bugün

bu yazı hayatımın en bilgi içerikli entrysi olacak. umarım komünal yaşam destekçisi arkadaşlarımız bunu okur da neyin parçası olduklarını anlarlar. bunu okurken benim milliyetçi olduğumu düşünme sakın.

öncelikle olaya sanayi devrimiyle başlayalım.
sanayi devriminden bu yana büyük ekonomik gelişmeler milleti meydana getiren sosyal tabakalarda değişikliğe yol açtı. bunun etkisiyle küçük ekonomik birimler yavaş yavaş ortadan kalktığı için işçi bağımsız bir hayata kavuşma fırsatını da elinden kaçırmış oldu. bu da işçiyi proleter yaptı. böylece fabrika işçisi ortaya çıkmış oldu. işçi sınıfı ilk ortaya çıktığında yahudi siyonistler buraya el atmamışlardı. ama bir zaman sonra ülke ekonomisi için büyük potansiyele sahip olan böyle mühim bir meseleye burjuvazi yabancı kalırken, yahudiler ise gelecekte ortaya çıkacak olan durumları görebiliyorlardı.

yahudiler kapitalist istismarlarla usullerini teşkilatlandırırken, diğer yandan işçilere de yanaşarak onların kendi kendilerine yönelttikleri kavgada onlara önder oluyordu. zaten işçi sınıfının en büyük vasfı hayatı boyunca kendine bağımsız bir vaziyet yaratabilme imkanından yoksun olmasıdır. bu da onların yahudi oyunlarına alet olmalarını daha çok kolaylaştırıyor.

zamanında yahudiler derebeylerin dünyasına karşı kalkan olarak burjuvaziyi nasıl kullanmışlarsa, şimdi de burjuvaziye karşı işçi sınıfını kullanıyorlar. yahudiler bir vakitler burjuvazinin gölgesine sığınarak sivil hukuku nasıl elde etmişlerse, bugün de işçileri sözde savunmak için giriştikleri kavganın kendilerini dünyanın hakimi yapacağını bilmektedirler.

bu gelişmelerden sonra işçi sınıfının görevi yahudiler için çarpışmak oldu. işçiler farkında olmadan yıkmakta olduklarını sandıkları gücün hizmetinde bulunuyorlar. işçiler, yahudiler tarafından sermayeye saldırtılır. böylece işçi gerçek sermaye lehinde boğuşturulurken, aynı zamanda uluslararası sermaye aleyhinde de bağırtılır. fakat gerçekte hedef alınan şey, milli ekonomidir. milli ekonominin yıkılması ve onun cesedi üzerinde uluslararası borsanın zafer sağlamasına çalışılır. yahudiler bunu gerçekleştirmek için önce işçiye sokulur ve onun bu haline acımış görünür. hatta sefaletten isyan duyan bir kimse gibi ortaya çıkarlar. böylece işçinin güvenini kazanırlar. yahudiler, işçide hayat şartlarını değiştirmek için şiddetli bir istek uyandırmaya çalışırlar. böylece işçilerin kalbinde daima uyuklayan sosyal adalet ihtiyacını ustalıkla tahrik ederek uyandırırlar. yahudiler sosyal adalet ihtiyacını tahrik ederek harekete geçirdiği işçiyi daha şanslı bir kadere sahip olanlara karşı kin beslemeye davet eder. yahudiler bu işi yaparken, sosyal düzensizliklerin aleyhine açılmış olan kavgaya güzel bir hava verirler. işte buna marksizm denir. marksizm, yahudilerin mason locaları ve en büyük silahlarından biri olan basın gibi diğer kolonlardan sadece biridir. bir ülkeye işgal etmenin en güzel yollarından biri de budur.

