AŞK
Sеn kocаmаn çöllеrdе bir kаlаbаlık gibisin,
Kocаmаn dеnizlеrdе еndеr bir bаlık gibisin.
Bir ısıtır, bir üşütür, bir аğlаtır bir güldürür;
Sеn hеm bir hаstаlık hеm dе sаğlık gibisin.
Özdеmir ASAF
PiA

ne olur kim olduğunu bilsem pia'nın
ellerini bir tutsam ölsem
böyle uzak seslenmese
ben bir şehre geldiğim vakit
o başka bir şehre gitmese
otelleri bomboş bulmasam
içlenip buzlu bir kadeh gibi
buğulanıp buğulanıp durmasam
ne olur sabaha karşı rıhtımda
çocuklar pia'yı görseler

bana haber salsalar bilsem
içimi büsbütün yıldızlar basar
bir hançer gibi çıkıp giderdim

ben bir şehre geldiğim vakit
o başka bir şehre gitmese
singapur yolunda demeseler
bana bunu yapmasalar yorgunum
üstelik parasızım pasaportsuzum
ne olur sabaha karşı rıhtımda
seslendiğini duysam pia'nın
sırtında yoksul bir yağmurluk
çocuk gözleri büyük büyük
üşümüş ürpermiş soluk

ellerini tutabilsem pia'nın
ölsem eksiksiz ölürdüm

ATTiLA iLHAN.
O, yalnız ağaran tanyerini görüyor
ben, geceyi de
Sen, yalnız geceyi görüyorsun,
ben ağaran tanyerinide.

(bkz: Nazım Hikmet Ran)
Günler gitgide kısalıyor,
Yağmurlar başlamak üzere.
Kapım ardına kadar açık bekledi seni.
Niye böyle geç kaldın?

Nâzım Hikmet RAN.
Yağmur çiseliyor,
korkarak
yavaş sesle
bir ihanet konuşması gibi.

Nazım Hikmet.
ibrahim,
içimdeki putları devir.
elindeki baltayla,
kırılan putların yerine yenilerini koyan kim?

güneş buzdan evimi yıktı.
koca buzlar düştü.
putların boyunları kırıldı.
ibrahim
güneşi evime sokan kimasma bahçelerinde dolaşan güzelleri,
buhtunnasır put yaptı.
ben ki zamansız bahçeleri kucakladım
güzeller bende kaldı.

ibrahim
gönlümü put sanıp kıran kim?
Ben sana bok demem,
Boklar duyar ar eder.
Bir zerren düşse boka,
Onu da mundar eder.

Tanrı senin hamurunu
Necasetle yoğurmuş,
Anan seni s.ç.r iken
Yanlışlıkla doğurmuş.

Neyzen Tevfik.
Atam, hala yaşıyorsak:
Edepsizlik sayesinde!
Altı oku soruyorsan,
Politika dehlizinde!

Hele partin senden sonra,
Devrimlerin tavizinde!
Vasfedeyim halimizi,
Kalemime ver izin de!

Yobazlarla gericiler,
Onlar bizden daha zinde!
’Atam, Atam..’ derler ama,
Bir adınız var sizin de..

Halkçılıkla devletçilik:
Anlatamam, çok hazin de..
Çoktanberi sahteciler,
Ağır çeker her vezinde!
Tek umut var, o da yalnız,
Amerikan dövizinde!

Sorma Ata’m, halimizi,
Hal mi kaldı anlatacak..
işte geldik dizindeyiz!
Yata yata çok yorulduk,
Tatil yaptık, izindeyiz!

Sanayide henüz daha,
Cafer için lâzım diye,
Amerikan bezindeyiz!
Geçeceğiz Avrupa’yı
Ama şimdi izindeyiz!

Hocamız var, hacımız var,
Uçan kuşa borcumuz var,
Eloğlunun ağzındayız!
Ama bizi zor bulurlar,
Bahar, yaz, kış izindeyiz!

Evet, doğru söylemişsin:
’Türk milleti çalışkandır! ’
Biz de senin tezindeyiz!
Dinlenmekten yorulduk da,
Onun için izindeyiz!

Zinde kuvvet diye söz var,
Kimse bilmez adresini,
Ah zindeyiz, vah zindeyiz!
Bugün değil, bu yıl değil,
Çoktan beri izindeyiz!

ilerledik Ata’m öyle,
Şimdi görsen tanımazsın:
Amerikan tarzındayız!
Arasan da bulamazsın,
Otuz yıdır izindeyiz!

