bugün

replikleri rezil kıro dizi.

--spoiler--
hüseyin kenan düğününde yeni bestesini çalmaktadır. o esnada leyla, lamia'ya telefon eder, lamia o ses der, yeni bestesi falan filan. telefonda besteyi dinler lamia.
--spoiler--

tamam biz de ufaktık böyle şarkı neyin dinletirdik de, güzide bir tv dizisine bu yakışmadı. reşat nuri ters dönüyordur maazallah.
kötü karakteleri ile göz dolduran dizidir.
saib paşası bir alem, oğlu, one night stand için her daim hazır gibi bakan nimet'i valla karakterler cuk olmuş.

bir de lamia her bölüm ağlıyor ya bir kağıt mendil firması sponsor olsun.
bir keman virtüözünün şaheser bestelerini, klasik sazlardan olan keman ile icra etmesi çok hoştur da, da işte... sokaktaki herhangi birinden tutun da hapishanedeki paçoz koğuş karılarının bile onu tanımasıdır garip ve bir o kadar da komik olan. tanımayı geçtim bütün besteleri ezbere biliniyor, yenisi derhal ayırt ediliyor. burası türkiye, şarkıları dillerde dolaşan bir arabesk kralı veya popstar değil ki bu !

dizide hayat bulan cemil, cemil, cemil, saib bey, cemil, nimet hanım ve cemil karakterleri oyuncu seçimi ile tam isabet olmuştur. hakkını vermek lazım.
yiğit özsenerin döktürdüğü dizidir.
özellikle bu hafta izlerken cemil'i öldürme planları yaptığım dizidir.bi oyuncu rolünün bu kadar mı hakkını verir,bu kadar mı kendinden nefret ettirebilir?o dizideki en iyi oyuncu tartışmasız yiğit özşener dir.tebrik ediyorum kendisini
birisi diğerine kötü bir haber yada şaşırtıcı birşey söylediğinde mutlaka bu zoom efektinin kullanıldığı dizi.

+kenan kaza geçirmiş
-ne!! (zoom)
+cavidan bebeğini düşürmüş
-yaa!! (zoom)
+bende bi kabız olmuşum ki
-aman allah ım (zoom)

ama sırf Toygar Işıklının muhteşem şarkılarını dinlemek için bile izlenir. albümünün çıkmasını dört gözle bekliyoruz...
gidilendir.
Dünyanın en güzel şarkılarıyla dünyanın en güzel ağlayan insanlarının dizisi. *
hüseyin kenan'ın aşk dudaklardan kalbe inmeyecek sözü ile anlam kazanan dizi. bu bir yaz eğlencesi der lamia'ya ona dokunurken.

"seni seviyorum
beni sevmiyorsun. bunu düşünmeni bile istemiyorum
peki seni sevmiyorum, bir günde sevilmez zaten...." *
yeni sezonun ilk bölümünde şaşırtıcı bir şekilde 5 bölüm sürmesi gereken lamia'nın bulunması olayı bir bölümde gerçekleşmiştir. ama bu bir şaşırtmaca taktiği olabilir tabii.. kanımca birkaç bölüm msonra dizi yine eski temposuna dönecektir.inşallah dönmez..
her sahnede her karakterine zoom yapabilen*, kendinden iyice tiksindiren zamazingo.gıcığım o zoom yapıp duran şahsıyete.
brezilya dizisi yapımcılarının seyretse "ulan bu kadar entrikayı biz bile yapamazdık" diyeceği dizi. kanımca dudaktan kalbe adlı romandan baya bi kopmuştur. ama müziği güzeldir.
izlemem etmem, ancak gözüme çarptı bu akşamki bölümünün başı. cemil adlı karakterin 5 dk lık bir basit bir karakter analizi sonucu klavye delikanlısı olduğu kanaatine vardım.

