bugün

sürekli şeker yiyerek mümkün olmayan hadise.
çürütebilmek için öncelikle ne olduğunun anlaşılması gereken kavramdır. yaradılış ile evrim aynı şey zannedildikçe ne çürütülebilir ne kanıtlanabilir böyle düşünenlere.
Bilime karşı olan insanlar, bilim insanlarının Evrim Teorisi’ni sanki bir din olarak gördükleri hayalini halk arasında pazarlarlar. Onların iddiasına göre biz evrimsel biyologlara göre evrim yaratılış mucizesidir, Darwin Tanrı’dır, günümüzde yaşayan Richard Dawkins gibi ünlü figürlerse peygamberdir. Bu iddianın komik bile olamayacak kadar saçma olması bir yana, bilim insanları evrime aşkla falan bağlı bile değillerdir! Tam tersine, bilim insanları aslen görevleri olan şeyi yaparlar: Evrim Teorisi’ni yanlışlamaya ve çürütmeye çalışırlar. Hiçbir evrimsel biyolog “Aman da benim Evrim Teori’m ne kadar da ciciymiş, aman da severim ben onu!” gibi çocuksu yaklaşımlarla onu korumaya çalışmaz. Evrim Teorisi, diğer bütün teoriler gibi bilim insanları tarafından sürekli saldırı altındadır. Akla hayale gelmeyecek, hayatınızda görmediğiniz ve duymadığınız canlıların evrimsel geçmişlerinden tutun da, en yakından tanıdığınız canlıların en bilindik özelliklerinin evrimine kadar istisnasız her canlının her niteliğinin evrimle ilişkisi sürekli test edilir. Bu alanlarda sürekli yeni veriler ortaya çıkarmaya çalışılır. Bu yeni verilerin, Evrim Teorisi’nin bugüne kadar öngörüleriyle uyumluluğu incelenir. Eğer bir tutarsızlık varsa, teori gözden geçirilir ve hatalarından ayıklanır. Yoksa, veriler teoriyi destekleyen kanıtlar olarak literatüre girer.

Evrimin çürümesi için yanıp tutuşan; ancak bunu bilimsel yöntemlerle yapamayacak kadar bilime nefret duyan insanlar, evrim sayesinde edindiğimiz öngörüler ve şu anda bu alana ait bilgilerimiz ile çelişen her olası verinin, teoriyi tamamen çürüteceği sanrısına da sahiptirler. Hayır, her ters veri, teoriyi çürütmez. Bazı veriler, bazı teorilerin öylesine temel varsayım veya bulgularına ters düşer ki, teoriyi tamamen bitirebilir. Örneğin yapılan bir araştırma, Evren’in başlangıcında bir tekilliğin var olamayacağını kesin bir şekilde ispatlasaydı, Büyük Patlama Teorisi ciddi anlamda sıkıntıya girerdi ve muhtemelen terk edilmek zorunda kalınırdı (ki günümüzde giderek artan bir bilim insanı kitlesi, Büyük Patlama’nın başladığı tekilliğin bilimsel bir sorun olduğunu ve muhtemelen bir başka teorinin soruna daha iyi bir çözüm önereceğini düşünmektedir). Bir teorinin kısmen ya da tamamen çürümesi kötü bir şey değildir. Bilim insanları için teoriler, dağlara taşlara adını yazdıkları sevdalar değildir. işlerinin bir parçasıdır, hepsi bu. Üstelik bir teorinin kısmen ya da tamamen çürümesi, bilim ve insanlık için iyi bir şeydir. Böylelikle var olan teorilerimizi gözden geçirerek güçlendirebiliriz ve yeni teoriler inşa ederek, önceki teorimizi çürüten verileri ve önceki teorinin açıklayabildiği verileri bir bütün olarak açıklayabiliriz.

