bugün

türkçe dostu olduğunu öğrendiğim zaman kanımın kaynadığı rumuzunun hakkını veren yazar.
kanı deli deli aktığı için bu ismi alan,çocukluktan çıkmış genç erkeğe verilen isim.
bu kesinlikle doğuştan gelen yapısal bir özelliktir. delikanlı olmak her babayiğidinin harcı değildir.
bir de bunun sözlük yazarı ve mühendis olan türü mevcuttur. (bkz: delikanlımühendis)
insan ruhunun en dip köşelerini olağanüstü iyi anlatan bir dostoyevski romanı, dostoyevski romanlarında görülen ödipal karmaşanın en belirgin olduğu romandır ve bazı yönleriyle karamazov kardeşler'e epey benzemektedir.
kişinin bir tepki vermeden evvel düşünmediği zamanları anlatan terim. ataklığın kan a bağlanması ilginçtir. yaşanan tecrübelerle alakalı olduğu bir gerçektir.
DAYAK YEMEYEN DEĞiL,HER NE OLURSA OLSUN YEDiĞi DAYAĞI HAKETMEYENDiR.
sevmek çay, sevilmek ise şeker gibidir. delikanlı adam çayı şekersiz içer.
dünyayı umursamayan, günlerini canının istediğini yapmakla geçiren...kısacası kendini düzene ve sıkıya sokmayan insandır.
şu sıralar anlamı yitirilmis kavramdır. önüne gelen delikanlıyım diyor. hatta pesine bir iki adam takıp,elinde bıcagı olan delikanlı zannediyor kendini...
yalnızlıktan ve dış dünyadan kopmaktan özel bir ruhsal kıvama ulaşan genç ve tipik bir fyodor mihailoviç dostoyevski kahramanının hikayesidir. yazarın en büyük kitapları arasında hiç sayılmayan bu romanı ilginç yapan şey, tıpkı kahramanı gibi yazarında büyük amaçlarla kendi akıl karışıklığı arasında bölünmüş gözükmesidir.
kitabın kahramanı küçüklüğünde yatılı ve özel bir okulda eğitim almaktadır. ailesi okul ödemelerini geciktirmiş ve okul müdürü bu duruma iyice sinirlenerek roman kahramanına sert davranmaya başlamıştır. burdan yola çıkarak şöyle bir kesiti vardır romanın;

"elinde mektupla içeri girdi. altı arkadaş oturup bir şey ezberlemeye çalıştığımız büyük, meşe masamıza yaklaştı, omuzumdan kuvvetlice yakalayıp havaya kaldırdı beni. defterlerimi toplamamı istedi. içinde derme çatma bir masa, hasır bir sandalye, muşamba kaplı bir divan olan hol ün solundakii küçük odayı göstererek, "senin yerin burası değil orası" diye bağırdı. son derece şaşkın yüzüm kıpkırmızı yürüdüm. daha önce hiç kaba davranmamıştı bana. yarım saat sonra tuşar (müdür) sınıftan çıkınca arkadaşlarımla bakışmaya, gülüşmeye başladık.
kuşkusuz bana gülüyorlardı, ama ben bunu fark edemiyor neşeli olduğumuz için gülüştüğümüzü sanıyordum. Hakaretin ne olduğunu bilmiyordum henüz..."