(bkz: klavye delikanlısı)
(bkz: boku cıkmış diziler kervanı)
bir başka yaprak dökümü vakası.
bu iki dizi birbirlerine inat olsun diye devam ediyor bence. bir tür sidik yarışı. bu sidik yarışını en iyi şurdan anlıyoruz; yaprak dökümün'ün levent tuncel'i yaprak dökümü'nden ayrılır ayrılmaz soluğu dudaktan kalbe setinde almıştır. kapış kapış gidiyorlar herhalde. şimdi de nispet olsun diye birbirlerinin oyuncularını çalmak modası var sanırım. bu ne rezillik be?
efendim, dizi film izleme alışkanlığım yoktur. nedense diziler beni sıkar hep. öyle uzun uzadıya bir ya da bir kaç diziyi sürekli takip etmek zor gelir bana. hele hele türk dizilerine ayrı bir gıcığım var. o anlamsız diyaloglar, o oyuncu artığı kişilerin iğrenç yapaylıkları, o gerçek dünyadan kopuk, pek bize özgü olmayan sahteden yaşamlar, o bitmek bilmeyen kurgu, senaryo yönetmen hataları, o vakit doldurma kaygısı güden ve dakikalar boyunca süren araya bir reklam daha sıkıştırabilmek adına diziyle ve konuyla alakasız donuk ve bön bön bakışlar içeren durağanlıklar her zaman irrite etmiştir beni.
her neyse.
dün akşam ntv'de yayınlanan emre kongar'lı, mehmet barlas'lı yorum farkı adlı proğramı izliyorum. günün konusu alevi hakları. fakat yine konu dallandırılıp budaklandırılarak merkezinden şaştı. yok efendim osmanlı'nın hoş görüsüymüş, avrupa birliği uyum süreciymiş, ortadoksmuş, katolikmiş, sunniymiş derken yine biz zavallılar bu iki adamın entelektüel orgazmlarını takip etmek zorunda bırakıldık. bir de vazgeçilmezimiz olan kıraathane muhabbetlerinin klişesi laiklik hikayesi var tabi. proğramın isminin yorum farkı olduğuna bakmayın, ikisi de aynı şeyleri söylüyor aslında. birisi çıkıp laisizm ile secularism arasındaki farkı öğretmeli artık bu adamlara. derken proğram bitti ve ben bünyemde biriken o sinir ile kanallar arasında zaping yapmaya başladım. birden gözüm bu malum diziye takıldı ve kısa bir süre izleme gafletinde bulundum. romanını okumadığım, diziyi de takip etmediğim için konuya mümkün mertebe uzağım. fakat diziyi izlediğim kadarıyla, eğer konu buysa, bazen türk edebiyatının zenginliğinden dem vuruyoruzya, bombok bir edebiyatımız var demekten kendimi alamıyorum.
dememek için de bu durumun eserin çağımıza ve televizyona uyarlanmasından kaynaklandığı zoraki tespitini yaparak topu taca çıkarmayı tercih ediyorum. aşk hikayelerinden hiç bir zaman haz etmemişimdir zaten.
ortada, esasında gözleri felfecir okuyan eciş bücüş, histerik ve ezik bir lamia karakteri var. baş kahramanımız bu sanırım. bir de bunun vakti zamanında tokmakçılığını yapmış, deve gibi kara kaşlı kara gözlü bol kıllı bir oğlan var. esas oğlan da bu diye tahmin ettim. ancak bu adam pek bir pasif, miskinin biri resmen, kızı hamile bırakacak kudreti de nereden buldu bilemem. neyse işte bu lamia sanırım bu oğlandan hamile kalmış sonra da doğurmuş ve sebebini anlayamadığım bir şekilde bu zengin aileden dışlanınca bebeğiyle birlikte kendisine başka bir zengin aile buluvermiş. varsın bulsun sözümüz yok kadının yaşam tarzı bu belki de. bu yeni bulduğu aileninde bir oğlu var. boyu esas oğlanın beline falan geliyor. fakat boynuzlarını da dahil edersek boyları eşit sayılır. biraz saftirik bir oğlancık bu. öyle olmasa elin loğusa karısını yanındaki p.ciyle beraber evinde ağırlamazdı. bir de vamp bir kötü kadın karakteri var. tüm seksapelitesiyle bu zengin ailenin evine gelerek lamiaya çemkirip çemkirip, sonra da lamianın bebeğini almak için 500000 ytl'lik bir çek yazıp, suratına fırlatılan kağıt parçalarıyla kıçına bakaraktan mekandan uzaklaştı. düşünsenze 500000 ytl şehzade sanki velet.
bir de bu ufak boylu oğlanın bir babası var " merak etme lamia onların parası varsa bizim de paramız var" falan diyor. bu adam da böyle zengin adam karakterine hiç uymuyor esasında, silik birisi, param var falan diyor ama ben yemedim abi. tavşan gibi ortada dolanıyor zıpzıp, otoriter birine de benzemiyor. bunlar villa tipi bir yerde yaşıyor. öbür aile de aynen. zaten konu da bu iki kiralık mekan dışına pek taşmıyor. adamlar zenginiz falan diyor ama ortada bir güvenlik, hizmetçi, bahçıvan falan yok. bırakın güvenliği kapıya insan bir bekçi diker arkadaş. uzun oğlan zikini eline aldı sallaya sallaya geldi daldı içeriye. bu sıra da lamia evden ayrılmaya uğraşıyor tabi ama pek gönülsüz gibi ve şu diyalog patlıyor tam o esnada.
diyaloğu yazmadan evvel bu diyalogun konuşmacıları olan lamiyı kafasını ziktiğim lamia nın baş harflerini kullanarak kısaltacağım. cemili c ile, cemilin babasını da adını bilmediğim için cb ile kısaltıyorum buyrun;