marksizmi, halkı toplumsal isteklere gayet sıkı bir şekilde bağlı gibi göstermekle, yahudiler bu akımın yayılmasını kolaylaştırır ve hızlandırırlar. bu arada yahudiler, bu akımın sonuçlarına bakarak kendileri için haksızlık ve tatbikinin imkansız olduğunu gören kimselerin de muhalefetini sağlar ve bunları tahrik eder. sosyal fikirler maskesi altında gerçekten şeytanca niyetler saklıdır. marksizm, akıl ile deliliğin içinden çıkılması imkansız bir sentezidir. fakat bu akımda akıl ile aptallık öyle bir şekilde ayarlanmıştır ki, içinde yalnız aptallıkla vasıflandırabilinecek şeyler gerçekleşir. akla uygun gelen şeyler ise hiçbir vakit tatbik edilemez. marksizm, şahıslara ve bunun sonucu olarak millete her türlü hayat ve insanlık haklarını reddetmekle, devleti meydana getiren temeli yıkmaktadır. işte marksizmin özü budur. şahsiyetin ve milliyetin harap edilmesi ile yahudiler en büyük engeli ortadan kaldırmak istiyorlar.

bu akıma mana verip yol gösteren şey, iktisadi ve siyasi hayattaki garip nazariyesidir. marksizme can veren ruh, zeki insanların bu akıma inanmalarına engel olur. diğer taraftan fikri melekelerini kullanmasını bilmeyenler ve iktisadi ilimlerden habersiz olanlar hemen marksist olurlar. hareketin sevk ve idaresi için gerekli olan zekayı, yahudi kendi kendini feda ederek kendi soydaşlarından birinin beyninden sağlar.

barışçı doktrinler vasıtasıyla milli beka içgüdüsünü felç etmek için aydın denilen çevrelerde masonluğun giriştiği mücadeleye, yahudilerin ellerinde bulunan büyük basın, halk toplulukları ve özellikle burjuvazi nezdinde devam edilir. yahudiler, dünyayı ekonomik yönden ele geçirmek istedikleri gibi siyasi bakımdan da hakimiyet kurmak isterler. bu da siyasi ve sendika faaliyetleriyle olur.

sendika faaliyeti taraftar toplamaya yarayan bir çalışmadır. işçilere, patronların hırs ve dar görüşlerine karşı açtıkları mücadelede yardım ve himaye vaat eder. eğer işçi devlet tarafından bir yardım ve himaye görmezse, kendi menfaatinin savunmasını sorumsuz kimselerin eline bırakmak istemez ve bu hak arayışını bizzat kendisi yapmak ister. yahudi sermayedarlardan oluşan burjuva, işçilerin bu hak arayışlarına dengeli şekilde engel çıkarır. örneğin patronlar uzun çalışma sürelerini azaltmazsa, çocukların çalışmalarına insaf dairesinde bir şekil vermezse, kadın işçileri korumazsa, yahudiler işgalin bir diğer kolonu olan marksizmle işçiye sokularak, ezilen işçinin sorunlarına sahip çıkar. yahudi böylece işçi hareketinin önderi durumuna geçer.
inanılmaz bir mekanizma öyle değil mi? kesinlikle çok dahice.

yahudilerin işçileri düşündüğü falan yok. işçilerin önderi durumuna geçmelerine sebep, milli ekonominin geleceğini yok edecek bir topluluğu yavaş yavaş meydana getirmektir. yahudi dediğin milli ekonominin bağımsız kalmasını istemez. onların istediği şey milli ekonomiyi parçalayıp ortadan kaldırmaktır. bunlar önlerinde sağlam bir nesil görmek istemezler. onların arzusu soysuzlaşmış, boyunduruğa girmeye hazır bir sürü görmektir.

işçiyi elinin altında bulundurmak demek, genel grevleri kontrol etmek, üretimi durdurmak demektir. mevcut düzene karşı insanlara isyan ruhu aşılamak demektir. ama benim insanlarım bu numaraları yemez. benim insanlarım propagandacı basına güvenmez.

