bugün

tam manasiyla bir duzen ulkesidir oncelikle. ve bu da ulkenin refah seviyesinin yuksek olmasinin baslica nedenlerinden biridir.

kurallar katidir. cezalar caydiricidir. koca bir otobusun en arka koltugunda dahi emniyet kemeri takmak zorunludur en basitinden. yollari da cok duzgundur. kendi tecrubelerime dayanarak diyebilirim ki, daha bir kere bile yolda giderken bi cukura veya tumsege takilip da hopladigimi hatirlamiyorum. dusunun artik.

dogasi muhtesemdir, her yer yemyesildir. ozellikle londra disinda bir yerlere gitmeye firsat bulursaniz bunu fark etmemeniz mumkun degildir; zira resmen gozunuze gozunuze sokulur o yesillikler, o agaclar. binalarin arasinda bogulmak gibi bir hisse kapilmazsiniz hicbir zaman. milyonlarca insanin yasadigi ve bi o kadar da turistin giris cikis yaptigi londra'da bile o koca koca binalarin arasindan gorunen yesillikler bunalmanizi engeller her daim.

havasi soguktur. turkiye'yle karsilastirirsaniz eger cogunlukla yazlari, turkiye'nin * sonbahari gibidir. gunesi cok nazlidir. ara sira gosterir kendini. ancak gosterdiginde de yakar teninizi. londra buyuk binalarla dolu ve cok kalabalik bir sehir oldugu icin, yazin diger sehirlere gore daha sicaktir. yine de nadir terlersiniz. ingilizler gunese hasrettir bu nedenle. azicik gunes goren erkekler ustunu cikarip yari ciplak gezer. ozellikle kiyi sehirlerinde bu tiplere daha cok rastlayabilirsiniz.

insanlari hosgoruludur, sabirlidir, birbirlerine saygilidir. hatta bazen cileden cikartacak derecede sabirlidirlar. trafikte onunde 15 km/s hizla giden bir bisikletlinin kenara cekilmesini bile sabirla bekleyip, ne korna calarlar ne de camdan disari cikip kufrederler bizim gibi. ayrica her ne kadar soguk bir ulke olsa da, insanlari kesinlikle soguk filan degildir. soguk diyenlerin de kendilerinde bi problem oldugunu dusunuyorum. zira gayet esprili insanlardir. ancak esprileri genellikle ironi uzerine kurulu oldugu icin, orta derecede ingilizceye sahip bir turk insani bu esprileri anlayamadigindan "cok soguklar lan ne bicim insanlar" seklinde atip tutmasi cok normaldir. hep de boyle olmustur.

yasli orani cok yuksek bir ulkedir. fakat yaslilar sadece gorunum olarak yaslidir. 50-55 yasindaki orta yas ustu insanlar 20-25 yasindaki genclere tas cikartacak derecede aktiftirler. surekli gezerler, hayatlarini yasarlar. soylenen, oram buram agriyor diyen ingiliz yasli gormedim. yok cunku. kabullenmiyorlar yasliligi. ben kendimi bildim bileli babaannemin bir kere bile "iyiyim" dedigini hatirlamiyorum. bu nedenle imrendim bu insanlara. bebekleri bile aglamiyor arkadas ya. bu kadar zaman boyunca o kadar yer dolastim abartmiyorum 2-3 tane zirlayan ingiliz bebege sahit oldum.

belli bi yemek kulturleri yoktur. geleneksel yemekleri diyince soyledikleri cogumuzun bildigi "fish & chips"tir. ancak yemeklerine binbir cesit sos dokerler. yemeklere lezzeti bu soslar verir. marketlerde cesit cesit, kutu kutu sos satilir. her bi seyi sosa batirip da yeme gibi bi adetlerine denk geldim.

tek kotu yani hayat cok pahalidir. gidasindan, giyecegine, ulasimina kadar her sey ama her sey turk parasiyla karsilastirildiginda dudaginizi ucuklatir. ancak burada yasayanlarin kazanci da bu masraflara gore oldugundan onlara dokunmaz. turk parasini pounda cevirip de buraya gelenler hesabini bu soyledigime gore yapmalidir. yoksa ortada kalirlar oylece.

siyasetini, susunu busunu bi yana birakirsak gozlemlerim bu sekilde. aileniz, sevdikleriniz filan yaninizda olursa tam yasamalik bir ulkedir. zira huzur akar sokaklarindan. sevdim ben, seviyorum.
ingilterede çalıştığım dönemden kalma bir kaç notum.. gezi rehberi olarak kullanılamaz tabi ama bu ada hakkında size bir nebze de olsa bilgi verebilir.

