bugün

ayakta uyuyor otele para veriyor.
oturarak gidiyor minibüsçüye para vermiyor. çelişkillendim.

pseco: ne güzel rüzgar esiyor lan. t shirt de yok ya bende, göğsüme göğsüme oh. bu havada ya öpüşülür ya da içilir oğlum.
lets: öpüşemeyeceğimize göre!
pseco: içelim.
lets: (kafa sallanır) içelim.
şimdi konuşuyorduk. ciddi ciddi farkettim ki geçen yaz en güzel vakitlerim hep onunla geçmiş lan. aslında tanışmamız da tesadüfiydi. sonradan meğerse bir peynir çeşidi olduğunu öğreneceğim kız arkadaşımı görmek için zirveye gittiğimde bu kirli sakallı çocuk işin içinde hiç yoktu. daha o gün kanım kaynamıştı zaten. o kadar sevmiştik ki birbirimizi zaten artık ikili takılır olmuştuk:
kız tavlamak için gidilen cafede hiç kızın olmaması ve 60'lık amcalarla oturuşumuz.
bluetooth ile iranlı kız tavlamamız.
cokacayipseyin evinde kalıp, ertesi gün evde kimse olmayınca gecenin tüm bulaşıklarını yıkamamız. meğerse kendinden renkli olan bardağın kendi rengini leke sanıp benim bardağın rengini çıkaracak kadar yıkamam.
duvara doğru yavaşça dokunduğu topun fizik kurallarını alt üst edip, duvarın yanındaki borudan sekip 5 metre havaya kalkıp, terasın kenarında dramatik bir şekilde sektikten sonra aşağı düşmesi. ama benim buna çok sevinmem, çünkü bir önceki gün terasta top oynarken abandığı şutun ben kurtarınca benden dışarıya çıkması.
yemek paramız yokken son paramızla bira almamız.
ertesi gün, paramız olmadığı için bayan bir sözlük yazarının yanına gitmemiz ve bize yemek ısmarlaması. eziklikte son nokta.
görükleye gidişimiz ama minibüse para vermeyişimiz. çünkü geçerli bir sebebimiz vardı. saat zaten geçti ve çok kalmadan dönücektik.
görükleye her gidişimizde aynı bakkala saçma sapan bir soru sormam. adamın bıkmadan usanmadan cevaplaması.
gecenin bir vakti yolun ortasında yarı çıplak dolaşmamız. balkonda sabaha kadar delice içmemiz, iki paket sigara bitirmemiz.
her zaman camel alalım demesi ama karşılığında hep parliement alalım demem.
aynı takımdan olduğumuz halısaha maçına sarhoş gelmesi. ama kazandığımız için götü kurtarması. yenilsek de kızamazdım ki zaten.
arap şükrü caddesinde balık misali 4 kişinin kollarında fotoğraf çektirmesi.
rock şarkılar çalan barda tarkan ve michael jackson dansı yapmamız. johnnyturhan'ı unutmayalım.
johnnyturhan insanının parmağındaki yaradan dolayı terlikle dolaştığı akşam, güzel bir hamleyle onun terliğini koparması, gecenin bi saatinde koşa koşa yeni terlik alıp gelmesi.
ne diyim, bitmiyor anlat anlat? yazıyorum çünkü tekrar tekrar okucam buraya yazdığım şeyleri, o güzel anılara tekrar tekrar gidicem. gittikçe de gülücem.
iyi ki tanışmışız.
(bkz: abi seviyorsan git konuş bence)
görsel
hoş gelmiş yeni bir altıncı nesil yazar. hadi yazalım bakalım. *
sen gittin ya şimdi herkes sana benziyor lets write. şaka lan şaka, herkes sana benzese intihar ederim olum kıllı kıllı herifler hep etrafta.
canımsın, kardeşimsin...
görsel
çok güçlüdür. geçen gün iki bira atıyoruz, "abi bu kızlar niye vermiyor" dedim. "vermeyen kız yoktur alamayan erkek vardır kardeş" dedi. çok ramiz karaeski.
çok güçlüdür. ilk sevişme sahnesini çektik bi kere o el bi inicekle. adam mest oldu. çok rerörö.
topraaaaaam.
kendisini resimliye götüreceğim. zorla sokucam mekana hem de.*
ben de tanırım adam olun. kırkbeş derecede eğiktir. o bir üçgen. * *
bu akşam için sözleştik kendisiylen.
budunyanindisindanı da çağıralım mı dedi.
çağırmayalım dedim.
çünkü yan cümlecikten sonra soru işareti konmaz, oradaki soru işareti tamamen gereksiz dedim.
--spoiler--
psecoyu da çağıralım mı? dedi.
--spoiler-- *
apaçi tarzı giyiniyor. yetmiyor, bir de beni zorluyor. en son pespembe bi tişört, yeşil adidas eşofmanla heykelde görmüşler.
burdan sana sesleniyorum;
bunu bize niye yapıyorsun?*
(bkz: ilk biradan sonra bozan insan modeli)
fransızcasının kalitesinden ise emin olduğum insan modeli. 90 modeldir bu arada. eski kasa. camları falan otomatik değil.
pseco: olum senin fransızcan var mı lan?
lets write: heee. parissen jermen, rennes...
pseco: ?!?!?!
lets write: ligde kalacak kadar işte.
unidentified stranger: hahahah ben yazayım bunu defterime.

pseco ile ankaralı türkücüler gecesi'nin sürekli, daimi, kirli sakallı, en güzel dans edebilen, salaş giyimli dostudur bu.
ben ona dedim salaşma seviş diye. son zamanlarda salaş giyimden uzaklaşıp, benim şortlarımı giyerek modayı uzaktan takip etmektedir. evet. gel öpüjem.
vay vay vay saroşuma.
sarhoş değil bir hoşuma...
yatağımda yatırdım kalkınca toplamamış. şortumu verdim çıkarınca katlamamış. bira içmişti onları da atmamış. yatağın altına iteklemiş hep. nasıl bulmak istiyorsak öyle bırakalım arkadaşım. bir de sözlük özel mesajlarımı okudu hep. sonra vay efendim seco neden beni senede bir çağırıyor eve de benim yerime kız çağırıyor. neden sence? neden? seni mi çağırıcaktım? barbekü sosu bulabileceğin kaç ev var gittiğin? kaç misafirlik evinde buzdolabını açınca barbekü sosu buldun şu ana kadar da beğenmiyorsun misafirlik zayıf diyorsun. ha yine dobrowski gibi klozetin en ortasına, en çok ses çıkaran yerine işemiyorsun. artıların da var. dobrowski nasıl yazılıyordu bu arada?
bu arada sevgi ne güzel şey degil mi? tanrı'nın bize verdiği en güzel hediye. hiç olmadık zamanda içimize alev gibi düşen dünyadaki en güzel duygu bence, hayatın gerçek anlamı dimi? SADECE SEVGiLi ANLAMINdA SÖyLEMiYORUM. BÜTÜN SEVDiKLERiMiZiN KıYMETiNi BiLMELiYiZ. ÇÜNKÜ ONLARI NE ZAMAN KAYBEDECEĞiMiZi BiLEMEYiZ Ki. ONLARı NE KADAR ÇOK SEVDiĞiMiZi SÖyLEYECEK ŞANSIMIZ OLMAYABiLiR. sevgi dedim de aklıma ne geldi biliyor musun? emre geldi. çok iyi çocuk. * *