bugün
- menzil tarikatının hiç sesinin soluğunun çıkmaması19
- yatak odasına çelik direk dikme kararı almak11
- aslan ile kaplanın kuzen olması8
- adana8
- enkazdan 3 gün sonra ağzında sigara ile çıkmak19
- binayi muteahitin götüne sokmak8
- her doğal afet sonrası suçlu arayışı normal mi31
- imamoğlu'na ingiliz uşağı diyen akp milletvekili28
- hatayspor başkanının yağma açıklaması10
- deprem oldu diye hükümeti suçlayan tip22
- haarp15
- depremzedelere abiye elbise yollayanlar42
- 13 ve 14 şubat 2023 deprem tahmini9
- 6 şubat 2023 güney anadolu depremi107
- celal şengör24
- haarp silahı deşifre oldu14
- mülteci ile kavga eden vatandaş10
- kılıçdaroğlu'na oy vermem diyen muhalif kitle13
- büyük istanbul depremi23
- twitter19
- trollerin depremde tanıdıklarım öldü yalanı12
- ekşi sözlük13
- sözlükte yazarak depremzedeleri kurtarmak15
- türkiye sömürge devleti olarak kurulmuştur15
- kahramanmaraş16
- uludağ sözlük ün yavaşlaması8
- 8 şubat 2023 twitter'a erişim kısıtlaması10
- deprem10
- enkaz başında tekbir diye bağırmak16
- recep tayyip erdoğan27
- kardeşimin depremde burnu bile kanamadan ölmesi9
- dayanamıyorum bu acıya9
- deprem dışında entry girenlerin linç yemesi8
- klarnet calan sarapci koala 69
- arkadaşlarrrr aciiiilllll18
- kemal kılıçdaroğlu19
- tuğba södekoğlu14
- vatandaşın devlete yük yerine katkı olması gerekir21
- depreme gönüllü gidip dağıtılan yemeği beğenmemek10
- charlie hebdo'nun türkiye depremiyle dalga geçmesi35
- vahdet i vücud8
- 7 kere de deprem olsa 6 lı masaya oy yok28
- haluk levent28
- deprem değil allah öldürür ölüm zamana bağlıdır18
- afad üniforması giyip hırsızlık yapan şahıs11
- deprem olunca bile trollük yapan yazarlar21
- depremi dine saldirmak icin firsat görenler19
- dinsizlerin gercek korkusu9
- istanbul halkı tövbe etsin istanbulu zor tutuyoruz17
- deprem bölgesinde ekmeğin 14 tl olması9


entry'ler (276)
dip not ekliyorum: yaşanan depremlerin şiddeti 11'di. dünya üzerindeki hiç bir yapı, 7.7 m'ye dayanmak üzere yapılmıyor. bu deprem, ve eşdeğer iki tanenin aynı gün içerisinde ve aynı yerde olması dünya tarihinde rastlanan bir olay değil. aklımıza gelen tüm konularda atış serbest... ben de eleştiriyorum yapı denetim şöyle, yapılaşma böyle, imar affı yanlış vb. diye; fakat bu deprem, bu fay türünde dünyanın neresinde olursa olsun buna yakın bir zayiat yaratır.
ucundan kıyısından mimarlık ve inşaat konularında bilgi sahibiyim, deprem konusunu da haliyle takip ediyorum.
- 1999 depreminin olduğu hafta zaten, "30 sene içerisinde bir tane daha olacak" denilmişti. neyin deprem kahinliğini yapıyor, anlamış değilim.
- bakanlığı, afeti falan geçtim; 4-5 sene önce istanbul büyükşehir belediyesi dahi, beklenen aletsel büyüklükte bir deprem olduğunda, hangi ilçenin hangi kıyı şeridinde kaç metrelik tsunami dalgası oluşabileceğine dair haritalar hazırlamıştı. ya, bazıları devleti cidden uyuyor zannediyor, bir şeyleri sadece kendilerinin bildiğini zannediyor, ben de buna hayret ediyorum.
