bugün

görsel

Kahkalar attıran mutfaktır...

Swh...
1500 ve 2000 yıllık yapılar, mimarisi ve estetik görüntüsü ile kendine hayran bırakırken bugün en son teknoloji ile yapılan yapıların bu şekilde yapılması utanç bir tablo.
zulası olan mutfaktır.
mimari çözümleri tartışmıyorum bile, ve ben bunu bile kurtarabilirdim, fakat orta sınıf pavyon modeli duvar kağıtlarını görünce susmayı daha doğru buldum.
mimara parayı veren, benim dediğim olacak demiştir, kesin. mimarı üzmeyin.
diğer katları kontrol edilmesi gereken yapının dairesi.
kent kültürü olmayan, kaliteden bi'haber diplomalı eğitimsiz cahillerin "kıroyum ama para bende" kesimine hitap edecek inşaat sektörü doğdu.

son 15 yılda yapılan binalara bakın. çarpık, sağlıksız, yaşam alanlarının güvensiz olması yanında ulaşım altyapı olarak mimarlık faciası rezalet olan görüntüsüyle istanbul başta olmak üzere kentlerimiz Hindistan'da (Kalküta) basti, Cezayir'de bidonville, Peru'da pueblo joveno, Brezilya'da favela, Meksika'da colonia proletaria, iran'da zurabad olarak adlandırılan gecekondu yapılaşmasından farkı kalmamış sadece görüntü olarak şehirlerimizde ki binaların pahalı ve süslü olmasıdır.

tabi ki cahilin biri çıkıp 3. dünya ülkelerinin şehirlerinde olan çarpık kentleşme gecekondulaşma ile sen istanbul başta olmak üzere şehirlerimizde ki yeni yapılan lüks konutları gökdelenleri imarı nasıl bir tutarsın diyebilir.
haklısınız da, o 3. dünya ülkelerinde yapılan çarpık kentleşme gecekondulaşma, Hindistan'da (Kalküta) basti, Cezayir'de bidonville, Peru'da pueblo joveno, Brezilya'da favela, Meksika'da colonia proletaria, iran'da zurabad ile ülkemizde ki özellikle kentlerde yapılaşma betona gömülme bir tutulamaz.
buralardan daha kötü daha beter bir kentleşmeye neden olduk. keşke onlarla aynı seviyede olsak.

her yağmur yağdığında eğim rakım su yolu vb hesap edilmeden yapılan kentleşmeyle su baskınları yanında sel heyelan olması alt yapının çökmesi ve yetersizliği.

çalışan bir kişinin (beyaz yakalı) evi ve işi arasında en az günde 2 saat trafikte olup yanlış lokasyon imar ulaşım projeleri neticesi berbat bir trafik sistemi.

en son depremde yüzbin kişi iyimser rakam olan ölü sayısı ile yaralı evsiz göç vs düşünülürse milyonlarca insanın etkilenmesi ki o dünya da meşhur çarpık yerleşme gecekonduların olduğu yerlerde bizde ki deprem gibi deprem olsa (ki olmuştur) 100 bin insan ölmez, ölmedi de.
çünkü orada cennetten bir köşe diye depreme dayanıklı diye en fazla 3 kat yapı olacak zemine 10-15 katlı binalar yapılmamıştır.
istanbul depremi olacak, bilim insanları basbas bağırıyor. 2018 de iTÜ Jeoloji Bölümü Başkanı Prof. Çakır "Özellikle Büyükçekmece ve Küçükçekmece arasında yaygın olan heyelan ve zemin hareketleri, Ayamama Deresi, gökdelenlerin olduğu yerlerde, yapay dolgu alanlarında ciddi çökmeler söz konusu.
Zemini problemli en önemli alanlar Ataköy’den Bakırköy, Zeytinburnu’na doğru uzanan sahil kesimleridir. Ayrıca gökdelenlerin olduğu bazı bölgelerde de ciddi zemin oturmaları gözlenmektedir." diye uyardı ve Özellikle Büyükçekmece ve Küçükçekmece arasında yaygın olan heyelan ve zemin hareketleri, Ayamama Deresi, gökdelenlerin olduğu yerlerde, yapay dolgu alanlarında ciddi çökmeler söz konusu.
Zemini problemli en önemli alanlar Ataköy’den Bakırköy, Zeytinburnu’na doğru uzanan sahil kesimleridir. Ayrıca gökdelenlerin olduğu bazı bölgelerde de ciddi zemin oturmaları gözlenmektedir." diyerek uyarı yaptı.
Massachusetts Institute of Technology - mit (Massachusetts Teknoloji Enstitüsü) ile yaptıkları ortak çalışmayı açıkladı.

