bugün

Kuşkusuz hakkında aynı fikirde olan bir çift insanın bile olmadığıdır. Yine üzerine her beyan ayakları yere basmaktan çok Havada asılı kalmaya yakındır. Marks, bir isim, kişi olmayı ve Marksizm olarak ideoloji(?)ye atıfta bulunulan değil, bir imza olarak, hiç yaşamamış ama şahit olan olarak ele alınmalıdır. Zira bu, marksizmin - biraz olsun- var olduğu hayal edilen muhtevasını, işaretini ve odağının, muallel ilerleyemeyişini acziyetten daha çok mağduriyet olarak gösterebilir.

Marksistler Marksizm için her anlamda temel, ana, en mühim süreci hatta menşe ve başlama noktasını görmezler. Marks'ın gördüğünü, bunu, doğru şekilde gördüğü bile tartışılır.
Bu kimseler (deloma)"pragma"tos, (deloma) "praksis" ile onoma ve rhema'nın işaretleşirliğini, nedenli ilişikliğini, bundan kaynaklı Marksizm eleştirilerini basit düzeyde bile kavramadan, bırakalım kavramayı duymadan, hatta duysa da kayda bile almadan Marksist olduklarını iddia ederler. Ki marks bile praksis ile Rhema...

Sıkıldım iq.
1964 de lise son sınıftayken, dünya edebiyatından seçmeler dersisinde, karl marx'ın "the communist manifesto"sunu ingilizce okumuştuk.
Karl marx ın akımı.
Marks zamanı ingilterede insanlar fabrikalarda 10 küsür saat sen de şimdinin parası 50 liraya çocuklar 20 liraya çalışıyordu.

Boş yere çıkmadı yani.
Zenginlerin işine gelmediği için uygulanmıyor kesinlikle. Yoksa halkın yararına.
Egemen sınıflar bir komünist devrim korkusuyla tir tir titresin.
Proletaryanın zincirlerinden başka kaybedecekleri şeyleri yok, kazanacakları bir dünya var. Bütün ülkelerin işçileri, birleşin!
Marksizm, özgün bir siyasal felsefe akımı, tarihin diyalektik materyalist bir yorumuna dayanan ekonomik ve toplumsal bir dünya görüşü, kapitalizmin Marksist açıdan çözümlenmesi, bir toplumsal değişim teorisi, Karl Marx'ın ve Friedrich Engels'in çalışmalarından çıkarılan, insanın özgürleşmesiyle ilgili bir düşünce ...
Birbirini naks eden bir sonuç çıkan mantıksal bütün düşünceler dogmadır. Dogmalar, dogmaya sahip insanları (aynı inanca sahip) birbirine benzetir ve kendinden olmayanı dışlar.

Marksizm bir dogmadır.
son kullanma tarihi geçmiş bir ilaç gibidir, dikkat edin iyileştireceğine zehirleyebilir.
hümanizm sosyalizmin katilidir de ondan dostum benim. bu iki ideoloji birbirini bir yerden sonra dışlar. çünkü hümanizm de herşey ahlak ilkelerine göre düzenler ama marksizm basit bir ahlak ilkesinden çok tarihi zorunluluğa dayanan bir kuramdır. aslında marksizm şudur: tarihin bir itici gücü vardır ve tarihi sürekli iteler, bazen o kadar iteler ki tarih sınıfları harekete geçirir ve devrimler meydana gelir. bu marksizmin sosyolojinin (senin gibi) bir bilgi yığınıyla herşeyi açıklayan karmaşıklığını , basit olmayan yapısını yok ederek, basit kavramlarla bir marksist sosyoloji kurması ilkesidir. marksizm hem sosyolojidir hem de değildir ama sosyolojiyi geliştiren tek bilimdir. aynı zamanda bilimdir hem toplum bilim hem de anlambilim, aynı zamanda da bir kavramdır. hem de herşeyi açıklayan bir kavram. sevgiler
(bkz: gogoluncorabi)
Marx, Hegel ve Feuerbach'ı, Bauer ve Stirner'i hümanist olmakla eleştirmişti. 20. Yüzyılın en isabetli marksist filozofu Louis Althusser marksizm'deki hümanist eğilimleri yanlış bulmuştu. Hümanizm materyalist bir düşünce için mide bulandırıcıdır.
(bkz: weberfoucault)

