bugün

her beş insandan birisi, elektrik enerjisine 24 saat ulaşamamaktadır.
arkadaşlarınla bir yere gitmek üzere bir alt geçitten geçerken geçitin altında duvar dibinde bardaş kurmuş hiç sesi çıkmadan oturmuş bir çocuk gördüğünde ... acelen olduğu için hızlı adımlarla yürürken öylece geçememek o çocuğun yanından onun için yapabilceğin o anda en hızlı şey elinde çikoltayı vermek ve biraz sevgi paylaşmak yanağına ufak bir öpücük..
o esnada arkadaşının sesini duyarsın ... (ne öpüyosun bilmediğin etmediğin insan bitlimidir pirelimidir)

sonrasında aklına takılır o çocuk.. o kadar çok düşünecek şey olur ki.. yüreğin sızlar..

ama yüreğin en çok hangisine sızlar karar veremezsin çocuğun durumuna evet ama belkide arkadaşının söylediklerine daha çok...

böyle düşünceler, benzer düşünceler yüzünden oturmuyor mu o çocuk orada..

bir çocuğa biraz sevgi verebilecekse bir öpücüğün yürüğini ısıtacaksa biraz bitlen pirelen ne farkeder.. temizlenecek suyun çok senin...

belki de o çocuktan daha fazla ihtiyacın vardır yüreğinin ısınmasına..
kimi zaman sakaryada, kimi zaman karanfilde gördüğüm yağmur, çamur, soğuk dinlemeden flüt çalan amca gerçekten içimi burkuyor. nerden baksan 40 50 yaşında vardır. şapkasını koyar önüne, usul usul çalar flütünü. ne kadar bozuk varsa veresim gelir, cebimi yoklarım para çıkmaz. o da burkar içimi.
görsel
birinci sınıfta iken kardeşimle yarım ekmek ve onun içine 90larda çocukların en çok sevdiği küçücük kapta olan çukolatalardan sürüp yediğimiz zamanı aklıma getiren anılar. ne kadar fakirmişiz o zaman , nutella diye deliren şimdiki gençlik size söylemem gereken birşey var . o dönemde yediğim o küçük çukolata şimdiki nutelladan daha tatlı , niye derseniz olanaklarınız az ise , sürekli para bulamıyorsanız böyle seyler daha da güzel geliyor insana. o zamanlar ayda bir albeni alırdım pek çukolata yoktu , alırdım dediğim borca yazdırırdım. ah ah ne güzel günlerdi. şimdi ise elimizdekileri beğenmiyoruz , bıkıyoruz. şükretmek lazım biraz. vesselam.
ben onun için herkes gibiyim o benim içinse herkes gibi değil bitti bu kadar işte...
geçenlerde sultanahmet gezmesi sırasında denk gelip hüzünlendiğim olmuştur efendim.

camiye namaz kılmaya giren büyükannemizi beklerden, etrafa bakınıp fotoğraf çeken iki yabancı turist dikkatimizi çekti.
önce uzunca bir süre durup beklediler, daha sonra kız boynundaki fuları çıkarıp başına bağladı daha sonra ellerini yüzlerini ve ayaklarını yıkayıp tarihi camiye girdiler.
efendim, önce araştırma yaptılar daha sonra herkesin yaptığını yaptılar peki neden! saygısızlık olmasın diye.
herkes ayaklarını yıkıyor ve ayakkabılarını çıkarıyor diye onlarda aynısını yaptılar. nerden bilsinler efendim, abdest almak nedir?
onların o şekilde yapıp girmesi gözlerimi yaşarttı. ne kadar saygılı insanlar efendim.
bizimkiler olsa hurraa dalarlar kiliseye. hiç etrafına bakmaz bu millet ne yapıyor, nasıl giriyor diye!

içim bir hoş oldu hafiften de gözlerim doldu çiftin haline efendim.

edit: eksileyen gerizekalı neyi eksiledi merak ediyorum.
hurra dalan genç kendisi mi acep.
küçükken hatırlıyorum bizim orada bir amca vardı, böyle sürekli ağlar, mırıldar filan neyse bir gün bir abla geldli karşısına ve buna "vajina" dedi. Aman Allah'ım adam sen bir üzül, bir kızar,mahcupça "ben böyle kelimeler bilmem, ayıptır" diye ağlamıştı, çok burkulmuştu içim.
geçen sene kadıköy'e fenerbahçe'nin maçını izlemeye gitmiştim...
maçın son anları ve fener galibiyet golünü arıyor... yüklendikçe yükleniyor...
ve gol geldi. herkes deliler gibi bağırıyor, hatta sağa sola bile sarılmak için koşanlar oluyor...tabii ben de bağırıyorum...
bir sıra yukarıda solda tekerlekli sandalyede hem yürüme engeli hem de dilsiz olduğunu düşündüğüm başka bir taraftar var. ne bağırabiliyor ne de ayağa kalkıp sarılabiliyor.
o an onun mutluluğunu gözlerinden görüyorum ama mutluluğu o kadar doluyor ki gözlerinden bir an hepsi mutsuzlupa dönecek gibi...yemin ediyorum o gürültüyü artık duyamıyorum bile...bir üst sıraya çıkıp onun yanına gidiyorum...oley oley oley şeklinde bağırarak sarılıyoruz birbirimize...gözlerindeki mutluluğu paylaşıyorum...
şimdiye kadar hiç bir zaman bir gola o kadar çok sevinmemiştim...hem de başkası için.
arkadaşlarım akşam çagırınca bi yere gidemiyorum. baya iç burkan ama detay olmayan konudur benim için.
hayatı boyunca hayvan sevgisi tatmamış, küçüklüğünde kedi köpekten korkan, hayvanlar ilgi alanına girmeyen hemcinslerimin büyüyünce sırf artistlik ve dikkat çekme adına terrier iyle, poınteriyle, tonysiyle, kontesiyle dudak dudağa poz vermesi, onları dışarıda entel kız edasıyla gezdirmesi, 'en seftiğim arkadaşım' diye facebookta etiketlemesi, sonra da sıkılıp oyalanacak başka bir moda bulunca onları terketmesi ya da satması.
Hala bir okulum bi işim var diye şükretmek yerine, sabah erken kalkıyorum diye şikayet etmek. Diyomuşum. Sikeyim sabahları.
şu anda onlarca insanın açlıktan ölüyor olması.
bugün tusdata nın sınıfın ılk10 nu çağırdığını görüştüğünü vs.öğrendım bunlardan bırı de benım sözlük ama bı Allah ın kulu bana burs vermıyor ulan kımler kımler burs alıyor kyk da kalıyor ama bıze zırnık yok galıba burs alabılecek kadar zengın değılız.
neredeyse her gün sesini duymaya alıştığın birini, unutma çabası.
*
boşa kürek çektiğini anladığın andır var mı ötesi.
Zenginlerin bunalımına hastayım. elinde viski, ağzında puro, boğazda teknede denizin ortasında bunalıyor pezevenk. benim hayalim onun dramı.
ne kadar da hiçim onun için...o ise benim şu an burada olma sebebim...kalkıp gidemiyorum da yine o sebeb olmasın diye...
daima bir şeylerin değişmesini beklemek ama aslında o şeylerin hiÇ bir zaman değişmemesi.
(bkz: kadınların lezbiyen olma sebepleri/#12186810)