yahudiler siyasi yönden de devleti yaşama vasıtalarından yoksun bırakırlar. her türlü karşı koymanın ve milli savunmanın temellerini çürütürler. halkın hükümete beslediği güveni sarsarlar. geçmişi kötüleyerek gözden düşürürler. ne kadar güzel şey varsa hepsini çamura batırırlar. medeniyete de el atarak sanatı ve edebiyatı kötülerler. insanları, kendilerinin de içinde bulunduğu pislik alanlara çekerler. son olarak dini ve ahlakı gülünç ve basit bir hale sokarlar. örf ve adetleri ölü, modası geçmiş ve köhnemiş şeyler olarak gösterirler. böylece bir milletin hayatı uğruna mücadele edeceği son dayanaklarını da ortadan kaldırırlar.

siyasi gücü de ellerine geçirdikten sonra, maskelerini fırlatıp atarlar. demokrasi ve halk dostu olan bizim sevgili yahudiler, o andan itibaren katil bir canavara dönüşürler. milletin manevi rehberi olan insanları yok ederek halkı esaret altına alırlar. bu esaretin en iyi örneğini rusya vermiştir. rusya'da yahudiler büyük bir millet üzerinde hakimiyet kurmak için, vahşi bir girişimle 30 milyona yakın insanı kendi yazar çeteleri ile borsa teröristlerine öldürtürken bir kısmını da açlıktan ölüme mahkum ettirmişlerdir.
her sol framede gördüğümde "anaaa lan benim hakkımda bir şeyler yazmışlar" dedikten sonra göt olduğum başlıktır. hayır yani bir insan her seferinde aynı hatayı yapar mı? ya da bu kadar mal olabilir mi? işte sanırım ben her ikisini de yapabilen nadirane kişiliğim... işte marksizm budur; markasız'ın eski hali...
bilimsel sosyalizme verilen isim. fransız sosyalizmi, ingiliz ekonomi politiği ve alman felsefesini sentezleyen marks ve engels bilimsel sosyalizm fikrini atmıştır. detaylı bilgi için (bkz: sosyalizm). marksın takipçileri tarafından bu fikre marksizm denmiştir. bu fikri diğer sosyalizm fikirlerinden ayıran en büyük fark;utopik olmayışıdır. yani tüm mücadele biçimlerini, neler yapılması gerektiğini ve günümüz koşullarını açıklayan dünyayı bir bütün alarak bir düşünce sistemidir.
"bireylere dıştan, metafizik bir mertebe dayatmayı reddederken, bireyciliğin yaptığı gibi kendisini bireyin bilinci içine de hapsetmek istemez. bireysel bilinçten kaçan gerçekliklere de eğilir: doğal, pratik, sosyal ve tarihsel gerçekliklerdir bunlar; dış dünyadır, emektir, toplumun iktisadi yapısıdır, sosyal sınıflardır, vb.

insanla toplumun birbirine -hareketsiz ve değişmez- bağımlılığını reddederken, kendiliğinden uyum tezini de kabul etmez.

yirminci yüzyılda komünist rejimlerin elinde bir resmi felsefe haline getirilip dondurulmuş olması, onların dışındaki fikri canlılığı ortadan kaldıramamıştır."

(bkz: server tanilli)
adnan hocamızın kediciklerinin memeleriyle her programında dövdüğü düşünce biçimidir. herhalde meme ile alakalıdır diye düşünüyorum.
Marksizm, ideolojik alanda, esas olarak sınıflar savaşı teorisini ortaya atan ve bu savaşın zorunlu sonucu olarak proletarya (işçi sınıfı) diktatörlüğüne ve oradan da toplumsal eşitlik ve özgürlük dünyası komünizme varılacağını öngören bir öğreti olarak tanımlanır.
marksizm'in en temel ve çözemedigi sorunlarından bir tanesi, üretim araçlarını ve bu araçları kullanmama durumunda üretimin, dolayısıyla yaşamın durmasını saglayacak gücü elinde tutan işçi sınıfının iktidarı nasıl ele geçiremedigidir.
marksist kuram, işçi sınıfının önayak olacağı devrimde, burjuva devletinin el değiştirmiş olmayacağını, başka bir deyişle işçilerin hazır bir mekanizmaya oturmayacaklarını, onu parçalayıp atacaklarını ileri sürmüştür. bu yüzden mesele, işçiler için, iktidara gelip gelmeme meselesi olmaktan, başa geçip geçmeme sorunu olmaktan çok daha ileri bir nitelik taşımaktadır. askeri, polisi, memuru ile burjuva devleti olduğu gibi bırakıldığı zaman, yeni bir devlet, artık pek de devlet olmayan yeni bir örgüt yaratılmış olmaz, bir devrim sayılmaz bu. temel kuram bunu söyler.