biz ne yaptık?
zemin açısından en tehlikeli olan bırakın 3-5 katı 2 kat bile yapılmaması gereken alanlara devasa gökdelen siteler binalar yapıyoruz.
binalar depreme dayanıklı diyebilirsiniz.
binalar depreme dayanıklı da zemin de dayanıklı mı? hani şu son depremde yan yatan, yan yattığı binayı da yıkan yeni ve depreme dayanıklı binaları görmediniz mi?
10-12-15 katlı binalar yıkılmasa bile resmen çivinin tahtaya çakılması gibi zemine 3-4 kat gömülmüş.
istanbul depremi olacak.
100 bin kişi ölürse şanslıyız. çoğu gökdelenler zeytinburnu başta olmak üzere sahillere yapılan binalar alibeyköy, haliç vb eski dere yatakları ve yamaçlarına yapılan binalar en son yaşadımız depremde olduğu gibi doğanın gücü sayesinde resmen secde edecek.
zemin sıvılaşması nedir bakın.

https://www.youtube.com/watch?v=SpYb_L9ePPg

onbinlerce yıl önce dere su yatağı olan bir zemin deprem esnasında ne hale geliyor?
burada binalar deprem yönetmeliğine göre yapılsa veya kazık çakıp sert zemine binayı bağlasanız bile kayma sıvılaşma ile ortaya çıkacak devasa basınç, güce hangi demir hangi perçin hangi tel hangi vida dayanabilir ki sert kayalık zemine ulaşsanız bile o sert zemin neyin üzerinde, o sert kayalık zemin sıvılaşmada yerinde kalabilecek binanızı tutabilecek mi?

zemin sıvılaşmasının ne olduğuna bakın.
videonun 16.40 dakikasından itibaren izleyin. video sonunda yarılan yollar zemin sıvılaşmasıyla oluşuyor.

https://www.youtube.com/watch?v=pEM4RLlb0TA
ben de ev aldım.
aldığım eve en az %10 kadar da oturmadan banyo mutfağa tadilat parası (hatunun beğeni kriterine göre) harcadım.
örn: şimdi ki değerlerle diyelim ki 3 milyona ev alıyorum (alamazsınız da, neyse. kiralar 30 bin lira civarında) ama oturmadan evin mutfağına banyosuna 300 bin lira tadilat masrafı ediyorum. üstelik bu tadilat içinde ankastre set hariç. takılmış ankastre seti kullanmadan söküp başkasına verdim. bırak evi satmayı kiraya versem bu ankastre setle vermem. kiracı "bu kadar kira parası veriyoruz, evinde ki ankastreye bak" der bana küfür eder.

avrupa konutları, gaziosmanpaşa tem otoyolu-boğaz köprüsü güzergahı yanında. lüks sınıf. hele tem otobanın yanında olan bloklarda oturanlara bir sorun. ambulans polis itfaiye korna sesleri özellikle gece kafa ağrıtıyor. hele ki yoğun trafik olması balkonda bazen çay sigara keyfi yapmanız esnasında karbonmonoksit gazını (rüzgarın durumu havanın nemli puslu olması vb) genzinizde hissedersiniz.