dostum marksizmin humanizme bulaşması onun zenginliğini sadece zenginliğini değil insancıllığını garanti altına alır. zira hümanizm insancıllıktır başka birşey değil.
(bkz: gogoluncorabi)
Marksizm birçok isabetli düşünceyi barındırsa da en nihayetinde yanlışlarla dolu bir ideolojidir. En başta siyasete ve hümanizme bulaşmış ve fikirsel olarak kısırlaşmıştır. Geleceği kurmak için marksizm bize yardımcı olabilir fakat tamamen Marksist bir gelecek tasarlamak bizi sınırlandırır. Kendimizi ideolojilerle ifade etme gibi bir zorunluluk duymamalıyız.
ben ne dedim kardeş sen ne diyorsun? marksizm bir tezdir, bildiğin akademik çalışma tezi gibi birşeydir. marksizmle ancak fikir değil tarih olarak çatışabilirsiniz, komünizm hala güncelliğini koruyor taki kapitalizmi sonsuza kadar tarihin çöp tenekesine yollayana kadar da savaşı sürdürmekten kaçınmayacak ve bırakmamaya ant içmişizdir.
kapitalizm sömürü yaparak varolur tezi marksizmin temel tezidir ve bugüne kadar yanlışlanamamıştır ve yanlışlanamayacaktır.
görsel
Marksizm dünya tarihinde en etkili olmuş felsefi sistemlerden biridir. Taraftarlar, metinler, siyasi yandaşlar ve akademik savunucular üzerinden bir hesaplama yapılsa, Aristotelesçilik muhtemelen ikinci en etkili ekol olurdu: Kadim Yunandan Arabistan’a ve Cizvitlerle birlikte Güney Amerika’ya uzanır etkisi.

Ama Marksizm, yalnızca bir yüzyılı biraz aşkın bir sürede Almanya ve ingiltere’den bütün ülkelere yayılmıştır. Rusya ve Çin komünist devrimler yaşadı. Her ne kadar son yirmi yıl içinde her iki ülke de Marksizmden uzaklaşmış olsa da, kültürel ve siyasi etkiler muazzam olmuştur. Güney ve Orta Amerika’da ve Güneydoğu Asya’nın bazı bölümlerinde Marksist gerillalar ve başka tür yandaşlar kızıl bayrağı hâlâ taşımaktadır (ingiltere’de ise öğretim üyeleri hâlâ kırmızı çorap giyer). Ortaya çıkan etki sadece politik alanda olmamıştır. Marksist felsefe tarih, edebiyat, antropoloji, sanat, müzik, hatta (geçici olarak) doğa bilimleri alanlarına yayılmıştır. Peki, devrimleri ve değişimi ateşleyen, yeryüzünün siyasi sistemlerinde etkileyici bir iz bırakan bu felsefe nedir?

Marx, Hegel’in öğrencisiydi. Hegel onun kafasına tarihin, daha iyi bir yaşama doğru kaçınılmaz hareketi fikrini sokmuştu. Ama Marx, Hegel’in idealizmini reddederek diyalektik materyalizmi geliştiriyordu. Maddi varlıklar (en başta ekonomik faktörler) birbirleriyle çatışır ve daha sonra iç içe geçerek daha yüksek toplumsal düzeyler oluşturur. Bu karşıt güçleri sınıflar olarak betimlemekle Marx, en başta hümanist düşünce ve aydınlanma çağından kaynaklanan, siyasi ve kültürel olarak yüklü bir tarihi kullanarak sınıfa ve toplumsal statüye saldırıyordu. insanların toplumsal statülerine ve mesleklerine bağlı olarak neden farklı temellerde değerlendirilmesi gerektiği sorusu, hümanist düşünürleri kişisel gelişmenin önündeki suni kısıtlamaları ve köylülük örneğinde görüldüğü gibi koskoca toplumsal sınıflara köstek olan önyargılı hukuki ve siyasi sistemleri reddetmeye sevk ediyordu. Marx buna adam Smith ve david Ricardo’yu okuyarak öğrendiği iktisat teorisi temelinde bir adaletsizlik duygusunu ekliyordu. Birçok düşünür öznel bir değer teorisine doğru kayarken Smith ve Ricardo emek değer teorisini yenilemişti. adam Smith’e göre bir ürünün fiyatı tam tamına onun üretimi için harcanmış olan emeğe bağlı olarak belirleniyordu.