*
görsel
savrulurken raconun kırmızı pelerini o zarif öfkeye;
zaman ki sana hasta olmuş, incelikli haytasın.
raksederken mahallenin maşallahı, eyvallahı
güzelleş be oğlum,
şimdilik ölümüne kadar hayattasın.
Oydu bir bakışta tanıdım onu
Kuşlar bakımından uçarı
Çocuk tutumuyla beklenmedik
Uzatmış ay aydınlık karanlığıma
Nerden uzatmışsa tenha boynunu

Dünyanın en güzel kadını oydu
Saçlarını tarasa baştan başa rumeli
Otursa ama hiç oturmaz ki
Kan kadını rüzgardı atların
Hep andım ne yaşanır olduğunu

En çok neresi mi ağzıydı elbet
Bütün duyarlıklara ayarlı
Öpüşlerin türlüsünden elhamra
Sınırsız denizinde çarşafların
Bir gider bir gelirdi işlek ağzı

Ah şimdi benim gözlerim
Bir ağlamaktı tutturmuş gidiyor
Bir kadın gömleği üstümde
Günün maviliği ondan
Gecenin horozu ondan.
Çocuklar Gibi

Bende hiç tükenmez bir hayat vardı
Kırlara yayılan ilkbahar gibi
Kalbim her dakika hızla çarpardı
Göğsümün içinde ateş var gibi

Bazı nur içinde, bazı sisteydim
Bazı beni seven bir göğüsteyim
Kah el üstündeydim, kah hapisteydim
Her yere sokulan bir rüzgar gibi

Aşkım iki günlük iptilalardı
Hayatım tükenmez maceralardı
içimde binlerce istekler vardı
Bir şair, yahut bir hükümdar gibi

Hissedince sana vurulduğumu
Anladım ne kadar yorulduğumu
Sakinleştiğimi, durulduğumu
Denize dökülen bir pınar gibi

Şimdi şiir bence senin yüzündür
Şimdi benim tahtım senin dizindir
Sevgilim, saadet ikimizindir
Göklerden gelen bir yadigar gibi

Sözün şiirlerin mükemmelidir
Senden başkasını seven delidir
Yüzün çiçeklerin en güzelidir
Gözlerin bilinmez bir diyar gibi

Başını göğsüme sakla sevgilim
Güzel saçlarında dolaşsın elim
Bir gün ağlayalım, bir gün gülelim
Sevişen yaramaz çocuklar gibi

Sabahattin Ali.
Yalnızlık, yalnızlık
Bari sen elimden tut
Geceyarısı aynalarda
Suçlu ve ezik
Gözlerim kan çanağı
Cinnete dönüşen bir dinginlik
Duruyorum karşında

Şarap taşlaşıyor
Midemde ve beynimde
Mavi mavi tüten sigara
Giderek mora çalıyor
Yalnızlık, yalnızlık
Bari sen elimden tut
Suflör kullanma
Dost seslerini dudağınla ısıtıp
Gece, hep aynı gece
Karbon kağıdıyla çoğaltılmış
Gibi kara ve soğuk

Ellerim, beynime alkol serpiyor boyuna
Niye böyle, neden
Sormuyorum artık
Yalnızlık, yalnızlık
Bir kez olsun kuğuların türküsünü
Tersinden söyleyeyim
Ölümse ölüm
Yaşamsa yaşam
Ayna, hep ayna, ayna...
Gölgesinde otur amma
Yaprak senden incinmesin.
Temizlen de gir mezara
Toprak senden incinmesin.

Yollar uzun, yollar ince
Yol kısalır aşk gelince
Yat kurban ol ismail’ce
Bıçak senden incinmesin.

Burdayım de ararlarsa
Doğru söyle sorarlarsa
Tabutuna sararlarsa
Bayrak senden incinmesin.

il göçsün göçtüğün vakit
Yol yansın geçtiğin vakit
Suyundan içtiğin vakit
Irmak senden incinmesin.

Toz konmasın sakın sana
Hakkı geçer halkın sana
Gücenmesin yakın sana
Uzak senden incinmesin.