cb : oğlum lamia bu evden gidiyor.
c: hayır?
kzl: cemil lütfen daha fazla ısrar etme ?? ( nasıl yani)

ulan lamia adam ısrar etmedi ki zaten. sadece hayır dedi onu da ne maksatla dedi anlamadık zaten.
sayın okur sanırım şimdi daha iyi anlamışsındır lamia'yı neden kzl ile kısattığımı.

ayrıca bu dizide bir gazeteci fobisi var gidiyor aga. evde kavga oluyor oğlanın babası "aman millet dışarıda gazeteciler var" diyor. dışarı çıkıp gezmek istiyorlar ama hemen sonra, "dışarıda gazeteci var nereye çıkacağız " diyorlar. bu gazeteci mefhumu 5 dakikaya bir tekrarlanıyor sürekli. böyle tuhaf, münzevi, karantina altında mümkün olduğunca gazetecilerden izole bir yaşam sürüyorlar. hani korku filmlerinde olurya bir kaç kişi bir mekanda sıkışıp kalır, dışarı çıkamazlar hani. çünkü dışarıda bir sürü hortlak, canavar ve bilimum psikopat katil kolgezer. işte bu filmde de gazeteciler böyle tasvirlenmiş. mübarek gazeteci gazeteci değil, tıpkı bir karabasan, bir kabus sanki.
dizideki bu halleri görünce, dört tane aç adamın biraz parayı bulup da kuyrukları yağlanınca dünyanın kendi etraflarında döndüğü sanrısına kapıldıklarını düşünmedim değil.
bir de bu adamlar para deryasında yüzüyorlar ama, hiç çalıştıklarını göremedik nedense. sürekli evde oturuyorlar çünkü dışarıda gazeteciler var. evde durdukları süre içerisinde de hiç bir işle meşgul olmuyor, sanatsalı geçtim yaşamsal bir faaliyet göstermiyorlar. bunalım, bunalım bir aşağı bir yukarı yürüyüp duruyorlar hep. zenginlik böyle bir şey demekki. hiç bize benzemiyorlar, insana bile zor benziyorlar lan. tek yaptıkları boşboş konuşup, sürekli birilerini fikfiklemeye çalışmak ve pesimist pesimist dolaşmak.
cahil halkımız böyle dizileri izleye izleye oblomovlaşıyor demekki.
bu diziyi izliyormuyum evet izliyorum.pişmanda değilim güzelmi orası tartışılır.üstadın romanından diziye uyarlama.başları güzeldi müzikler o imkansız aşk lamianın her bölümde döktüğü(biriktirseler keban barajı dolardı kesin) göz yaşları ki hakkaten çok iyi ağlıyor mükemmel bir oyunculuğu var neyse işte o göz yaşları insanı baya bir etkiliyordu.hüyeyin kenan gün de kibirli gururlu erkek rolunde bizi iyice etkiledi lamia ile kenan birleşsin diye halk neredeyse sokaklara dökülecekti ama noldu bizim o beyenmediğimiz burnumuzu kıvırdığımız gaddar dediğimiz cemil lamiaya öyle bir aşık olduki izleyenlerin dudakları uçukladı o son mektup neydi öyle..kenan pabucunu elleriyle cemile verdi çokta güzel oldu orası ayrı. gelelim sonuca dizinin formatı değişti bunu kitabı okumayanlar bile anlar kenan gün kaybeden yok yere gurur yapan kibirli adam olarak dizi tarihine geçeceği ispatlandı dün itibari ile..
reşat nuri güntekin romanı. son zamanlarda romandan dizi sıçma furyasının son ayağı. süreli ağlayan bir kız, çelik prensesi cavidan, baygın gıygıycı kenan , çakal carlos cemil ve ceyar kılıklı paşa baba gibi enterhasan insanların boy gösterdiği anlamak için üç beş takla atmak gereken dizi. burak hakkı kemancıyı, aslı tandoğan da lamia denen esas kızı canladırıyor. ünlü kemancı hüseyin kenan paşa dayısının konağında besleme gibi duran lamia ya kayar. ama ; söz ver lamiş bu aşk dudaktan kalbe inmeyecek, sabah kalktığında beni tanımayacaksın der.kız dünden razı gönül rızası ile verir. bu ara da köşk ün çaka lı cemil da lamia ya hastadır. aynı zamanda kemancıya gıcıktır. kemancı bunun karısını araklamıştır zamanında. bunun karısı da yanıktır kemancıya. ölenler olur vs vs. ardındna lamiş gebe kalır. hapishaneden arkadaşı olan kızın evine taşınır , babasıyla evlenir. ilk başlarda iyi niyetli olan kırtasiyeci amca sonradan niyeti bozar. bir anda üç beş erkeğin arasında kalan lamia boyuna ağlar. kemancı çocuğun kendisinden olduğundan şüphelenir, lamiş in peşini bırakmaz. ama lamiş gururlu ve fakirdir yüz vermez, oğlanı melettirir. iyi de yapar. var mı sikip sikip kaçmak dedirtir izleyenlere. sonra araya kemancıya yanık başka bir hatun girer. çinli olmakla türk olmak arasında kalmış bir prensestir. çelik işiyle iştigal eder.adı çelik prensesi cavidan dır. pamuktan prenses mi olur prenses dediğin taş gibi olur önermesine birebir uygundur.yalnız kafaya kese kağıdı geçirilmesi elzemdir. olaylar gelişir durur. bı dizi de herkes birbirine aşıktır.bir hatuna 5 erkek falan düşmektedir. yan rollerde yine nimet diye genel verici cinsinden bir çakal hatun mevcuttur. bu hatun hem çakal cemili hemde gıy gıycı kenana a kıldır. sürekli işlerine taş koymaktadır. vakti zamanında cemil denen adama vermiştir. hatta yatakta kocası tarafından basılmışlar, adamın intiharına sebebiyet vermişlerdir. herkesin yüzünde gereksiz bir acı, burukluk vardır. müzikler zaten akıllara zarardır. bu arada lamiş in karnı büyümeye başlar. kimin lan bu çocuk sorunsalı eşliğin de envayi çeşit entrika nın döndüğü kimin eli kimin götünde bir dizi. kör tuttuğunu siker misali kim kimi denk getirirse gırtlağına çöküyor.
dün itibari ile final bölümü yayınlanan, insanı sonu ile için ağlatan, kitaba da bir nevi uyan dizidir. sonunda ki leyla nın söylediği(toygar ışıklıya ait olan) şarkı ile bizi iyice bizden etmiştir.