1) ingiltere de 4 mevsim yok. kis aylari ile yaz aylari arasinda 10 derecelik bi sicaklik farki var sadece bi de kisin ayda bi kere gunesi parildarken goruyorsaniz yazin bu haftada iki oluor.. onun disinda yagmur her daim baki..

2) sokak kedisi ve sokak kopegi diye bi kavram yok.. onun yerine tilki ile sincap gorebilirsiniz. bu arada tilkiler cok urkek ve cekingen hayvanlarmis.. istanbuldaki bi sokak kopegi cok daha tehlikeli diyebilirim..

3) kus turleri cok cesitli.. guvercin, karga ve marti disinda kuslari garipseyen istanbullu biriyseniz cok farkli kuslar goreceksiniz.. orneklemek isterdim ama baykus disindakilerin ne oldugunu ben de bilmiorum ama guzel kuslar..

4) ingilizler icin soguk insanlar demek kismen dogru olur.. ama kesinlikle cok kibar insanlar.. bizdeki gibi ceplerinden cikarmiorlar tesekkuru.. ofisinizden tuvalete gidene kadar sırf koridordan geçerken omuz atmamak için yana kaydığınız için 4 5 tane tesekkur duyarsiniz.

5) aracla giderken selektor yapmak karsidakine yol vermek demek, yol aldiginiz zaman sag elinizi hafifce kaldirip tesekkur etmek gerekior.. eger elinizi goremeyecek durumda bi pozisyonda ise arkanizdaki arabaya cok kisa 4 leri yakmak tesekkur etmek demek oluor.. korna mi daha hic duymadim bi ise yaramiyor burda..

6) her persembe cuma cumartesi aksami eglence aksami.. insanlar baloya veya dugune gider gibi giyinip mahalle publarina gider..

7) kizlarin guzellik ortalamasi turkiyenin ustunde (kusura bakmayin kizlar ole) ama ortalamadan da sapma yok cogunluk birbirine yakin.. yani cok fazla guzelce kiz var ama turkiyedeki gibi super guzel gorme olasaliginiz turkiyeden dusuk..

8)erkeklerin yakisiklilik durumuna o kadar detayli inemicem tahmin edeceginiz gibi fazla dikkat etmedim.. dovulebiliritesi icin yuzde 70 i cok celimsiz on kisi gelseler alirsiniz asaga ama yuzde 30luk bi ilacli vucut yapan kisim var ne olur bilinmez..

9) caliskan degiller kesinlikle 4 te is yerleri kapanir 6 dan sonra acik magata kalmaz.. haftasonu calismak mi guldurmeyin beni.. pazar gunu bir tek trafik polisleri calisior sanirim..

10) kesinlikle cok pis insanlar. restoranda oturdugunuz masa yapis yapis degilse bilinki kotu bir yerdesiniz o gun sizden baska kimse yemek yemeye gitmemis oraya.. turk veya italyan restoranlarini tercih edebilirsiniz onlar temiz masaortusunu seriorlar allah icin..

11) bu ingiliz atlari denilen yaratagin kafasi benim govdem kadar, bacaklari boyumdan uzun.. nasil heybetli bisi siz hesaplayin artik..

12) direksiyon sagdan oldugu icin sagdan gelen aracin ustunlugu var denilior.. ama turkiyedeki soldan gelen aracin ustunlugu ile karistirmayin siz yolunuzda giderken sagdan gelen bi arac har diye yolunuza cikip devam ettiginde sagdaki aracin ustunlugunun ne oldugunu anliyorsunuz..

13) burdaki karincalarin kanatlari var.. evet bildigin kanatlari var yaw ama yine de cogunklukla ucmuorlar yerde kanatli kanatli yuruyen yuzlerce kanatli karinca dusunun.. yani olanaklari var ama kafa ayni.. nato mermer durumu..

14) burada arabaniz ile yola cikiorsaniz emin olunki park parasi vereceksiniz.. baska yolu yok sansinizi zorlamayin.. park parasi da ucuk olabiliyor. londra merkezde 4 saat otoparkda durursaniz 18 pound gibi bi rakam oduorsunuz yaklasik 60tl ye tekabul edior.. evlat acisi gibi..