Tabii ki söz konusu bilim düşmanları, bilimsel olarak gerçeğe yaklaşmanın önemini idrak edebilmiş kimseler değildirler. Onların aklındaki hayalindeki tek şey, bilim sayesinde mekanistik ve materyalistik bir şekilde rahatlıkla izah edebildiğimiz şeylerin (ki bu, şimdiye kadar üzerinde düşündüğümüz hemen hemen her şeydir) ortadan kalkması, böylelikle kendilerinin şahsi inanç ve din propagandasına yer açılmasıdır. “Bak, bilimin X Teorisi Y’yi açıklayamıyor; demek ki benim inandığım Z bunu yapmış olmalı!” Buradaki mantıksızlığı görebiliyor musunuz?

Peki soralım: Evrim Teorisi’ni zora sokacak bir bulgu ne olurdu? Birkaç farklı cevap verilebilir; ancak paleontoloji (fosil bilim) alanından gidecek olursak, cevap aslında çok basit: evrimsel sürecin kademeli değişim öngörüsünü bozacak, yani “sırayı bozacak” bir fosil bulmak! Örneğin, tüm primatların tarihinin 50 milyon yıl kadar öncesine gittiğini biliyoruz. Bu primatlar içerisinden insanların (Homo cinsinin) sadece 2 milyon yıldır var olduğunu da biliyoruz). Homo cinsinin içeriğinin birçoğunu ve atalarını ve bunlarla olan evrimsel ilişkilerini de biliyoruz. Bu durumda eğer ki 90 milyon yıl öncesine ait kayaçlardan bir modern insan (Homo sapiens) fosili çıkacak olursa, Evrim Teorisi çok kritik ve sıradışı bir darbe alacaktır!

Ancak buna dair bugüne kadar hiçbir bulguya rastlanmamıştır. Elbette bulunan ve önceki öngörülerle uyuşmayan bazı fosiller, ufak tefek akrabalık ilişkilerini düzeltmemizi sağlamıştır. Sık sık, yeni keşfedilen fosiller sayesinde bazı tür gruplarının ilk evrimleştiği tarihler geriye çekilmektedir. Fakat neredeyse hiçbir zaman torun olduğunu bildiğimiz bir türün atasının var olmasından önceye ait bir fosil bulunamamıştır. Örneğin modern bir kargaya ait fosil, dinozorlardan önceki sürüngenlerin yaşadığı fosiller arasında asla bulunmamıştır! Çünkü karga, dinozorlardan evrimleşmiş olan kuşların bir üyesidir. Dinozorların daha olmadığı bir zamanda, kargaların yaşaması beklenemez. Evrim Teorisi’nin öngörüsü budur; çünkü canlılar topyekün olarak, bir anda var oluvermemişlerdir. Kademeli olarak, daha önceki atalardan evrimleşmişlerdir. Evrimin bu öngörüsü, bugüne kadar istisnasız her türde doğrulanmıştır ve hiçbir şekilde yanlışlanamamıştır. Evrim Teorisi’ni insanlık tarihinin gördüğü en güçlü teorilerden biri yapan milyonlarca unsurdan biri de zaten budur.
evrimcilerin uğramadığı başlıktır. onlar kendi atasının maymunla akraba zannetsin bırakın.
içimde "dolaba koysalardı çürümezdi ehüehe" şeklinde bir espri doğuran olay.
Vurmayınız.
evrimi bir kere de sen çürüt..

kampanya hakkında bilgi için özel mesaj atınız..
elmalar curuyunce evrim curumus sayilmis tabi evrim varsa niye hala elmalar curuyor?

edut: basligi canlandiran elma nikli yazar kacmis gitmis.
eğer yer çekimininki gibiyse komikli olduğu kesin.
2016 yılındayız lan okuyup araştırıp yazın bir zahmet internet gütünüzün dibinde. Lütfen.
dolapta muhafa edilmezse çürür..
özen göstermek gerek..
müslümanlar bolca yapıyor bunu hobi oldu sanıyorum. (bkz: ortak ataya hala maymun diyen çomarlar var) inanmazsınız ama inanmadığınız şeyi güzel öğrenin.
olan gerçektir. halen daha maymunla ortak atadanız diyenler var. ateist ve evrimci cehaleti işte.
yıl olmuş 2015 . hala evrim teorisine inanmayan var. enteresan.
Olmayan şey çürütulmez. Kuytul hocam böyle dedi.
peşin edit : adnan oktar bir şarlatandır. tek savunma mekanizmanız adnan oktarcılıkla suçlamak olduğu için baştan bu adamın şarlatanlığını vurgulayalım. bizimde bir kedimiz var elbet ama onu ortalığa saçmıyoruz adnan oktar gibi. onun gerçek ilgi alanı bu.