okunmalıdır. muhakkak.
delikanlı piskopat değildir. zira delikanlılık kavgayla dövüşle ölçülebilecek bir şey değildir. yani delikanlı demek eli kanlı demek değildir.
tanım olarak çocukluktan çıkmış erkeği karşılar iken bir de mecaz anlamı vardır ki; o da sözünün eri insandır. namusu şerefi için yaşayandır. bunu da cümle içinde kullanacak olursak: delikanlı hata yapmayan değildir, yaptığı hatayı kabul edendir. yeri geldimi özür dilemesini de bilendir. *
(bkz: podrostok)
yaşla değil ruhla ilgili .
Gerçek manada efendi insanlara uygun bir tabir olup günümüz gençliği bu kelimeyi götünden anlayarak takım elbise ile dolaşan, küpe takmayan, jöle sürmeyen, sevgilisi ile yolda yürürken elini tutmayan gençliğe mal etmiş bu da yetmezmiş gibi delikanlılığın sınırlarını genişleterek bunu namus bekçiliğine uyarlayacak kadar ileri götürmüştür. acıdır , kahredilesidir ama gerçektir ki bu adamlar plajda güneş gözlüklerinin arkasına gizlenerek elalemin karısını kızını dikizlerken bunu utanmanın,namusun sınırları dışında tutarlar , terkedilirken kız arkadaşlarını dövecek, sövecek kadar küçülürler; elde tesbih ile şakur şukur milletin kulaklarının taa içine kadar sıçmak da ayrıca delikanlılığa özgü bir hal almıştır. eline allah rızası için bir kitap almaz okumaz okuyanlara da ya faşist ya kominist gözüyle bakar oysa gerçekte her iki kelimenin de ne anlama geldiğini bilmez; ayda senede bir gazete okusa spor ya da magazin sayfasından öte aşamaz, ama iki üç delikanlı biraraya geldi mi devlet yıkar yerine yenisini kurar.
ve son noktayı bir delikanlı "gerekirse ben bu vatan için canımı feda ederim" sözlerini sarfederek koyar, oysa farkında değildir ki vatan vatan dedikleri o delikanlı yobazlar yüzünden bu hale gelmiştir.
yirmi beş yaşına girmeden mutlaka okunması gereken dosteyevski kitabı. sonra girilen yoldan dönmek için çok geç olabiliyor..
delüğanlı şeklinde söylenmesi makbuldür.
delikanlı denince hep 8-10 yaşlarında yaşadığım bir mazim gelir aklıma.
simit almak için camekanın yanında duran simitçi amca'ya doğru yanaştım. benden önce bir aile simit alıyordu ve 2 ufak erkek kardeş benim yaşlarımda, büyüğü aldı simiti, simitçi amca'da delikanlı kardeşinede varsene simiti paylaşın dedi ama delikanlı denen büyük kardeş simiti tek başına yemesi nedendir bilmem hep bende bildiğimiz bu delikanlılığın aslında çok iyi bir şey olmadığını fark etmişimdir. delikanlılığın tanımını çoğu insan yanlış bilir, senin bildiğinin doğru olmasını umuyorum.
yani senin benim bildiğim bu delikanlılık tespih çekmek, bi sorunun varsa gel koçum!
höyyyt deluğanlı bizede bak!, etrafta ahkam kesen, denmesi hep bi bu mudur serzenişleri yaratmıştır. türk dil kurumuna inat bir türkçe ile kelimenin yozlaştırılması diye ben buna derim.
oysa öyle mi olmamlı; yaşıtlarına nazaran etrafındakilere örnek olması gerekirken. elde tespih, beyaz gömlek, siyah takım elbise, sivri topuklu ayakkabı ve etrafına fütursuzca emirler savuran kişiyse ben delikanlı diyemem bu insan evladına.
(bkz: deluğanlı)
1. Dolgorukiy adlı kahramanın petersburg ( Leningard) maceralarını anlatan dostoyevski romanının adı..

2. Yaş aralıgı konusunda net bir karara varılamamış, insan ömründe bir dönem..
en basit tabirdir ki doğru bir tabirdir delikanlı olunmaz delikanlı doğulur diye.

delikanlı doğabilmenin yegane dusturu seceresi ve seciyesi yüksek, temiz ve pak olmaktır.anadolu'nun veya da herhangi bir türk toprağının kültüründen kopmadan yaşayan türk anadan ve türk babadan doğan her bireyi bu açıdan potansiyel delikanlı adayıdır.

bu secere ve seciye ileriki kültürel yaşantısını da etkileyeceği için yaklaşık 18-20 yıllık bir zaman zarfı delikanlının yetişme ortamı olarak nitelendirilir.

öncelikli ve yegane şart delikanlı bireyi eğitecek ailenin bilinçli veya da bilinçsiz olarak ulusçu, milliyetçi ve atatürkçü bir yapıdan gelmesi gereklidir.

ne alaka diye soran olursa atasına saygı duymayan ve onların yarattıklarının değerini bilmeyen soysuzların yetiştireceği çocuktan delikanlı çıkamaz, delikanlılığın yegane düsturu milletperver olması gerekliliğidir ki içinde millet sevgisi bulundurmayan hiç kimse gerçek manada yaratılmış sevgisi de bulunduramayacağı için delikanlı da olamaz.

bunun yanında delikanlı adamın ailesi yeri geldiğinde haksızlıklara karşı her daim şavaşım içerisinde ama yeri geldiğinde de iğneyi kendine çuvaldızı başkasına batırarak hak ile haksızlığın veya da kendisi haklı olsa bile vereceği tepkinin büyüyüp genel bir rahatsızlık üreteceğinden dolayı kimi zamanda arayı bulmak için sessiz kalması gerektiğini bilen yapıdan gelmelidir.

kısaca delikanlı adamın ailesi,yapısı ve yetiştiği kültür böyledir.

