bugün

"gözlerin pırıltısı da gönlün tıkırtısı da bitmez. adına ister görme bozukluğu, ister vefasızlığın dibini bulmak, ister geçecek duyguların istilası deyin, aşk daima seyredilesi bir durumdur."
herkes kendi hayatının kahramanı-gülcan özer
"işte gene uyumam için hiçbir neden yok. Uyanmam için de. Bunları ben mi düşünüyorum? Yoksa söylüyor muyum? Oysa bambaşka bir yerdeyim. Sana sarılıp yatarsam, çocukluğumdayım."

Tezer Özlü, Eski Bahçe eski sevgi
“Einstein’ın kuantum teorisine verdiği yanıtı ilk duyduğumda henüz yeni yetme bir gençtim: “Tanrı evrenle zar atmaz.” Bilimsel düşünceyi benimsemiş hemen her ergen erkek gibi ben de Einstein’a hayrandım ve onun Tanrı’ya inanmasına hayret etmiştim. Bu durum kendi dine yönelik şüpheciliğimi sorgulamamı gerektiriyordu. Ben de ortaokuldaki fen öğretmenime akıl danıştım. Bana, “Einstein’ın Tanrı’sı, Spinoza’nın Tanrı’sı” yanıtını verdi. “Bu ne demek?” diye sordum. “Spinoza kim?” Meğer Spinoza on yedinci yüzyılda yaşamış bir filozof, bilim devriminin de öncülerindenmiş. Kendisi de yazılarında Tanrı’dan sıkça bahsetse de Yahudi cemaati onu yirmi dört yaşındayken sapkınlıkları dolayısıyla aforoz etmiş. Bugün de çoğu akademisyen onu gizli ateist addediyordu. “Spinoza’nın Tanrı’nın varlığıyla ilgili görüşlerini on yedinci yüzyılda açıkça dile getirmesi çok tehlikeli olurdu.” diyordu fen öğretmenim. Bu nedenle “Tanrı” sözcüğünü sık sık kullanarak kendini korumuştu.”

Irvin D. Yalom.
'Sosyal fobinin kökenlerini açıklamaya tek bir teorik yaklaşım üzerinden yakınlaşmak gerçekçi değildir. Günümüzde ulaşılan yeni araştırma ve bilgiler ışığında geliştirilen yeni kuramlar genellikle birçok farklı görüş açısının harmanlandığı ve ”multi teoriler” olarak adlandırılan teorilerdir. Biyolojik, çevresel, psikolojik, gelişimsel, sosyal ve diğer olası yaklaşımların göz önüne alındığı günümüz kuramları yine bu bakış açısına bağlı olarak yeni tedavi metodları da geliştirmektedir.'

(bkz: kim korkar sosyal fobiden)
'Panik sözcüğü; yıkıcı, bulaşıcı korku ve zorba anlamlarına gelmektedir. Kelimenin kökeni fransızcanın, korkutucu, yıkıcı anlamına gelen ”panique” kelimesine ve o da, kadim yunancada aynı anlama gelen ”panikon” kelimesine dayanır. Kelimenin ilk hali ”Panikos” dur (Pan + ikos = Pan + cıl, Pan + gillerden). Bilindiği üzere orman ve kır tanrısı olan ve yarı insan yarı keçi şeklinde tasvir edilen tanrı Pan, istediği yerde istediği anda ortaya çıkması ile ünlü idi. Birdenbire ve gürültülü patırtılı bir şekilde ortaya çıkan Pan, korkunç görünüşü ile hem insanları hem de hayvanları şoke eder ve onları korkudan bayıltırdı.'

(bkz: kim korkar panik ataktan)
istanbul hükümetinin Harbiye Nazırı Ziya Paşa her zamanki yumuşaklığı ile ,”Beyler… ingilizlere kafa tutamayız. Adamların hiç şakası yok. Daha geçen gün, bir bahane icat ederek izmit’ i işgal ediverdiler”. Kapı açıldı, kapının boşluğu içinde yaver göründü:

“Emrettiğiniz yüzbaşı geldi efendim.”

“içeri al.”

Nazır subaylara bilgi verdi:

“Az önce sözünü ettiğim talihsiz olayın faili.”