- memlekette kalkmış 9000 tane ölü, toprak altında kaç kişi var cenab-ı allah bilir; sırası mı şimdi milleti galeyana getirmenin? bu, şovmenlik değil de, nedir? bu da bir nevi depremden çıkar sağlamaktır, birilerinin herhangi bir habere en çok kulak kabarttığı anda spekülatif, sansasyonel bir açıklama yapıyorsan, bu bana göre çıkar sağlamaktır.
- iki gündür, kimsenin bir yerine takmadığı şahsi görüşlerimde ben bile, depremden dersler çıkarılması gerektiğini, nelerin yapılabileceğini söylüyorum da; bir tek ben mi konuşup düşünüyorum. sokakta kimin kolundan tutsan zaten istanbul depreminin gelebileceğini, bir şeylerin değişmesi gerektiğini söylüyor.. ne alemi var şimdi televizyona çıkıp, "ben istanbul'da büyük deprem bekliyorum" demenin?
- tv'lerin de şu hengamede bu tarz yayınlara yer vermesini yanlış buluyorum.
- bu arada yandaki görseller o kadar dikkatimi çekiyordu ki, rahatsız olup, sayfayı yana kaydırdım. kaç yaşında adam bu ne vaziyettir, allah aşkına.
- ayrıca benim de akademik rütbem ona yakın, ben de deprem olmaz diyorum, hadi bakalım... yazı turayla mı oluyor bu işler? sen gidip radon gazı ölçümü mü yaptın, sismik faalitlerde bir farklılık mı gördün, volkanik aktiviteleri mi inceledin (ki ülkemizde 2 dağ hariç böyle bir sistem de yok), neye istinaden yakında deprem olur ya da olmaz diyebiliyorsun..
- 1999 depreminin olduğu hafta zaten, "30 sene içerisinde bir tane daha olacak" denilmişti. neyin deprem kahinliğini yapıyor, anlamış değilim.
- bakanlığı, afeti falan geçtim; 4-5 sene önce istanbul büyükşehir belediyesi dahi, beklenen aletsel büyüklükte bir deprem olduğunda, hangi ilçenin hangi kıyı şeridinde kaç metrelik tsunami dalgası oluşabileceğine dair haritalar hazırlamıştı. ya, bazıları devleti cidden uyuyor zannediyor, bir şeyleri sadece kendilerinin bildiğini zannediyor, ben de buna hayret ediyorum.
- memlekette kalkmış 9000 tane ölü, toprak altında kaç kişi var cenab-ı allah bilir; sırası mı şimdi milleti galeyana getirmenin? bu, şovmenlik değil de, nedir? bu da bir nevi depremden çıkar sağlamaktır, birilerinin herhangi bir habere en çok kulak kabarttığı anda spekülatif, sansasyonel bir açıklama yapıyorsan, bu bana göre çıkar sağlamaktır.
- iki gündür, kimsenin bir yerine takmadığı şahsi görüşlerimde ben bile, depremden dersler çıkarılması gerektiğini, nelerin yapılabileceğini söylüyorum da; bir tek ben mi konuşup düşünüyorum. sokakta kimin kolundan tutsan zaten istanbul depreminin gelebileceğini, bir şeylerin değişmesi gerektiğini söylüyor.. ne alemi var şimdi televizyona çıkıp, "ben istanbul'da büyük deprem bekliyorum" demenin?
- tv'lerin de şu hengamede bu tarz yayınlara yer vermesini yanlış buluyorum.
- bu arada yandaki görseller o kadar dikkatimi çekiyordu ki, rahatsız olup, sayfayı yana kaydırdım. kaç yaşında adam bu ne vaziyettir, allah aşkına.