Emek değer teorisini anlamak, Marksizmin önemli bir yönünü anlamak bakımından hayati önem taşır. Her ne kadar Marx'ın felsefesinin emek değer teorisine ihtiyacı yoksa da, bu teori Marksizmin siyasi yönlerine damgasını vurmuştur. adam Smith ve david Ricardo’yu okuyan Marx’a göre, çalışan bir işçi ürettiği mallarda bir mübadele değeri yaratır, ama çalışmayan kapitalist bunun belirli bir yüzdesini ondan kendi kârı için alır. Bunun anlamı kapitalistin, emeklerinden başka hiçbir şeye sahip olmadıkları için kapitalistler hesabına çalışmaktan başka çareleri olmayan işçileri (makine ve fabrikalar ise kapitalistlerin elindedir) sömürdüğüdür. Bu ortaya basit bir ikilik çıkarır: Bu ikilik işçi sınıfını ayağa kalkıp üretim araçlarını ele geçirmeye ve böylece değerin tamamına el koymaya kışkırtmak için kullanılır. Bu yaklaşımın ardında mübadele değerinin nesnel bir şey olduğu ve emek tarafından üretildiği anlayışı yatar. Nesnel değer teorisinin karşısında değerin kişilerin seçimlerinden ve malları öncelik indirmesinden kaynaklandığını ileri süren öznel değer teorisi vardır. iktisatçı Böhm-Bawerk Marx’ın teorisindeki sorunlara işaret ediyordu. Bir sanatçı düşünün: Tablosu üzerinde yüzlerce saat çalışıyor ama tablo kimsenin zevkine uymuyor (satın alınmak istenmiyor). Bu, çalışması karşılığında sömürüldüğü ve titiz çalışmasının telafi edilmesi (kim tarafından?) gerektiği anlamına mı gelir? Ludwig Mises gibileri ise iç içe geçen sınıflar sorununu gündeme getiriyordu. Üretim araçları satın alan işçi, kapitalist (aynı zamanda Marksizmin taraftarlarının gözünde hain) mi olur? Ya kendi elleriyle çalışan fabrika sahibi? Marksist değer teorisinin karşılaştığı, belki de aşılamayacak birçok sorun vardır. Denebilir ki, Marksizm bu teoriyi bir kenara bıraksa da epeyce anlam taşıyabilir. Ama anlaşılır biçimde Marksizmin destekçileri doktrinlerinin bu kadar ünlü bir unsurundan vazgeçmek istemeyebilirler. Çünkü işçilerin neden ezildiklerini hissettikleri konusundaki deneme amaçlı açıklama, hiç kuşku yok ki insanları ateşleyecek ve kolayca kavranabilir bir teoridir.

Marksizmin üzerinde yükseldiği öteki ayak, Hegel’in tarih anlayışından derlenmiş bir tarihselci vizyondur. Burada gelecek, sosyo-ekonomik evrimin doğasınca önceden belirlenmiştir. Bu çerçevede, komünizmin zaferi kaçınılmazdır. Marx “Bugüne kadar var olan bütün toplumların tarihi sınıf mücadelesinin tarihi olmuştur” iddiasında bulunur. Tarihte ilerledikçe, çatışma halinde olan sınıfların sayısı Roma’da çok sayıda sınıftan sanayi öncesi dönemde üçe (toprak sahipleri, burjuvazi, köylüler) ve sanayi döneminde ikiye (işçiler ve kapitalistler) iner. Her bir durumda, ezilenlerin karşısında yer alan efendilerin sayısı azalır. Bunu izleyen mantıksal adım, efendilerin devrilmesi ve proleterlerin zaferidir. Marx'a göre tarih incelendiğinde sınıfların sayısının azalması gözlemlenebiliyordu. Marx’ın gözünde bu hareketler kendi hipotezi için bilimsel deliller getiriyordu. Oysa onun sistemine kuşkuyla yaklaşanlara göre Marx sadece görmek istediklerini görmüş, kendi fikirlerini destekleyen şeyleri abartmış, görüşlerine ters düşenleri ise görmezlikten gelmişti. Bir öngörüye göre, yoksullar hem daha yoksullaşacak hem de sayıları artacaktı. Sonunda kritik bir sayısal kütleye ulaşılacaktı ve kapitalistler devrilecekti. Açıktır ki bu gerçekleşmemiştir. Gerçekleşen komünist devrimler ise iktidarın oportünistçe ele geçirilmesini açıklayan alternatif teorilere yaslanılarak kolayca açıklanabilir.

