bugün

akşamın acı su karanlığı içinden
soğuk kadife teması yalnızlığın
şuh bir kahkaha balkonun birinden
gizli işareti midir bir başlangıcın

sevmek için geç ölmek için erken

başbaşa çay elele yürümek derken
boğaz vapurları mı iskele sancak
telefonda kaybolmak sesini beklerken
insan insanı yeniler doğrudur ancak

sevmek için geç ölmek için erken

içimdeki gökkuşağı besbelli neden
bulutların içinden kuşlar yağıyor
bir şiire başlarsın birini bitirmeden
hiç kimse gözlerine inanamıyor

sevmek için geç ölmek için erken

sevmek sevildiğini bile farketmeden
yaklaştıkça ölüm soğuk bir yağmur gibi
sevmek zehir zemberek ve yürekten
gecikerek de olsa vuruşur gibi

sevmek için geç ölmek için erken.
kendime not: john keats: la belle dame sans merci (acımasız güzel kadın)

o what can ail thee, knight at arms,
alone and palely loitering?
the sedge is wither'd from the lake,
and no birds sing.

o what can ail thee, knight at arms,
so haggard and so woe-begone?
the squirrel's granary is full,
and the harvest's done.

i see a lily on thy brow
with anguish moist and fever dew,
and on thy cheeks a fading rose
fast withereth too.

i met a lady in the meads
full beautiful, a faery's child;
her hair was long, her foot was light,
and her eyes were wild.

i made a garland for her head,
and bracelets too, and fragrant zone;
she look'd at me as she did love,
and made sweet moan.

i set her on my pacing steed,
and nothing else saw all day long,
for sidelong would she bend, and sing
a faery's song.

she found me roots of relish sweet,
and honey wild, and manna dew,
and sure in language strange she said-
i love thee true.

she took me to her elfin grot,
and there she wept, and sigh'd full sore,
and there i shut her wild wild eyes
with kisses four.

and there she lulled me asleep,
and there i dream'd-ah! woe betide!
the latest dream i ever dream'd
on the cold hill's side.

i saw pale kings, and princes too,
pale warriors, death-pale were they all;
they cried-"la belle dame sans merci
hath thee in thrall!"

i saw their starv'd lips in the gloam
with horrid warning gaped wide,
and i awoke, and found me here
on the cold hill's side.

and this is why i sojourn here,
alone and palely loitering,
though the sedge is wither'd from the lake,
and no birds sing.

ah, keyfini ne kaçırdı senin zırhlı şövalye,
yalnız ve solgun oyalanan;
saz kurudu gölden gitti,
ve kuşlar ötmüyor.
ah, keyfini ne kaçırdı senin zırhlı şövalye,
ne diye böyle bitkin ve hüzünlü gözükürsün?
sincapın yem deposu dolu,
ve hasat bitmiştir.
alnında bir zambak görüyorum,
acısı yaş ve ateşi çiy;
ve yanağında solan bir gül
o da çabucak kurumuş.
mead’s de bir leydi’yle tanıştım
çok fazla güzel, bir perinin çocuğu;
saçları uzundu ve ayağı hafif,
ve gözleri vahşiydi onun.
başına çelenk yaptım,
ve bilezikler de, ve mis kokulu bir yer;
bana severmiş gibi baktı,
ve inledi tatlı sesle.
rahvan yürüyen küheylanıma bindirdim,
ve başka hiçbir şey görmedi bütün gün;
yana doğru eğilirdi çünkü, ve şarkı söylerdi
şarkısını perilerin.
lezzetli tatlı kökler buldu bana,
ve vahşi bal, ve ilâhi helvadan çiy;
ve garip lisanda emin dedi ki,
“ben seni gerçek severim.”
peri mağarasına götürdü beni,
ve orda ağladı ve içini çekti çok üzgün,
ve orda onun vahşi, kederli gözlerini kapattım
dört öpücüklerle.
ve orda ninni söyleyip uyuttu beni,
ve orda gördüm rüyayı, ah, başıma üzüntü getiren,
gördüğüm rüyâların en sonuncusuydu
yanında soğuk tepenin.
solgun kralları gördüm, ve prensleri de,
solgun savaşçıları, hepsi ölüm gibi solgundu;
ağlıyorlardı hepsi —“la belle dame sans merci
esir aldı seni!”
açlıktan ölen dudaklarını gördüm akşam karanlığında
iğrenç ikazlarıyla sonuna kadar açılmış,
ve uyandım, ve buldum kendimi burada
yanında soğuk tepenin.
işte bu yüzden konuğum burada,
yalnız ve solgun oyalanarak;
saz kuruyup gölden gitse
ve kuşlar ötmeseler de.
görsel
Bu gece,
Neden bu kadar karanlık.
Yalnızlık gene yalnızlık.