Yüzbaşı bekletmeden içeri girdi, kaygılı bakışlarla kendisini izleyen subayların arasından hızla ilerleyerek nazırın masası önünde durdu, selam verdi:

“Yüzbaşı Faruk, istanbul. Beni emretmişsiniz.”

Uzun boylu, kumral, yakışıklı, biraz bıçkın havalı bir subaydı. Nazır önündeki bir yazıya bakarak, yumuşak bir sesle, “oğlum..”dedi, “..dün akşam Beyoğlu’nda, ingiliz inzibat Subayı Teğmen Miller’ i, emre rağmen selamlamamışsın. Doğru mu?”

“Evet efendim, doğru.”

Nazır, dürüst subaya babacanca yol gösterdi:

“Herhalde görmediğin için selamlamadın, değil mi çocuğum?”

“Hayır efendim, gördüm.”

Nazırın canı sıkıldı:

“Niye selamlamadın öyleyse? Selamlamanız için emir verilmişti.”

“Rütbesi benden küçük olduğu için selamlamadım Paşam. Askerlik töresince, önce onun beni selamlaması gerekmez miydi?”

Ziya Paşa derin bir kederle ellerini açtı:

“Askerlik töresi mi kaldı a yavrum? Adamlar galibiyet haklarını kullanıyorlar. ingiliz Komutanlığı bu sabah olayı protesto etti. Mesele çıkarılacak zaman değil. Hemen şu müzevir ( sahtekar, arabozan) teğmeni bul da özür dile. Olayı kapatalım.”

Başıyla çıkması için izin verdi. Ama yüzbaşı yerinden kıpırdamadı:

“Paşam, bir de beni dinlemenizi rica ediyorum.”

Nazır bıkkınlıkla, “Söyle bakalım” dedi.

“Balkan Savaşı’nda teğmendim, Çanakkale’de üsteğmen, Suriye cephesinde yüzbası oldum. Ben bu rütbeleri tek başıma savaşarak almadım. Her rütbemde binlerce şehidin ve gazinin hakkı var. Onların hakkını korumak namus borcumdur. Beni affedin, özür dileyemem.”

Harbiye Nazırı bozuldu:

“Anlamadın galiba. Harbiye Nazırı olarak emrediyorum.”

Yüzbaşı sükunetle, “Anladım efendim” dedi, apoletlerini bir hamlede söküp nazırın masasına bıraktı:

“Artık emrinizi dinlemek zorunda değilim!

Selam vermeden dönüp kapıya yürüdü. Oturan subayların, Istanbul’ u tutan birkaçı dışında, hepsi saygıyla ayağa fırladı. Hepsinin rütbesi yüzbaşıdan daha büyüktü. Gözleri dolarak, Yüzbaşıya selam durdular.

Turgut Özakman “ Şu Çılgın Türkler “
görsel
"Her sabah dünya yeniden kurulur. Her sabah şartlar yeniden oluşur. Her gece kader ihtimalleri yeniden düzenler. Dün olmayan bugün olabilir hale gelir, bugün olabilen ise yarın olamayabilir. işte bu yüzden her gün ihtimallere yoklama çekmek gerekir."

Her şey seninle başlar / Mümin Sekman
"Ülkemizi gerçek hedefe, gerçek mutluluğa kavuşturmak için iki orduya ihtiyaç vardır: Biri vatanımızı kurtaran asker ordusu, diğeri ulusumuzun geleceğini yoğuran irfan (bilim, kültür) ordusudur. "

Mustafa Kemal Atatürk
görsel
ölümü ne güzel tasvirlemiş cahit sıtkı...

"Bir kere misafire çıkmış adın...
Istesen de gideceksin, istemesen de.."
"Anlaşıldığınızı hissettiğiniz anlarda kendi bedeninizden çıkıp daha büyük bir alana yayılıyormuş hissini ve tüm dünya ile kucaklaşıyormuşsunuz duygusunun verdiği coşkuyu hatırlamaya çalışın."
inci vural - zorlayan ve zorlanan çocuklar
"tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar:
ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir.." Tolstoy
"Benim renklerimi bir başkası, ben de bir başkasının siyahını yaşıyor gibiyim." (Küçük Prens)
dünyanın hiçbir yerinde, hatta dünyanın dışında bile, var olan şeyler arasında iyi niyet kadar kayıtsız ve şartsız iyi bir şey yoktur.

