bugün

Bir Albert Camus kitabıdır ve felsefenin ilgilenmesi gereken en önemli soru, hayatın, yaşamaya değer olup olmadığı sorusudur diyerek başlar.

ayrıca Sisifos Söyleni, Albert Camusün ikinci Dünya Savaşı ortasında deneme olarak yayımlanmıstır. 1942 yılında Fransada LeMythe de Sisyphe adıyla basılmıştır. Kitap, adınıYunan mitolojisi`nden alır. Yaşamı ve intiharı sorgularken, saçmayı başka bir deyişle uyumsuzu anlatır........
ayrıca genç yaşta ölen, şarkıcı ve söz yazarı nick drake in başucunda bulunan bir (bkz: albert camus) kitabı. ölümünün intihar sayılmasındaki en büyük etken yanında bu kitabın bulunmasıdır..
'bugün annem öldü, emin değilim dün de olabilir' girişiyle, okuyucuyu, kitaba başlar başlamaz dumura uğratan yabancı'nın yazarı albert camus'nün bir başka kitabıdır.
Yabancı'da, roman kahramanının olaylar karşısında sahip olduğu abartılı nesnel bakış açısı, sergilediği nesnel tavır karşısında dehşete düşersiniz okurken. (bkz: yabancı)
milyonuncu kez gidiyorum döğmeye, ruhumun örsünde, soyumun yaratılmamış vicdanını (bkz: (j joyce), (bkz: sanatçının genç bir adam olarak portresi).)daha öncede olmuştu, daha ne kadar olacak. ne olacağım acaba, kim olacağım acaba..!
albert camus imzalı bir deneme kitabıdır.

"gerçekten önemli olan bir tek felsefe sorunu vardır: intihar. hayatın yaşamak zahmetine değip değmediğine ilişkin bir yargıya varmak, felsefenin temel sorununa karşılık vermektir. hiç kimsenin varlığın özüyle ilgili bir kanıt uğruna öldüğünü görmedim."
albert camus un hangi felsefi ve manevi duygular içinde yazdığı merak edilen kitaptır. 40. sayfasından sonra hayattan soğutan, soğutmasından yana bir nevi sizi yaşadıklarınızı düşünmeye iten, şu anda yaşadığınız dünyanı yargılamanıza sebep olan bir kitap.

ilgiçtir ve okuması bir o kadar da zordur. insanda her an okumayı bırakma duygusu hissetiren, ama aynı adan insnaı içine alan bir kitap.
tam ismi sisyphos söyleni şeklindedir.
albert camus'nun absürdizm'i elle tutulabilir hale getiren ve kierkegaard'la beraber ona hayat vermesine vesile olan kitabı. camus absürdizm'in kurucusu değil ama onu en yalın ifade eden ve ona eserleri ile en büyük katkıyı yapandır. aslında varoluşçu olmayan ama öyle etiketlenmesi pek sevilen camus varoluşçuluktan yola çıkarak absürdizm'e varır. kabaca -ama çok kabaca- dünyanın, cereyan eden olayların, yaşamın, tüm bir hayatın özünde anlamsız ve saçma olduğunu ifade ederken buna rağmen yaşamamız gerektiğini söyler. kişi bu bilince varabilirse eğer dünyaya daha realist bakabilecekitr. bu bakış herşeyin içinde saklı olan absürdülüğü görmesiyle beraber onu özgür kılacaktır. tüm bir kitabın ve absürdizm'in üzerine kurulduğu uyumsuz ise kitapta kabaca evrenin mantığa aykırlığını, tutarszılığını anlamış, herşeyi olduğu gibi gören bilinçli insan yada düşünce şeklinde tanımlanmıştır. yani uyumsuz insan, hem gözü açılmış hem de bu sayede hayata küsmeyi ve ondan kaçmayı değil özgürleşerek onunla beraber yaşamayı seçecek insandır. absürdizm çelişkiyi anlatır. eğer anlamsız ve boş bir yaşamımız varsa ve bu değiştirilemez ise ölmeli miyiz? yaşamın anlamsızlığının farkına varan insan ne yapmalıdır. intiharı çare olarak görmez ve son tahlilde onamaz camus. çelişkiyi besleyerek yaşama devam etmesi gerektiğini savunur.

üşenmedim kitaptan bir kaç cümle yazdım. ha camus'ye ihanet ettim, işime gelen kısımları aktardım ama olsun. intihar'ın gerçekleştiği ana kadar çokça ortak noktalarla geliyor, aynı şeyleri söylüyoruz ama o son hamleyi bir türlü kabul etmiyor ve orada kimi zaman ayrılıyoruz kendisi ile. neyse bu kısım onunla bizim aramızda.