Karanlık izbe sokaklar.
Her köşesinde bir canavar.
Karanlıklarda kaybolmuş ben.
Ne arayanım ne de soranım var.
Besteleri kırılmış, notaları eksik.
Nameleri darma dağınık.
Sözlerinde hep acı var.
Kalbimin söylediği şarkıların.
Kulağım rüzgarların fısıltılarında.
Bir kelime arıyorum senden.
iskeleden bakıyorum denize.
Aksin düşmüş mü suya diye.
içimde çok kötü bir his var.
Yeter bu kadar acı,
Bitsin bu ızdırap,
Ne olur dön, dön de gel artık.

Bu gece,
Neden bu kadar karanlık.
Yalnızlık gene yalnızlık.

Bana ait.
Artık sazın bağrı mı olur
Kimsenin bilmediği bir ağrı mı
Gider kendine gömülürsün
Yoksa bu şehir bu sokaklar
Seni alır kullanır seni alır kullanır
Santim santim çürürsün

Şimdi bir yeni sevda mı olur
Kimsenin kapını çalmadığı bir inziva mı
Tutar sıfırdan başlarsın
Yoksa bu ilişkiler bu zaaflar
Seni yiyip bitirir seni yiyip bitirir
Dirhem dirhem azalırsın.
they fuck you up, your mum and dad.
they may not mean to, but they do.
they fill you with the faults they had
and add some extra, just for you.

but they were fucked up in their turn
by fools in old-style hats and coats,
who half the time were soppy-stern
and half at one another's throats.

man hands on misery to man.
it deepens like a coastal shelf.
get out as early as you can,
and don't have any kids yourself.

ağzına sıçarlar senin, annenle baban.
niyetleri bu olmayabilir, ama sıçarlar.
hatalarıyla doldururlar seni, fazladan
birkaç da sana has ilave yaparlar.

ama onların da ağzına sıçılmıştır vaktiyle,
eski usul şapkalı paltolu aptallar tarafından,
vakitlerinin yarısını saçma bir ciddiyetle,
öbür yarısını da gırtlak gırtlağa harcayan.

insanın insana verdiği yokluktur ancak.
ve bu kıyı sahanlığı gibi derinleşir gitgide.
elinden geldiğince kurtul çabucak,
ve sakın ha çocuk yapayım deme.

philip larkin - this be the verse

çeviri: selahattin özpalabıyıklar
Şimdi açsam pencereyi beklesem
Sen gelsen
Olmaz ya hani geliversen
Hiç bir şey sormasan
Hiç bir şey söylemesen
Sussam
Sussan
Sussak.
Susuşların anlattığını dinlesek
Sırt sırta otursak
Katılasıya ağlasak
Sormasak birbirimize sebebini
Sarılsam
Sarılsan
Sarılsak.
Ve yine hiç bir şey konuşmasak
Ama anlasak
Ne vardı sahi
Olmaz ya
Hayal ya
Hani diyorum olsa ne vardı.
Cemal Süreya.
Her gece orda bir yaslanan mı var?
Sessizce kirpiği ıslanan mı var?
Uzaktan bana bir seslenen mi var?
Ne diyor? Sesini alamıyorum.

Acaba yaşlı mı kara gözlerin?
içimde bir derin yara gözlerin...
Daldı mı uzak bir yere gözlerin?
Görmüyor,bilmiyor,bilemiyorum...

Günleri sayarım,geceler iner,
Beklerim geceyi,yıldızlar söner,
Gizli bir yaram var,durmayıp kanar;
Neresi? Bulup da silemiyorum.

Ulaşsa da sana yolların ucu,
Varmaya yetmiyor Atsız'ın gücü.
içimde duruken bu kadar acı,
Hala yaşıyorum,ölemiyorum.

Hüseyin nihal atsız.
Yüreğim sızlıyor bu roman iyi bitmeyecek
beterin beteri var diyenlere inanmıyorum...
hep böylesi havalar besler fırtınaları
korkarım bu mavi ışık çabuk sönecek
duymazdım durgun suların bezgin türkülerini
alışmak ölümün bir başka adıymış bilmezdim
bir yangınsonu yorgunluğu yakıyor avuçlarımı
bir rüzgar kulaklarımdan hiç eksilmiyor
esirgenmiş bir dünyada müthiş yalnızım
geri dönsen bile ben artık o ben olmayacağım
yüreğim sızlıyor bu roman iyi bitmeyecek
Hak hukuk tanımaz,
Haram nedir bilmez isen,
Alim olsan tüm cihana,
Dört bir yanın hoca dolsa,
Bile bile döndürürsen,
Rüşvet ile değirmen,
Çuval çuval yığdığın,
Bütün unun beyaz olsa.



