bugün

Dün sabaha kadar başında bekledim. 26 yaşında 2 yıllık evli, ustelik de 7 aylık bebekleri vardi. Eşinin gözleri aglamaktan uykusuzluktan şişmiş, anne babası eşinden beter. O sadece nefes alıp veriyordu. Hepsi biliyordu onun son anları olduğunu. Ve babası sordu " böyle hastaların organları bagislanabiliyor mu ? "
cok ciddi bir noktaya parmak bastin kardes. gercekten uzuldum.
çok mutlu baba-kız portresi gördüğüm anlardır.
lahit ararken mavi çamaşır leğeni bulan arkeologun dramıdır.
pek sevgili sözlükdaşlarım ;

Bir süredir oturduğum semtteki bir kitapçıda çalışıyorum. Kitapçıda ikinci el kitap alım ve satımı da yapılmakta. Geçen gün elinde bir poşetle 18 yaşlarında bir hanımkız geldi. Kitap takası yapacakmış. Olur deyip poşetteki kitaplara bakmaya başladık. Poşetteki Kitaplardan bir kaçını söylemek istiyorum ; yeraltından notlar, suç ve ceza, ölü canlar, sefiller , böyle buyurdu serduşt (hasan ali yücel klasikler dizisi), korkuyu beklerken, erken kaybedenler.

Evet kitapların bir kısmı bunlardı. Ben açıkçası karşılığında alacağı kitapları merak ediyordum. Zira böyle kitaplar kolay kolay verilmez.
Ah sevgili yazardaşlarım, hanımkızımız bu kitaplara karşılık olarak 'açlık oyunları' serisini ve 'grinin bilmem kaç tonu'nu aldı. Yeminle o an orda ağlamak istedim. Sadece Yeraltından notlar bile günümüz bütün kitapların ağzını burnunu dağıtacakken, bu kadar kör olmak... Bilemiyorum.. Sadece acı...
30 liraya aldığınız mp3 playerın yıllık 180 lira pil masrafıdır.
yan odada koyun koyuna uyuyan sevgililer varken, sevdiğinin koynuna girmek için gün saymak.
geçen hafta markete gidiyordum, tam marketin önünde bir kedi önümü kesti ben sağ gidiyorum. o sağ gidiyor, sola gidiyorum sola gidiyor, bacaklarıma yapıştı bırakmıyor beni, amerikan futbolu oynadım marketin önünde kedi ile bir şekilde atlatıp marketten içeri girdim. arkama dönüp baktığımda boyunu bükmüş bana bakıyordu, olum içim parçalandı amk. alacaklarımı aldım bir tane de süt aldım kediye, dışarı çıktım. ufaklık elimdeki poşetin üzerine atlamaya başladı, oturdum kaldırıma oda yanıma geldi ben sütü açmaya çalışıyorum. bir şekilde ağzımla yırtıp açtım sütü salak gibi bir litrelik almışım. kedinin boyu yetmedi sütü içmeye tekrar içeri girdim, ufak sütlerden aldım. onu da açtım iki üç defa yaladı bıraktı gene üzerime atlamaya başladı.

sütü içmek istemiyorum demek istiyor herhalde diye düşündüm, annemi aradım onun kedisi var ne yer bu hayvanlar diye sordum. whiskas al dedi ufak bir paket aldım çıktım dışarı paketi açtım, kedi mamadan yerken arada dönüp bana bakıyordu oturdum 3 5 dakika onu izledim sütleri yanına bıraktım kalktım eve gidiyorum. gene önüme geçti bırakmıyor beni ufak bir vücut çalımı atıp atlattım ufaklığı yolun kenarına gelince durdu. bana bakıyordu, ben ona, bana baka baka eve gittim.

