bugün

Hemen bi karavan alıp, meth üretimine başlarım. Diziyi üç keze bitirdim. Otursam orta kalitede meth pişirebilirim.
şoku atlatmaya çalışırdım.
intihar ederdim. kemoterapiden çok daha temiz bir ölüm.
ama tabiki allah korusun amin
Gülerdim herhalde.
Silah kaçakçılığı.

Veya (bkz: crystal meth)
Bunun tek sebebi olabilirdi.
Buna sebep olan insanı da yanımda götürmek üzere hesabını keserdim.

Breaking bad e bağlamaya gerek yok heralde.
Canan Karatay'ı vururdum.

Sabah akşam onu yeme bunu içme bu boğazından geçmesin şu midene inmesin...e dinledik de ne oldu bari yiyip içip kanser olaydım diye stüdyonun ortasında alnından vurmak.
herkese benden çay söylerdim.

ama siyanürlü.

ben ölüyosam,

hiçbirinizin yaşamasına gerek kalmaz.

understand?
herkesi üzerdim nasıl olsa öldüğümde sevinecekler.
inanmazdım ve inanamadım da.
huzur evine giderdim. beni bi' onlar anlardı, onları da ben.
elbette her akıllı insan gibi kemoterapi için başvururdum.
işe bırakır arabayı satar bir motor alır son sürat gün batımına doğru yola çıkardım. En azından son günlerim güzel geçsin.
sanırım bir süreliğine beşiktaşı bırakırdım.
Başlık açardım

(bkz: 1 ağustos 2015 graziano pelle nin kanser olması)
seks ve hırsızlık.
Bir sigara daha yakardım.
tedavi olurdum lan ne yapayım.
Ölmeden önce yapılacaklar listesi hazırlardım. Tabii mücadeleyi asla bırakmam ama olumsuz sonuca da kendimi hazırlardım. Bu olay bana izlediğim en keyifli filmlerden biri olan şimdi yada asla (the bucket list) yı getirdi.

(bkz: the bucket list)

Konusu ise şöyle;

Kanser teşhisiyle hastaneye kaldırılan Carter Chambers (Morgan Freeman) zorunlu sebeplerden dolayı çalışma hayatına atılmış ve 45 yıl boyunca otomobil tamirciliği yapmıştır. iyi bir üniversiteyi bırakmak zorunda kalmıştır. Bunun sebebini siyahi,parasız ve bakacağı kişilerin olmasından dolayı olduğunu söyler. Çok zeki ve bilgilidir. Maddi durumu ancak hayatını sürdürebilecek ve üç çocuğunu yetiştirebilecek kadar olmuştur. Çocuklarıyla ve eşiyle mutlu yıllar geçirmiş bir kişidir. Fakat hastalanır ve hastaneye yatar. Hastanede yattığı odaya yeni bir hasta gelir. Kendisi aynı zamanda hastanenin de sahibi olan Edward Cole (Jack Nicholson)dur. Edward Cole ise hayatta maddi olarak çok şeyin sahibidir. Dört kez evlenmiş fakat mutlu olamamıştır. Kendi deyimiyle “evliliği de seviyorum bekarlığı da” diyerek ikisini bir arada yapamadığından ayrıldığını söylemiştir. Edward Cole’a kanser teşhisi konur ve 6 ay, en iyi ihtimal ile bir yıl yaşayacağı söylenir. Carter bir ara elindeki kağıda bazı şeyler karalarken Edward Cole’un dikkatini çeker. Listede Carter yapmak isteyip de yapamadığı şeyleri yazmıştır. Gözlerinden yaş gelene kadar gülmek gibi. Edward Cole bunlara kendince bir şeyler ekler. Daha sonra arkadaşını ikna eder ve listedekileri yapmaya başlarlar. Listede paraşütle uçaktan atlamaktan, Afrika’da safariye kadar birçok şey vardır. Çoğunu beraber gerçekleştirirler. Fakat Everest’in tepesinden “dünyanın en güzel manzarasını seyret“ maddesini yapamazlar. Fırtına çıkmıştır ve fırtına ancak baharda sona erecektir. Daha sonraları ise beklenenin aksine Edward Cole iyileşir fakat Carter hayatını kaybeder. Edward Cole, Carter'ın kendisine verdiği kağıdı okur ve duygulanır. Edward Cole, Carter'ın istediği fakat kendisinin yapmak istemediği şeyi yani kızını görmeye karar verir, mutluluğu bulur ve o da ölür. ikisinin de külleri Himalayaların tepesine koyulur ve listedeki her şeyi yapmış olurlar.
Boş mezar arardım.
Tedavi yöntemlerini belirlerdim el aÇar hayırlısını isterdim. Böyle kanser falan değil de direk ölsek güzel olurdu.
Küfredilecek ne kadar kişi varsa küfrederdim. Hoşlandığım kızın yanına gider yapışırdım dudaklarına ( kan kanseriysem filan ) dayak yiyene kadar hakeden herkesi döverdim. Kötü olurdum. iyi olmaya çalışırken Başıma bu geldiyse eğer başlarım iyiliğine de Dünyasına da.
ota boka çay edebiyatı yapan malları... neyse lan. çay bardağı ve kül tablası kokulu varoş edebiyatından, kanser olduğunda bile vazgeçmeyecek tipler var memlekette. facebook'ta çay bardağı fotosu ve aforizma paylaşın siz.

kanser olduğumu öğrenseydim, iyileşmek için hayata dört elle sarılırken sevdiklerimle daha sık vakit geçirirdim. bir de yarım kalan işlerimi tamamlamaya çalışırdım. hayat bu, ne zaman öleceğimiz belli değil. gerçi her günü hayatımın son günüymüş gibi yaşadığım için, sevdiğim insanlara her fırsatta sevgimi gösteririm.
Şoka girer uzun süre tepki vermezdim. ilk olarak telefonumu kapatıp uzak bir yere gider ve kendime gelene kadar ağlardım.
Organlarimi bagislardim ailemin rizasiyla.