15) saglik sistemi cok kotu.. doktorlar yuzde 70i hintli.. saglik hizmeti pahali ve doktorlar duyduguma gore genel olarak kotu yanlis teshis koyduklari olaylar var.. bizim ekipteki arkadaslar acil bisi olmadikca burdaki doktorlara gitmiorlar turkiyeye gittiklerinde doktorlara gidiorlar..

16) tekrar dusununce burda yeterli muhendiste yok.. sekil 1a da goruldugu gibi biz gelioruz.. burda en basit teknisyen dunyanin parasini alirken bi muhendise verilmesi gereken para kac lira olmali.. diger yandan muhendise kimse inanilmaz rakamlar vermez turkiyeden hindistandan getirir..

17) e dolayisi ile de hic bi ingiliz o kadar para veripte universiteye gidip doktor veya muhendis olmaz.. cunku normal calisan olarak alacagi para ondan cok dusuk olmayacak cunku hindistandan gelenler fiyati dusurdugu icin hic bi firma cok buyuk fark odemior.. e universitenin masrafini aradaki fark 5 senede kapatacaksa ne gerek var..

18) buradaki bir mekana gittiginiz zaman carlsberg falan sevmeyen biriyseniz..
- cok sansli iseniz efes bulabilirsiniz.
- sansli iseniz miller bulursunuz
- yoksa peroni guzeldir
- o da yoksa stella idare eder..
- e o da yoksa kendinize bi mocha alin veya starbuckstan cikin bi zahmet..

19) burdaki her sehrin ortasindan illaki bi nehir bi akarsu gecer..
nehir demisken o meshur thames nehri bildiginiz camur deryasi.. hayir ole cok pis degil.. kokusu falan yok ama sig oldugu icin ve kumlari da ince taneli oldugu icin devamli camurmus gibi akar.. bi kere baktiniz mi bi daha bakasaniz gelmez.. bogaz olemi 30 senedir gunde 10 kez geceyim yine doner hayran hayran bakarim tehey..

20) burada over 30s gecelerine katilirsaniz over 30s ile ne demek istendigini daha net anlarsiniz.. over 30s denmistir ama under 70s denmemistir.. o yuzden omuzlarinda sunnetinizdeki masallahlik gibi duran guzellik yarismasi birincisi kusaklari ile tin tin yuruyen teyzeleri aksam 11 de barin kapisinda gorebilirsiniz..

22) burada geri donusume cok onem veriorlar. her iki haftada bir pazartesi gunleri kagit artiklarini kapinin onune mahalle counsilinden bedava aldiginiz torbalar icinde koyuyorsunuz, cam siseleri ayni gun kapinizin onunde olan bi kutuya koyuyorsunuz.. diger evsel atiklari sizin dairenize ozel olan cop kutusuna gunluk olarak koyuyorsunuz oradan aliyorlar..

23) evsel atiklari ise dairenize ozel olan cop kutusuna atiorsunuz. eger o cop kutusunda cam gibi geridonusume gitmesi gereken cop farkedilirse ceza kesilior. ilk basta sistemi iyi kurmuslar dedim ama sonra turkiyede islemez.. komsun ile sorunun mu var cop kutusuna bi cam sise ativer sonra ugrassin dursun eleman.. ;)

24) burda araba fiyatlari cok ucuz. turkiyedekinin yarisi civarinda. ikinci el arabalar ise neredeyse bedava.. 2005 model bi audi ttyi iki aylik maasinizla alabilirsiniz.. *

25) benzin bildiginiz uzere dunyadaki butun diger ulkelerde oldugu gibi turkiyedekinden ucuz.. (arada mesajimizi da verelim)

26) londra merkezde 4 5 ayri arabada farkli navigasyon cihazlari ile girdik hemsinde aletler sapitti.. binalardan mi yoksa cok fazla dalga yayini var ondan mi bilinmez aletler sapitior.. gecen sefer londra merkezden cikabilmem iki saatimi almisti o da artik aleti dinlemeyi biraktim ic gudulerimi kullanarak bu yol cevre yoluna dogru gider herhalde diyerek.

