bugün

kendini her şeyden ve herkesten soyutlamış, kendi sınırsız imgeleminde, türlü renkleri bir araya getirmiş, sarsak telaşların, vehimli tansıkların, ürkek kararların ve diğer tüm öküzlerin sahte dünyalarından uzakta, o bilindik maskeli balonun dışında, kendi ütopyasında, belki fütursuz, belki hoyrat veya nobranca... ama ne olursa olsun özgürce, dilediğince otlayan öküzdür.

bir de yorgun inek vardır ve bir de hayata dair umut veren taylar...
özgür olduğunu sanan öküzdür. kendi imgeleminde hapis olduğunu farkettiğinde üzülür bu öküz.
sonrasında yüzde bi milyon geviş getirecektir.
bazen de sözlüğün dar ve karanlık sokaklarından, o koca götüyle geçmeye çalışır bu öküz, sözlüğün veletleri de götüne çöp dürterler, öküzdür en nihayetinde, ses etmez... yani bir öküz, ancak bu kadar öküz olabilir...
sevilesi bi öküzdür bu.
bağnaz yani yeniliğe kapalı öküzdür. zira herşeyi kişinin kendisi bilemez iletişim öğrenim için gereklidir.
sürüden ayrılan idealist kuzu ile ileride kanka olması beklenen öküzdür. öküzdür sonuçta.
bu öküz bazen, başlığı 'başlıktır' diye tanımlar, öküzdür en nihayetinde...
dünyadaki buzağı artışını düşünür bazen, gözleri uzaklarda bilinmez bir noktaya dalar bu öküzün, yorgun ineğe olan aşkı gelir aklına ve bir şarkı mörüldenir kendi kendine, öküzdür sonuçta, bildiğin öküz...
bir bedeviye delisine vurgun kutup ayısı kadar bile şanslı değilken, samanlığının ücra köşelerine sakladığı son dal samanlarını tüttürür. kapı aralığından ağıla göz atar, bir keçiye hunharca delici bakışlar attıktan sonra, ağız etrafını yalar. hüznüne, kaderine, şakaklarında üreyen nikotinine bir dem daha vurduktan sonra anırırır.

öküzdür nihayetinde, sadece bir öküz..
bir bildiği vardır her zaman, gülen gözlerle bakarken hayata, muhayyer kürdi makamında mööler ama anlamaz kimse, anlamasın da zaten, çok da sikinde.

öküzdür nihayetinde, sadece bir öküz...
nasıl bir gübrenin dönüşümü tekrar doğaya ise, bilir imge gezgini öküz elbet karışacağı yeri. umursamaz ve asi kuyruk çırpınışlarında haykırır o aslında hayata. ve bir bok daha bırakır mekanına.

öküzdür nihayetinde, sadece bir öküz..
yalnızlığın nirvanasında, çakrasını sonsuzluğa açmış, kendini çoktan aşmış olsa da, yine hep bir şeyleri eksiktir bu öküzün.
iri cüssesiyle boşlukta süzülebilme yeteneği ise, doğuştan bahşedilmiş bir lütuftur ona.
bir de şiirler yazar, kimsenin bilmediği dilde, görünmez sevgililere.

öküzdür nihayetinde, koca götlü bir öküz...
umarsızdır her zaman, eşekten küçük koyundan büyük gözleriyle boş bakışlar atıp dünyaya, geviş getirirken kasabın götüne gül sokacağı günleri beklemektedir çaresizce.

öküzdür nihayetinde, sadece bir öküz...
ot kokulu mis doğaya olan aşkı, görünmeyen süper bir sevgiliye yönlenir her daim. toynaklarını ıslatıp, kağıt olacak samanlara bürünür karanlığı. o her gece, meleyen koyun seslerinin arasında bir kez daha aşık olur vazgeçemediği yalnızlığa. ne duamsın ne zarım, ne dünümsün ne yarınım der.

öküzdür nihayetinde, sadece bir öküz..
çilekeşdir çoğu zaman. bazen bir kağnıyı çekerken farkında değildir, kurtuluş savaşı'nın görünmez kahramanlarından biri olduğunun. keleği zöpürtete zöpürtete babalanan eşekleri görünce kelek zöpürtetesi gelen dış kapının dış mandalıdır hep.

öküzdür nihayetinde, sadece bir öküz...
mütessirdir yalancı gözlerle umut vadeden ineklerin alayına fakat mütehammildir de aynı zamanda, gıkı çıkmaz en zorlu kazıklarda, geniştir götü, her dost kazığını kabullenebilir seve seve, seke seke gelmiştir, sike sike gidecektir şu üç möölük dünyadan.

