Kesinleşmemiş dava, derdest olan davadır. Bir dava açıldıktan sonra kesinleşene kadar derdesttir.
deruhte kadar seksi bir kelime değildir.
son dönemdeki darbe girişiminden sonra haber bültenlerinde sıklıkla telaffuz edilen bir kelime. derdest anlam olarak: kaçma girişiminde olan birini yakalamak, etkisiz hale getirmek manasında kullanılır.
aynı zamanda sekizinci nesil yazar, güzel insan, kardeşim, hoşgelmiştir.
osmanlı taşra teşkilatında tımarlardaki değişikleri gösteren bir defter.
(bkz: hardest)
sırf sezin akbaşoğulları nı görmek için izlenesi dizi.

(bkz: yok böyle bir güzel)
açılmış davanın devam etmekte olduğu, henüz karara bağlanmadığını anlatmak için de kullanılır.
7. bölümü de oldukça iyiydi gene. lakin dikkatli izleyicileri olduğunu düşünerek daha dikkatli olmaları gerekiyor. malum, bu diziyi diğer yerli dizilerden ayıran daha zekice ve titizlikle hazırlanmış bir dizi olması.

--spoiler--

şöyle ki, dizide iki tane mantık hatası var. ilki mehmet'in ailesini öldüren trafik kazasını üstlenen adam. 6. ve 7. bölümde karşımıza çıkan bu arkadaş 2. (ya da 3.) bölümde mehmet'in kalp krizi geçiren babasına (hikmet karagöz) müdahalede bulunan doktorla aynı kişi. o bölümde gerçi çok kısa bir rolü var ama gene de farkediyor insan ister istemez. bu kadar geniş ve güçlü bir oyuncu kadrosu olan bir dizide bu kadar büyük bir basitliğe kaçılması çok yanlış. ne yani, doktor rolünü üstlenecek figüran mı bulunamadı? nasıl olsa bizim izleyicimiz çakmaz diyerek kazayı üstlenen rolüne aynı adamı servis etmeyi ben yakıştıramadım şahsen.

ikincisi de il emniyet müdürü öldürüldüğünde başkomser yusuf (nam-ı diğer arap) mehmet'e il emniyet müdürünün kız kardeşinin evine gitmesini söylüyor. mehmet de evi her ne hikmetse eliyle koymuş gibi buluyor. daha da vahim olan hata ise bundan sonra. mehmet belgelerin içinde olduğu kasayı buluyor ve -yusuf bunu söylememesine, ve il emniyet müdürü çoktan ölmesine rağmen- kasanın şifresini şak diye girerek içindeki belgelein bulunduğu zarfı alıyor. burda bana göre yapılması gereken kasanın boyutu da ufak olduğundan kasayı olduğu gibi götürmesiydi. nasıl olsa bir şekilde bu kasa açılacaktır çünkü.

güzel sahneleri de yok değil tabi gene de. mesela mehmet'in kan kardeşi okan'ın (serkan keskin) oğluna mehmet'in isim okuma ritüelindeki konuşması ve göndermeleri çok güzeldi (spoiler olayının da bir sınırı var diyerek tam repliği vermiyorum, izleyin anacım).

gene bir başka klişe sahne de gaye ve mehmet'in burun buruna gelmesi ve öpüşmeye ramak kalması ritüeli. tam burada odaya iki kez giren bina güvenliğinin üçüncüsünde ise avukat burak'la içeri dalması, mehmet'le gaye'nin attıkları adımına hazırlıklı olmaları diziyi satranç oyunu haline getiriyor. diğer bir deyişle rakip hamleyi yaparken karşı taraf ikinci hamleyi düşünüyor. e bu da izlenir kılıyor tabi bu diziyi.

son iki bölümden anladığımız ve diğer yerli dizilerde görmeye alışkın olmadığımız bir başka ilginçlik de görüntü yönetmeni ercan özkan'ın aynalarla arasının iyi oluşu. 6. bölümde gaye'nin (Sezin Akbaşoğulları) paralel aynalar arasındaki merdivende otururken ki aynalar arası görüntü netleştirme-flulaştırma (kadraj oyunu deniyor sanırım) sahnesinde bunun ilk izlerini görmüştük. 7. bölümde de mehmet'le gaye'nin emniyetten çıkışı esnasındaki ayna oyunu da oldukça hoştu. haddimize ise, bir aferin gönderiyoruz ercan beye buradan.