27) burada opel markasi yok.. onun yerine vauxhall diye bi marka var. aslanli bi amblemi var.. opel vectra yerine vauxhall vectra vauxhall astra falan var..

28) araclarin onundeki plaka beyaz, arkasindaki plaka sari renkte.. neden bole oldugunu sordugumda aa sizde ole degil mi dediler.. yoo dedim bizde ikisi de beyaz.. arabadan plaka duserse on mu arka mi nasi anliosunuz dedi sonra sordugunun salakca oldugunu anladi ya ikisi birden duserse dedi sonra ben cevap vermeden yine anladi allahtan..

29) evet cok zeki insanlar degiller.. ;)

30) klasik bir ingiliz kahvaltisinda kuru fasulye, omlet, kizarmis ekmek, sosis, domuz jambon veya salam, bi de patates ile sogan ve unu yagda kizartip ucgen seklinde yaptiklari bisi var ondan olusuor.. buradaki klasik kahvaltim o ucgen seyden, bi omlet ve kizarmis ekmek.. beyaz peynir ise kahvaltıdan önce ruyalarima giriyor orada yiyorum.. :(

31) burada buslane diye bi kavram var.. bizim metrobus olayina benzior.. bu yoldan sadece otobusler ve ticari taksiler gecebilior trafige takilmadan.. bizdeki metrobus icin yapilan o ayri guzergaha yollara, duraklara trilyonlar yatirmamislar, onun yerine o yola girerseniz 120 poundda size girer diyerek sistemi oturtmuslar..

32) londra - istanbul kiyaslamasi yapacak olursak. londranin trafigi istanbuldan biraz daha iyi onu da kurtaran metro agi, eglence anlayisi esit gibi paraniz varsa gayet iyi eglenirsiniz iki sehirde de.. alisveris icin ikisi de esit yine aradiginiz her seyi bulabilirsiniz, tarihi olarak ikisi de cok guclu istanbul daha cesitli ama londra da butun dunyayi yonetmis olmanin izi var..

33) fark olarak londra cok kozmopolit dedigimiz istanbulu katlar.. siyah, beyaz, cinli, bugday tenli insan sayisi esit gibi hintliler bunlardan biraz daha fazla.. londra istanbuldan cok daha yesil ama londradaki hic bi yerden istanbulun bogaz manzarasinin yarisi kadar guzel bi manzara gorme imkaniniz yok.. arka sokaklari istanbul kadar tehlikeli.. zenginlerin orani istanbuldakinden fazla.. universite okuyan orani istanbuldan dusuk.. genclik orani istanbuldaki oranin yarisi kadar..

34) burda engellilere gosterilen anlayisin istanbulda uygulanmasi icin sehrin yikilip yeniden yapilmasi gerekli.. her kaldirim, her restoran, her benzinci her otelde engelliler icin yol, asansor ve tuvalet var.. her yer diorum ya.. abartisi yok her yer..

35)istanbulda mercedes gordugunuz oranda porche, bmw gordugunuz oranda aston martin gorebilirsiniz.. bu degerlendirmeyi yaparken tamam londranin arka sokaklarinda cok dolanmadim ama karsilastirma yaptigim yer de istanbulda goztepe caddebostan suadiye tarafi..

36) uzunluk, agirlik, alan, hiz birimleri avrupadan farkli, direksiyon sagdan, para birimi avrupadan farkli, vizesi schengenden ayri, fis girisleri avrupadan farkli.. kisaca herkesin kolayca adapte olabilecegi bi ulke.. :p

37) spor olarak tabiki futbol.. 7 gun 24 saat mac izleyebilirler.. sonra kriket diye dandik bi oyunlari var 30 saniye hareket oluor 5 dakika oyun duruor oyuncular yerlerine gecmesi falan suruor.. gerci 11 dakka izleyebildim belki sonra cok heyecanlasiordur bilemicem.. ayrica dart sporu da tvde yogun ilgi ile izlenior hayirdir isalla.. ;)

38) kumar serbest.. ayri kumarhaneler olmakla beraber neredeyse her pubta da bi kollu makineden bulunuor..

39) yolda en ufak bi calisma yapacaklari zaman yolun tek seridini kapatiorlar.. diger kullanilacak yolun akabilmesi icin de seyyar trafik lambalari koyuyorlar.. sirayla iki seride yol verior..

