bugün

varolabilecek en nadide sanat eseridir her saniyesi ile.
her saniyesi ayrı gizem ve tatta, defalarca izlenesi, "neden bu adamlar dünyanın göz bebeği?" sorusuna verilebilecek en güzel yanıt niteliği taşıyan efsane konser.
o değil de gilmour gitarı masaya yatırıp kanun gibi çalarken gözlerim doldu desem yeridir sevgili sözlük. nispet olsun diye mi yaratılıyor bu adamlar ?
35 liranın tamamını hak etmiş manyak dvd. o ne ses o ne kayıt. blue ray'De cıksın onu da alalım tuketelim yeter ki kulagımız muzikle sevissin. opuyorum kendisini.
en iyi pink floyd konseri, adamlar uğraşmış uçak sokmuşlar konser salonuna, efendim sondaki top mevzuu falan çok güzel şeyler. tüm şarkılarda dehşet güzel performans sergilemişler, özellikle sondaki comfortably numb'un solosu adamın ağzına sıçan cinsten birşey olmuş. run like hell'da credits kısmı gibi olmuş.
-----spoiler-----
dabbenin amerikan versiyonu olan film uygun bir tanım olur herhalde pulse için. ama dabbeden daha başarılı olduğunu söyleyemeyeceğim. filmi izlerken mesela hafiften bir gerilim ve karanlık hava yakalıyorsunuz ama yine de korkmuyorsunuz. hatta filmi geceyarısı izlememe rağmen korkmadım.
film kısaca diğer dünyadaki kötü ruhların bu dünyaya gelip hayat kazanmak istemesi ve bunu birkaç hacker dallamasının sayesinde yapabilmeleri anlatıyor. bu hayaletler herhangi bir teknolojik donanımı (telsiz,bilgisayar,telefon vb.) kullanarak hareket edebiliyorlar. yani teknolojinin olmadığı yerlere gidemiyorlar. ve teknolojiyi kullanarak insanların ruhlarını ele geçiriyorlar. ruhları ele geçirilen insanların yaşam isteği kalmıyor. ya intihar ediyorlar ya da bu ruhları ele geçirilen insanların bedenleri önce siyah renkteki tatoo benzeri şeylere dönüşüyor bu siyah iz giderek bütün vücudu kaplayıp o insanı küle çeviriyor. sonra onlarda hayalete dönüşüp başka insanlara musallat oluyorlar. özellikle de ya sevmediklerine ya da aradıkları şeylere.
neyse film yine genç bir grup üzerinden gidiyor. tabiiki başroldeki hatun mattie (kristen bell) ve yakışıklı genç dexter (ıan somerhalder - ki kendisi aynı zamanda lost'da boone karakterini canlandırıyor) en sona kalan isimler. ayrıca filmde the last house on the left filmindeki psikopat rolünden tanıdığımız riki lindhome de (filmde çamaşırhane sahnesinde yeralmakta) oynamaktadır.
filmde birçok saçma nokta var çoğu amerikan korku filminde olduğu gibi! mesela filmin sonunda kız kaçsın diye dexter kapıyı tutar. fakat bildiğim kadarıyla bu hayaletleri durduran tek şey kırmızı. yani kapı duvar pek işlemiyor. ama buna rağmen hayaletler kapıdan geçemez. burdan yola çıkarak hayaletin yumruk yemesi, önlerindeki kapı tutularak geçmelerinin engellenmesi ya da bu hayaletlerin araba camını kırarak arabanın içine girmeye çalışması saçma oluyor. aynı zamanda bazen iğrençliği kullanmalrı da hiç hoş olmamış. iğrençlikle sadece mide bulandırabileceklerini, insanları korkutamayacaklarını ne zaman anlayacak bu hollywood bilmiyorum. filmdeki tek güzel şey arasıra karşımıza çıkan görsel efektler ve ses efektleri. bunlar haricinde hep klişe şeyler...
sözün özü izleseniz de olur izlemeseniz de.

"do you want to meet a ghost?"

-----spoiler-----
konusu iğrenç dabbe filmine fazlasıyla benzeyen,hayal kırıklığı yaratan film
türçesi Nabız dır.
sam brown'in stop sarkisindan sonra hayatinda yaptigi en guzel en dogru istir. Yoksa stop'tan daha mi oncedir?
david gilmour'ı izleyip, elimde kırmızı bir fender stratocaster ile bir an önce yaşlanmak istediğim konser.
david gilmour'un comfortably numb solosunu en muhteşem şekliyle attığı konser.ayrıca numb çalarken gökte bir küre belirir sonra açılır saçılır, on the run da ise sahneye uçak düşer. *
(bkz: post-modern gerici)
şu ana dek dinlediğim en iyi hey you versiyonunu bulunduran konser albümü..
küfür etmemesini acı bir şekilde öğrenmiş silik yazar. bu ona bir ders olsun bir daha yapmaz. * *
pink floyd un division bell albümünden sonra konser turuna taktığı isim...