bölümün diğer eksisi ise bu bölümde yalnızca bir flashback'e yer verilmesi. mehmet'in hücredeyken boş durmadığını anlamamız açısından hoş bir detaydı bu ama bana göre bu sürede bir dizi için son derece yetersizdi diyebilirim. elbette lost gibi flashback-flashforward sahnelerinin bokunu çıkartmamalılar, ancak biraz daha ağırlık verseler bu meseleye hoş olur.

--spoiler--

bakalım ilerleyen bölümlerde nelerle karşılaşacağız. yönetmenlere de çok iş düşüyor açıkçası. çünkü oyuncu kadrosunun nerdeyse tamamı (hepsini kontrol etmediğim için nerdeyse diyorum, belki de hepsi) tiyatro kökenli oyuncular, yani sahne tozu yutmuş ve içlerindeki cevherlerin açığa çıkartılmasına gereksinim duyan insanlar. bu oyunculardan faydalanın beyler.
bu kelimeyi görür görmez farsça değil de ingilizce bi çağrşım uyandırıyor bende:

ing.en dertli

(bkz: dert)
(bkz: derder)
(bkz: the derdest)*
izlediğim ilk üç bölümü üzerine birkaç kelam edeyim efendim. ilk defa kurtlar vadisi'nin ilk bölümlerinden sonra zevk aldım yahu bir yerli diziden. hatta diyebilirim ki, ilk defa bir diziyi bu kadar heyecanla, zevkle izledim ben arkadaş.

dizide en dikkat çeken oyunculuklar. allah'ı var, herkes elinden geleni yapmaya çalışmış. e senaryo da güçlü olunca, güzel bir dizi olmaması için hiçbir sebep yok ortada. bilhassa hikmet karagöz, burak sergen ve orhan kılıç döktürüyor.

en önemli yönetmen katkısı ise zeka içeren ve 'vay amk. böyle mi olmuş' dedirten flashbacklere yer vermesi. ne yazık ki türkiye'de dizi sektörü pek ciddiye alınmadığından (sinema bile alınmıyorken şaşmamak gerek gerçi) flashbackler pek de doyurucu değil ne yazık ki, çok geçmişe gidilemiyor. ancak gene de bir emekleme olarak kabul ediyoruz bunu ve geleceğe dair ümitlerimizi koruyoruz. yalnız en büyük eksik mehmet'in (orhan kılıç) hapishane hayatının çok kısa geçilmiş olması. halbuki işin bu kısmı daha uzun tutulabilseydi, suat usta ile orhan kılıç'ın yakınlaşması daha detaylı anlatılabilseydi çok daha güzel olurdu bana kalırsa. ilerleyen bölümlerde belki flashbackler vasıtasıyla bu açık kapatılabilir diyor ve geçiyoruz.

senaryo çok iyi demiştik, bunun üzerinde duralım. mesela bir ayakkabı ustası olan orhan kılıç'ın kafka okuyan, kitap kurdu, kibar, zarif, entellektüel ama aynı zamanda da hafif mevlana öğretisi tandanslı bir birikime sahip karakter olması ve başından beri eline silah alıp maço tavırlara başvurmadan hareket etmesi, azmi çok büyük bir artıdır gözümde. bunun dışında küçük emrah ağlaklığına kaçmadan, gerçekten ''ezilen'' karakterinin çok iyi çizilmesi, zengin-fakir arasındaki uçurumların, sistemin yozlaşmışlıklarının ince ve titizlikle hazırlanmış diyaloglarla başarılı eleştirileri bir başka artı. bu bakımdan dizinin yerli ilham kaynağı vatandaş rıza olsa da dizi çok daha başarılı bana göre.

