bugün
- iş kadını ile sevgili olur musunuz16
- ak parti anketlerde önde13
- diploma iptaline ilişkin tebligat35
- künefe bağımlılığı11
- vatan haini nasıl olur22
- müzik öğretmeninin çocukları istismar etmesi15
- v a m p i r o v20
- küresel13
- recep tayyip erdoğan8
- arkadaşlar sizce bu ayakkabı nasıl14
- diyanet'in kuran kursunda 17 çocuğa tecavüz14
- yarın denize girecek olmam8
- kameranın icadından sonra dini mucizelerin durması15
- 21-22 mayıs 2025 aykolik masklavi istanbul zirvesi21
- türkiye laiktir laik kalacak20
- çalınan kol saatinin chp binasında bulunması13
- imamoğlu çalmamıştır diyebiliyor musunuz11
- pkk'nın bitmesi sırada kemalizmin olması18
- limonlu makarna8
- 13 mayıs boğaziçi olayları17
- en son ne yediniz13
- dinsiz diye bir insanı sevmemek14
- gençler namaz var mı8
- boğaziçi üniversitesinde yaşasın şeriat sloganı10
- furkan bölükbaşı11
- işsizler tüm gün ne yapıyor sorunsalı10
- 30 yaşına gelip hala düzen kuramamak8
- özledim mesajı19
- öğretmenlerin aldığı maaş helal mi sorunsalı15
- anın görüntüsü11
- sen yokken tadı tuzu yok sözlüğün9
- selahattin demirtaşın serbest kalması11
- yarın vurduracak olmam11
- alkol dostunuzdur8
- köpekler toplandığında sokaklarda geyik göreceğiz8
- kürtçenin resmi dil olmasını istiyoruz15
- üniversiteyi bitirmek10
- sanatçılar terörsüz türkiye istemiyor mu11
- insan olmaya ceyrek kala13
- selam arkadaşlar napıyorsunuz12
- 15 mayıs 2025 özgür özel habertürk canlı yayını8
- profilinde aslan kaplan fotosu olan insan8
- sürekli filistinden bahsedilmesi8
- karınız sizi aldatsa ne yaparsınız12
- true gelmiş19
- ama kent uzlaşısı8
- 15 mayıs 2025 ankara depremi8
- erkeklerin evlenmek istememe nedenleri13
- true'nun yetkili olması10
- cinsel ilişki teklifini reddeden erkek9


entry'ler (494)
Kimsesizlik
Yıllardır ki bir kılıcım kapalı kında,
Kimsesizlik dört yanımda bir duvar gibi;
Muzdaribim bu duvarın dış tarafında,
Şefkatine inandığım biri var gibi. Sanıyorum saçlarımı okşuyor bir el,
Kıpırdamak istemiyor göz kapaklarım;
Yan odadan bir ince ses diyor gibi gel!
Ve hakikat bırakıyor hülyamı yarım. Gözlerimde parıltısı bakır bir tasın,
Kulaklarım komşuların ayak sesinde;
Varsın yine bir yudum su veren olmasın,
Baş ucumda biri bana 'su yok' desin de!
Kemalettin kamu
Yıllardır ki bir kılıcım kapalı kında,
Kimsesizlik dört yanımda bir duvar gibi;
Muzdaribim bu duvarın dış tarafında,
Şefkatine inandığım biri var gibi. Sanıyorum saçlarımı okşuyor bir el,
Kıpırdamak istemiyor göz kapaklarım;
Yan odadan bir ince ses diyor gibi gel!
Ve hakikat bırakıyor hülyamı yarım. Gözlerimde parıltısı bakır bir tasın,
Kulaklarım komşuların ayak sesinde;
Varsın yine bir yudum su veren olmasın,
Baş ucumda biri bana 'su yok' desin de!
