bugün

bilinen tarihi gerçektir. sultan vahdettin'in emri ile mustafa kemal paşa samsun'a gitmiştir. evet.
Sözde, mustafa kemal atatürk'ün kulağına "bunu sadece sen yapabilirsin oğlum." demiş. Kanıt nedir peki? Nöbet tutan ingiliz askerlerinin duyamadığı şeyi siz mi duydunuz? Sonradan vatan haiin ilan edilmesi paşanın? idam kararı? Güldürmeyin...
evet sebebide orada kı taşkınlıkları önlemek ve olası bir teslimiyette türk ordularının teslim olmasını sağlamaktı fakat o ne yaptı boruyu döşedi hemi de ankaradan parise...
bilinen bir tarihi partaldır.
lozan'ın gizli maddeleri gibi bu da çomar zırvasıdır.
siyasi olarak gereksinimler, osmanlı'da bulunan kardeş katli gibi durumlar bulunmaktadır. sultan vahdettin'in gücü arkasında olmadan, atatürk bu kadar gezinmeye, örgütlenme altyapısına parayı asker haliyle nasıl bulabilir diye düşünmek gerekir. atatürk'ün arkasında maddi bir güç bulunmaktadır. örtülü ödenek, orada mısın?
tam olarak ingiliz zırhlısında yerini garantilemeden önce böyle bir ortamda oturmuşlar ve vahdettin çıkacağı uzun deniz yolculuğunu anlatmaktaydı. uzun zamandır vapura dahi binemeyen mustafa kemalin bu durumunu sezen padişah kıyak yapma amacı ile evladım sende al bandırma vapurunu bir samsunu dolaş gel demiş sonra da latte'sinden büyük bir yudum almıştır. m.kemal bu tarzına çok içerlemiş lakin emir olduğu için gıkını çıkaramamış kabul etmiştir. arkadaşlarına bu konudan bahsedince onlarda ooooo negzel bizde gelek mi? diyerekten yolculuğa sonradan dahil olmuştur. ancak samsuna iner inmez taşkın güruh paşa ve arkadaşlarını alıp amasya'ya götürmüş orada.... ya bir siktirin gidin amk. saçmalayamıyorum bile bu konuda...
tamamen yalanlayacak kaynak da olmamakla birlikte son derece netameli bir iddia.

iki açıdan:
1) "git, kurtuluş savaşı başlat, vatanı kurtar" gibi bu kadar açık uçlu ve geniş kapsamlı emir söz konusu olabilir mi? (astronomiyle hiçbir alakası olmayan bir yetkilinin eğitimli, birikimli ama konuyla ilgili bir evveliyat durumu olmayan birine "hadi koçum bir koşu aya git" demesine ve başka hiçbir destek vermemesine (hatta aya gidilme konuları açılınca aleyhte yaklaşımlarla taş koymasına) , sonra da kendisiyle alakasız bir şekilde aya gidilince "bak ilk emri ben vermiştim, aya gidilmesinin fikir babası, hamisi, öncüsü benim" demesine benzemez mi?) veya sadece böyle bir emir verip arkadan bir devamını getirecek emir-komuta zinciri babında bir irtibat, bir destek olmamışsa bu "ya tutarsa" babında kuyuya taş atmaya benzemez mi? -velev ki vermişse bile- sadece böyle bir emir vermek kişiye kurtuluş savaşı'nın bütün payesini getirir mi?
2) böyle olduğunun ispatı nedir? resmi olarak mustafa kemal paşa'nın padişah tarafından anadolu'ya gönderiliş sebebi kayıtlarda bellidir. olayın gayrıresmi gizli boyutu varsa bunun belgelerle şüpheye yer bırakmayacak şekilde ispatlanması gerekir.
adam olan kendi giderdi. maşası yememiş. giden yiğit delikanlıda bakmışki bu kral bozuntusu tırt.

alem delikanlı yiğit türk görsün demiş.
Atam bu krizi fırsata çevirmesini bilmiştir .
görsel
Padişah, gazi mustafa kemali nasıl görevlendirdi ? Bakalım ;