şimdi başlayalım. ne diyor evrimci kardeşler? 2 tane stabil söylemleri vardır bunların.

1-evrim tek bir teori değildir, teoriler bütünüdür ve içinde çöken de ispatlanma ihtimali yüksek olan da bir sürü teori vardır.

2-her tartışma ortamında evrim ispatlanmış gibi konuşurlar. hiç birşey bilmeyen insan bunların söylemlerine bakarak evrimi bilimsel bir gerçek sanır.

öncelikle yineleyelim. evrim ispatlanmış, bilim camiası tarafından her şeyiyle kabul görmüş bir gerçek değildir. sadece ispatlama çabaları sürmektedir.

bir söylemlerini kabul ederim ki o da charles darwin in türlerin kökeni kitabında yer alan teorinin zorlukları başlığının 150 yıl öncesinde kaldığı. evrimciler zorlukların aşıldığı söylerler. evet darwin döneminde mikrobiyoloji, gen bilimi, mikroskop gibi kavramlar yoktu, hücrenin komplike yapısı, dna replikasyonu bilimiyordu. darwin in umudu bilimin gelişmesiyle tüm söylemlerinin doğru çıkacağıydı. en önemlisi paleontoloji zaman içinde avuç avuç ara form bulmalıydı, katmanlardan trilyonlarca ara form fosili fışkırmalıydı.

evet bilim gelişti, mikrobiyoloji ve gen bilimi ile insanın kökenine inildi, evet elektron mikroskopuyla bugün atomun ne olduğu bile çözüldü. en önemlisi paleontoloji gelişti ve kambriyen döneminde, bundan 540 milyon yıl önce canlı filumlarının bir anda ortaya çıktığını ortaya koydu.

bugün gelişen bilim dalları evrim teorisini tamamen çürütmüştür. dna ve rna mesela, ne oldukları bilimin gelişmesiyle ortaya çıkmış ve rna ile dna evrim için en büyük çıkmazdır.

önce dna ile başlayayım,

dna gibi olağanüstü bir yaratılışa sahip bir molekülü evrim teorisi henüz izah edemiyor biliyorsunuz çünkü özenle ve kusursuzca kodlanmış olağanüstü bilgi kaynağıdır bu dna.

kaldı ki konu dna zincirinin nasıl ortaya çıktığı sorusundan ibaret değildir. çünkü dna zinciri, içindeki olağanüstü bilgi kapasitesi ile birlikte var olsa bile, bu tek başına hiçbir şeye yaramamaktadır. canlılıktan söz edilebilmesi için mutlaka bir de bu dna zincirini okuyan, kopyalayan ve bu kopyalara göre proteinler üreten enzimlerin bulunması gerekir. yani canlılıktan söz edilmesi için hem dna adı verdiğimiz bilgi bankasının hem de bu bankadaki bilgileri okuyarak üretim yapacak makinaların var olması gerekir.

işin daha ilginç yanı ise dna'yı okuyup ona göre üretim yapan enzimlerin kendilerinin de yine dna'daki şifrelere göre üretilmeleridir. yani hücrenin içinde öyle bir fabrika vardır ki bu fabrika hem çok çeşitli ürünler üretmekte, hem de bir taraftan bu üretimi yapan robot ve makinaları da inşa etmektedir. tek bir noktasında eksiklik olsa işe yaramayacak olan bu sistemin nasıl ortaya çıktığı sorusu evrim teorisini tek başına yıkmaya yeterlidir.