Kemalettin kamu
Rıfat Ilgaz bir röportajında hababam sınıfı için şunları söyler:
"Eskiden idamlar sabaha karşı yapılırmış. Belli bir süre sonra idam yaklaştığında tüm dükkanlar açılmaya, esnaf satış yapmak için bağırıp çağırmaya başlamış. Bunun üzerine aileler de o saatlerde sokağa çıkmaya başlamış ve idam vakitleri panayır havasına bürünmüş. Sonuçta da ölen bir adama bakarak gülen bir halk görüntüsü oluşmuş.Ben de çöken eğitim sistemini anlattım. Hepimiz ölen bu sisteme bakarak güldük."
"Eskiden idamlar sabaha karşı yapılırmış. Belli bir süre sonra idam yaklaştığında tüm dükkanlar açılmaya, esnaf satış yapmak için bağırıp çağırmaya başlamış. Bunun üzerine aileler de o saatlerde sokağa çıkmaya başlamış ve idam vakitleri panayır havasına bürünmüş. Sonuçta da ölen bir adama bakarak gülen bir halk görüntüsü oluşmuş.Ben de çöken eğitim sistemini anlattım. Hepimiz ölen bu sisteme bakarak güldük."
Gömülü dev-kazuo ishiguro
Allah'ın garibi-nikos kazancakis
Tanpınar'ın izinde beş şehir-alberto manguel
Gece-bilge karasu
Yeni şehirde bir öğle vakti-sevgi soysal.
Yaralısın-erdal öz
Berci kristin çöp masalları-latife tekin
Deli kadın hikayeleri-mine söğüt
Allah'ın garibi-nikos kazancakis
Tanpınar'ın izinde beş şehir-alberto manguel
Gece-bilge karasu
Yeni şehirde bir öğle vakti-sevgi soysal.
Yaralısın-erdal öz
Berci kristin çöp masalları-latife tekin
Deli kadın hikayeleri-mine söğüt
Yaşlı bir teyzenin eli malesef.
Şimdiden bir hatırasın
Açmışsa bir sardunya saksıda
Bütün (aşklar) paranteze alınsın
Bıraktım ellerimi, artık sana bunu yazsın
mektuplar postaya takılırsa...
Ey aşk sen
Artık bazı şarkılar kadar yaralısın.
(bkz: didem madak) ne zaman sardunya görsem bu dizeler gelir aklıma.
Açmışsa bir sardunya saksıda
Bütün (aşklar) paranteze alınsın
Bıraktım ellerimi, artık sana bunu yazsın
mektuplar postaya takılırsa...
Ey aşk sen
Artık bazı şarkılar kadar yaralısın.
(bkz: didem madak) ne zaman sardunya görsem bu dizeler gelir aklıma.
Süt
Senelerden beri yapmadığım şeyi yaptım: Süt içtim. Dükkânın içinde su buharı,
süt kokusu, insanı ağlatıp uyutacak, kırk sene evvelki bir beşik hatırasına
kadar sürüklüyordu... Evet, senelerden beri ne erken uyanmış, ne de süt
içmiştim. işe sütle başlıyorduk. Ne haristi parmaklarımız anamızın göğsünde. O
ne dişsiz bir canavar ağzı idi memedeki. Hiç hatırlamıyoruz o günleri. O süte
ağlayan gözlerimizin bulanık, hiç görmediği dünyayı...
Sütle başlayan şarapla bitirdiğimiz günler bu sabah ta ilk çığlığımdan, ilk
açıklamamdan beri olup bittiler. Onlardan hiçbir şey kalmadı. Hepsi bu saati, bu
sabahı sütçü dükkânına girdiğim dakikaya kadar getirip kapıdan ayrıldılar. ilk
çığlığım, beşiğim, anamın sütü, aşkım, kinim, kendimi bilişim, şarap, rakı,
kumar, kadın, şehvet, bir dostla geçirdiğim güzel gün, o süt için ağlayan
bilmediğim, hiç bilmeyeceğim çocuk:
"işte seni burada bırakıyoruz. Süt mü içmek istiyordun? Poh! Biz sütten bıktık.
