım Ankarada, yıldırımlar inletsin başkenti istemedin! yapardım,biliyorsun.yapabildiğim diğer -şimdiki- saçmalıklar gibi yapardım!
ama kimin için işte?- varlığını tartışmaktan, karakterini eleştirmekten vazgeçtim ki ben.
seni tanımaya karar verdiğim ilk gün hayatımın ortasına koyduğum yüzüne karakterler oturttum, varlığına nedenler buldum.
işte hala hayatımın ortasında olmasan da bir yerlerinde duruyorsun.belki bu şehri terketmememe sebep sensin, hep geri gelmelerime sebep sensin.belki hala sebepsin beni için.
ne olduğunu düşünmekten de, senden kurtulmaya çalışmaktan da yoruldum, bıktım artık.
bir başkası değil, sen de değil.
bir 'ben' vardı, keşke o olsa..
ya haberin yoksa ve ölüyorsam?