çok çok eksik bir sisifos söyleni yazısı olacak diye hep geri duruyorum kitaptan bahsetmekten. ve ne söylesem okunmadan, her cümlesini ayrı ayrı yorumlamadan bütünün fotoğrafını çekemeyeceğim için kısa kesiyorum yine. cümle cümle, satır satır, kelime kelime okunması gereken, ağır diline rağmen kendini okutturan ve çok dar bir alanda çok fazla şey söyleyen bir kitap.

gerçekten önemli olan bir tek felsefe sorunu vardır; intihar. yaşamın yaşanmaya değip değmediği konusunda bir yargıya varmak felsefenin temel sorusuna yanıt vermektir.

hiç kimsenin varlıkbilimsel bir kanıt uğruna öldüğünü görmedim. önemli bir bilimsel gerçeğe varmış olan galilei bu gerçek yaşamını tehlikeye sokar sokmaz büyük bir rahatlıkla dönüverdi ondan. bir bakıma iyi etti, uğrunda yakılıp ölmeye değmezdi bu gerçek. dünya mı güneşin çevresinde döner, güneş mi dünyanın çevresinde hiç mi hiç önemi yok bunun. kısacası değersiz bir sorun. buna karşılık yaşamın yaşanmaya değmediği düşüncesine vardıkları için ölen nice insanlar görüyorum. çelişkin bir biçimde kendileri için bir yaşama nedeni olan düşünceler ya da düşler uğruda ölüme giden başka insanlar görüyorum.yaşama nedeni denilen şey aynı zamanda çok güzel bir ölme nedendir de.

kendini öldürmek bir anlamda melodramlarda olduğu gibi içindekini söylemektir. yaşamın bizi aştığını ya da yaşamı anlamadığımızı söylemektir. yalnızca çabalamaya değmez demektir kendini öldürmek. yaşamak hiçbir zaman kolay değildir kuşkusuz. bir çok nedenden dolayı yaşamın buyurduklarını yapar dururuz. bu nedenlerden birincisi de alışkanlıktır. isteyerek ölmek bu alışkanlığın gülünçlüğünü yaşamak için hiçbir neden bulunmadığının, her gün yinelenen bu çırpınmanın anlamsızlığının, acı çekmenin yararsızlığının içgüdüyle de olsa benimsenmiş olmasını gerektirir.

kötü nedenlerle de açıklansa açıklanabilen dünya bilindik bir dünyadır. ama tersine birdenbire düşlerden, ışıklardan yoksun kalmış bir dünyada insan kendini yabancı bulur. yitirilmiş bir yurdun anısından ya da adanmış bir toprasın umudundan yoksun olduğu için bu sürgünlük çaresizdir. insanla yaşamı, oyuncuyla dekoru arasındaki bu kopma uyumsuzluk duygusunun ta kendisidir.

sağlam insanlar arasında bile kendi intiharını düşünmemiş bir kimseye rastlanmayacağına göre bu duyguyla hiçliği istenmek arasında dolaysız bir bağ bulunduğu fazla açıklama yapmadan beNimsenebilir.

bir insanın yaşama bağlanışında dünyanın bütün düşkünlüklerinden daha güçlü bir şey vardır. bedenin yargısı aklın yargısından hiç de aşağıda değildir. beden de yokoluş karşısında geriler. düşünme alışkanlığını edinmeden yaşamaya alışırız. bizi ölüme her gün biraz daha yaklaştıran bu koşuda bedenin bu önlenemez önceliği sürüp gider.

sürüp gider... yeter bu kadar, alın okuyun yoruldum
(bkz: absurde)
(bkz: uyumsuz)
"her insanın kendi ağırlığında olan bir taş, tepenin başından aşağıya doğru yuvarlanır. ve her insan, aşağıdaki bu taşı tekrar tepenin başına çıkarmak için çabalar. bir insanın hayatı budur işte" diyor camus. yaşamaya değer mi? "seçim senin" diyor ayrıca. intiharı bir seçenek olarak sunsa da intiharın yanlış hatta absürd bir seçim olduğunu da söylüyor söylemeden geçmiyor camus.
"varoluşumuz çok manasızdır" diye diye hem kendilerini hem de bir sürü insanı bunalıma sürükleyen sartre-camus hattından antik yunan mitlerine dayanmak suretiyle onu yeniden ürettikleri kitaplardan biri.
albert camus'un saçma ve absürt felsefesini anlattığı bir başyapıttır. sisifos yunan mitolojisinde tanrılarca cezalandırılan biridir. cezası da bir taşı sırtında dağın tepesine çıkarmaktır. fakat her seferinde taş düşer. ama sisifos asla pes etmez ve en baştan başlar. bu olay sürekli tekrarlanır.