Öte yandan, Marx’ın çalışmalarında tarihselciliğinin iki ayrı damarını bulmak mümkündür. Birincisi, gelecek kesin biçimde belirlenmiştir. Biz destek veya köstek olmak için ne yaparsak yapalım devrim olacaktır. Dolayısıyla arkamıza yaslanıp parmağımızı bile kıpırdatmadan devrimin gerçekleşmesini bekleyebiliriz. ikincisi (bu, Marksizmin savunucularına çok daha çekici gelir) devrim ajitasyon ve proletaryanın kaybedecek sadece zincirleri olduğuna dair bilincini yükseltme yoluyla hızlandırılabilir. ilk versiyon akademisyenlere, ikinci versiyon ise sendika liderlerine ve idealist öğrencilere çekici gelir. Bu bölünme Marksizmi Marx’ın yaşadığı dönemde bile ikiye ayırmıştır. Anlatıldığına göre Karl ölüm döşeğinde belli belirsiz şöyle söylemiştir: “Je ne suis pas marxiste [Ben Marksist değilim]”. Ama hangi türden olduğunu bilmiyoruz.
görsel
sosyalizmin marks ve engels tarafindan yorumlanmasiyla ortaya cikmistir. her sosyalist marksist degildir ama her marksist sosyaisttir.
(bkz: aşağılık kompleksi)
ayrıca din falan değildir, burjuva liberal celal şengör'den marksizm'i anlamak istemek başlı başına hatadır, o ancak coğrafya, biyoloji, tarih alanlarında konuşabilir, ha türk milletinin aydını da maalesef böyledir, bir konuda uzman ya tüm konularda konuşadursun, bizimkiler de coğrafya uzmanı adamı siyasette bile haklı çıkacak sanmaya devam etsin.

marksizm kendi içerisinde dinleri ilerici aşama olarak değerlendirip, gerici olan yanlarının da tasfiye edilmesini savunmuş, yani marksizm doğrudan dindarlara değil, dinlere karşı bir sistemdir.
burada din olarak kastedilen, insanların vicdan ve inanç özgürlüğü değil, zira buna en çok sahip çıkan komünistlerdir, insanları şükretmek zorunda bırakıp kapitalistlerle işbirliği yapan din adamlarıdır.

marksizm'e din demek için sosyoloji konusunda bayağı bir cahil olmak gerek.
bu aşamada da devreye postalsevici kapitalistleri yalayan celal şengör giriyor tabii.
evet, insanların adil olduğu yerde nasıl ki tecavüz ağır bir ceza sebebidir, marksist ülkelerde de kapitalizmi, yani hırsızlığı, haksızlığı, sömürüyü savunmak ağır bir ceza sebebidir.

ülkesindeki tecavüzcüleri hoş gören sisteme biat edenler marksist devletleri hırsızlığa, sömürüye geçit vermediği için eleştiredursun.

t: insanlığın sosyolojik gelişimini bilimsel temeller üzerine oturtup gerçekten herkes için adil dünyanın kurtuluş olacağını öne süren akım.
kapitalist köpekler o kadar korkarlar ki marks'tan, sosyolojik olarak dünyayı sadece yorumlamakla kalmayıp, aynı zamanda kapitalizmi kapitalistlerden daha iyi yorumlayıp, alternatifini ütopiklerden daha realist bir çizgide kanıtladığından sosyoloji dersinden bile çıkarmışlardır.

ruhu yaşıyor, mücadelesi sürüyor.

görsel
Son zırvadır. 19.yyda ortaya çıkmıştır.

Dogmadır. Das kapital de bir dogma ktiabıdır.
ışığıyla işçi sınıfını ve ezilen halkların geleceğini aydınlatmaya devam ediyor..

şimdiye kadarkiler fragmandı, film yakında başlayacak.

ve o zaman siz sınıf ve halk düşmanlarını, yine kendi koyduğunuz kanunlar bile kurtaramayacak.
Akla, bilime, sembolik mantığa aykırı olan şey.

Akla mantığa bilime aykırı olan düşünce “dogma”dır.

Marksizm newton’ın yanılmasıyla tarih oldu, mezara gömüldü.