bugün

devletin kendisi bir terim olarak bir hakimiyet alanını, bir baskı aygıtını ve felsefi bir düşünceyi barındıran yapıdır. devlet bir kurum olarak ise sosyal ilişkiler ağını düzenleyen bir politik yapılanmadır. bu kuruluş kendi varlığını çizerken bir iktidarı ve yasallığı da belirler. ancak burada asıl belirleyici olan şey devletin ayrıksı yapısı değildir. devlet sosyal ilişkiler ağını düzenlerken, devletin iç yapısını, örgütlenme biçimini oluşturan şey ise sosyal ilişkiler ağıdır. daha doğru bir biçimde ifade edecek olursak üretim ilişkilerinin kendisidir.

çeşitli modern devlet tanımlarına göre devlet bir sosyal kontrakt kurumu ya da sadece basit bir baskılama aygıtıyken bu tezahür kendini marksist bakış açısında farklı gösterir. klasik manada egemen sınıfın diğer sınıfları baskılama aracı olurak görülürken aynı zamanda bu baskılamanın iç yapısı zor-ikna üzerine kurgulanmıştır. salt zorun kendisi devletin kendisine çizdiği veya egemen sınıf devletin yapısını oluştururken yasallık krizi yaşanacağı gibi daha önemlisi meşruiyet krizi yaşanır. bu ise iç içe geçen süreçlerle hakim olanın sorgulanması, var olan düzenin kendini yönetememesi ile sonuçlanır. süreç kendini iki uca sürekler: devrim veya karşı devrim. ama meşruiyet krizinin olduğu yerde restorasyon sürecine girilmeden aşılamaz. fazlalıklar atılır, safra kusulur.

fazla dağıtmadan egemen ideoloji ile resmi ideoloji arasındaki bazı ayrımları incelemekte fayda var. resmi ideoloji verili olan devletin belirli bir zaman aralığında kendi yasallık sürecine uygun olarak ortaya çıkardığı paradigmalar bütünüdür. bu devletin kurumsal yapısını tamamlamaktadır. bir hakimiyet alanında bir varlık zemini yaratmak için resmi ideoloji devreye girer. egemen ideoloji ise var olan sınıflar dengesine göre olan, hakim sınıfın ile diğer toplumsal sınıflar arasındaki mücadeleye göre belirlenen ideolojidir. burada hakim sınıfın ideolojisinin elbette normal koşullarda egemen ideoloji olması gerekmektedir. ancak verili düzen bozulduğu anlarda hakim sınıf iktidarı elinde tutsa bile siyasal açıdan bozulduğu için bir devrimin arefisinde egemen ideoloji diğer ideolojilere kendini bırakabilir ve zamanla nitelik değiştirir. bugünkü anlmaıyla egemen ideolojinin bir burjuva ideolojisi olduğunu belirtmekte fayda var. bu egemen ideoloji ise resmi ideoloji denilen şeyin, aslında devlet gibi politik organizasyonun meşruluk ve yasallık alanlarını çizen olgunun kendisini belirlemektedir.

bu durumda devlet ile ideoloji arasındaki bağ birbirini besleyen iki akarsu havzasına benzer. devlet resmi ideolojinin gücünü arttırırken, resmi ideoloji devlete yasallık kazandırır, gerekirse meşruiyet. dahası egemen ideolojinin mutlak hakimiyeti arttıkça bu iki kol birbirini daha hızlı bir biçimde besler. bir şema çizmek gerekirse devlet ile resmi ideoloji içe geçmiş iki halkayken; egemen ideoloji onlarla farklı ve yukarıda bir düzlemde bulunan bir halkadır. organik bağ ise son derecede güçlüdür.

devlet- kendisi politik bir organizasyon olan kurum- meşruluğunu iktidarda bulunan sınıfça sağlar. iktidarda bulunan sınıfın niteliği değiştikçe devletin yapısıda, resmi ve hakim ideolojide değişir. iktidar, devlet ve ideoloji arasındaki bağ organiktir ve birbirini her zaman besler. ayrıksı değillerdir aksine sınıf mücadelelerinin bir bütünleri ve belirleyici birer parametreleridir.
(bkz: egemen ideoloji)

(bkz: resmi ideoloji)
arasındaki bağın zaman zaman gevşediği, zaman zaman ise kuvvetle sıkıldığı bir alandır devlet ve ideoloji. dikkatle incelenmesi, sürecin hangi saiklerden etkilendiği, hangi saç ayakları üzerine kurgulandığı mutlak şiddetle vurgulanması gerekir. devlet ve ideoloji birbirini besleyen, birbirlerini etkileyen olgulardır. ancak maddi dünyadan koparıldıkça önümüze sunulan bir laf salatasından fazlası değildir. meşruluğunu bunun üzerine kurgulayanlar zaten maddi dünya ile kendi bağlarını iyi kurmuş ve bağlı oldığu egemen ideolojiyi ve sınıfı iyi seçmiştir. aksi taktirde ya yıkılıp gider ya da yerini bir başkasına bırakır.
(bkz: devlet ve siyasal iktidar)