bugün

(bkz: bizler susuyorduk)
(bkz: bir sürü ad)
(bkz: bu akşam en hüzünlü şiir)
(bkz: FEDERiCO GARCiA LORCAYA YANIK ŞiiR)
(bkz: gemi)

nazım hikmet için şöyle bir şiir yazmıştır
(bkz: güz çiçeklerinden çelenk)
(bkz: helene yeni sone)
(bkz: inandım öleceğime)
Nazım Hikmet arkadaşı.
asıl adı ricardo eliecer neftali reyes y basualto olan şili'li şair. son yüzyılın en önemli şarilerindendir. 1971 yılında nobel edebiyat ödülünü almıştır. aynı zamanda nazım hikmet'in dostudur.
dünya edebiyat tarihinin en önemli isimlerinden biri olan şili'li şairdir. şiirlerinde eşsiz bir bütünlük yakalamayı başarmıştır. aynı zamanda, büyük türk şairi nazım hikmet'in en yakın dostlarındandır.

salvador allende'nin abd güdümlü bir darbe ile devrilmesinden hemen sonra * ölmüştür.
BAZI ŞEYLERi AÇIKLIYORUM

Soracaksınız: Leylaklar nerede hani?
Gelincik yapraklı metafizik nerede?
Sözcüklerine incecik delikler açıp
onları saçan yağmur nerede?
Kuşlar nerede hani?

Her şeyi anlatayım.

Kent dışında yaşardım,
Madrid dışında, çanlarla,
saatlerle, ağaçlarla.

Görülürdü oradan
kurumuş yüzü Kastilya'nın
meşin bir okyanus gibi.
Evime
çiçek-evi derlerdi, sardunyalar fışkırırdı
duvarlarından çünkü:
güzel bir evdi
köpekleriyle, çocuklarıyla.
Hatırladın mı, Raul?
Rafael, hatırladın mı?
Hatırladın mı, Federico?
yerin altında,
hatırladın mı, balkonlarında o evin
Haziran ışığı çiçekler doldururdu ağzına.
Kardeşim, kardeşim!

Her şey
o kalın sesler, tezgâhların tuzu,
kabarmış ekmekler çıkaran fırın
ve heykelleriyle Argüelles pazarı
kurumuş bir mürekkep hokkasıydı sanki aldatmalar içinde:
yağ akardı kaşıklara,
ayakların, ellerin derin çarpıntısı
sokaklarda büyürdü,
metreler, litreler, temel
ölçüsü yaşamın,
balık yığınları,
rüzgâr gülünü bile şaşırtan
soğuk güneşiyle kiremitler,
patateslerin ince, çıldırmış beyazlığı,
domatesler yuvalanırdı denize dalga dalga.

Bir sabah tutuştu bunların hepsi,
bütün canlıları yutmak için bir sabah
fışkırdı topraktan
şenlik ateşleri,
silah vardı artık,
barut vardı artık,
artık kan vardı.
Haydutlar geldi uçaklarıyla,
yüzükleriyle, düşesleriyle haydutlar,
takdisler dağıtan kara keşişleriyle
haydutlar geldi gökyüzünden
çocukları öldürmek için,
çocuk kanı aktı sokaklarda
düpedüz çocukların kanı aktı.

Çakalların bile tiksindiği çakallar,
kuru çalıların bile tükürdüğü taşlar,
yılanları bile iğrendiren yılanlar!
Yüzyüze gelince bunlarla
kanını gördüm ispanya'nın,
kabarıyordu
bir onur ve bıçaklar dalgasında boğmak için sizleri!

Hain
generaller:
ölü evimi görün,
bakın paramparça ispanya'ya:
erimiş maden akıyor her evden
çiçek yerine,
her çukurundan ispanya'nın
ispanya yükseliyor,
her ölü çocuktan bir tüfek fışkırıyor,
gören bir tüfek,
kurşunlar doğuyor her cinayetten,
o kurşunlar günün birinde
on ikisinden vuracak yüreğinizi.