--spoiler--

Vahdettin ile Mustafa Kemal’in son görüşmesi ve tartışmalar

Güneşli ve sıcak bir mayıs günü Mustafa Kemal ağır adımlarla Vahdettin’inin yanına doğru girer. Vahdettin, Mustafa Kemal’i görünce hemen buyur eder. Mustafa Kemal boğaza doğru baktığında birbirine paralel dizilmiş, topları Yıldız Sarayı’na doğru çevrili düşman zırhlılarını görür. Oturduklarında dizleri birbirine değecek kadar yakındır. Vahdettin’in dirseğini dayadığı masanın üzerinde bir kitap durmaktadır.
Vahdettin Mustafa Kemal’e bakarak der ki:
- Paşa, Paşa! Şimdiye kadar devlete çok hizmet ettin. Bunların hepsi bu kitaba girmiştir, tarihe geçmiştir. Bunları unutun asıl şimdi yapacağın hizmet hepsinden mühim olabilir. Paşa, Paşa! Devleti kurtarabilirsin.
Peki Vahdettin bu cümleleri niçin kurmuştur??? Gerçekten “Devleti kurtarabilirsin.” derken Kurtuluş Savaşını mı kastetmiştir? Bu sorular hakkındaki tartışmalar bugün bile devam etmektedir. Bu diyalog üzerine onlarca kurgu kitabı yazılmıştır. işin kurgu tarafı bir yana Vahdettin’in Mustafa kemal’i görevlendirdiğine ilişkin birçok bilimsel görüşte bulunmaktadır.
Şimdi bu konuşmaya bağlı kalarak yorum yaparsak yanlış olur diye düşünüyorum. Bu yüzden Vahdettin ile Mustafa Kemal ilişkisine bir bakalım. Ne zaman başladı, nasıl sürdü? Bunu bilirsek fikir yürütebiliriz.
1.
Birinci Dünya Savaşının son zamanlarında Almanya imparatoru padişahımızı davet eder. Padişahımızın bu yolculuğa gidebilecek durumu olmadığı için Veliaht Vahdettin’i göndermeye karar verir. Yanına Mustafa Kemal eşlik edecektir.
Veliaht Vahdettin ile Mustafa Kemal Almanya’ya giderler. Küçük bir kasabada imparatorla buluşurlar. imparator ve adamları savaşı çok farklı bir pencereden izlemektedirler. Onlara göre her şey tozpembedir. Açıklamalarını da bu şekilde yaparlar fakat Mustafa Kemal durumu bilmektedir. Almanya Seyahatini kabul etmesinin amacı da Alman ordusunu yakından görmek ve geleceğin padişahı Vahdettin’i aydınlatmaktır. Mustafa Kemal ile Alman Komutan arasındaki konuşmalar tatsız geçmiştir ve Vahdettin’de Mustafa Kemal’e hak vermiştir.
Sonra beraber Batı Cephesine giderler. Mustafa Kemal komutanların sözüne itibar etmez ve ateş hattına kadar gider. Savaşın durumunu kendi gözleriyle görür. Savaşın kaybedileceğini bilen Mustafa Kemal bunu gözleriyle de görmüştür artık ve Vahdettin’e durumu anlatır.
Mustafa Kemal bu konuşmalarda geleceğe yön verme çabalarına başlamıştır. Vahdettin’e “istanbul’a dönünce siz 5. Ordu Komutanlığını isteyin, bende kurmay başkanınız olurum” der. Vahdettin bakarız ama çok zor diyerek umutlandırıcı bir cevap vermez.
2.