- ayrıca benim de akademik rütbem ona yakın, ben de deprem olmaz diyorum, hadi bakalım... yazı turayla mı oluyor bu işler? sen gidip radon gazı ölçümü mü yaptın, sismik faalitlerde bir farklılık mı gördün, volkanik aktiviteleri mi inceledin (ki ülkemizde 2 dağ hariç böyle bir sistem de yok), neye istinaden yakında deprem olur ya da olmaz diyebiliyorsun..
yani maalesef zamanında suriyeliler'e 2 kat kirayla ev verenler, yüksek fiyattan ev-dükkan satanlar da çinliler değil.. bir zamanlar ne kadar mutluydular, nüfusun %80'i suriyeli olana dek...
Bu kadar gizli bir silahım olsaydı facebook’ta videosunun yayınlanmasına izin vermezdim.
Bira markalarından gelen vergiyle oluşturulan genel bütçeden pay alıyor gerçi.
Üstünde hırsız yazan ceket giyse bu kadar çabuk fark edilmezdi.
bu gamsızlıkla net 50 sene daha yaşar.
Ben buna inanmıyorum. Son zamanlarda yunan ilişkileri, 1919-1922 dönemi kadar kötüleşti ve bu sadece geçici bir maske. 8 kişi gönderdi diye 3 gün önce yaptıklarını unutamıyorum ben, miçotakis’in. Kavgası türk milletiyle değil, yalnızca ege denizi’ni ve kıbrıs’ı istiyor, o kadar.
Biri başlık açsın, kimseyi sıkıntıya sokmayacak -standart- bir miktar belirleyelim, 50 lira mesela. Herkes dekont atsın. 500000 yollamak isteyen onu sözlüğe atmasın ki, 50 liradan fazlaya gücü yetmeyecek olanlar rencide olma korkusuyla hiç atmamazlık etmesin.
Ben olsam bu adamlara küçük bir feragat nişanı verirdim. insanlar, yaptıkları hizmet ve cesaretleri nedeniyle övünç duyabilmeli, hizmetlerinin unutulmayacaklarını bilerek daha çok özveri ile çalışabilmeli, kendilerini yararlı hiseedebilmeliler. Aynı şey, yabancı ülkelerden gelen yardım ekipleri, ülkemiz gönüllü ve çalışanları için de geçerli. 6 gramlık bir bronz parçası, yanında bir teşekkür beratı vererek devlet zarara uğramaz.
Çevre ve şehircilik bakanlığı’nın kendi ihası var zaten, tespit de yapıyor; diye biliyorum.
Eniştem yalova’da üst düzey bir görevliydi. Teyzemin yanına gittiğimde şöyle bir manzara ile karşılaştım:
Tamamen yıkılmış bir bina düşünün, yan yatma vs değil, arsa dümdüz. iki tane kararmış, 1 metre yüksekliğinde kolon parçası… yanında metal kafesler, iskeleler, allah allah bir sürü alet edavat.. “bu ne?” Diye sordum, “bina tamamen yıkıldığında arsasında yapılaşma izni verilmiyor, kayıtlara ağır hasar olarak alıyorlar, şu iki beton parçasından binayı güçlendirmeye aldıklarını söyleyip yapıyı tekrar ayağa kaldırıyorlar, böylece hak sahipleri zarara uğramıyor” denildi. Yalan-doğru bilemem. Yalnız böyle bir şey varsa ve mevzuatla önü kapatılmayacaksa, bu depremler bizi daha çok kucağa oturtur.
Bir anıyı paylaşmak üzere yazılmıştır.
Tamamen yıkılmış bir bina düşünün, yan yatma vs değil, arsa dümdüz. iki tane kararmış, 1 metre yüksekliğinde kolon parçası… yanında metal kafesler, iskeleler, allah allah bir sürü alet edavat.. “bu ne?” Diye sordum, “bina tamamen yıkıldığında arsasında yapılaşma izni verilmiyor, kayıtlara ağır hasar olarak alıyorlar, şu iki beton parçasından binayı güçlendirmeye aldıklarını söyleyip yapıyı tekrar ayağa kaldırıyorlar, böylece hak sahipleri zarara uğramıyor” denildi. Yalan-doğru bilemem. Yalnız böyle bir şey varsa ve mevzuatla önü kapatılmayacaksa, bu depremler bizi daha çok kucağa oturtur.