burada şu soruyu sormanız lazım kendinize :

nasıl oldu da genetik bilgi, onu yorumlayan mekanizmalarla (enzimlerle ve diğer molekül yapılarla) birlikte ortaya çıktı?

ben şöyle bir cevap vereyim bu duruma : son derece kompleks yapılara sahip olan enzimlerin ve rna ile dna'nın aynı yerde ve aynı zamanda rastlantısal olarak oluşmaları aşırı derece de ihtimal dışıdır. bunların birisi olmadan diğerini elde etmek de mümkün değildir. dolayısıyla insan, yaşamın kimyasal yollarla ortaya çıkmasının asla mümkün olmadığı sonucuna varmak zorunda kalmaktadır. ''hayatın kimyasal yollarla ortaya çıkması imkansız'' demek, ''hayatın kendi kendine oluşması imkansız'' demektir. bakın bu durum gerçekten de mucizedir.

dna için son sözlerim şöyle olsun,

evrimin dna için cevaplayamadığı ve ''bilim gelişecek cevaplanacak'' dediği sorular var. genetik şifre ilk kez nasıl ortaya çıkmıştı ve nasıl evrimleşmişti? bugün yaşayan tüm organizmalarda hem dna'nın replikasyonu hem de dna şifresinin etkili bir şekilde çevirimi süreçleri son derece kesin enzimlere gereksinim duymaktadır. aynı zamanda bu enzimlerin moleküler yapılarının dna'nın kendisi tarafından kesin bir şekilde belirtilmiş olması dikkate değer bir evrimci gizemi ortaya çıkarmaktadır. şifre ve şifreyi çevirme yolları evrim sürecinde kendiliğinden mi ortaya çıkmıştı? böyle bir rastlantının gerçekleşmiş olabileceğine inanmak neredeyse akıl almazdır. bu bulmaca darwinden önceki dönemde olduğu gibi darwinden sonra da evrimden kuşku duyanlar tarafından özel yaratılış için en güçlü kanıt türüdür. ya da şöyle diyeyim yüksek organizmaların genetik programlarının yapısı milyarlarca bit bilgiye ya da bin ciltlik bir kütüphanenin içindeki tüm harflerin dizilimine eşdeğerdir. bu denli kompleks organizmaları oluşturan trilyonlarca hücrenin gelişimini belirleyen, emreden ve kontrol eden sayısız karmaşık işlevin tamamen rastlantıya dayalı bir süreç sonucunda oluştuğunu iddia etmek insan aklına yönelik bir saldırı gibi geliyor bana. ama bir evrimci bu düşünceyi en ufak bir şüphe belirtisi bile göstermeden kabul etmekte. anthony flew hariç. böyle büyük bir ateist sadece dna'nın yapısının ortaya çıkarılmasından sonra her şeyin bilinçli bir zeka ürünü olduğunu kabul edip ateizm yolunda yıllarca etkilediği insanlardan özür diledi.

şimdi gelelim rna'ya,

ilk canlı hücrenin nasıl oluştuğu üzerine evrimcilerin tarihteki ilk açıklamaları cansız maddeden canlı madde türemesiydi biliyorsunuz. hatta çürümüş ette oluşan kurtlar en öenmli kanıt olmuştu ki aslında bozulan ete konan sineklerin larvaları olduğu çok sonraları meydana çıktı. cansız maddeden canlı madde türemesi teorisi çok gerilerde kaldı ama bir teori çürüyünce bir başka teoriye tutunma arzusu evrimcilerde gene baş gösterdi. kızmayın bana ama bu böyle gerçekten.