Vahdettin artık padişahtır ve Mustafa Kemal istanbul’dadır. Mustafa Kemal bir görüşme talep eder Padişah Vahdettin’den ve talebi kabul edilir. Almanya seyahatinde çok iyi dost olan bu ikili sarayda tekrar buluşur. Odada baş başa kalınca Vahdettin tahta oturmadan önceki gibi davranır ve açık açık konuşmaya başlarlar. Mustafa Kemal hemen isteklerini sıralar: “Hemen başkomutanlığı üstünüze alınız. Bir kurmay başkanı seçiniz.” Vahdettin yine umutlandırıcı bir cevap vermez. Sonra iki kere daha görüşürler ve Mustafa Kemal isteklerinde diretir. Vahdettin bu konulara sanki çok yabancıymış gibi istanbul Halkının aç olduğunu ve ilk amacın halkın doyurulması olduğunu söyler. Mustafa Kemal şaşırır bu cevaba ama kendini tutamaz ve ülkeyi kurtarmanın istanbul’u doyurmadan daha önemli olduğunu, bir padişahın gücü eline alması gerektiğini söyler. Bunlar karşısında Vahdettin’in cevabı daha da ilginçtir. Vahdettin her defasında tiksindiğini söylediği Enver Paşa ve Talat Paşa ile görüştüğünü onların bu mevzuyu çözeceğine inandığını söyler. Mustafa Kemal için Vahdettin işte o an bitmiştir… Zaten bu görüşmeden kısa bir süre sonra Mustafa Kemal Suriye’ye tayin edilmiştir. Tayin haberini aldıktan sonra Enver Paşanın yanına giden Mustafa Kemal içindekileri söylemiş, buna Enver Paşa gülerek karşılık vermiştir.
3.
Birinci Dünya Savaşı bitmiş ve Osmanlı savaşı kaybetmiştir. Mustafa Kemal’in tüm dedikleri bir bir gerçekleşmiştir. Mustafa Kemal Kasım 1918’de istanbul’a dönmüş ve 6 aylık bir siyasi ve askeri çalışma yapmıştır. Mustafa Kemal ve silah arkadaşları Kurtuluş Savaşını bu 6 ayda planlamışlardır. Askeri olarak planlar yapılırken siyasi olarak ta çalışmalar devam etmiştir. Bu süreçte Mustafa Kemal ile Vahdettin altı kez görüşmüşlerdir.
ilk görüşme 15 Kasım 1918 de ikinci görüşme 22 Kasım 1918 de olmuştur. Mustafa Kemal arkadaşlarıyla düşündüğü hükümet modelini bu görüşmelerde açıklamaya yeltenmiş ama Vahdettin ise bu konuya ilgi göstermemiş bunun yerine Mustafa Kemal’den ordu adına güvence almak istemiştir. O dönemde ordunun padişahı tahtından indireceği söylentiler yüzündendir bu güvence.
Üçüncü görüşme 29 Kasım 1918’de, dördüncü görüşme 20 Aralık 1918’de gerçekleşmiştir. Bu görüşmelerde Mustafa Kemal Harbiye Bakanlığı istemiştir. Vahdettin yine geçiştirmiştir. Bu tarihten sonra Padişahtan umut kesilmiş ve Anadolu çalışmalarına ağırlık verilmiştir. Mustafa Kemal 5 ay boyunca padişahla görüşmemiştir. Sonra 15 Mayıs 1919 da beşinci kez görüşmüş ve 16 Mayıs 1919’da son kez görüşmüştür. Yukarıdaki diyalog bu son görüşmede yaşanmıştır. Yani savaşın tüm hazırlıkları Mustafa Kemal ve arkadaşları tarafından planlanmış, Anadolu’nun köşeleri tutulmuş, tüm hazırlıklar yapılmış bir zamanda yapılmıştır bu son görüşme.
Sonuç