Soracaksınız: Şiiri neden
düşleri anlatmıyor, yaprakları
ve büyük yanardağlarını anayurdunun?

Gelin görün kanı sokaklardaki.
Gelin görün
kanı sokaklardaki.
Gelin görün kanı
sokaklardaki.
"Biz şairler nefretten nefret ederiz ve savaşa karşı savaşırız."

http://tr.wikiquote.org/wiki/Pablo_Neruda
(bkz: unutmak yok)
bana da mektup yazsın diye kıvranıp duracak kadar çok sevdiğim değerli bir yazar.
i love you without knowing
how, or when, or from where,
i love you simply,
without problems or pride;
i love you in this way
because i don't know any other way of loving but this,
in which there is no you or i,
so intimate that your hand upon my chest
is my hand,
so intimate that when i fall asleep
it is your eyes that close.

şiirini yazmış, şilinin nazımı..
"halkız biz, öldükçe çoğalırız."* dzilerinin sahibi sosyalist şair.
tabu oyunu şairi.
pablo neruda ile postacisinin diyalogu meshurdur..
neruda siirlerini neden çalip da sevgilisine kendi siirleriymis gibi okudugunu sorar postacisina.

postaci şöyle cevap verir; "üstad, şiir yazanın değil ihtiyaci olanındır. benim o şiirlere ihtiyacım vardı.."
Kuyu şiirinin zaman zaman aklıma gelen dizeleriyle unutamayacağım şair.

"Sevgili, bulamazsın
düştüğün kuyunun içinde
senin için yükseklerde sakladıklarımı:
bir tutam çiğli yasemin,
bir öpüş, daha derin düştüğün uçurumdan."

ayrıca (bkz: gereği yok).
sunay akın dan...
nazım hikmet'in ölümünün ardından,nazım hikmete ait olan daktilonun bir köşesine iliştirilmiş bir kağıtta neruda'nın adresi bulunur.bunun sebebi olarak da nazım hikmetin alması gereken ödülü,o dönem ceza evinde olması sebebiyle neruda'nın almasıymış.neruda bu konuda şunları söyler...
büyük usta nazımın daktilosundan çıkan adresin bana ait oluşu bugüne kadar aldığım en güzel hediyedir.
Nazim Hikmet`le olan dostlugunu ögrendigimde daha da cok sevdigim sair.

Ölüm bir tek bana yazilmis bu öyküde,
Ve asktan olacak ölümüm seni sevmekle,
Cünkü seviyorum seni askim;
Kanla, atesle...
SORU

Sevgili, bir soru
yıkmıştır seni.

geri geldim sana
dikenli kuşkudan.

Ama sen
saklamakta ısrarlısın
sevmediğim gölgenin kuytu bir köşesini.

Sevgilim,
anla beni
seviyorum seni her şeyinle,
gözlerden ayaklara tırnaklara dek,
içinde
koruduğun tüm aydınlığınla.

Benim, o, sevgilim,
kapını çalan.
Hayalet değil, o biri değil
ki bir kez durmuştu
pencerende.
Deviririm kapıyı:
Girerim tüm yaşamına:
Gelirim yaşamaya senin ruhunda:
başa çıkamazsın benimle.

Açmalısın kapıyı kapıya,
uymalısın bana,
açmalısın gözlerini
ki araştırabileyim içlerini,
görmelisin nasıl yürüdüğümü
ağır adımlarla
beni kör gözlerle bekleyen
baştanbaşa bütün yollarda.

Korkma,
seninim ben,
ama ne yolcuyum ne dilenci
senin efendinim ben,
o beklediğinim,
ve şimdi giriyorum
yaşamına,
bir daha ayrılmamak
ve kalmak üzere,
sevgili, sevgili, sevgili.

gibi birçok harika şiirin yaratıcısı, yeryüzü coşkusu, aşk ve insan haklarının büyük şairi.
Anımsıyorum Seni Olduğun Gibi

Anımsıyorum seni olduğun gibi geçen sonbahar.
Başlığın griydi ve yüreğin sakince.
Gözlerinde savaşıyordu alacakaranlığın alevleri.
Ve düştü yapraklar ruhunun sularına.