alexander oparin di sanırım. bu oparin isimli rus biyolog ilkel dünyada bir takım tesadüfi kimyasal reaksiyonlarla ilk önce proteinlerin oluştuğunu, bunların birleşmesiyle de hücrelerin doğduğunu ileri sürdü. oparin in 1930lu yıllarda ortaya attığı bu iddianın en temel varsayımlarının bile yanlış olduğu ise 1970li yıllardaki bulgularla anlaşıldı. oparin in ilkel dünya atmosferi senaryosunda organik moleküllerin oluşmasına imkan verebilecek metan ve amonyak gazları yer alıyordu. ama gerçek atmosferin metan ve amonyak temelli olmadığı, aksine bir de organik molekülleri parçalayan oksijen gazından bol miktarda içerdiği anlaşıldı ve bu durum moleküler evrim teorisi için büyük bir darbe oldu, ''ilkel atmosfer deneyleri''nin tümünün geçersiz olduğu anlaşıldı. bu nedenle 80li yıllarda yeni arayışlara girişildi. bunun sonucunda ilk önce proteinlerin değil, proteinlerin bilgisini taşıyan rna molekülünün oluştuğunu öne süren ''rna dünyası'' senaryosu ortaya atıldı.

bu senaryoya göre, bundan milyarlarca yıl önce her nasılsa kendi kendisini kopyalayabilen bir rna molekülü tesadüfen kendiliğinden oluşmuştu. sonra bu rna molekülü çevre şartlarının etkisiyle birdenbire proteinler üretmeye başlamıştı. daha sonra bilgileri ikinci bir molekülde saklamak ihtiyacı doğmuş ve her nasılsa dna molekülü ortaya çıkmıştı.

hücrede bir proteine ihtiyaç duyulduğu zaman dna molekülüne bu ihtiyacı bildiren bir sinyal gönderilir. bu sinyali alan dna hangi proteine ihtiyaç duyulduğunu anlar ve ardından bu proteinin aminoasit diziliminin bilgisinin bulunduğu bölümün bir kopyasını çıkarır. bu kopyalanan bilgi üretilecek proteinin bilgisini taşıyan mesajcı rna'dır. mesajcı rna kopyalandıktan sonra çekirdekten çıkarak proteinin üretim fabrikaları olan ribozomlara doğru yola koyulur. aynı anda dna dan kopyalanmış olan bir diğer rna aminoasitleri taşıyarak ribozomlara getirir. her amino asit kendisine özel bir taşıyıcı rna ile taşınır. üretilecek olan proteine ait amino asit diziliminin bilgisini taşıyan mesajcı rna ribozomun üretim bölgesine yerleşir. taşıyıcı rna getirdiği amino asitlerle birlikte mesajcı rna'da bildirilen sıraya uygun şekilde karşısına geçer. yine dna'dan kopyalanan bir başka rna molekülü mesajcı rna ile taşıyıcı rna nın birbirine bağlanmasını sağlar. yan yana gelen taşıyıcı rnaların getirdiği amino asitler aralarında peptid bağı oluşturarak protein zincirlerini meydana getirirler ve getirdiği yükü boşaltmış olan taşıyıcı rnalar da ribozumdan ayrılır. daha sonra üretilen protein de kullanılacağı yere doğru yola çıkar.

her aşaması ayrı bir imkansızlıklar zinciri olan bu hayal etmesi bile güç senaryo, hayatın başlangıcına açıklama getirmek yerine, sorunu daha da büyütmüş ve pek çok içinden çıkılmaz soruyu gündeme getirmiştir sayın evrimciler.

1- daha, rna yı oluşturan nükleotidlerin tek birinin bile oluşması kesinlikle rastlantılarla açıklanamazken, acaba hayali nükleotidler nasıl uygun bir dizilimde bir araya gelerek rna yı oluşturmuşlardı?

2- tesadüfen oluştuğunu farzetsek bile, yalnızca bir nükleotid zincirinden ibaret olan bu rna hangi bilinçle kendisini kopyalamaya karar vermiş ve ne tür bir mekanizmayla bu kopyalamayı başarmıştı? kendisini kopyalarken kullanacağı nükleotidleri nereden bulmuştu?