Dostlarım yukarıdaki anlatılanlar ışığında son görüşmede Vahdettin’in ne demek istediğini sizin yorumlarınıza bırakıyorum. Ancak yorumlarken o döneme gitmenizi ve kendinizi Mustafa Kemal’in yerine koymanızı istiyorum. Yani tarihsel bakış açısıyla bu konuya bakmanızı rica ediyorum. Kolaylık olsun diye yukarıdaki görüşmeden sonra Mustafa Kemal’in düşündüklerini kendi sözlerinden yayımlıyor ve konuyu bitiriyorum…
Bu son sözlerden hayrete düştüm. Acaba Vahdettin benimle samimi mi konuşuyor? O Vahdettin ki ecnebi hükümetlerin yüzüncü derece aletleriyle temas arayarak, devletini ve saltanatını kurtarmaya çalışıyordu, bütün yaptıklarından pişman mı idi? Aldatıldığını mı anlamıştı? Fakat böyle bir tahminle başka bahislere girişmeyi tehlikeli addettim. Kendisine basit cevaplar verdim: "Hakkımdaki teveccüh ve itimada arz-ı teşekkür ederim. Elimden gelen hizmette kusur etmeyeceğime emniyet buyurunuz."
Söylerken, kafamdaki muammayı da halletmeye uğraşıyordum. Çok iyi anladığım, veliahtlığında, padişahlığında, bütün his ve fikirlerini, temayüllerini tanıdığım adamdan nasıl yüksek ve asil bir hareket bekleyebilirdim? Memleketi kurtarmak lazımdır, istersem bunu yapabilirmişim. Nasıl? Hemen hüküm verdim: Vahdettin demek istiyordu ki hiçbir kuvvetimiz yoktur. Tek mesnedimiz istanbul'a hâkim olanların siyasetine uymaktır. Benim memuriyetim, onların şikâyet ettikleri meseleleri halletmektir. Eğer onları memnun edebilirsem, memleketi ve halkı bu siyasetin doğru olduğuna inandırabilirsem ve bu siyasete karşı gelen Türkleri uslandırırsam, Vahdettin' in arzularını yerine getirmiş olacaktım.
-"Merak buyurmayın efendimiz, dedim, nokta-i nazar-ı şahanenizi anladım irade-i seniyeniz olursa hemen hareket edeceğim ve bana emir buyurduklarımzı bir an unutmayacağım." "Muvaffak ol!" hitab-ı şahanesine mazhar olduktan sonra, huzurundan çıktım. Naci Paşa, padişahın yaveri, fakat benim hocam, derhal benimle buluştu. Elinde ufak muhafaza içinde bir şey tutuyordu. "Zat-ı şahanenin ufak bir hatırası" dedi. Kapağının üzerine Vahdettin'in inisiyalleri işlenmiş bir saatti: "Peki, teşekkür ederim" dedim.
"Sonra, sanki Yıldız Sarayı'ndan çıktığımızı ve hareket etmek üzere olduğumuzu gizlemek, saklamak ister gibi bir ihtiyatla, ayaklarımızın patırtısını işittirmekten korkarak, saraydan uzaklaştık."
Kaynaklar:
Nutuk, Mustafa Kemal Atatürk
Çankaya, Falih Rıfkı Atay
Samsun’dan Önce Bilinmeyen 6 Ay, Alev Coşkun
--spoiler--
Tarihi bir gerçektir. Bunu deyince Kemalistler kızıyor anlamıyorum. Evet.
http://blog.milliyet.com....ebebi/Blog/?BlogNo=441503
Kanıtlı ve belgelidir.
Artık belgeler konuşacak, inanmayan ecdadımızın kemiklerini sızlatır ona göre.
görsel
kemalistlerin kabul etmediği tarihi gerçektir. evet...
mustafa kemal i samsun a vahdettin yolladı. bimlem kaçıncı ordu müfettişi olarak.