Ne adammışsın? Yazık! Haydi Allahaısmarladık. Mademki şu dükkândan içeriye
girdin. Her şey bitti aramızda..."
Dönüp:
"Defolun!" diye bağırdım. Rüzgârın içinde birbirini ezer-cesine kaçıştılar.
Sütçü dükkânına yeni doğmuş gibi girdim. içimden bir nara atmak geçiyordu. Sanki
yeni bir hayata başlıyordum. Şimdi böyle her sabah yeniden doğmuş gibi taze
uyanacak, burnumda o sıcak, köpüklü süt damlasının kokusunu, damarlarımda yumuşak, beyaz bir
rüya nezlesi gibi dolaştırıp yine burnuma getirecek, hapşıracağım. Anamdan
emdiğim süt burnumdan gelecek. Ekmeği, bir sütçü dükkânının köpürmüş inek
sütüyle dolu kâsesine doğrayacağım. Yepyeni günler başlayacak. Süt kokulu bir
dünyaya erişeceğim. Genzimi yakan yanmış zeytin-yağ kokularından uzak sulh ve
hürriyet içinde bir sütlü dünyada kırk iki sene sonra da yeniden doğmuşçasına
yaşayacağım.
Ellerim çatlak, rengim toprak rengi, mağrur ve hür; bu sefer beşikteki canavarı
yenmiş, ama yenerken sakalı da ağarmış bir insan çanağımdaki köpüklü sütü emer
gibi içeceğim.
Dışarıda yağmur yağıyor. Ben hâlâ sütçü dükkânındayım. Tarihimi atmış, rahatım.
Artık geride özleyeceğim hiçbir şey yok. Bütün bunları bana bir çanak süt etti.
Bu ne biçim, ne görülmedik bir kazma imiş ki her penceresinden ışık fışkıran
kocaman hatıralar konağını yıktı.
Dışarıda yağmur yağıyor. Yağsın bakalım! Ne zamana kadar yağabilir. Hatırıma bir
mısra geliyor:
"Hiç böyleliğin görmemişiz fasl-ı baharın"
işte o zaman mısralardan, beyitlerden, romanlardan ve kitaplardan kurtulmam
lazım geldiğim düşündüm. Yeni bir dünyaya başlıyordum. Yepyeni şiirler isterdim.
Yeni romanlar okumalı, yeni resimler seyretmeli, yazmak için yeniden bir başka
Türkçe öğrenmeliydim. Yeni hisleri, yeni düşünceleri, yeni kitapları arayıp
bulmalıydım. Sütçü dükkânından çıkar çıkmaz demir kapıdan girerken kovduklarım
yeniden etrafımı mı alacaklardı? Yine hep birlikte kötü huylarımıza,
itiyatlarımıza mı dönecektik? Süt kokusu geçmiş zamanla gelecek günlerin
zincirinde bir halka bile değil miydi? Sokağa ve yağmura karıştığım dakikada
yanımdan kaçışanlarla buluşup, "Şu sütçü dükkânında ne budalaydım. Siz bana
haber vermiştiniz ya! Kusura bakmayın! insan ara sıra böyle oluyor, aldırmayın,
affedin." "Sizi de gücendirdim değil mi?" diyecektim.
Sütçü, "Bir bardak daha vereyim mi?" dedi. Bir süt daha içtim. Hayır, artık
deminki tesirini yapamıyordu.
Yağmurun içindeki her günkü dünya: "Hadi çabuk ol. Yeter artık. Gel buraya.