40) yayalarin yol ustunlugu takdire sahen.. herkes yolas cikan yayayi gorunce duruor.. ama yine de siz londrada yaya dolasiosunuz nasil olsa duruolar diye yola atlamayin zira baska ulkeden buraya calismaya gelenler 1 sene boyunca kendi ulkesinin ehliyeti ile araba kullanabiliorlar.. ki bunlardan biri de benim.. yani atlamayin yola ole akıllı olun..

41) national museuma bi kere ugramakta fayda var.. 10 senelik resme bakma ihtiyacinizi karsilarsiniz.. oturan insan resmi, ucan kanatli bebek (meleklermis) resimleri, meyve sebze resimleri, ciplak kasli erkek ve balik etli kadin resimlerine doyarsiniz..

41) londra national express trenine binerseniz eger voucher diye kuponlar aliyorsunuz. arkasina adini soyadinizi mail adresiniz gibi bilgileri yazinda bir cok aktiviteye indirimli veya iki kisi icin tek kisi parasi odeyerek gezebiliyorsunuz.. tavsiye edilir..

42) ingiltere de sacma sapan kalelere kathedrallere muzelere para veriorsunuz ama her seferinde amann be bu muymus diorsunuz.. kale diyip icini gezmeye kisi basi 17 pound verdiginiz yer sadece 4 duvardan ibaret cikior..

43) size tavsiyem para vermeden girebildiginiz bagis yapilabilen yerleri gezmeniz.. adamlar sanirim bu hakkaten guzel insanlar bunu ayakta tutmak icin para verir dior.. para verilerek girilenler icin ise bunun icini gordukten sonra kimse bagis magis yapmaz diyerek giriste kesiolar bileti..

44) gitmenizi tavsiye edecegim yerler arasinda british museum, art museum, natural museum gorulmeli bunlar bedava.. savas muzesini de met edilior..

45) para vererek girdiklerimizden bi tek madame tussaud aldigi paranin hakkini verdi.. klasik mumyalarla pozlarin ardindan korku tuneli gibi bisi de yuruyorsunuz, bi alete binip kisa ingiltere tarihi izliorsunuz sonra da marvel karakterlerinin londrayi kurtardigi kisa bi 4d film izliyorsunuz..

46) onun disinda para vererek dolastigim onca yerden bi tek york cathedrali ve onun kulesine cikmak gorulmeye deger ama giris icin ayri kule icin ayri kestikleri paraya kesinlikle degmior.. buraya kadar gelmisiz girelim bare durumu gecerli..

47) bluewater ve lakeside gibi alisveris merkezleri var.. ikisinin de onunde ufak golet var kenarinda cafeler fena degil..

48) pizzahutlarda ve nandoslarda sinirsiz pizza yerine soft icecek (kola fanta sprite) sinirsiz.. yemegin ustune kitapinizi elinize alip sigaranizi yakip saatler gecirerek "turkiyede bu kadar kola icip pizza yeseydim bu fiyata denk gelirdi" diyene kadar sinirlari zorlayabilirsiniz.. ;)

49) burada garsonlara yuzde 10 - 15 arasi bahsis birakmak makbul.. kredi kartinizla da bahsis birakabiliorsunuz.. sifreyi girdiginiz ekranda bahsis girmek isterseniz sariya basin dior sonra tutari giriosunuz sonra sifrenizi girerek gecebiliorsunuz..

50) bahsis girmek onemli.. dayak atmaktan beter ediolar adami yoksa.. yanlislikla 5 pound yerine 5 pence bahsis girmisim.. acaba ole mi oldu die dusunurken kadin makineyi elimden alip bi hisimla donup gittiginde.. 5 pence oldugunu anladim..

51) primark diye bir magaza var oxford streetin sonunda.. her sey cok ucuz.. ama her girdigimizde 100 pounddun altinda cikamioruz.. aman 3 pound 5 pound diyerek yigilma oluor.. icerisi ana baba gunu soyunma odalarinda 8 den fazla kiyafet denenemiyor..