Bana ait.
sözde senden kaçıyorum
dolu dizgin atlarla
bazen sessiz sevdasın
ipekten kanatlarla ama sen
hep bin yıllık bilenmiş inatlarla
karşıma çıkıyorsun
en serin imbatlarda
adını yazıyorum
bulduğun fırsatlarla
yüreğimin başına
noktalarla, hatlarla
başbaşa kalıyorum
sonunda heyhatlarla
sözde senden kaçıyorum
dolu dizgin atlarla
ne olur bir gün beni
kapından olsun dinle
öldür bendeki beni
sonra dirilt kendinle
çarpsam kara sevdayı
en azından yüzbinle
nasıl bağlandığımı
anlarsın kemendinle
kaç defa çıkıp gittim
buralardan yeminle
ama her defasında
geri döndüm seninle
hangi düğüm çözülür
nazla, sitemle, kinle
ne olur bir gün beni
kapından olsun dinle
şaşırdım kaldım işte
bilmem ki nemsin
bazen kız kardeşimsin
bazen öp öz annemsin
sultanımsın susunca
konuşunca kölemsin
eksilmeyen çilemsin
orada ufuk çizgim
burda yanım yöremsin
beni ruh gibi saran
sonsuzluk dairemsin
çaresizim çaremsin
şaşırdım kaldım işte
bilmem ki nemsin

yavuz bülent bâkiler
“sen beni sevdikçe ey yar derdim artar daima”
çünkü beni sevsen de
güvenmezsin bana bilirim
ama artan her şeyle birlikte yanlışlık da artar
mesela her su gözyaşı olur
her dönem bir hazin geçiş
suya boşversem yanılsama
aya baksam bir bulut
sevgisizlikle birlikte yanlışlığın hükmü başlar

bir düşün kaç kişiyiz bildirilerde
şimdilik kaç paralığız hele akşam olunca
bunca sütsüzün kahrını çektik düşün ki
gene de soluğumuz
bir orman yangını sanılır oralarda buralarda
ezildik gerçi ama horlanamadık bunu hatırlarsın
mutlaka hatırlarsın bunu
tut ki enver bırakır tehdidini
ethem başlar

çünkü beni sevsen de bana güvenmezsin iyi bilirim
apoletim sırmasız hatta hiç yok
su içsem ağzımın kenarlarından dökerim
neyi hatırlatır benim sana uzak bir bakışım
bilirim
aslında mutsuz yaşayıp gidiyoruz
ölüme direnerek şimdilik
şimdilik alımlı bir başka mutluluklara özenerek
aşkımız ve mutfak rafları ve uçaklar üstüne korkumuz
bir yudum gelecek ve mutlu saatler üstüne korkumuz
ama birlikte biliyoruz: eğilecek bugünkü başlar

sev beni, alış bana
kimse ürkütemez bağlandığımız güzelliğin utkusunu
sev beni, bir dağ gölgesi kadar sev
şimdilik bırak musluğun sızmasını damın akmasını
bir tırnak gibi büyü domuz bir tırnak gibi
zorlayarak her bir yanı
çünkü biraz sonra umut başlar her günkü, başlar

aslında bir alıştırmadır umut
öbürlerinin azıcık nefes diye bağışladığı
-baharı beklemeye benzer-
hain ve olmayanadır çünkü
umutsuzluğu taşır yanında
oysa nasıl olsa gelecektir bahar denen tarih
önüne durulmaz mantığıyla doğanın
yeşilden olma birim
sudan gelme itmeyle

umut yoktur
kimse yoktur umut etmemeyi önleyecek
çünkü umut kaçınılmaz gelecektir
bütün gümbürtüsüyle
umut kaçınılmaz gerçektir çünkü
biri Asya’da biterken sözgelişi, Şili’de öbürkü başlar”
Gece yine karanlığa gömüldü.
Bende seninle kurduğum hayallere.
Hayat çok acımasız ve imkansız görünüyor.
Taaki cehennem denilen bu dünya hayatını cennete çeviren sana kavuşana kadar.
Bunca yıl herkesten kaçtın,
En sonunda buldum sandım.
Ansızın içini açtın,
Yapma dedim yaptın gönül.