Bizimle beraber olman lazım. Böyle biteviye sütçü dükkânında kalıp, yeniden
doğmuş numarasıyla oturamazsın. Seni bekliyoruz. Alıp götüreceğiz. Her şey,
bütün insanlar seni bekliyor. Onların arasında oynadığın oyunu bitirmeye
mecbursun. Yeniden doğulmaz. Doğsan bile n'olacak? Seni iki senede, iki senede
değil, iki günde aynı insan ederiz. Aynı kendini düşünen, aynı haris, aynı
kıskanç, aynı kötü huylu, aynı sarhoş, aynı budala oluverirsin. Seni aynıhastalıkla yıkmak için elimizde her şey var. Hem canım sen nasıl bir dünya
istiyorsun? Görülmemiş, işitilmemiş, tadılmamış, yazılmamış, yaşanmamış... Olur
mu böyle şey? Hadi gel. Dön her günkü hayatına. Akşam artık süt içmeyeceksin.
Sana halis, içine su ile ispirto karıştırılmış pekmez içireceğiz. Öylesine
hayattan hoşnut olacaksın ki şimdiki gibi elle tutulamayan, gözle görülemeyen,
yalnız işte böyle ara sıra sezeceğin ümitlerle yapılmamış ama belli, göze
görünür şarapla başlayan yalancı kahramanlıklarla dolu ümitleri bulunca
karşında, sabahki halinden utanacaksın.
Yarın sabah yine her sabahki gibi ağzın küflü, yapış yapış, bezgin uyandıracağız
seni."
Dükkânın içindeki köpürmüş süt kokusu duvarlardan rutubet gibi akıyordu şimdi.
Şapkamı başıma attım. Sokağa fırladım. Defolun diye bağırdıklarım buhranı geçmiş
bir hastanın yanına yaklaşan doktorlar, hastabakıcılar, gardiyanlar gibi
temkinli, usturuplu yanıma yaklaştılar. Kollarıma girdiler. Omzumu sıvadılar,
sonra birdenbire yakama yapıştılar. Birden her günkü hayatın deli gömleğini
sırtımda düğümlenmiş buldum.
Ah, iki bardak süt, sen bana neler ettin.
Yedigün, (42), 1 Ocak 1949
Senelerden beri yapmadığım şeyi yaptım: Süt içtim. Dükkânın içinde su buharı,
süt kokusu, insanı ağlatıp uyutacak, kırk sene evvelki bir beşik hatırasına
kadar sürüklüyordu... Evet, senelerden beri ne erken uyanmış, ne de süt
içmiştim. işe sütle başlıyorduk. Ne haristi parmaklarımız anamızın göğsünde. O
ne dişsiz bir canavar ağzı idi memedeki. Hiç hatırlamıyoruz o günleri. O süte
ağlayan gözlerimizin bulanık, hiç görmediği dünyayı...
Sütle başlayan şarapla bitirdiğimiz günler bu sabah ta ilk çığlığımdan, ilk
açıklamamdan beri olup bittiler. Onlardan hiçbir şey kalmadı. Hepsi bu saati, bu
sabahı sütçü dükkânına girdiğim dakikaya kadar getirip kapıdan ayrıldılar. ilk
çığlığım, beşiğim, anamın sütü, aşkım, kinim, kendimi bilişim, şarap, rakı,
kumar, kadın, şehvet, bir dostla geçirdiğim güzel gün, o süt için ağlayan
bilmediğim, hiç bilmeyeceğim çocuk:
"işte seni burada bırakıyoruz. Süt mü içmek istiyordun? Poh! Biz sütten bıktık.
Ne adammışsın? Yazık! Haydi Allahaısmarladık. Mademki şu dükkândan içeriye
girdin. Her şey bitti aramızda..."
Dönüp:
"Defolun!" diye bağırdım. Rüzgârın içinde birbirini ezer-cesine kaçıştılar.