52) hintlilerden nefret ettim arkadas.. herkes madame tussoudda resim cekmek icin kendince siraya girior.. bunlar atlayip fotograflari cekiolar.. en son sira icin bariyer olan bi yerde adam sevgilisi ile beraber kardesimle aramiza girdi sevgilisini de cekti yanina ne oldugunu anlamadim.. sonra kardesimi de gecmeye calisinca kardesimi omzundan tuttum.. sevgilisine bi omuz kendisine bi omuz sorry diyerek onlerine gectim geri.. yer mi anadolu cocugu hey yavrum hey.. ;)
dingiltere diye telaffuz etmeyi daha çok sevdiğim ülke. ne insanını severim ne ülkesini severim. ayırıca gördüğüm kadarıyla vatandaşları biri ülkelerini bilmediği zaman çok kızar. sanırlar ki herkes dingiltereyi bilmek zorundadır.

a.m-ingiltere mi? hmm... amerikanın aşağısında biyerlerde mi?
dingiliz-gerçekten ingiltereyi bilmiyor musun?
a.m-hayır. nerede?
dingiliz-(iyice kızar) avrupada bir ada!
a.m-hmm... kktc gibi yani. sizde yeni mi bağımsızlık kazandınız?
muhabbetin bu noktasında dingiliz köpürür ve anlayamadığım bazı küfürler sayarak ortamdan uzaklaşır. ingilizlerle karşılaşanlara tavsiye ederim. çok keyiflidir.*
çok eski bir şövalye geleneği gereğince, bugün dahi trafiğinin "sol yön"den aktığı memleket. bu alışılagelmişlik, eskiden kamuflajlı dolaşan şövalyelerin karşıdan gelen bir başka savaşçının dost mu düşman mı olduğunu bilmeyişinden, sürekli elini kılıca kınına yakın tutmak isterlerdi. kullanılan el genelde sağ olduğundan sağ el kına yakın olmalıdır, etrafı da, boş. olası karşılaşmalarda sağ kısım kullanılacağından; at arabalarının, yaya ve diğer askerlerin sol yanı kullanmalarına yönlendirme söz konusu olmuş ve bugüne kadar bir trafik düzeni olarak süregelmiştir.
hakkında ansiklopedi yazılabilecek bir ülke...güya kendi halinde falan bir ülkedir ancak dünya üzerindeki 28 ülkede halen daha paraların üzerinde kraliçe elizabeth´in resmi bulunmaktadır...

amerikalılar bile gizliden gizliye ingiltere´nin halen daha arka plandan amerika´yı da kontrol ettiğini, washinton´daki ingiliz büyükelçiliğinin pentagon kadar önemli olduğunu, yüzyıllarca dünya hakimiyeti kurup, ülkelerde hükümetler kurup indirdiği için dünya konjüktüründe ingilizlerin bilgisine amerikalıların halen daha muhtaç oldukları muhakkaktır...

ingiltere sözümona "eskisi kadar güçlü" değildir, dünyadan elini eteğini çekmiş ve "emekli olmuştur" ama nasıl oluyorsa ingiliz para birimi pound doları da euro´yu da zikip atan bir para birimidir, ve bu hep böyle olagelmiştir.

brexit´in arka planlarında neler vardır, bunu şu anda bilemeyiz, ama ünlü bir alman dış politika uzmanının söylediği şeyi buraya not düşmek, yerinde olacaktır....

"dünyadaki birsürü devletlerin aksine ingiltere, kendi çıkarına olmayacak hiçbir adım atmamıştır"...

bütün dünya, diplomasi denilen sanatı ingilizlerden öğrendi, ya da halen daha öğrenemedi...

diplomasi, kagıt üzerinde kan dökmeden, masada "savaş - savaş diyor adam yaw- kazanma sanatıdır" ... birilerini öyle bi etki altına alırsın ki, orada atılacak bir imza 250 milyon kişinin 300 yıl sömürülmesine sebep olur.

akapelilerin dalga geçerek "monşer" lakabını taktıkları diplomatların en üstünleri halen daha ingilizlerden çıkar...

ingiltere hiçbir zaman uyumaz. bugün bile dünya denizlerine hakim ülke ingiltere´dir, ve bilindiği üzre denizlere hakim olan, dünyaya hakim olur.

okursanız, abd, bağımsızlık mücadelesini ingiltere´ye karşı vermiştir, ki orada da ne katakulliler döndürmüş ingilizler...abd ve kanada resmen ingilizce konuşur, halbuki o zamanlar amerika´da hollandalı ve alman çok daha fazlaydı, ispanyol da çoktu... abd´nin resmi dilinin ingilizce olması konusu bile, ingiliz diplomasisinin bir acayipliğidir...