Bir anıyı paylaşmak üzere yazılmıştır.
Müteahhitin binayı sağlam yapmaması mı daha büyük bir sorundur, yoksa sağlam yapmasa da yüzleşeceği yaptırımların kendisini caydıramaması mı? Ya da sağlam yapmadığı binanın da belediyesinden imar izni alabilmesi mi? Ya da yapılaşma izni verilen arsanın fayla olan ilişkisi bilindiği halde belediyenin 1/25000 haritasında yer alabilmesi mi? Diyebilirim ki, müteahhit burada asli kusurlu bile değildir.
Depremzedelere yardım etmek için hayvanlar bile çalışıyor (kurtarma köpekleri), bunlar hala insani bir biçimde üzülemiyor. Evrimden bir şüphem var, o da bu gelişmişlik hiyerarşisinde işte..
Bunlar zengin değil, black friday gibi bir satış bekleyen orta sınıf bence.
Bir insan günlük hayatında mavi jeans giyecek duruma sahipken, neden l vuitton ile gösteriş yapmaktan sevk alır ki? Hem de bunun için ayakta 4 saat sıra bekleyip nefsini ayaklar altına almak pahasına..
Asalet l vuitton giymek değil, kendini ezdirmemektir bence.
Bir insan günlük hayatında mavi jeans giyecek duruma sahipken, neden l vuitton ile gösteriş yapmaktan sevk alır ki? Hem de bunun için ayakta 4 saat sıra bekleyip nefsini ayaklar altına almak pahasına..
Asalet l vuitton giymek değil, kendini ezdirmemektir bence.
Yine de 2. El kıyafet kabulünden yanayım. iki tane öküz böyle yapar, 20 kişi de gidip kullanılabilir mont, kazak yollar.
Peki depremde çimento hissesi alanın, deprem bölgesinde 14 liraya ekmek satanın, yüzünü saklayıp televizyon çalanın, parmak kadar bebeklerin ölümünü çok zina olmasına bağlayanın, deprem bağışlarını hiç edenin, deprem üzerinden uydurma mucizelerle dini rant devşirmeye çalışanın, yalan ve yanlış haberlerle millete hatalı bilgiler verenin, depremi fırsat bilip karakola saldıranın, depremde ölenlerin mezhebini ve etnik kimliğini sorgulayanın ve daha binlerce yamyamın başına ne gelsin?
Keşke tek bir “kötü”müz olabilseydi…
Keşke tek bir “kötü”müz olabilseydi…
"sonra gözümden böyle lazer çıkarayım, müteahhitlere dışınnn dışınnn diye ateş edeyim".. bir an böyle bir devam bekledim... süperman olmak için uçmaya gerek yok... -12 derece soğukta geceleyip, sabah betonun altından adam çıkaran çok süperman var bu memlekette.. hava niye kararıyor da, gece çalışamıyor diye sinir yapıyorlar.
sakarya ve yal"ova" ovaları da göstermişti aslında..
ova yerleşimlerinin en azından bazılarında nasıl bir karakteristik vardır, buralarda ne olup, ne bitiyor; sakarya tarihine biraz göz atarak konuyu özetleyelim; insanların da bir fikri olsun istiyorum..
- sakarya'da 1943 ve 1967'de sırasıyla 6.6 ve 6.8 m büyüklüğünde iki deprem olmuştur. bunlar görüldüğü gibi aşırı büyük depremler değil. 6.6'da bina doğru düzgün bir deplasman yapmaz.
- 2. depremden sonra şehrin taşınması gündeme gelmiş fakat şehrin "ileri gelenleri", mis gibi ovayı bırakıp dağda mı yaşayacağız gibi bir çıkışla bunu reddetmiştir. tabii ki, kanun bir yana, "ileri gelenler"in sözü mutlaka dinlenmelidir, şehir taşınmamıştır.