öküzdür nihayetinde, her öküz gibi bir öküz...
soğuktan itlerin bile it gibi titrediği gecelerde, yaşlı gözleriyle seke seke annesinin süt dolu memelerine koştuğu kaygısız günleri hatırlar. mööler sessiz bir çığlık atarcasına sonsuz karanlığa doğru.

öküzdür nihayetinde, en fazla kağnı çeken bir öküz...
vakitin akşama sardığında bir beden belirir karşıki dağların zirvesinde onun için. eşsiz benzersiz, tezek kokulu, hayali yarenin nefes alışı hissedilir tüm benlik ile. sonra sevip de sevilemediği, öpüp de öpülemediği, şizofreniye yenik düşmüş zihniyetine hakim koca bir göt ile genelde bafilendiği gelir aklına. hayat bir masum daha oyun oynamıştır onun dirhem sevaplar barındırdığı zihnine.

öküzdür nihayetinde, sadece bir öküz...
oysa neler düşlemişti, küspesiz ve kimsesiz izbe samanlıklarda, bir gönül bulup, onunla bir olup, seyran edecekti o samanlığı ve düğününe çağıracaktı bütün komşu ahırları.

heyhat şimdi çok uzak bir ihtimaldir mutluluk, tavuklar bile eşelenmiyor yanında.
yalnızlığıyla kavruluyor, boynuzlarında taşıdığı arzın en kuytu noktasında.

istese de veremez artık yalnızlığını, giremez bir ineğin koynuna.

öküzdür nihayetinde, arabesk şarkılar söyleyen bir öküz...
bir dirhem etinin bin ayıbını örtüğü besili yarini düşünür, tezek kokuları içinde, önündeki diğerlerinden farksız saman balyasından bir fırt daha çekerken. sorgulamaz, sorgulayamaz yaşadığı üç-beş möölük hayatın anlamını, hem sorgulasa da ne çıkar ki emeğinin karşılığı bir elin parmaklarını geçmeyecek saman tutamları ve yalağın içindeki sudan daha fazlası değildir hiçbir zaman.

öküzdür nihayetinde, sadece bir öküz...
anadolu rock düşkünü fantastik çobanının çakma ipodunun dışa vurum sesinde duyduğu yalnız kalpler sütununda kendini bulduğu umarsız tavrının, ortaya çıkardığı yalnız bir öküz olduğu gerçeğinde bir kez daha vurulduğu hayati rekabetinin tatsız birinciliğinde sorguladığı kendinden alıp ortaya koyduğu tek cevaptı, zili çalarak girilen bir ahırda, nerdeydin hesabı sorabilecek bir inek.

öküzdür en nihayetinde, yalnız melankolik bir öküz..
eşşekleri kıskandıran gözlerinden, usul usul süzülürken damlalar, 'gökyüzünde yalnız gezen yıldızlar'ı terennüm eder her akşam üstü ve bütün meyhanelerini dolaşır köyün, bir umut arar kadehlerdeki toynak izlerinde...
fakat her yolun sonunda aynı kimsesizlik vardır, elin oğlu her gece heybeli'de mehtap'a çıkarken, tepecik'te hülya'ya dalarken, nevizade'de leyla'ya girerken, o, el-izabetten ibarettir solgun yalnızlıklarda.

yine de katlanabilir en susuz yazlara, öküzdür nihayetinde, bildiğin öküz...
bir ağaca sırtını vermiş anadolu sevdalısı çobanın kavalından gelişi güzel çıkan, şu dağlarda kar olsaydım türküsüne benzeşen nağmeler eşliğinde aslında o dağlardaki karlardan hiçbir farkı olmadığını düşünür, sorgulamaya devam eder bunca ineğin arasında ne kadar değersiz olduğunu, mis kokulu otlardan bir fırt daha indirken işkembesine.

öküzdür en nihayetinde, onca ineğin içinde tek başına bir sarı öküz...
gerçeklerin en soğuğunda kıllarla bezenmiş simasına, tek başınalığın dört bir yanına sarmışlığı mı düşürmeliydi tuzlu göz fışkırkıtısı.. yoksa hiç yaşayamadığı mutluluk taşan hayallerinin kırıkları mı batmalıydı kilosuna lira biçilen o kocaman kalbine. kendini türk kasaplarına feda edecek kadar güçlü müydü bu hayal kırıntılarını kuyruk sapıyla süpüren eşek gözlü öküz..

bilmiyordu, nerden bilebilirdi öküz en nihayetinde..