new york, masa başı savaşını da ingilizler kazanmıştır, new york´un ilk ismi new amsterdam´dı, ve o şehre hollandalı tüccarlar hakimdi.

sonradan şehrin ismi "new york" oldu...york, ingiltere´de bir şehrin ismidir... new york abd´nin ve kuzey amerika kıtasının en önemli şehridir. ne toronto, ne los angeles, ne miami, ne vancouver new york´la çiş yarıştıramaz...

new york´ta birleşmiş milletler oturur, dünya ticaret merkezi new york´tadır. heyhat "borsa" new york´tadır, diğer bütün borsaların gözleri o bakımdan hep new york´tadır !!

dünyanın şu anki hakimi abd´nin en önemli şehrinin new york ismini taşıması - üstelik başında new amsterdam olduğu halde sonradan değişmesi- ingiltere´nin pek de o kadar "emekli olmadığının" delilidir...

lord rothschild´in dillere destan malikanesi ...amerika´da diil londra´dadır !! lord, abd´deki birsürü bankaya hükmeden bir adamdır...abd lord olmadan bi halt yiyemez.

lord rotschild, belki de bu dünyadaki en güçlü adamdır, istese rockefeller´i de zikip atar ve lord tabiatıyla bir "ingiliz vatandaşıdır" ...

ingiltere´nin ne gizli bağlantıları olduğunu kimse bilmemektedir...mesela cia çok ünlü bir gizli servistir, ancak mi5 nedense o kadar hatta daha güçlü olmasına rağmen cia kadar ünlü olmanın peşinde hiç koşmamıştır.

ingiltere bugün bile halen daha dünyayı bir şekilde yöneten bir güç olarak görülmek durumundadır...
trafiğin soldan aktığı ülke....
Bir zamanlar herkes ingilizler gibi yolun solundan gidiyordu. Bunun için de çok geçerli bir sebep vardı. Yüzyıllarca önce yolun karşısından gelenin dost mu, yoksa düşman mı olduğunu kestirmek mümkün değildi. insanların çoğu sağ ellerini kullandıkları için, yolun solundan, duvar dibinden (yaya veya atla) giderek sol taraflarım emniyete alır, sağ ellerini kılıçlarını hemen çekecek şekilde hazır bekletirlerdi.... Yolun solundan seyahat, ilk defa 1300 yıllarında, papanın Roma'ya gelecek hacıların yolda karmaşaya
sebep vermemeleri için, yolun solundan gitmelerini söylemesiyle resmileşti ve yüzyıllar boyu devam etti. 18. yüzyılın sonlarında ABD'de birçok atın çektiği posta arabalarında, sürücü koltuğu yoktu ve sürücü en arkada ve soldaki atın üstünde oturuyordu. Bu da yolun solundan gidildiğinde karşıdan geleni ve yolun kontrolünü zorlaştırıyordu. Çok geçmeden ABD'de trafik sağdan işlemeye başladı. Fransız ihtilali sırasında, ihtilalin liderlerinden Maximilien Ro-bespierre, büyük bir olasılıkla Katolik kiliseye meydan okuyanlara bir jest olsun diye, Paris'lilerden yolun sağından gitmelerini istedi. Bir süre sonra aslında kendisi de bir solak olan Napolyon, ordularındaki ikmal arabalarının yolun sağından gitmeleri emrini verdi ve zaptettiği her ülkede de bu uygulamayı hayata geçirdi. ingiltere hiçbir zaman Napolyon tarafından zapt edilemediğinden ingilizler yolun solundan gitme alışkanlıklanndan vazgeçmediler. Avustralya, Hindistan gibi tüm eski sömürgelerinde de bu usulü devam ettirdiler. Zaten ingilizler'de Amerikalılardan farklı olarak sürücü arabanın üstünde ve sağında oturuyordu. Modern araba teknolojisinin gelişmesi ile bu gelişimin dünyada öncüsü olan ABD'de sürücü koltuğu ve direksiyon sağdan gidişe uygun olarak sola konuldu ve dünyanın birçok bölgesinde bu şekilde yaygınlaştı. ingiltere'de ve eski sömürgelerinde, trafik akışını sağ şeride almanın faturası o kadar yüklüdür ki, artık isteseler de kolay kolay bunu yapamazlar. ayrıca; şöyle söylentiler de vardır trafiğin soldan akışı hakkında ingiltere' de trafik sağdan işlediğinde, fayton sürücüleri atları kamçılarken kaldırımda yürüyen yayaları yaraladıklarından trafik soldan işlemeye başlamış ve yayaların kamçı darbelerinden meydana gelen yaralanmaları önlenmiş olmuş.
türkiyeyi her türlü domaltan ülke.