- buna karşın, "hiç olmazsa" 3 katı geçmeyen bir yapılaşma öngörülür..
- bir süre 3 kat sınırına uyulur. fakat "ileri gelenler" 3 katı az bulurlar, zamanla bu kat sayısı 4'e çıkar.
- zamanla müteahhitler işi uzun yapılara kadar götürür. neticeyi adapazarı depremi'nde gördük, sağlam kalan yapıların büyük çoğunluğu en eski yapı grubuydu.
- bu arada adapazarı'nın zemininden de bahsetmekte fayda var. ben böyle bir zemini bir de gözümle çankırı'da gördüm, temel açmak için çukur kazıyorsun, sonra bu çukur kendi kendisine su doluyor. suyu hidroforla çekiyorsun, bir daha doluyor. eskiden adapazarı'nda bina yapmak için bir çukur açılır, bir kaç ay taban suyu çekilsin diye beklenirdi.
- sonrasında müteahhitler jet grout diye bir yöntem keşfetti.. bu yöntemin özeti şudur: Zemine basınçlı çimento enjekte edildiği için zeminde kılcal boşluklar ve su damarları çimento ile doldurulur. Bu sayede yapılar için oturmalar azaltılmış ve/veya engellenmiş olur. kısacası zemin kötü, taban suyu var (veya yok), biz buraya betonu basalım, zemin iyileşsin..
- çok özür diliyorum ama doğanın çok da şeyindeydi senin bastığın 2 metreküp beton.
- jet grout'un hiç mi güzelliği yok?.. olmaz mı? maliyetleri ve olası hakedişleri çok güzel yükseltir.
- neyse.. müteahhitsin, 400 metrekare temel boşluğu açtın, suyu gördün, jet grout'u bastın (tarım arazisini öldürdün), sonra da safiyane bir hisle bekliyorsun ki, arsanın etrafındaki aynı derecede kötü zeminin içerisindeki aynı derecede yüksek taban suyu, senin inşa ettiğin güvenli temel alanının etrafını adeta bir havuzda gibi yüzdürmesin..
- sonuç? bina çökmüyor, bütün olarak zemine tutunmayıp yatıyor.
hmmm.. demek ki, taban suyu olan araziye yapılaşma yapmayacakmışız.
bu arada, hadi biraz da neo-osmanlıcılık yapalım...
peki "ecdad" taban suyuyla nasıl başa çıkıyordu?
eminönü ulu camii, süleymaniye gibi devasa yapılara açılabilecek temel derinliklerini hepimiz tahmin edebiliriz, hele de eminönü ulu camii zaten neredeyse deniz kotundadır. bu yapıların temellerinde de, büyük miktarda taban suyu ortaya çıkıyor, bu da zemin oturmalarının önünü açıyordu ki, bu "kabul edilemez" bir durumdu... neden kabul edilemezdi?
- bina kısmen ya da tamamen çökerdi.
- padişah kelleni aldırırdı.
kelle mevcut konumundan memnun olan ve bağımsız bir şube haline gelme tehlikesinden etkilenen mimarlar da, 5-7 yıl kadar zeminin olumsuz özelliklerini kaybetmesini bekler, hatta ağır taşlarla zemini olabildiğince sıkıştırmaya ve iyileştirmeye çalışır, böylece biraz sabır ve biraz da dikkatle, sağlıklı bir zemin elde ederlerdi.
bunu da, küçük bir ek bilgi olarak vermek istedim.
ova yerleşimlerinin en azından bazılarında nasıl bir karakteristik vardır, buralarda ne olup, ne bitiyor; sakarya tarihine biraz göz atarak konuyu özetleyelim; insanların da bir fikri olsun istiyorum..
- sakarya'da 1943 ve 1967'de sırasıyla 6.6 ve 6.8 m büyüklüğünde iki deprem olmuştur. bunlar görüldüğü gibi aşırı büyük depremler değil. 6.6'da bina doğru düzgün bir deplasman yapmaz.