ancak vatanı kurtarsın diye değil pontus rumlarının çıkardığı problemleri çözmek için.

mustafa kemal ise milli mücadeleyi başlattı.
tamamen bir saçmalıktır. 9. ordu müfettişliğine atanmış olabilir ancak 9. ordu doğu karadeniz ve batum'da görevliydi, samsun'da değil.

haremini çoluğunu çocuğunu yağız ingiliz delikanlılara terkedip ülkeden kaçan pek azametli gavat sultan mc vahdo, daha sonra kendisini idama mahkum ederek zaten emrine uymayarak bir isyan başlatmak üzere samsun'a çıktığını tespit ve tescil etmiştir.

gavat sultan mc vahdo bu ülkeyi sattı ve kaderine terketti mustafa kemal de kurtardı. bu kadar basit.

tamam. hadi şimdi dışarı, havlamaya.
Tarihi bir gerçektir. Sultan Vahdettin’in emriyle gitmiştir. Evet.
hangi görevi yerine getirmesi için yollamış peki ?
" hamili kart yakinimdir " diye de kartvizitini vermiş diyorlar.
risalei nurdan ve şeyhlerinin çükünden kafayı kaldırabildikleri zamanlarda sabahtan akşama kadar bok atmak için yanıp tutuşuyorlar...

sonuç bu.

sebebi de bu: (bkz: tecavüzün yobaz beynini daha da sulandırması)
görsel

not: bir troll' çükte bu belgeye yapsalarda çaplarını ölçsek. evettttttttttt.
Süveyş Kanalı’nın ingiliz kontrolüne girmesinden sonra Hindistan’a ulaşmak için Berlin-Bağdat mihverine büyük önem veren Alman imparatoru II. Wilhelm, 1889 ve 1898 yıllarında istanbul’a gelmiş, Osmanlı Padişahını başkentinde ziyaret etmişti.Birinci Dünya Harbi içinde, 1917 yılı Ekim ayında, imparator üçüncü kez istanbul’a geldi ve Padişahı Genel Karargâhına davet etti. Artık, bu davetin kabulü ve ziyaretin iadesinin kaçınılmaz hale geldiğini düşünen Osmanlı Hükümeti, Padişah Sultan Reşat seyahat edecek durumda olmadığından Veliaht Vahdettin Efendi’nin Almanya’ya gönderilmesine karar verdi.Ayrıca, Yıldırım Ordular Grubu emrinde 7 nci Ordu Komutanı iken Filistin Cephesinde uygulanması gereken strateji ve taktik konusunda Grup Komutanı Mareşal Falkenhayn ile anlaşamadığından istifa ederek istanbul’a gelen ve Başkomutanlık emrinde bulunan Mustafa Kemal Paşa’nın bu seyahatte Veliaht’a eşlik etmesi kararlaştırıldı; kabul edip, etmeyeceği kendisine soruldu. Bu seyahati kendi açısından çok ilginç gören Atatürk, derhal kabul ettiğini bildirdi. Çok iyi Almanca bilen ve Atatürk’ün Harp Okulunda öğretmeni olan Naci Paşa (o tarihte rütbesi albaydı) da Veliaht ile beraber gidecek, ona tercümanlık edecekti.
Atütürk'ün anılarından alınan bu yazıdan anlaşıldığına göre, birlikte almanya seyahati yapmışlar.. ve o yazıda atatürk vahdettin'i bir meczup olarak gördüğünü söylüyor.. Atatürk'ün bakış açısı...Bir hükümdar velihatını en güvendiği komutanına emanet eder.. Demek ki hanedanla Mustafa Kemal Atatürk kavgalı değil!
ikinci bir husus, sadece mantığım soruyor bunu... Eğer yüksek yetkilerle sahip değilse, kendisinden rütbeli komutanlar ona nasıl tabii olabilir?
Osmanlı merkezi düşman -ingiliz- tehditi altındaydı. Osmanlı hükümeti açıktan bir tavır sergiliyemezdi. Yüksek yetkilerle donattığı ve güvendiği Mustafa Kemal'i Samsun'a gönderdi.
Hint ve Afrika Müslümanlarının ingilizlere baş kaldırması,Londra'ya heyet göndermesi.ingilizleri hilafet yerine diğer müslümanlardan bağını koparan bir milli devlete fikrine yöneltti. Çünkü ingilizlerin menfaati Arabistan'da.... Hindistan'da... Afrikadaydi..
Bir sene önce şehzade olarak birlikte Almanya'ya gidiyorlar. Bir sene sonra yahu şu adam, istanbul'da kalmasın başımıza bela olur. Ona çok büyük yetkiler vererek Anadolu'ya gönderelim, orada oyalansın.
Bana göre bu Vahidettin'e olduğu kadar atatürk'e de hakarettir.