3- kaldı ki eğer ilkel dünyada kendini kopyalayan bir rna oluştuğunu ve ortamda rna nın kullanacağı her çeşit amino asitten sayısız miktarlarda bulunduğunu farzetsek ve bütün bu imkansızlıkların bir şekilde gerçekleşmiş olduğunu düşünsek bile, bu durum yine de tek bir protein molekülünün oluşabilmesi için yeterli değildir çünkü rna, sadece proteinin yapısıyla ilgili bilgidir. amino asitler ise hammaddedir. ancak ortada proteini üretecek ''mekanizma'' yoktur. rna'nın varlığını protein üretimi için yeterli saymak, bir arabanın kağıt üzerine çizilmiş tasarımını o arabayı oluşturacak binlerce parçanın üzerine atıp sonra arabanın kendi kendine montajlanıp ortaya çıkmasını beklemekle aynı derecede saçmadır bence. ortada fabrika ve işçiler yoktur ki bir üretim gerçekleşsin.

bir protein, hücre içindeki son derece karmaşık işlemler sonucunda pek çok enzimin yardımıyla ribozom adı verilen fabrikada üretilir. ribozom ise yine proteinlerden oluşmuş karmaşık bir hücre organelidir. dolayısıyla bu durum ribozomun da aynı anda tesadüfen meydana gelmiş olması gibi bir akıl almaz varsayımı beraberinde getirecektir.

rna dünyası tezinin gerçek olabilmesi için rna nın proteinlerin yardımı olmaksızın kendini kopyalayabilme özelliği ve protein sentezinin her aşamasını gerçekleştirebilme özelliği olması gerekir ki böyle bir şey anlattığım gibi mevcut değildir.

buraya kadar yazdıklarım sıkıcı gibi gözükse de gerçektir ve evrim bu gerçeklere asla tek cevap veremez. bu yüzden neandertaller derler, steve projesi derler, ''galileo da böyleydi ama bilim geliştikçe galileo nun haklılığı ispatlandı'' der. neandertallerin ispatlarıyla kayıp bir ırk olduğunu, steve projesinin komedi olduğunu, galileo-bilim gelişmesi söyleminin onların aleyhine geliştiğini ve bilim geliştikçe evrimin köşeye sıkıştığını, canlıların başlangıcının dünya dışından gelen bakteriler aracılığıyla olmadığını ispatlayarak söyledikçe, tüm bunları anlattıkça en sonunda susarlar.

gün gelecek, 100 yıl sonra falan o gelecek dönemin gençleri kendi arasında konuşacak ve evrimden ''ulen bir zamanlar insanlar böyle bir hipoteze nasıl olmuş da inanmışlar'' diyerek gülecekler.

gerçekleri görmek zor değil, zor olan inandıklarınızı sorgulama gücüne sahip olabilmeniz.