ingiltere'de bir yargıç, geceyarısı parktan geçen bir kızı korkutan adama 7 yıl 7 gün hapis cezası vermiş. gazeteciler 'adam kıza elini bile sürmedi, kızın çığlıklarına koşanlarda adamı yakaladılar. bu ceza çok değil mi?' diye sormuşlar.
yargıçın cevabı şu olmuş;
"kızı korkutmanın cezası 7 gündür. 7 yıl, ingiliz kızlarının gece yarısı parkta dolaşma özgürlüklerine saldırmanın cezasıdır."

peki türkiye??
Çanakkle savaşında Türklerin fakirlikten dolayı ayakkabılarının olmadığını farkeden, ve hemen o medeni (!) beyinlerini çalıştırarak yere nasıl düşerse düşşün mutlaka bir ucu havaya gelecek şekilde kalan zehirli çiviler tasarlayan ve bunları savaş alanında cephe arkasına atan askerin ülkesi.

Hücuma kalkan Türk ordusuna ait 12 bin civarında Türk askeri bu çivilerden dolayı bacaklarını kaybetmiş, Çiviler zehirli olduğu için bunlara basan askerlerin ayakları testere ile kesilmek zorunda kalınmış ve kesilen yer kızgın ateşe tutulan demirlerle dağlanmıştır.

Bunun insanlık suçu olduğu yönündeki yazıya, ingilizler "evet bu bir insanlık suçudur, ancak Türklere insan denilebilir mi?" şeklinde cevap göndermişlerdir.

aynı orospu çocukluğunu amerikanın vietnamda yapması da aralarındaki kalite benzerliğini gösterir.
katolik bir başbakana sahip protestan ülke. o başbakan 'birgün bu ülkenin müslüman başbakanı da olabilir...' demiştir. bu hoşgörü düzeyine ne zaman varabiliriz merak etmekteyim...
euroya geçmeyen, ekonomisi hizmetler sektörüne dayanan, işsizliğe çözüm bulabilmiş yağmurlu ülke.
(bkz: white man s burden)
100 yıl öncenin amerikası.
soğuk denilen insanlarının türklerden kat be kat daha sıcakkanlı ve hoşgörülü olduğu ülke. ha resmiyet dersen sonuna kadar. ama söyleyenlerin soğuktan kastı cıvıtmamak sanırım.
Bir zamanların, amerikası.
Bir sterlin 4602 TL. Kadın en az 1000 sterlin emekli maaşı alsa oturduğu yerden burada 5000 liraya yakın para eder. Böyle bir durumda ben olsam ben de burdan gitmeyin derim bir güzel de yerleşirim.
sinyalizasyon konusunda manyak takintili bir memleket.

horoz sikinin bile girmeyecegi bir delik acsinlar bir sebeple asfalta, hemen etrafini plastik tabelalarla cevirirler, yanina kazinin konusuyla ilgili tabela, yuklenici firmanin tabelasi, isin ne olduguyla ilgili bilgi, trafik olan bir yol ise, hizi dusur tabelalari ve daha bir cok sinyalizasyon zimbirtisi.

bu nedenle bu, bazen ccok gereksiz oldugunu dusundugum tantanayi gordukce, orhan veli misal londra da yasasaydi, bugun onun yeni siirlerini okuyor olurduk, kitaplarini imzalatma sansimiz bile olurdu diye dusunurum.

yeri gelmisken, doneminin en parlak sairlerinden birini, kendi ulkesinde belediyenin actigi skindirik bir cukura dustugu icin, beyin kanamasi gecirerek oldugunu bilmenin tarifsiz gururunu yasarim hatirladikca. burada orhan veli nin kesinlikle sucu yok tabi ki. orhan veli belki isini yapiyordu, kafasinda yeni bir siir yaziyordu. ama belediye asil yapmasi gerekeni yapmamis actigi bir lanet cukurun onlemini almamisti. **