Gözleri senden uzaktı,
Fark edilmez bir tuzaktı.
Sana böylesi yasaktı,
Yapma dedim yaptın gönül.

Sen istedin ben dinledim,
Senden ayrı olmaz dedim.
En sonunda ben de sevdim,
Şimdi beni kurtar gönül.

Gözlerin bakar da görmez,
Ellerin tutar da bilmez.
Gece gündüz fark edilmez,
Demedim mi sana gönül.

Fikret Kızılok / Gönül
Karanlık derin karanlık.
Artık her yer karanlık.
Zifir gibi koyu karanlık.
ölüm gibi ağır karanlık.
Yok artık en ufak bir ışık.
Her yönden sarıldık.
Kapladı her tarafı gece,
Dört yandan kuşatıldık.
Gözler ışığa hasret,
Kulaklar tetikte,
Tutulmuş nefesler,
insanlar beklemekte.
Gözler dönmüş yukarı.
Açılmış eller havaya,
Çığlıklar duyuluyor,
Karışıyor yakarışlar duaya,
Yükleniyor bütün suç,
işlenen günahlara.

Bana ait.
Bazı adamlar, incitmeden sevemezdi..

Kırardı, dökerdi, yangınlar bırakırdı arkalarında..

Bazı adamlarsa, tüm geçmişi unutturur, parmak uçlarından öperdi.. Cemal Süreya
Akrep gibisin kardeşim,
korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.
serçe gibisin kardeşim,
serçenin telaşı içindesin.
midye gibisin kardeşim,
midye gibi kapalı, rahat.
ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim.
bir değil,
beş değil,
yüz milyonlarlasın maalesef.
koyun gibisin kardeşim,
gocuklu celep kaldırınca sopasını
sürüye katılıverirsin hemen
ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.
dünyanın en tuhaf mahlukusun yani,
hani şu derya içre olup
deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf.
ve bu dünyada, bu zulüm
senin sayende.
ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
kabahat senin,
demeğe de dilim varmıyor ama
kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!
uyku bu elinden tutup götüremezsin rüyaları,

umut bu suskunluğa muhtaç resmedemezsin dünyaları,

ve sen dinlemezsen yalanları,

yakar geçersin üzgün zamanları,

dahası aklına gelirse sözcükler yaşarsın lakin aldanırsın kendine dahası kendi kendine..

baktığın hayale hayran,

yaktığın kalbine hüsran,

yakalanırsın kalp kırıklarına,

dahası kalakalırsın yorgunlukla,

ve bitmemiş bir hikayeyi hep başa sarıp durursun..
geldim
kaldım
güldüm
öldüm
görsel

***Nazım Vera'ya yazarken bize de hazırlık yapmış olmalı..Şiirlerle anlattığımız dertlerimizi,dile getiremediklerimizi...Söyleyemediklerimizi...Şiir gibi insanlarla tanış olabilmek ümidiyle ***

-sevdiklerinize,sevginizi şiirlerle anlatın.Belki şiir olursunuz.
kitap adam sözüdür,kitap gibi sevin.
04.12.2018
Koşaradım

Gittikçe yalnızlaşıyorsunuz insan kardeşlerim
Ne bir ortak sevinciniz kaldı sizi çoğaltacak
Ne bir içten dostunuz var acınızı alacak
Unuttunuz nicedir paylaşmanın mutluluğunu;
Toprağı rüzgârı denizi göğü
O her zaman bir insanla anlamlı
Tükenmez bir hazine gibi kendini sunan doğayı
Unuttunuz, gömülüp günlük çıkarların
Ve ucuz korkuların kör kuyularına
Daraldıkça daraldı dünyaya açılan pencereniz.

Fırlayıp ilk ışıklarıyla günün dağınık yataklardan
Koşaradım gidiyorsunuz işinize değişmeyen yollardan
Kurulmuş saatler gibi günboyu çalışıp tekdüze
Uzayan gölgelerle koşaradım dönüyorsunuz evinize.
Ne kadar uzaksa bir felaket sizden o kadar mutlusunuz
Unuttunuz başkalarının acısını duymayı
Küçük çıkarların büyük kurnazları
Alışverişe döndü tüm ilişkileriniz, hesaplı, planlı
Sevgileriniz ayaküstü, ilgileriniz koşaradım
Unuttunuz konuşmayı kendinizi vererek
Düşünmeden bir başka şeyi, içten yalın dürüst
Dışa vurmayı duygularınızı
Unuttunuz, neydi bir ince söze yakışan en güzel davranış.