yoruldum yazmaktan ben gidiyorum. bakardicola ile bir başka evrim teorisinin çürütülmesi köşesinde görüşmek üzere.
evrim teorisinde denizde bir balığın denizin dibinde yürüyüp sonra karaya çıkmasından bahsedilir. Bu balık yakın geçmişte japonyada bulundu ve denizin dibinde yürümediği ispatlandı. Olayın dini boyutuna girmiyorum. Bilimsel yaklaşıyorum.
Günümüzde hala ortaçağ mantığıyla evrimin savunulması o kadar komikki. Hala spontane jenerasyon hurafesi ile cevaplar geliyor. Efendim demişiz ki ilk canlı hücrenin nasıl oluştuğuna dair bir açıklamaları yok. Herşey zaman ve tedasüfe bırakmışlar..Tabi yersen..Enteresandır , çamaşır makinası ve zar atma örneği bile verilmiş..Ne alaka? kel alaka tabi.Cansız maddeden canlı hücrenin çıkması , sonrasında bu canlı hücrenin eşini yaratması , sonradan çoğalması , milyonlarca hayvan çeşidine dönmesi ve tabi insan denen düşünebilen bir canlının ortaya çıkması..Mümkünmü? en başta biyolojinin en temel kanununa aykırıdır.
Hadi biz kör cahiliz..Hani bilim bilim der durursunuz ya.Bu iddianız Fransız biyolog Louis Pasteur tarafından yıllar önce yıkıldı zaten.
Hayat hayattan gelir kardeşim. sıyrıl şu maddecilikten.
Senelerdir yemediğiniz halt kalmadı..Bilim bilim dediniz evrimi kabul ettirebilme uğruna kemikler üzerinde yapmadığınız sahtekarlık kalmadı..Kimi insanların mahvolmasına sebep oldunuz..Öyle ya , sizin kuramınız ne diyordu? gelişmiş toplumlar , medeni olmayan toplumları yok edecektir (türkler de dahil)..seneler boyunca zayıfları ezdiniz sömürdünüz fakat yok edemediniz.Misal ruh yok dediniz..Çok bilimselsiniz ya..Amma velakin bilim ruhu kabul etti , üniversitelerde kürsüler açtı , ruh üzerine hastaneler açıldı , uzmanlar yetişti..bu gelişmeler sonrası 3 maymunu oynadınız teorinizdeki gibi.görmediniz duymadınız bilmiyorsunuz.
Aslında var ya , birçoğunuz savunduğunuz evrime bile inanmamaktasınız..sadece doğru olmasını istediğiniz için savunmaktasınız..
kişisel rahat ve konfor ve zevk yüzünden yani nefsin peşinde koşturma sebebi ile bir teoriyi adeta tutnacak bir dal olarak gören inançsız kişilerin çokta umursamadıkları durumdur .

çürüse dahi huylu huyundan vazgeçmeyecektir . Allah ın diledikleri müstesna ! yoksa teoriden bol ne var ?

kafirler olacak ki sınav maksadına uygun işlesin . malum her an seçimler yapıyoruz hemde bir zamanlar zaman bile yokken şimdi bu seçimleri neden yaptığımızı düşünmek tabi bazılarını düşündürmez bile .

her halta bir kulp takma, bahaneler üretme ile her konunun üstesinden gelmeye çabalıyor bu kişiler ancak Allah vaadinden dönmez .

kainatın kuranı kerimde belirtildiği üzere tıkır tıkır işlediğini söylememe gerek yok bütün kitaplar bütün insanlık şaşabilir ama kuran ı kerim asla şaşmaz .

indiği tarihdeki teknolijik yokluğa rağmen içersinde ki bilgiler başlangıçtan sona kadar olan bilgiler yani . kafir bilim adamı Allah var der mi ?

demez neden ? çünkü kafir ! pekii kafir bilim adamlarına kimler inanır ? tabiki yine kafirler ve belki imanı çok az kalmış artık gitti gidiyor denebilecek kişiler geçici dünyaya aldanan kişiler .

inançlı bilim adamlarının aksine yani .

her canlı ölümü tadacaktır bunu hiç bir bilim adamı inkar edemez buda şahsen inanmak için yeter zaten inanmayanda inanmak istemediği için inanmaz zaten . bilir ama inanmamayada devam eder .

özgürlük der zevk almak der gönlümce yaşamak der işin içinden çıktığını sanar kendisini kandırır halbuki .

kainattaki kapladığı yeri bir kum tanesinden bile milyonlarca kat küçük olan bir zerrenin (dünya evet) üzerinde ! ve o zerre çok hızlı bir şekilde dönerken bile özgür olduğunu sanar avutur kendini ölümde az ilerde belki azdan çok daha onu bekler . bir zamanlar doğmanın ne demek olduğunu bile bilmezdik çünkü yoktuk ama şimdi varız ve ölümde kulağımıza geldi !!! bir kere yapcak birşey yok yani hayattayız ölüm var artık .

özgürlük der ama oksijensiz yemeden içmeden yaşayamaz yemek yemeye su içmeye acaba kim mecbur etti ? bu kadar sistematik bir düzen neden yok iken var oldu sebebsiz hiç bir şey yok iken bunların
şimdi var olmasına sebeb nedir . kafir bu tip soruları kendisine sormaktan bile tırsar hemen ölüm aklına gelir cunku tadı kaçar ama ölüm kaçmaz ölümden de kaçılmaz .