(bkz: pratik aklın eleştirisi)
(bkz: immanuel kant)

sözün özü, her ne iş yaparsak yapalım, niyetimiz iyi olsun.
Su neden yanmaz?
"Din temelli devletlerin yok olmasının mukadder olduğunu ibn haldun'un mukaddime'sinden biliyoruz. Çünkü bu devletler kendilerini, kendi güçleriyle (dil, milli kimlik, kültür...) yenileme kabiliyetinden mahrumdurlar.
Şüphesiz dinler tarih boyunca hukuk düzenini etkilemişlerdir fakat, kendi başlarına siyasi, dünyevi ve idari yapı yaratamazlar...19.yüzyıldan beri osmanlı'daki, muasırlaşma ve millileşme çabaları bu gerçeğin kabullenişinin sonucudur....

Benim gözümde Atatürk, osmanlı devleti'nin 1918'de yıkılışından sonra, türkiye cumhuriyeti'ne nihayet türk ismini vererek çağına uygun olarak türk toplumunu yeniden milli bir devlete dönüştürmüştür. Aynı zamanda atatürk islam'ın çağdaşlaşmasını ve millileşmesini sağlamıştır. Bu söylediklerimi kabul etmeyen dinciler, liberaller ve milliyetçiler vardır; çünkü atatürk hem osmanlı'ya, hem de islam'a karşı görülmektedir. Oysa olayları derinliğine ve uzun dönemli sonuçlarına göre değerlendirmek gerekir...

Uygulama metodları ve sonuçları tartışılabilir fakat kurduğu devletin yaşama gücü aşikardır ve bu güç demokratikleşme ile daha da artacaktır.

Atatürk ile ilgili en büyük dileğim adının sahte atatürkçülerin ve yobazların (ikisi de aynıdır.) Elinden kurtulmasıdır."

Kemal h. Karpat - osmanlı'dan günümüze elitler ve din
''kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım; kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım.''

oğuz atay-tutunamayanlar.
Üzgündüm ama onlara yorgunum dedim. Küçük prens
insan aklından geçenleri üst üste, iç içe, yan yana, inceli kalınlı, uzunlu kısalı, kimi kere birbirini doğuruyor, kimi kere de içerideki kalabalıkla uzaktan yakından ilgisi olmayan bir şey damlayıveriyor, giriveriyor araya, sonra da dallanıp budaklanıyor. insan kendini bu oyuna bir kaptırdı mı, deliliğe kadar yolu var. Oyunun bir kuralı da, aklından geçenlerden yetişebildiklerini, ele geçirebildiklerini yüksek sesle söylemek. Yüzde birini yakalayıp söyleyebiliyorsun ancak. Saatlerce gördük gibi gelen düşlerimiz, gerçekte, bir an sürer.

Nazım hikmet ran - yasamak güzel şey be kardeşim
Bazen, kendi mutsuzluğunda boğulmak üzereyken yalana da ihtiyaç duyar insan. Ama şimdi değil. Şimdi sessizce, yan yana yürümek kâfi.

Barikat, haluk keskin.
Güzel hatıraları hatırlamanın en üzücü yanı, zamanla birçoğunun unutulacak olmasını bilmek. Yerlerine yenisini koyamıyor bazen insan. O zaman rüyalarla ömrünü uzatıyor.

Barikat, haluk keskin.
Kendi kendime yalnızlığımı sevdiğimi söylediğim anlara, iç geçirmelerimde kullandığım her kelimeye inancım sarsılıyor. O an tek başıma yaşamak zorunda olduğum onca şeyin boşa gitmiş, ziyan olmuş zamanlar olduğunu düşünüyorum.

barikat, haluk keskin.
bardan sokağa atladı, kendi ekseni etrafında, kırık baş parmağı havada iken döndü, bu sırada saçları da terden hafifçe ıslanmış, savruluyordu.

(bkz: jack kerouac)
(bkz: yolda)
görsel