Sütçü dükkânına yeni doğmuş gibi girdim. içimden bir nara atmak geçiyordu. Sanki
yeni bir hayata başlıyordum. Şimdi böyle her sabah yeniden doğmuş gibi taze
uyanacak, burnumda o sıcak, köpüklü süt damlasının kokusunu, damarlarımda yumuşak, beyaz bir
rüya nezlesi gibi dolaştırıp yine burnuma getirecek, hapşıracağım. Anamdan
emdiğim süt burnumdan gelecek. Ekmeği, bir sütçü dükkânının köpürmüş inek
sütüyle dolu kâsesine doğrayacağım. Yepyeni günler başlayacak. Süt kokulu bir
dünyaya erişeceğim. Genzimi yakan yanmış zeytin-yağ kokularından uzak sulh ve
hürriyet içinde bir sütlü dünyada kırk iki sene sonra da yeniden doğmuşçasına
yaşayacağım.
Ellerim çatlak, rengim toprak rengi, mağrur ve hür; bu sefer beşikteki canavarı
yenmiş, ama yenerken sakalı da ağarmış bir insan çanağımdaki köpüklü sütü emer
gibi içeceğim.
Dışarıda yağmur yağıyor. Ben hâlâ sütçü dükkânındayım. Tarihimi atmış, rahatım.
Artık geride özleyeceğim hiçbir şey yok. Bütün bunları bana bir çanak süt etti.
Bu ne biçim, ne görülmedik bir kazma imiş ki her penceresinden ışık fışkıran
kocaman hatıralar konağını yıktı.
Dışarıda yağmur yağıyor. Yağsın bakalım! Ne zamana kadar yağabilir. Hatırıma bir
mısra geliyor:
"Hiç böyleliğin görmemişiz fasl-ı baharın"
işte o zaman mısralardan, beyitlerden, romanlardan ve kitaplardan kurtulmam
lazım geldiğim düşündüm. Yeni bir dünyaya başlıyordum. Yepyeni şiirler isterdim.
Yeni romanlar okumalı, yeni resimler seyretmeli, yazmak için yeniden bir başka
Türkçe öğrenmeliydim. Yeni hisleri, yeni düşünceleri, yeni kitapları arayıp
bulmalıydım. Sütçü dükkânından çıkar çıkmaz demir kapıdan girerken kovduklarım
yeniden etrafımı mı alacaklardı? Yine hep birlikte kötü huylarımıza,
itiyatlarımıza mı dönecektik? Süt kokusu geçmiş zamanla gelecek günlerin
zincirinde bir halka bile değil miydi? Sokağa ve yağmura karıştığım dakikada
yanımdan kaçışanlarla buluşup, "Şu sütçü dükkânında ne budalaydım. Siz bana
haber vermiştiniz ya! Kusura bakmayın! insan ara sıra böyle oluyor, aldırmayın,
affedin." "Sizi de gücendirdim değil mi?" diyecektim.
Sütçü, "Bir bardak daha vereyim mi?" dedi. Bir süt daha içtim. Hayır, artık
deminki tesirini yapamıyordu.
Yağmurun içindeki her günkü dünya: "Hadi çabuk ol. Yeter artık. Gel buraya.
Bizimle beraber olman lazım. Böyle biteviye sütçü dükkânında kalıp, yeniden
doğmuş numarasıyla oturamazsın. Seni bekliyoruz. Alıp götüreceğiz. Her şey,
bütün insanlar seni bekliyor. Onların arasında oynadığın oyunu bitirmeye
mecbursun. Yeniden doğulmaz. Doğsan bile n'olacak? Seni iki senede, iki senede
değil, iki günde aynı insan ederiz. Aynı kendini düşünen, aynı haris, aynı
kıskanç, aynı kötü huylu, aynı sarhoş, aynı budala oluverirsin. Seni aynıhastalıkla yıkmak için elimizde her şey var. Hem canım sen nasıl bir dünya
istiyorsun? Görülmemiş, işitilmemiş, tadılmamış, yazılmamış, yaşanmamış... Olur
mu böyle şey? Hadi gel. Dön her günkü hayatına. Akşam artık süt içmeyeceksin.