lenin devlet ve devrim isimli yapıtında konuyu paris komünü ve komünist manifesto eksenli ele alır.
Dinin aksine mutluluğu gökyüzünde, mutlak bir güçte, başka dünyalarda aramak yerine, yeryüzünde, kendinde, emeğinde aramayı öğretir. cenneti uzaklarda aramak yerine, dünya üzerinde, toprak üzerinde bulmayı öğretir. senden geriye sadece toprakta çürümüş bedenin değil de, çocuğuna, torununa güzel bir gelecek kalmasını sağlar...
görsel
babası karl marx tır.
-----------------

“Tarihte farklı istikametler takip eden, gayeleri başka medeniyetler var. Kavimler ve medeniyetler bir rolü ifa için tarih sahnesine çıkar, bu rolü oynar ve çekilirler. ibn Haldun, Toynbee, Danilevski bu kanâattadırlar. Yani medeniyet bugünkü yırtıcı-kapitalist Avrupa medeniyetinden ibaret değildir. Öyle olduğu vehmi, düşmanlarımız tarafından aşılanmıştır.
Avrupa medeniyeti tarih sahnesine ayak bastığı sırada, Osmanlı bütün ihtişamıyla yaşıyordu. islâm-Türk Osmanlı medeniyeti bin yıllık mazisi olan, bütün medeniyetler içinde en insanisi, en birleştirici olanıdır. islâm’ın kılıcı olan bir kavimdir. islâm bütün devirlere ve ülkelere hitap eden bir dindir. Parçalayıcı değil, birleştiricidir. Osmanlı için savaşın bile gayesi ila-yı Kelimetullah’dır.

Osmanlı imparatorluğu yoktur, Devlet-i Aliyye vardır. Türk-islâm medeniyeti bütüncüdür, hidayetten mahrum kavimleri bile himaye eder. Bu kadar civanmert bir medeniyetin Avrupa karşısında mağlup olması mukadderdi. Avrupa Ignace de Loyola ile Machiavelli’nin çocudur. Kapitalizm Protestan ahlakının çocuğudur, Weber’e göre. ikinci bir ahlak, Yahudi ahlakıdır, tefeci ahlakıdır.

1826 Devlet-i Aliyye’nin intihar tarihidir. Yeniçeriliğin lağvı ile sınıf-ı ulema yalnız kalmıştır. Dünya başkalaşmıştı. Ulema sükût etti ve halk tarihin dışına çıktı: Müstağribler.[1] Bunlar kendi ülkelerinden, mukaddeslerinden, mazilerinden kopmuşlardır. Bu bedbahtlar için Türk ve islâma ait her değer bir suçtur. Bunlar Batı ile Doğu’nun mukayesesini hiçbir zaman yapmamışlardır. Avrupa’da üç dünya görüşü vardır.

1. Hıristiyanlık,

2. Kapitalizm,

3. Sosyalizm.

Bunları Avrupa, insanlığa teklif eder. Kapitalizm iktidarda iken Devlet-i Aliyye islâm’ın kılıcı idi. Devlet-i Aliyye’nin dünya görüşü islâmiyetti. Gerçi 8. ve 11. asırlarda da Batı islâm’a meydan okumuştu ama bu Yunan düşüncesinin meydan okuyuşu idi. Yunandan mantığı aldık, batılları ve yalanları dehledik. Bizans karşısında, Hıristiyan Batı karşısında sadece gurur duyduk. Askeri siyasi mağlubiyetler, sınıf-ı ulemanın sahneden çekilişi, bir avuç bürokrat çocuğu olan müstağriblerin doğuşu..