imar peysaj yaşam alanları vs açısından bir açıkhava hapishanesi gibi. böyle site mi olur kardeşim, bok gibi para verip aidat ödüyoruz ama sosyal aktivite özellikle çocuklar açısından bir hapishane.
bir yaşam merkezini lüks yapan orada daire fiyatları değildir, ödediğiniz aidatlar da değildir. inşaat veya dekorasyonların maliyeti de değildir.
sıçtığın tuvalet, elini yıkadın musluk, tuttuğun kapı kolu altından olsa bile yaşam alanı için orası lüks sayılamaz.
hele ki site yönetimi ve harcamalar vs konusuna da girersek o siteler bırakın lüks olmayı, sıradan bir ikamet, bir yaşam merkezi değil birer toplama kampı.
çok uzun yazmış okumadım. emeğine saygımdan dolayı veriyorum şukunu.
uzun yazıyı okumaya gerek yok.
nasıl olsa yaşayacağız.
istanbul depreminden bana ne ben istanbul'da oturmuyorum diyen olabilir.
unutmayın, devletten aldığın 100 liralık hizmetin (sağlık, güvenlik, emeklilik vb) 35 lirasını ödeyen bir bölgeden bahsediyoruz.
ben sağlık hizmeti almam, güvenlik de istemem, zaten emekli değilim de diyebilirsiniz.
unutma...
bu 35 lira fark senden alınacak, sen bu hizmetleri almasan bile devlet gider harcama kalemlerini vergi ile karşılar ve bunun kaynağı da sen olacaksın.
bu sırada deprem sonrası kaybedilen vergiler düşen gelirler deprem maliyeti (iskan yardım enkaz kaldırma vb) ek maliyetler hariç.
güvenlik konusuna girmiyorum bile ki; istanbul depremi sonrasını düşünürsek şu an suriye için cennet bile diyebilirsin.
Tutanın kör ya da enayi olması gerektiğini düşündüğüm evdir.
bu toplumun en büyük eksiği burjuva sınıfının olmaması.
bunun için lüks kalite tanımı genetik hafızamızda yer etmemiş.
her iktidar kendi zenginini yaratır sözünü duymuşsunuzdur. oysa iktidarlar zengin değil burjuva sınıfı yaratmalı.

burjuva sınıfı derken parası olan olarak anlamayın.
avrupa burjuvazisine bakın. burjuva kaynağında yatan asalet, soyluluk, kralın veya kilisenin ülkenin idaresine sahip olma, bürokrasiden gelme yoktur. yani avrupa burjuvazisi halkın sırtından geçinen, halkın kanını emen kene gibi değildir.

burjuvanın kaynağı eğitimli olma, kendini geliştirme, toplumu tanıma, ihtiyaçlarını anlama/yönlendirme, bu ihtiyaçlara göre yatırım yapma, üretme ve bunun yansıması olan kazanılan zenginlik burjuvazinin kaynadığıdır.

şu an olan avrupa ve amerika da gıpta ile bakılan sanat ekonomi refah bireysel haklar özgürlükler üretim moda teknoloji mülkiyet hakkı düşünce özgürlüğü, girişimin desteklenmesi sosyal projeler vb hepsi burjuvanın eseridir.
bağımsızlık özgürlükler burjuvanın eseridir.
amerika bağımsız olup ingiliz sömürgeciliğinden çıkması, fransız ihtilali ile yurttaşlık bilinci, ingiltere de krallığın pasifize edildiği yenilikler, rus bolşevik ihtilali vs hepsinin gerçekleşmesinde itici güç burjuva sınıfı olmuş bireysel haklar özgürlükler insanlara verilmiş yeni bir sistem oluşmuştur.
bu anlatılan devrimler yeniliklerde halkın derdi özgürlük haklar mı sanıyorsunuz? halk sokağa özgürlük haklar demokrasi diye çıktığını mı sanıyorsunuz? hayır, halk ekmek derdindeydi ve halka ekmek bulamıyorsan pasta ye diyen halkın kanını vergilerle emen keyfi yönetime, sadece aile kan bağından başka bir yetisi olmayan insanların topluma hükmetmesine karşı halkı örgütleyen öne çıkmasına neden olan burjuva sınıfıydı.

ideolojik sosyolojik tanımlara girmeden avam dilinde örneklemek gerekirse; halka sen ekmek yemek mi istiyorsun? benim fırınım var. sana ekmek vermem için önce başımızda tanrı ve kilise (veya sömürge olmaktan) kurtulmamız lazım. elimde 5 dilim ekmek var, 1 dilimi sana 1 dilimi bana 3 dilimi krala kiliseye gidiyor. ben halka vereceğimi krala veriyorum. 2 dilim senin ekmeğin benim 3 dilim ekmeğim olsun diyen burjuva sınıfı olmasaydı dünya siyasi coğrafyası nerede olurdu?

bizde eli yüzü düzgün adam gibi bir burjuva sınıfı olsaydı, lüks ve kalite tanımını sana öğretseydi milyonluk daireleri olan ama fiziki olarak toplama kampına benzeyen bir siteyi lüks diye sana satabilirler mi?