şimdi biraz komplo teorisi tadında olacak ama bu ve benzeri dizilere bir anda neden yer verildiğini sorguladığımızda amaçlananı bulmak pek de zor değil. bizim büyük burjuvamız aydın doğan efendi belli ki star'ı gazete radikal'in tv versiyonu olarak düşünüyor. peki neden? doğan amca anladı ki bu ülkede solu yokettiğinizde dinci-gericilikle mücadele edemezsiniz, çünkü halk bağnazlığın kucağındadır artık ve birgün sizi de gelip çatının ortasından vurur bir zamanlar desteklediğiniz bu gericilik. solcular aynı şeyi yapmayacak mı? mümkün olduğu zaman hiç şüphe yok ki bizim kanımızı emenler elbet gün geldiğinde bize bunun hesabını vereceklerdir. hiç kuşkunuz olmasın ki doğan amca da bunu çok iyi biliyor. ancak aynı doğan amca akp'nin gericiliğinin karşısına çıkabilecek, onla mücadele edebilecek tek gücün ''sol'' olduğunun da farkında veya farkına varmaya başladı. ne olursa olsun, aydın doğan'ın bunu kendi çıkarları için yaptığını bilsek de bu ve benzeri televizyon yayınları bizim lehimize bir gelişmedir her açıdan. aydın doğan şu anda bilerek ya da bilmeyerek ateşle oynuyor, varsın biz de bu oyununu bölmeyelim ki bu ateş bir gün tüm kötülükleri temizleyecek kadar büyüsün, harlansın. ama neyin ne olduğunu bilmekte de fayda var elbette. yani doğan amcacığımız bunu kendi keyfinden, solcuları düşündüğü için yapmıyor, gün geldiğinde bizi de bir daha ökçeleriyle ezmekten çekinmeyeceklerdir, bunu da bilelim.

şu veya bu şekilde, izleyin arkadaşlar bu diziyi. bu dizi reyting canavarına kurban verilmemeli.
denk geldiğim bölümü için konuşursam ilginç aforizmalar içeren bir dizi. orhan kılıç'ın ise sağır oda'dakine tezat biçimde naif bir profesör karakterini de kotarması takdir edilesi. deşersem bir sürü hata bulurum da, neyse, iyi niyeti muhafaza edelim. reyting denen canavara yem olmaması dileğiyle.

ek: belirtmeyi unutmayalım ki, dizide burak sergen gibi bir ağır topun da olması iyi olmuş.
fragmanlarından anlaşıldığı üzere basi bitten gotu sikten kurtulmamak suretiyle formatlanmış bir tv dizisi.
şu anda yayınlanmakta olan bir dizi sayesinde kelime anlamının merak konusu olduğu kelimedir. dizi oyuncularının gazetelere verdikleri röportajlarda okuduğumun aksine * görülmekte olan anlamına gelir derdest.
Mükemmel bir macera dizisi.. tabii olabildiği kadar, yani: şimdi bir prison break havası var bu dizide. "aman yarabbi şimdi enselenecek, offf gidiyor adam" gibi nidalar geçiyor izlerken. ama bi sonraki hamleyi %70-80 tahmin edebiliyoruz. çok zekice yazıldığını söyleyemem. en çok dikkatimi çeken nokta ise orhan kılıç'ın sesi. belki orijinal sesidir ama hiç olmamış. alışmışız aras dağlı tiplemesindeki sesine. şu anki sesi insana eski filmlerdeki ferdi tayfur'un sesini anımsatıyor.
kısacası küçük rötüşlerle mükemmel bir dizi olacağı kanaatindeyim.
orhan kılıç, sezin akbaşoğulları ve burak sergenin başrolünde oynadığı dizinin isimi.
lokal bir konunun genele yayılmasını işleyecek dizi. türk filmi kıvamında. konu güzel de prodiksiyon keşke biraz paraya kıysaymış dediğim...
star tv de çok yakında başlayacak olan dizidir.
farsça'dan dilimize geçmiş; yakalama, tutma, ele geçirme anlamlarında kullanılan sözcük.
hukuk dilinde "görülmekte olan" anlamına gelir.
sen hiç ateş böceği gördün mü adlı oyunda bolca geçen sözcük.***
yapılması ya da olması pek yakınlaşmış, ele alınmış.