bu bir veda
bir tebessüm
yaz güneşine
bir nefes dağ kokusuna
açık kurşuni mehtap içinde
bir veda;
kaybolmuş aşklara hayata
mağlubum;
derin sevdalara
büyük ihtiraslara mağlübüm
ben hayatın mağlübüyüm
derin sevdaların beceremedim
mağlübüm
ben hayatın mağlübüyüm
derin sevdaları beceremedim
mağlubum...
final bölümüyle şaşırtan dizidir. dizi başladığından beri ağlak bir şekilde dolanan melankolik lamia son bölümde oynak, aşk sarhoşu biri haline geldi.
toygar ışıklının tam anlamıyla ünlü olmasına yarayan dizi.
kendisi o kadar olmasa da müzikleri güzel olan diziydi.
kitaptaki anlam şudur. gayet behlül tarzında çapkınca dolaşan kenan için aşk sadece dudaktadır. öper koklar o kdr. ne zaman gerçekten severse, işte o zaman aşk dudaktan kalbe inmiş olur. kitabın adıda burdan gelmektedir. lakin lamiaya olan aşkı dudaktan kalbe inmiştir.
şimdilerde cine 5 ekranlarındaki tekrarlarından takip ettiğim, toygar ışıklı nın muhteşem keman melodileriyle dizi müziklerini coşturduğu gayet izlenilebilir dizi. en bayıldığım karakterse hiç şüphesiz makbule dir. hafiften deli, biraz kalbi kırık, oldukça da espiritüel karakterin hakkını güzel vermektedir başarılı oyuncu.
bütün başrol oyuncularına hayranlığımı sunarım... mükemmel bir dizi, her ne kadar yaprak dökümüne özenerekten çekildiyse de, yaprak dökümünden çok çok daha başarılı ve kaliteli bir diziydi... teşekkürler andaç haznedaroğlu...