camus, sonunda ölümün olduğu bu gereksiz hayatı çok güzel örneklemiştir. fakat intiharı bir alternatif olarak sunmaz. nasıl ki sisifos pes etmemişse insanlar da pes etmemelidir der.
"uyumsuz insan" bölüm girişinde "stavrogin inanırsa, inandığına inanmaz. inanmazsa, inanmadığına inanmaz" diye bir aforizma barındıran kitap.
Okumaya yeni başladığım camus kitabı. Camus okuyan yazarlar bana yardımcı olabililermi? Anlamak istiyorum kitabı.
"gerçekten önemli olan bir tek felsefe sorunu vardır, intihar. " cümlesiyle camus niyetini belli ediyor en başta. tahsin yücel'den başkası çevirse daha mı iyi olurdu diye sorduruyor okurken ama sonuçta emeğe saygı elbette. absürd ve intihar üzerine uzunca bir söylevdir bu kitap.

"insan dusuncesinin bir anlam tasiyabilecek biricik tarihini yazmak gerekseydi, yapılacak şey birbirini kovalayan pişmanlıkların ve güçsüzlüklerin tarihini yazmak olurdu"

"usdışı, insanın özlemi ve bunların başbaşa verişinden doğan uyumsuz, işte zorunlu olarak bir yaşamın erişebileceği tüm mantıkla sonuçlanması gereken dramın üç kahramanı."
belki çok büyük düşünceler anlatmasına rağmen pek bir şey anlaşılmayan kitaptır. 'aooov siktir git burdan, cahil!' tarzı tepkiler vermeyin şimdi. yıllardır pek çok farklı daldan kitap okudum, belki çeviriden de kaynaklı, hiç görmediğim kelimeler gördüm. onu geçin camus'nün konudan konuya geçişleri falan çok derin. saçma diyemiyorum, çünkü bir şey anlamadım kitabın %80'inden. kitabı anladım diyen yalan söyler a dostlar.

kitabın meşhur olmasından dolayı kitabı okumak isteyenler; eğer ağır ve anlaşılmaz kitapları azmedip okuyamayacaksanız boşuna para vermeyin. tamam konusu teması belli kitabın, ama gerisinden gerçekten bir şey anlaşılmıyor. belki felsefe eğitimi alanlar anlıyordur.

-gideyim ben felsefem bitti.
-what?
-bitti.
dili oldukça ağırdır. muhtemelen ilk defa duyulacak olan kelimeler mevcuttur. can yayınları'ndan çıkan tahsin yücel çevirisinden bahsediyorum. dikkatimi çeken ilginç kelimelerden birisi " kılgısal" dır, örnek vermek gerekirse.
kitabın ortalarına geldikçe anlaşılma oranı artar.
uyumsuz özgürlük bölümünün girişi ise oldukça güzeldir:
" benliğimin belirsiz özlemlerle yaşaya bu bölümünden, bu birlik isteğinden başka, bu çözme isteğinden başka, bu aydınlık ve uygunluk gereksiniminden başka her şeyi yadsıyabilirim. Beni çevreleyen, bana çarpan ya da beni götüren bu dünyada, bu kaostan, bu her şeyin başı rastlantıdan başka, kargaşadan doğan bu tanrısal derinlikte başka her şeyi çürütebilirim. bu dünyanın kendisini aşan bir anlamı var mı, bilmiyorum. ama bu anlamı bilmediğimi ve öğrenmenin benim için şimdilik olanaksız olduğunu biliyorum...
Ağaçlar arasında bir ağaç, hayvanlar arasında bir kedi olsaydım, bu yaşamın bir anlamı olurdu, daha doğrusu bu sorunun hiç anlamı olmazdı çünkü dünyadan bir parça olurdum. Bu dünya olurdum, oysa şimdi tüm yakınlık gereksinimimle onun karşısındayım..."
(bkz: sisifos söyleni)
varoluş ve yaşamın amacını sorgulayan albert camus denemesi.
albert camus'un saçma kitaplarından biri.
albert camus'nün, türkçe ismi ile sisyphos soyleni olan deneme kitabı.

-uyumsuzluk, anlaşıdığı andan sonra bir tutkudur, tutkuların en can alıcısıdır. ama tutkularımızla yaşayabilecek miyiz, yaşayamayacak mıyız, yüreğimizi bir yandan coştururken, bir yandan da yakacak olan derin yasalarını benimseyecek miyiz, benimsemeyecek miyiz, işte tüm sorun bu.