ölüme mahkum edilmiş insanların özgürlük diye kendilerini kandırmaları ne kadar da saçmaymış değil mi ?

oysa ölüm inananlar için kavuşmaktır en sevgili olana sevgiyi yaratana sevgiyi sevdirene . güle diken ekleyene . yumurta ile kabuğu arasındaki incecik zarı dahi ihmal etmeyene .

sınav henuz bitmedi ! sabırla bekliyoruz çok şükür .
çürüme; tersine evrimsel bir geçiş aşamasıdır.
Canlılar içinde olan adaptasyon süreçleri hiçbir kesim tarafından evrim olarak kabul edilmez. Evrim, farklı canlı türlerin, farklı canlı türlere evrildiğini söyler. Bunun haricinde olan değişiklikler adaptasyon süreçleridir. Bunun için hawaii'ye gitmeye gerek yoktur. Bu durum her yerde görülebilir.(Örnek: Boz ayılar - Kutup ayıları....)
Mutasyon olmuşsa eğer kromozom sayılarında ve dizilişlerinde farklılık olması gerekir. Bunu ispatlayan hiçbir canlı türü, ara canlı türü yoktur.
Bu fikir acaba olabilir mi mantığından çıkmıştır. Ne yazık ki Allah'ı inkar etmek isteyen kesimlerce amansız bir şekilde savunulmaktadır.
Sadece kendilerine yazık ediyorlar maalesef.
yanlış önermedir.zira yaratılışın dini hikayelerdeki gibi olduğu ispatlanmadığı gibi çürütülmektedir.
(bkz: bir geçiş formu olarak kürt)
evrim teorisi çürütülmemiş aksine kabul edilmiştir örnek olarak hawaii ye gelen bir meyve sineği orda geçirdiği yıllar boyunca 800 farklı türe evrilmiştir. (uzun kanatlı kırmızı gözlü vs.) evrimsel süreçler hem doğada hemde laboratuvar ortamlarında bir çok kez gözlenmiştir Evrimin kanıtları ve canlıların ortak atadan geldiği, bilim insanlarının uzun yıllar boyunca çeşitli alanlar ve disiplinlerde yürüttüğü canlıların akrabalık derecesi ve ortak kökenine dair çalışmalarda ortaya çıkarılmış olup bu kanıtlar, evrimsel süreçlerin meydana geldiğini göstererek evrimin bir olgu olarak gerçekliğini doğrulamış ve Dünya üzerindeki yaşamın türlülük ve çeşitliliğine neden olan doğal süreçler hakkında bir bilgi zenginliği sağlamıştır. Bu kanıtlar, yaşamın zaman içinde nasıl ve neden değiştiğini açıklayan ve bilimsel bir kuram olan modern evrimsel sentezi desteklemektedir. Evrimsel biyologlar, test edilebilir varsayımlarda bulunup hipotezleri test ederek ve nedenlerini açıklayan ve gösteren kuramlar geliştirerek ortak ata gerçeğini belgelerler.
nuh tufanından gelen köpeğin kedinin şuanki yüzlerce köpek ve kedi türünü oluşturduğuna müslümanlar olarak inandığımız için asla olmayacak durumdur, türlerin değişip bu hale gelmeside bir evrimdir, onu inkar edersek tufanı, tufanı inkar edersek yalanladığımız için kuranı inkar etmiş oluruz. yani pitbull, kangal, sibirya kurdu o zamanlar nuh gemisine binen iki köpekten türedi eğer bir müslüman bunu kabul ederse evrimi kabul ediyordur etmezse zaten kuranı yalanlamış olur.

(bkz: nuh tufanı ve evrim)
Aynaya bakilarak yapilmasi mumkun olandir.

Dustan sonra kendime soyle alici gozle bi baktim da; su guzellikteki bi insan, maymundan gelmis o la maz?