Batının dünya görüşleri parça parçadır. Hıristiyanlık imtiyazları devam ettirmeğe yarayan bir bekçi idi.

Burjuvazi, şatonun payandası olan kilise ile mücadele etti. Akılcıdır.

Hıristiyanlık belli bir ölçüde cemiyetçi idi, burjuva dünya görüşü ferdiyetçidir, hürriyetçidir. Bütün dünyayı istismar etme hürriyeti. Burjuvazi bir taraftan işçi sınıfına, bir taraftan aristokrasiye karşı liberalizmi geliştirdi.. Bir kavga silahı idi, bir sınıf yalanıydı.

Türkiye insanı nasıl anlayabilirdi bunu? intelijansya (aydınlar sınıfı) batının yalanlarını taşımaya başladı. Bütün mantık çerçevesinden sökülmüş bir halita halinde empoze etmeye çalıştı. Zaten batı cemiyetinin bütününü ifadeden aciz olan liberalizmi de bir parçasıyla aldık. Pozitivist denen, manevi inançları kökünden söken ilimcilik. Aklın da, hürriyetin de karikatürünü aldık. Batı kafamızı bir düşünce enkazı ile yoğurdu. Ve insanımız eline verilen reçeteleri okumağa memurdur.
Felsefemiz yoktur ve olamazdı. Tek parti devri belli bir reçeteyi tek hakikat olarak sunmuştu. Batı ideolojilerinin büsbütün tatsızlaşmış sahte ve sahtekâr formülleriydi bunlar. 1960′dan sonra setler yıkıldı, Avrupa’nın yeni batılları büyük bir kesafetle hücum etti. 1960′a kadar Türk intelijansyası batı hakkında hiçbir fikre sahip değildir. Tek parti devrinde Türkiye’nin bütün irfanı Hachette’e gelen kitaplardan ibaretti. Efendisinin ilaçlarını çalıp içen uşak rolünde idik. 60′dan sonra Batı düşüncesi taarruz etti. Hazırlığımız yoktu. Beynimiz küçülmüştü ve düşünemiyorduk. lntelijansya batının yalanlarını tekrarlıyordu. Sosyalist düşünce bütünü ile geldi. Hangi şartlar altında doğmuştu, düşünmedik. Genç nesiller bu düşünce akımı karşısında sarhoş oldular.

Tanzimattan beri Türkiye’de iki şey yasaktı.

1. islâmiyet

2. Sosyalizm

Salib (Haçlı) için bir dehşet kaynağı idi islâmiyet. Avrupa islâmiyet ile meşgul olmamıza izin vermiyordu. Avrupa eserini tamamlamak için yeni bir zehir ihraç ediyordu. Düşüncenin dışında tutulmuştu yeni nesiller. Yunan düşüncesine karşı çıkmıştık 8. asırda. Sosyalizm karşısında aynı tavrı gösteremedik. ilimdi, batı düşüncesinin vardığı son duraktı.

Sosyalizm Türkiye için bir felaket oldu. Ama iyi tarafı da var.

Batı cephesinin parça parça olduğunu öğrendik. Sosyalizm bize batı düşüncesini tenkit etmek imkânını verdi. Bizi tenkide alıştırdı. Avrupa sömürgeciliğinin Asya’yı yiyerek büyüdüğünü öğretti.

Bir başka faydası da şu olmalı, sosyalizmin. Her ülkenin kendine göre hakikatleri olduğu gibi, sosyalizm de bazı ülkeler için doğrudur, bazı tarafları ile doğrudur.