Gittikçe yalnızlaşıyorsunuz insan kardeşlerim
-Ki bu en büyük kötülüktür size-
Yıkanmıyor bir kez olsun yüreğiniz yağmurlarla
Denizler boşuna devinip duruyor bir çarşaf gibi
Gerip ufkunuza mavisini, çiçekler her bahar
Uyanışın türküsünü söylüyor da görmüyorsunuz.
Sizin adınıza dünyanın pek çok yerinde
insanlar dövüşüyor ellerinde yürekleri birer ülke
Anlamıyorsunuz inançlarını bir kez düşünmüyorsunuz.
Ömrünüzü güzelleştirecek bir şey almadan hayattan
Bir şeyler bırakmadan ardınızda gelecek adına
Koşaradım tükeniyorsunuz insan kardeşlerim
Koşaradım
Duymadan bir gün olsun dünyayı iliklerinizde..

(bkz: ŞÜKRÜ ERBAŞ)
Kimsesizlik
Yıllardır ki bir kılıcım kapalı kında,
Kimsesizlik dört yanımda bir duvar gibi;
Muzdaribim bu duvarın dış tarafında,
Şefkatine inandığım biri var gibi. Sanıyorum saçlarımı okşuyor bir el,
Kıpırdamak istemiyor göz kapaklarım;
Yan odadan bir ince ses diyor gibi gel!
Ve hakikat bırakıyor hülyamı yarım. Gözlerimde parıltısı bakır bir tasın,
Kulaklarım komşuların ayak sesinde;
Varsın yine bir yudum su veren olmasın,
Baş ucumda biri bana 'su yok' desin de!
Kemalettin kamu
Küçük bir detayıyız büyük bir resmin.
Günler günleri kovalar, aylar yılları.
Nedense bize hiç borcu olmadı.
Ayların, günlerin içinden küçük bir an.
Bizden hep alacaklı oldu zaman.
Bazen sevgi, bazense merhamet.
Bu gün de böyle geçti, kanaat gerek.
Nasılsa yarın gene doğacak güneş.
Yatıp kalkıp şükretmek gerek.
Sen çalış, durma, durma ha, devamlı çalış.
Çok fazla şey isteme, kul hakkına girer.
Bu dünya boş, cennet sana yeter.
Bu dünyada su pahalı, hem de acı.
Düşün cennette akan baldan ırmakları.
isyan etme küfürdür.
iki yakan bir araya Gelmez.
Allahın gücüne gider.
Doğrulmaz belin, Bütün işin ters gider.
Çıkmayasın asla büyük sözünden.
önüne bak, ayrılma ha sakın sürüden.
Sen dertlenip çok fazla düşünme.
Biz senin yerine de düşünürüz.
Hem bu dünyayı,
Hem de ahireti döndürürüz.

Bana ait.
Bir takım sanatsal şiirlerdir. Şiir sevmeyen benim nezdimde hakikaten ruhsuzdur.
"kalbin benim olsun diyorum, çünkü mukadder... 
cismin sana yetmez mi? çabuk kalbini sök, ver! 
yoktur öte alemde de kurtulmaya bir yer! 
mutlak seveceksin beni, bundan kaçamazsın..."
"Yine aklımda bugün sen varsın,
Yine derdinle hayalim hasta.
Bürüsün kalbimi derdin, sarsın; 
Bir ümit var bu tükenmez yasta.

Bir yaram var! Ona merhem vurman,
Bir hayaldir ki gönülden taşıyor.
Ayırırken bizi yollar ve zaman,
Sana kalbim daha çok yaklaşıyor.

Nerede bilmem o geçen günlerimiz? 
Artık onlar yeniden gelmeyecek.
Nerede kırlar, uzayan yol ve deniz,
O öten kuş, o güzel pembe çiçek?

Göklerin ziyneti mes’ut kuşlar
Ötüşürlerdi yağarken yağmur.
Şimdi onlar da melul olmuşlar,
Çünkü artık ne ışık var, ne de nur.

Dinledik rüzgarı sessiz sessiz,
Okuyorken bize bir gamlı kitap.
Suya çizmişti gümüşten bir iz,
Yükselirken gece dağdan mehtap.

Şimdi hülyaya gömülmüş ölüyüm; 
Ne gelen var, ne giden var, ne soran.
Iztırap yaylasıyım, gam çölüyüm; 
Esiyor sadece gönlümde boran.

Bir hayal âlemi ardında; uzak,
Sisli iklimlere sürdüm, gittim.
Varlığım burada sönüp kaybolacak,
Belki ben şimdiden öldüm, Bittim."