Sana halis, içine su ile ispirto karıştırılmış pekmez içireceğiz. Öylesine
hayattan hoşnut olacaksın ki şimdiki gibi elle tutulamayan, gözle görülemeyen,
yalnız işte böyle ara sıra sezeceğin ümitlerle yapılmamış ama belli, göze
görünür şarapla başlayan yalancı kahramanlıklarla dolu ümitleri bulunca
karşında, sabahki halinden utanacaksın.
Yarın sabah yine her sabahki gibi ağzın küflü, yapış yapış, bezgin uyandıracağız
seni."
Dükkânın içindeki köpürmüş süt kokusu duvarlardan rutubet gibi akıyordu şimdi.
Şapkamı başıma attım. Sokağa fırladım. Defolun diye bağırdıklarım buhranı geçmiş
bir hastanın yanına yaklaşan doktorlar, hastabakıcılar, gardiyanlar gibi
temkinli, usturuplu yanıma yaklaştılar. Kollarıma girdiler. Omzumu sıvadılar,
sonra birdenbire yakama yapıştılar. Birden her günkü hayatın deli gömleğini
sırtımda düğümlenmiş buldum.
Ah, iki bardak süt, sen bana neler ettin.
Yedigün, (42), 1 Ocak 1949
Dünyanın En Tuhaf Mahluku
Akrep gibisin kardeşim,
korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.
Serçe gibisin kardeşim,
serçenin telaşı içindesin.
Midye gibisin kardeşim,
midye gibi kapalı, rahat.
Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim.
Bir değil,
beş değil,
yüz milyonlarlasın maalesef.
Koyun gibisin kardeşim,
gocuklu celep kaldırınca sopasını
sürüye katılıverirsin hemen
ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.
Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani,
hani şu derya içre olup
deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf.
Ve bu dünyada, bu zulüm
senin sayende.
Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
kabahat senin,
- demeğe de dilim varmıyor ama -
kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!
Nazım hikmet
Akrep gibisin kardeşim,
korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.
Serçe gibisin kardeşim,
serçenin telaşı içindesin.
Midye gibisin kardeşim,
midye gibi kapalı, rahat.
Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim.
Bir değil,
beş değil,
yüz milyonlarlasın maalesef.
Koyun gibisin kardeşim,
gocuklu celep kaldırınca sopasını
sürüye katılıverirsin hemen
ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.
Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani,
hani şu derya içre olup
deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf.
Ve bu dünyada, bu zulüm
senin sayende.
Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
kabahat senin,
- demeğe de dilim varmıyor ama -
kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!
Nazım hikmet
Aylak adam-yusuf atılgan
Yılkı atı-abbas sayar
işte deniz maria-ferit edgü
Üç istanbul-mithat cemal kuntay
Kaplumbağalar-fakir baykurt
Sinekli bakkal-halide edip adıvar
Zorba-nicos kazancakis
Beni asla bırakma-kazio ishiguro
Allah'ın garibi-nicos kazancakis
Memleketimden insan manzaraları-nazım hikmet
Sevgili arsız ölüm-latife tekin.
Yılkı atı-abbas sayar
işte deniz maria-ferit edgü
Üç istanbul-mithat cemal kuntay
Kaplumbağalar-fakir baykurt
Sinekli bakkal-halide edip adıvar
Zorba-nicos kazancakis
Beni asla bırakma-kazio ishiguro
Allah'ın garibi-nicos kazancakis
Memleketimden insan manzaraları-nazım hikmet
Sevgili arsız ölüm-latife tekin.
Şüphesiz Kırklareli'ye yapılan büyük bir ayıptır.
Bir de benim gibi yalnız yaşayıp yalnız ölenler var o daha vahim. Ölürken zaten yalnızsın önemli olan yalnız yaşamamak.
Mine söğüt'ün ilk romanı. Fantastik anlatımın Türk edebiyatındaki en başarılı örneklerinden biri. Mutlaka okunmalı
Biz bu şansla anca güve kelebeği olurduk.
Neden hala silik yemediğini anlamadığım yazarımsı.
Modlar göreve!
Modlar göreve!