Bir boru çiçeği gibi yapışmıştın koluma,
ikircikli ve sakin sesine korunak olurken yapraklar.
Arzumun alazlanıp durduğu kötürüm eden bir ateş.
O uysal mavi sümbül burkulmuş ruhumun üstünde.

Gör nasıl uzaklaşıyor gözlerin, sonbahar gibi uzak,
başlık, o gri, o cıvıltılı ses ve o evcimen yürek,
kömürün koruna öpücüklerimin neşeyle düştüğü
derin özlemlerimin amacı olan şey.

Bir gemiden görünen gökyüzü. Yüksek dağlardaki yaylalar.
Hatıran ışık gibi, duman gibi, o sessiz gölcük gibi.
Ötesinde gözlerinin durur yangında akşam kızıllığı.
Fırıl fırıl sonbaharın kuru yaprakları ruhunda.

Pablo Neruda
Çeviren: ismail Aksoy
"doğru mu karıncalar evinde düş görmenin görev olduğu!" p. n.
şiirin latin babası
http://www.oliceo.fr/images/neruda.jpg
buğdayın türküsü okunası şiirlerinin başında gelir.

halkim ben, parmakla sayilmayan
sesimde piril piril bir guc var
karanlikta boy atmaya
sessizligi asmaya yarayan

olu, yigit, golge ve buz, ne varsa
tohuma dururlar yeniden
ve halk, topraga gomulu
tohuma durur bir yerde
bugday nasil filizini surer de
cikarsa topragin ustune
guzelim kirmizi elleriyle
sessizligi burgu gibi deler de
(bir siginak arayan ormanda)

biz halkiz, yeniden dogariz olumlerde...
1971 nobel edebiyat ödüllü sosyalist şair.

Düşüncemde yakalıyorum gölgeleri ağımda derin yalnızlığımda
sen de ne uzaksın, ah, herkesten daha da uzak.
Düşüncemde uçuruyorum kuşları, siliyorum resimleri,
gömüyorum aşkın yeşil dallarını.

Sislerin çan kulesi, ne uzaksın, ne yükseksin yukarda!
Sen suskun değirmenler gibi,
boğarken iç çekişini, eziyorsun karanlık umudunu el değirmeninde,
geliyor gece sana yüzü koyun, uzağında şehrin.

Yanımda olsan bile uzaktasın benden, nesnel olarak yabancısın bana.
Düşüncemde dolaşıyorum yaşantım boyunca, karşılaşmamızdan önce.
Başka birinden önceki o acımasız hayatım.
Deniz kıyısında çığlık, taşlar arasında,
koştuğum yerdi orası, özgür ve çılgın, buğusunda deniz havasının.
Karasevdalı, yabanıllık, çığlık, o ıssız deniz.
Kaba, şiddetli, gökyüzüne karşı hırslı.

Sen, kadın, neydin orada, hangi ışın, hangi değnek
bu görkemli yelpazede? Şimdi gibi uzaktın.
Yangın içinde orman. Yanıyor gök mavisi haçta.
Yanıyor, yanıyor, alevler, pırıldıyor ışıktan ağaçlarda.
Düşüyor, gıcırdıyor. Yangın. Yangın.
Ve dans ediyor ruhum, yaralanmış ateş parçalarından.
Çağıran kim? Neyin nesi yankıların yankısından bu sessizlik?
Özlemin saati, sevincin saati, yalnızlığın saati,
benim saatim hepsinin arasında.
Şarkısı rüzgâr tarafından söylenen boru.

Gözyaşı dolu muhteşem bir arzu, bedenimle eş.
Sallanmış bütün kökleri,
surunda bütün dalgaların!
Şen, hüzünlü, sonsuzca yuvarlanmış ruhumla.

Düşüncemde gömüyorum yeşil dalları derin yalnızlığımda.

Sen, sen kimsin, kimsin sen?

çeviri: ismail aksoy