- 2. depremden sonra şehrin taşınması gündeme gelmiş fakat şehrin "ileri gelenleri", mis gibi ovayı bırakıp dağda mı yaşayacağız gibi bir çıkışla bunu reddetmiştir. tabii ki, kanun bir yana, "ileri gelenler"in sözü mutlaka dinlenmelidir, şehir taşınmamıştır.
- buna karşın, "hiç olmazsa" 3 katı geçmeyen bir yapılaşma öngörülür..
- bir süre 3 kat sınırına uyulur. fakat "ileri gelenler" 3 katı az bulurlar, zamanla bu kat sayısı 4'e çıkar.
- zamanla müteahhitler işi uzun yapılara kadar götürür. neticeyi adapazarı depremi'nde gördük, sağlam kalan yapıların büyük çoğunluğu en eski yapı grubuydu.
- bu arada adapazarı'nın zemininden de bahsetmekte fayda var. ben böyle bir zemini bir de gözümle çankırı'da gördüm, temel açmak için çukur kazıyorsun, sonra bu çukur kendi kendisine su doluyor. suyu hidroforla çekiyorsun, bir daha doluyor. eskiden adapazarı'nda bina yapmak için bir çukur açılır, bir kaç ay taban suyu çekilsin diye beklenirdi.
- sonrasında müteahhitler jet grout diye bir yöntem keşfetti.. bu yöntemin özeti şudur: Zemine basınçlı çimento enjekte edildiği için zeminde kılcal boşluklar ve su damarları çimento ile doldurulur. Bu sayede yapılar için oturmalar azaltılmış ve/veya engellenmiş olur. kısacası zemin kötü, taban suyu var (veya yok), biz buraya betonu basalım, zemin iyileşsin..
- çok özür diliyorum ama doğanın çok da şeyindeydi senin bastığın 2 metreküp beton.
- jet grout'un hiç mi güzelliği yok?.. olmaz mı? maliyetleri ve olası hakedişleri çok güzel yükseltir.
- neyse.. müteahhitsin, 400 metrekare temel boşluğu açtın, suyu gördün, jet grout'u bastın (tarım arazisini öldürdün), sonra da safiyane bir hisle bekliyorsun ki, arsanın etrafındaki aynı derecede kötü zeminin içerisindeki aynı derecede yüksek taban suyu, senin inşa ettiğin güvenli temel alanının etrafını adeta bir havuzda gibi yüzdürmesin..
- sonuç? bina çökmüyor, bütün olarak zemine tutunmayıp yatıyor.
hmmm.. demek ki, taban suyu olan araziye yapılaşma yapmayacakmışız.
bu arada, hadi biraz da neo-osmanlıcılık yapalım...
peki "ecdad" taban suyuyla nasıl başa çıkıyordu?
eminönü ulu camii, süleymaniye gibi devasa yapılara açılabilecek temel derinliklerini hepimiz tahmin edebiliriz, hele de eminönü ulu camii zaten neredeyse deniz kotundadır. bu yapıların temellerinde de, büyük miktarda taban suyu ortaya çıkıyor, bu da zemin oturmalarının önünü açıyordu ki, bu "kabul edilemez" bir durumdu... neden kabul edilemezdi?
- bina kısmen ya da tamamen çökerdi.
- padişah kelleni aldırırdı.
kelle mevcut konumundan memnun olan ve bağımsız bir şube haline gelme tehlikesinden etkilenen mimarlar da, 5-7 yıl kadar zeminin olumsuz özelliklerini kaybetmesini bekler, hatta ağır taşlarla zemini olabildiğince sıkıştırmaya ve iyileştirmeye çalışır, böylece biraz sabır ve biraz da dikkatle, sağlıklı bir zemin elde ederlerdi.
bunu da, küçük bir ek bilgi olarak vermek istedim.
Menzil köyü adıyaman’da değil mi? Bu deprem sanıyorum hristiyan falandı; belli ki, dinlememiş..