Diyalektiği,[2] Marksizm’in kendisine de tevcih etmemiz gerekir. Biz böyle yapmadık. ilk temas birkaç nesli sarhoş etti.
Gençlerimiz, Avrupa’ya müteveccih bir tenkidi Marksizm’de buldular. Ama bizi kendi tarihimize sevk ettiği ölçüde Marksizm hayırlı bir yol gösterici olabilirdi. Marksizm Avrupa’nın 1800 ile 1850 arasındaki hakikatlerini aydınlığa kavuşturur.
Gençlere islâmiyeti öğretmemiştik, ecdadına hakaret etmeği öğretmiştik.

intelijansya Türk-islâm medeniyeti yoktur, Hun medeniyeti, Tatar medeniyeti vardır, ecdadımızdır diyor ve Osmanlıyı tarihten kazımak istiyordu.

lntelijansya Osmanlıyı inkâr etmek için bazen iran’a, bazen Yunan’a, bazen Turan’a kaçtı. Genç nesiller Tanzimat’tan beri karşılaştığı ihaneti görünce kendilerine bir sığmak aradılar. islâmiyeti bilmiyorlardı, tarihlerinden utandırılmışlardı.
Türkiye Tanzimat’tan beri bir başkası olduğuna inandırılmak istenmiştir. Genç nesiller Avrupalı olamayacaklarını anladılar. insaniyet bayrağını taşıyan yeni bir ideoloji buldular: SOSYALiZM.

O zamana kadar bir tek düşünce Türk insanına verilmemişti. Marksizm verildi. insanlık ismine sığındı. Nesiller bu aldanışı kanlarıyla ödediler. Türk insanının beşer düşüncesinden alacağı dersler vardır.

Elbette ki Batıyı tanımak zorundayız. Evvela düşman olarak sonra kendimizi tanımak için. Önce kendimizi tanımalıyız fakat kendimizi tanımak için de Batıyı tanımalıyız. Batıyı bütünü ile doğru kabul edemeyiz. Hakikatte hiçbir düşünce düşman değildir, her düşünce kanımıza karıştırılmak, millileştirilmek şartıyla doğrudur.

iMAN MUTLAKTIR, iLiM PARÇADIR.

idrâkimiz 1960′dan sonra yani batı bütün dişleri tırnaklarıyla karşımıza çıktıktan sonra uyandı. Nefis müdafaası idrâke, şuura ve ilme dayanır. Dünyanın en büyük medeniyetini kurmuş bir ülkenin çocuklarıyız. Karşımızda bir cihan-ı husumet var. Tanımamak suretiyle kurtulamayız batıdan. Onun hakikatini idrâk zorundayız. Marksizm’i tetkik etmek. Çünkü biz istesek de istemesek de Marksizm ülkeye gelmiştir. Ondan kurtulmanın çaresi, boğayı boynuzlarından yakalamaktır.

MARKSiZM BiR KISMI iLE iLiMDiR, BiR KISMIYLA iDEOLOJiDiR.

Mesela din afyondur sözü Katolisizm için doğrudur. Belli bir tarih realitesi için doğrudur.
Marx’ın burjuvazi için söyledikleri, kapitalizmin tenkidi için söyledikleri doğrudur.

iÇTiMAi iLiMLER CiHANŞÜMUL DEĞiLDiR.

TARiH TARAFSIZ DEĞiLDiR.

Batı, tarihi, batı insanının üstünlüğünü ispat etmek için yazar. Bütün sosyoloji bir mistifikasyondan (şaşırtma, gizemli bir hava verme, aldatma) ibarettir. Batıdan gelen cemiyetle ilgili her görüş yalandır. Bütünü bilen hiçbir zaman aldanmaz. “iKRA” (okuyunuz) emri. Marksizm’i bilirsek, ayıklarsak bizim için hiçbir tehlikesi yoktur ama Rusya’nın, Çin’in vermek istedikleri formüller içinde bir felakettir.

Marksizm bir kilisedir, düşmanlarımızın dinidir, istediği şekilde Türkiye’ye gelmiştir.

TÜRK iNSANI MARX’i AHMAKÇA REDDETMiŞTiR, YAHUT BiR AHiR ZAMAN PEYGAMBERi KABUL ETMiŞTiR.

Marx öldükten sonra tarih yürümüştür.

Marx’ın metodolojisi aslında islâm’ın metodolojisidir.

Hükümlerin zamanla değiştiğini islâmiyet düsturlaştırmıştır.