ertesi gün marketin önüne geldiğimde ortalıklarda yoktu, kesin birisi aldı evine götürdü yada annesi geldi başka yere gittiler diye düşündüm. bir hafta ortalıklarda gözükmedi dün akşam gene markete gidiyorum, yolun ortasında yatan bir kedi gördüm. lan acaba omu diye yanına gittim oymuş amk. yerden bile kaldırmamışlar tam yolun ortasında yatıyordu kitabımı koyduğum poşeti açtım onun içine koydum. apartmanın yanındaki yeşillik bir alan vardı oraya gömdüm. keşke eve götürseydim yaşama şansı olurdu diye büyün gece düşündüm. *
bu datayları yazıp ego tatmini yapan arabesk parmaklardan akan bir riyakarlığın olabilmesi ihtimali.
kış aylarında köpeklerin 12 saat kedilerin ise 6 saat aç kalarak dışarıda donması olayıdır efenim.
eski sevgilinin nerdeyse ikiziyle sehirler arasi yolculuk yapip her seferinde yuzune bakip yok lan o degil demek.
edit: icimi bir suphe aldi goturdu. telefonlari da ayni model. giyim desen tovbe bismillah. sizofren degilimdir umarim.
ne zaman bir kahvehanenin ya da kafenin önünden geçsem içerideki insanlara im(ğ)renerek bakarım. vay be! derim. insanlar dost edinmiş, 3-5 kişi biraraya gelmiş çay-kahvelerini içip sohbet ediyorlar. iş hayatlarının zorluklarından, aile dertlerinden, gelecek kaygılarından sıyrılmış, dinleniyorlar. birlikte oturdukları arkadaşlarını seviyorlar, hayatlarından memnunlar. diğer masalara dostça bakıyorlar. yeni insanlarla karşılaştıklarında acaba bu kim? ne dertleri ne kaygıları vardır kimbilir, biraz sıskacaymış ama okuduğu kitaba bakılacak olursa ilginç biri herhalde diye düşünüyorlar. aralarına katılmak için can atanlar olduklarını biliyorlar. ve bu olgun insanlar çocukları gece 1 lere kadar ders çalışırken, çocuklarımızda bizim gibi gelişmiş, dürüst insanlar mı olacak acaba diye düşünüyorlar?
aralarına katılmak için can atıyorum ama almıyorlar işte, kahretsin!
Hilal cebeci'nin halen daha nefes aliyo olmasi.
sevgilinin, ilişkinin 3. yılında gelip 'ben senin istediğin adam değilim' demesi.
çok burktu lan.
tanım falan yapmıyorum, zaten kafam karışık. acayip seviyorum olum bu sözlüğü. ama sanki böyle bir şeyler eksik...

yani ne bileyim, eskisi kadar sözlüğe giresim yok. hatta uzaklaşmak istiyorum. çok kişiyle atıştım burda. haksız olduğum noktalar vardı, kabul. affola. artık bir şey bana ''uzak dur artık şurdan'' diyor. *
arkadaş hatrına blog işine falan girdim. iki üç yazdım çizdim, ondanda sıkıldım.

her şeyden sıkılıyorum. şu entry yi yazarken bile ''ne yapsam da güzel saatler geçirsem'' diye düşünüyorum. genellikle dizimag i açıp saatlerce dizi izliyorum. eğlenceli mi? evet. eskiden daha eğlenceliydi ama. ister psikolojik çöküş deyin, ister öz güven eksikliği... eskiden facebooktan video izlerken gülüp eğlenen biriydim, o da kalmadı. ''uçan adam sabri'' güldürmüyor artık beni.

neyse.

hayata dair iç burkan detay mı? her saniyem...
gece yarısı-sabaha karşı arası terkedilmek ve neden terkedildiğini bilmemek.
yazıp yazıp silmek galiba.
(anlatamamak)

yine taslaklara alındı hadi bakalım.
attığı bir mesajıyla gününün berbat geçmesine sebep olan sevdiğin insan.
Sabah karşı çöpleri karıştıran bir adam ve o adamı puslu gecede yitip giden silüeti.
sanırım çaylak yapıldım nedenini öğrenmek istiyorum.
küçükken kaka yapılan donu balkondan aşağı attığınız zaman en sevdiğiniz 'kel' amcanın kafasına gelmesi ve o amcanın size bir daha oyuncak almaması.
senin zamana hükmedememen ama zamanın sana hükmetmesi.
senden daha az bilgili ve donanımlı bir patronunun olması; bütün işi sen yaptığın halde adama kazandırdığın güzel paralardan bilmem yüzde kaçının senin maaşına denk gelmesi.

bir de o patronun o güzel paraları nasıl harcayacağını bilememesi. *
kışın sen sıcacık evindeyken, soğuktan donmak üzere olan evsizlerin olduğunu bilmek.
O detaylar küçük detaylardır. Hayatımız bunlar üzerine kurulu kanımca. Bütüne bakıp, parçaları göremiyoruz. Oysa o parçalar bize bir şeyler anlatıyor.