Abdurrahim Karakoç
ÇıLGıN-HÜZÜNLÜ

çünkü yaşamak gibi bir şeydi yaptığı
anasız bir tay gibi coşkun ve hüzünlü
akşamın dinginliğini otluyordu o zaman

her sabah denize çıkar, bir elma yerdi
hüznünü ve çılgınlığını elmanın
gözünü yumsan ağzında duyarsın

ellerine bakma artık
çünkü kar yağıyor
çılgın hüzünlü

büyük kentleri düşünse de rahatlasa
işte her şey nasıl haince karıştırılmış
kirli çamaşırlarla sabunlar ayrı semtlerde
saatin sonunda meydan
suyun sonu ilerde
böyle yaşamak zordur elbet anlıyorum
çılgın ve hüzünlü

çünkü bakışları yazda geçmiş bir geceyi andırıyor
yaşanmış mı temmuzda mı belli değil
çılgın ya da hüzünlü

şimdi dolaşıp duruyor aramızda
kıpkırmızı bir duygu olarak
doğudan batıya bir güz halinde
çılgın ve hüzünlü

biraz dağ yollarını öğrenmesi gerek sanırım
kahırçeker mekkâri katırları gibi
onlar ki hiçbir şeyleri yok
korkunca çılgın sevinince hüzünlü

kar dindi
gerçekten dindi
ellerine bakabilirsin artık

turgut uyar.
Artık demir almak günü gelmişse zamandan
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.

Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil, ne de bir kol.

Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli,

Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu!
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.

Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.

Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden,
Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden.
Sevdalının kaybettiği aklıdır..
Divanedir ne söylese hakkıdır..
Defineler viranede saklıdır..
Ara beni harabenim (buraya sevdiğinizin ismi geliyor)..
Bir kusur ararsak birbirimizde..
Pek masum değildik her ikimizde..
Hayat bu yaşarken öğrendik bizde..
En büyük dersini verdi de gitti..

Planlarlar yapardık mutluluk için..
Sen bana kızardın sorardım niçin..?
Ben ayrı isterdim, sen benden ayrı..
Bencillik bu aşkı vurdu da gitti..

Bugün şiir günüm.
Seninle tanışmam geçen kışındı..
Romandın gözlerin satır başındı..
Okuya okuya ismin aşındı..
Bu aşkın modası geçti diyorum..
Müsaaden olursa ben gidiyorum...

Eşkıya bakışın beni yıldırdı..
Hançeriyle gururuma saldırdı..
Gönlüm ayrılığa kadeh kaldırdı..
Hasretin zehrolsa içti diyorum..
Müsaaden olursa ben gidiyorum...
Penguen
bana sırtını dönme
biliyorum, sana benziyorum
ve içinde saklı tuttuğun yele.
Marifet feleğin eliden çıkmış..
Dünyada başka bir terzisi yokmuş..
Keremi aslıyı narına yakmış..
Ateşten gömleği giyelim gitsin..

Tiryaki gönlümden olmasın kuşkun..
Tek sana müptela tek sana düşkün..
Ardından bir ağıt yakalım aşkın...
Adını elveda koyalım gitsin..
Vicdanın halimi hiç mi sormuyor..?
Küsecek ne yaptım aklım ermiyor..
Zalimsin demeye dilim varmıyor..
Tavrına bir isim takamıyorum..

Yeterki bir şey yaz canımı dile..
Yetmezse uğrunda çektiğim çile..
Nazar değer diye resmine bile..
besmele çekmeden bakamıyorum..
görsel
Sarhoşunum nasıl ayık kalayım..?
Aşk şarabın doldu gönül testime..
Sen iran ol ben de şahın olayım..
Varsın sultan selim gelsin üstüme..

Yad el dokunursa kaşına senin..
Ölürüm çıkamam karşına senin..
Zarar getirirsem taşına senin..
Yezid in vebali kalsın üstüme...
surlar ve deniz

körler ülkesinin tam karşısında
çünkü gören olmadı seni benden başka
duran kent sevgilim nicedir
surların çevirdiği denize doğru
kurdum barbar çadırını bekliyorum

bekliyorum bembeyaz bir yapının
omuzlarına konacak kartal
kapına dikilmiş boynuzlarıyla
kara koç başı hırslı kalkan
ve hasret ve tutku ve bitip tükenmez
ayrılığa inatla kafa tutan
bakısların tozlarına bulanmış
ağaç heykeli olan gövdemle

içinden görmek istiyorum seni
dinlemek daha da bir güze doğru
çimenlerinden geçen serin esintiyi
yıkanmak derin saatlerinde denizinin
yarı aydınlık sokaklarından geçmek ve eski
bir balıkçının uslanmaz merakıyla
ağ atmak akşama karşı sularına
yanan alnımı su mermerinin
karnına koymak ve uyumak
yorgun savaşçının
tütün ve barut kokusuyla uyumak bir hayvanın
karlı sınırlarını aşmak bir yaza doğru

saklı kent bıktım seni kuşatan
kendi çadırlarından kör kılıcına
tuğlalarla örülmüş yanık surlardan
bıktım bana uzaklığı öğreten
di'li geçmisiyle zamanın
yazılmış kuşatma günlüklerinden

taş perdeleriyle bir gize doğru
yelken açan kent göremiyorum seni

onat kutlar