Marx Avrupa’nın hayasızlığını yırttı. Siz kendi gerçeğinizi kendiniz bulacaksınız, yeni baştan ele alarak değerlendireceksiniz. Beşerî hakikatleri elbette. iman mutlaktır, ezelidir.

BiZ MARX’IN HANGi HUDUTLAR iÇiNDE DOĞRU OLDUĞUNU GENÇLERE ANLATAMADIK.

Bizim nesil kendi hakikatlerimizi anlatmadı yeni nesle.
Türkiye’de düşünmenin kendisi yasaktı.
Biz bu yasakların kuştüyü yatağında yatarken düşman bizi sardı.
Bir islâm’ın Marx’tan korkacak hiçbir tarafı yoktur.
Gafletini telafi etmenin yolu, onları bilmektir, onlarla diyalog kurmaktır.

BUGÜN SAĞ HADIM EDiLMiŞTiR, MEVCUT DEĞiLDiR. Çünkü asırlarca konuşmamaya mecbur edilmiştir.
TÜRKiYE’DE SAĞ-SOL YOKTUR, DÜRÜST OLAN VE OLMAYAN iNSANLAR VARDIR.

Sağ-sol bizim tarihimiz içine yerleştirilemez. Batının bizi parçalamak için içimize soktuğu bir başka yalandır.
Şuurun tek şartı cehid (çalışma, çabalama, uğraşma) göstermek, okumaktır.

SORU:
Batıya tahsil için veya siyasi mücadele için giden gençler ne getirdiler?
CEVAP:
Milli intihardan sonra (1826) Mehmed Ali Mısır’a yerleşir. Önce Mısırlı gençler Fransa’ya gider. Batıyı görerek tanıyan ilk Ortadoğulu aydınlar Mısırlılardır.
Tahtavi Batıda anayasalar olduğunu, islâm ülkelerinde de bir anayasa yapılması gerektiğini söyler. Gerçi islâm’da adaletin mevcut olduğunu, ama bunu desteklemek gerektiğini yazar. (Kitabının Osmanlıcası var.) Bir meşrutiyetçidir.
Tunuslu Hayrettin Paşa, Tunuslu Ahmed Paşa‘nın yanında yetişir.
iLK DEFA iSLÂM ÜLKELERiNDE ANAYASAYI TUNUS YAPAR FAKAT VAZGEÇER. Hayrettin Paşa’nın bize öğreteceği çok şey var. Anayasa teşebbüsleri Mısır’da, Romanya’da da olmuştur. Hayrettin Paşa konservatizmle liberalizmi kaynaştırmak ister. Esas Mukaddimedir. Avrupa devletleri hakkındaki kısım. 360 sayfa.
1878′de Ahmed Süreyya Bey tarafından tercüme edilmiştir. Tanınmaması teessüfe şayandır. Asr-ı saadeti istisna edersek, Osmanlı islâmiyet’in şevket devridir.
SORU:
Yeni kelimeler?
CEVAP: Harflerimizi değiştirmemizi ilk defa teklif eden islâm düşmanı Volney‘dir. Münif Paşa’nın hocasıdır.
Dil davası yoktur, Intelijansyanın yabancılaşması, başkalaşması, düşmanlaşması vardır. Türkiye’de halk kendi kitaplarını, aydın ise Batı’nın kitaplarını okur. Halkın anlayacağı bir dil konuşmaktan elbette ki utanacaklardı. Sonra Kur’an’daki kelimelere tahammül edemediler.
Münevvere (aydın) kelimelerde bile tahammül edemediler.
Hakikatta dil davası yok.
Türk insanının hafızasının iğdiş edilmesi var.
Türk aydınları hain miydiler?
Hayır, hazırlıksız idiler.
Felaketin ikaz değeri vardır.
Kavganın son merhalesindeyiz.
YA HAYAT, YA ÖLÜM.
iç ve dış düşmanların meydan okuyuşuna cevap vermezseniz, Türk kavmi kaybolur.
istikbalin bütün sorumluluğu sizlerin omuzundadır”.[3]

[1] ‘müstagrip’ ya da ‘garbiyatçı’ yahut, daha iyisi oksidantalist’! doğu’yu, bir batı’lı olarak söylemleştiren anlamında ‘müsteşrik’in, ya da ‘şarkiyatçı’nın yahut daha iyisi, ‘oryantalist’in tam karşıtı: batı’yı bir doğu’lu olarak yeniden inşa edip söylemleştiren kişi!