daha burkuğu henüz gerçekleşmedi!
biraz önce aynada gözlerimin çevresi dikkatimi çekti. hastaneye gelen 90 yaşındaki amcalarda ninelerde bu kadar kırışık bu kadar çizgi yok. bilgisayar ve tıp fakültesi kere allah belasını versin ya.
görsel
dün akşam bir battaniye ve iki kat yorganla yatağımda ısınamayıp koca gece üşümekten uyuyamayan ben, bu sabah işe giderken klima arabayı ısıtana kadar klimaya saydırırken, caddede üstünde yırtık bir kazakla çöp karıştıran abimizi gördükten sonra kendimden utandım ve içim burkuldu.
Sokakta giderken cevreni 10 serseri çocuğun sarması ve kafama tuğla fırlatmaları.
staj hocam seneye yaş haddinden emekli olacak.ilköğretim ikinci kademenin hemen hemen tüm sınıfların matematik dersine giriyor.yazılıdan önce hazırlık olsun diye çocukları çalıştırıyorum, yeni yeni kırıyorlar kabuklarını, yeni yeni ''yapabilir miyim ben matematiği'' diye düşünüyorlar 2 aydır.bir sonraki ders sınav olacaklar.devirli ondalık sayıların rasyonel hale getirilmesi formülü, özdeşlikler, çarpanlara ayırma, model kullanma anlattım hep, defterlerindeki birçok formül hatalı öğrencilerin.çocuk yanlış yazmış diye düşündüm ben tabi.neyse öğrendiler.gerçekten öğrendiler.çok fazla örnek yaptık, artık kendilerine güveniyorlar, ''yapacağım'' diyorlar ve en önemlisi derse, kendi yapabileceklerine ön yargıyla yaklaşmıyorlar.neyse işte, sınav sonuçları bir okundu.sınıf dökülmüş, 80-90 bekleyen öğrenciler 25-30 almışlar.hoca diyor ki ''hala öğrenemediniz, ana-babalarınıza yazık, bir halt olmaz sizden, siz kim matematiği yapabilmek kim, kafanız basmaz sizin zaten...'' özetle yapamazsınız - edemezsiniz temalı sinir bozucu, çocukları kendi yeteneklerinden yapabileceklerinden şüpheye düşüren iç karartıcı bir konuşma.bana döndüler, ''öğretmenim, öğrettiklerinizi yaptık ama biz dediler.'' ağlamaklı. kağıtlara baktım, çocukların yanlış yazdığını düşündüğüm o formüller var ya sözlük, hepsini en az 30 yıldır öğretmenlik yapan ''öğretmen'' yazdırmış.saygısızlık etmek istemedim ama çok bozuldum, ben mi yanlış biliyorum dedim.stajdan sonra tüm kitaplara baktım, ilköğretim kitaplarına da baktım.yok, benim bildiğim de anlattığım da doğru.adam yanlış formül yazdırmış ve sınavları da o yanlış formüle göre değerlendirmiş.bir sonraki gün konuştum hocayla, saygı sınırları ölçüsünde.bozuldu işte yorgunluk, yaşlılık dedi.ama düzeltmedi hatasını.okumadı tekrar yazılıları, çocuklara hata yapmışım demedi.80 lik kağıtlar 25 aldığıyla, bir ton laf duyduğuyla, bu dersi anlamadıklarına, kafalarının basmadığına dair bir çok hakareti işittikleriyle kaldılar.ha söyledi ha söyleyecek diye bekledim ama söylemedi.sonra da bu ülke neden böyle, 40.000 kişi neden sıfır çekiyor sınavlarda.böyle böyle biz oluşturuyoruz o ön yargıları, ''ben yapamam, ben edemem''leri o körpecik beyinlerde.sonra da teneffüslerde vicdanımızı çantamıza koyup çayımızı yudumluyoruz ''fener galatasaray maçı kaç kaç biter'' diye.yazıklar olsun!