[2] Diyalektik: mantıklı yorumlama, mantıksal konuşmaları yürütme sanatı
[3] Cemil MERiÇ hzl: Ümit MERiÇ Sosyoloji Notları ve Konferanslar [Kitap]. - istanbul : iletişim, 2010,s.290-296
MERiÇ Ümit Babam Cemil Meriç [Kitap]. - istanbul : iletişim, 2008, s.126-131

----------
(#15737452)

şimdi marksistlerin bir kısmı kendilerinin demokratik ilkelere ayrılmaz bir şekilde bağlılığı hususunda bir kanaat uyandırmaya gayet ustaca çalıştığı sırada, bu herifler ülkenin buhranlı zamanlarında demokrasinin batıdaki uygulamasını dikkate almayarak ve çoğunluğun kararına değer ve önem vermeyerek yollarına devam eder. marksizm, yok etmeye kararlı olduğu milli ruhun sevgisini kazanmayı başaramadığı sürece, yıkıcı emellerinin karışıklığını azimle takip ederek demokrasiyle beraber kol kola olacaktır. eğer marksizm, parlamento kazanında mum ateşiyle bir şeyin kaynayabileceği ve pişebileceğine inanacak olursa, bütün bu parlamento oyunlarına da derhal son verir. işte o zaman kızıl enternasyonalizmin bayraktarı demokratik şuura danışacağı yerde proletarya kütlelerine ateşli bir müracaatta bulunacak, kavga ani olarak, parlamento salonlarından fabrikalara, imalathanelere ve sokağa intikal edecektir. böylece demokrasi, marksistler tarafından derhal tasfiye edilecektir. parlamentoda bu halk havarilerinin uysal taraftarlarının halledemediği iş, tahrik edilmiş proletarya kütlelerinin çekiçleriyle yapılacaktır.

proletarya toplulukları daha önce olduğu gibi, dünyanın yahudiler tarafından ele geçirilmesi faaliyetinin batı demokrasisinin sahip olduğu vasıtalarla önüne geçmeyi tasarlamanın ne kadar saçma bir iş olduğunu açık bir şekilde burjuva topluluğuna gösterecektir. işte böyle bir canavar karşısında, blöften ibaret olan veya sadece marksistlerin işlerine yarayan, fakat sonradan artık bu heriflere fayda sağlamaz hale gelince gözden çıkarılacak olan kurallara saplanıp kalmak için gerçekten aptal olmak gerekir. bütün burjuva partilerinde siyasi faaliyet, esasta parlamentoda birkaç sandalye kapma kavgasından ibarettir. bu mücadele sırasında, gerekirse bütün ilkeler bir bok çuvalı gibi atılır. bu şekil davranıştan programları gibi kuvvetleri de zayıflar. çünkü onlarda, halk toplulukları üzerinde büyük fikirlerin çekiciliği ile etkili olan o sihirli nüfuz ve ilkelere karşı kesin bir inanış ile bunları zafere ulaştırmak hususunda beslenen büyük azmin vereceği ikna kuvveti yoktur. fakat herhangi bir parti ne kadar hata işlemiş olursa olsun, eğer bir felsefi fikrin bütün silahları ile mevcut bir düzene karşı saldırıya geçecek olursa, diğer parti yeni bir inançla karşı koymaz ve savunmasını cesur bir şekilde yapmazsa mağdur durumda kalacaktır.
metafiziğin reddi= din yoktur.
halkların kardeşliği= milliyetçilik yoktur.
komünist ekonomi= yazmaya gerek yok.
bunlar temeleridir.
dindar komünist olmaz, milliyetçi komünist olmaz, liberal komünist olmaz. bu kadar basit aslında temeli.
(bkz: sözlükte antikomünizmin yükselişi)