belli bir yaşa ulaştıktan sonra delikanlı adamın ateşle imtihanı başlar. bu imtihanda delikanlı adam o zaman zarfına kadar kendine belirlediği kuralları bir dini emirmiş gibi uygulamak zorunda olduğunu kattiyen bilmelidir.kurallarda esneklik payı olsa bile kırılganlık olmamalıdır. bu delikanlı adam her ne kadar doğuştan asil yaratılışlı türk'ün bireyi olsa bile eninde sonunda insandır ve çevresinde türklüğünü kaybetmiş türk yaratılışlı bireyler veya da büyükşehirde ve etnik karmaşanın içinde bulunan diğer şehirlerde o insani zaafiyetlerin içinde kıvranan yüzbinlerce milyonlarca adam vardır ve onlara öykünmesi, onların yaptıklarının onursuz da olsa kolay ve rahat olması onu etkileyebilir.o kişi iradesinin çelik olduğuna inansa bile her çeliğin bir erime noktası vardır malesef.

onlara öykünmese bile onların ona karşı davranışları içinde bir intikam hırsı doğurabilir. burada delikanlı adamın bilmesi gereken yegane şey, delikanlı adam kendine yapılan yanlışı rahatlıkla sineye çekebilir olması gerektiğidir. delikanlı adam kendinden önce toplumsal değerleri düşünür bu yüzdendir ki tamamen kendisiyle alakalı bir yanlışta susması tutup da karşıtının ağzına bir güze etmesinden yeğ tutulmalıdır çünkü hırs ile intikam alan kişi adalet duygusunu kaybedebilir ve bu da insanın delikanlılık sıfatından git gide uzaklaşmasını sağlar.

ama haksızlık toplumsal değerlerle ilintiliyse, o zaman gereken yanıtı verecek umursama kapasitesinde ve eylemsel kapasitede olmalıdır.

eğer ki delikanlı adam bahsi geçen çevresel faktörlerin ağır bombardımanı altında kalırsa işler iyice sarpa sarar. ateşle imtihan giderek daha yakıcı hale gelir. ateşle imtihanın başları zamanı veya da öncesinde rahatlıkla yapabildiği ve ona güzel, saf, temiz gelen şeylerin yüzü ağır bombardıman altında giderek çirkinleştiğinde bir şekilde insani olan o çirkinleşen güzelliklerden vazgeçmesi gerektiği veya da askıya alması gerektiğini bilmelidir. peki bunu yapmak kolay olur mu. e dedik her ne kadar delikanlı olsan da, türk olsan da insan vucudundasındır türdaşlarınla aynı beyin ve sinir sistemine sahipsindir.seni sen yapan irksal özelliklerine işlenen kültürel kurallarının bütünüdür.

işte bu yüzden kurallar gözü kapalı uygulanmalıdır, geriye bakmadan, düşünmeden, kendini düşünmeden.
çoğu zaman bu şekil uygulansa bile kuralların uygulanmasında nadir de olsa sekme seni aslından, kendinden uzaklaştırarak insanlaştırır ve bilinir ki insan, malesef ki bu şartlarda mutluluğu, zevki, rahatlığı için makyalevist bir anlayışla her haltı yiyebilen, yeri geldiğinde en büyük onuru olması gerekli olan kendine saygısının bile bütün temellerini yıkan bir varlıktır.

son noktayı delikanlı adam ve kavga meselesiyle koyalım.

deikanlı adam kavgadan kaçan adamdır. bahsettik ya delikanlı adamın kişisel hırsları ve kendini kanıtlama arzusu yoktur diye işte bu yüzden kavgadan kaçar. tepesinde luzumsuz olarak gördüğü bir konuda bik bik bik öten bir adama ters yanıt vermez, susar. çünkü bilir ki susmasa olay daha da büyüyecek, olay büyüdüğünde karşıdaki kişi delikanlılık hasletlerine sahip olmadığından dolayı olayı saptıracak sonra da iyice azıtacak iyice azıttıktan sonra da delikanlı adamın kestiği cezanın büyüklüğü karşısında ne olduğunu anlamayarak yine suçlu delikanlı adam olacaktır. çünkü karşısındaki adam için çirkeflik olağan ve kabul edilebilirdir, hayatının normal bir öğesidir ve o cezanın büyüklüğü onu şaşırtacaktır.
Bir Fransız, Bir ingiliz, Bir Alman, Bir Rus, Bir iranli, Bir
Holandalı, bir Türk barda sohbet ederlerken sira gelmiş memleketlerini övmeğe..

Ingiliz, 'Arkadaşlar..' demiş 'Bizim biramiz çok meşhurdur..Harika biralar üretiriz içmeğe doyamazsiniz..'

Fransiz hemen girmiş konuya 'Bizim kizlarimiz meşhurdur..' demiş,
'Öpmeye kiyamazsiniz'

Alman içini çekip ' Hey gidi memleketim..' demiş, 'Biz öyle
arabalar üretiriz ki binmeğe doyamazsiniz..'

Holandali hemen atilmiş, 'Evlerimiz..' demiş, 'Bizim dünya şirini
evlerimiz meşhurdur..'

Bizim en meşhur şeyimiz övüncümüz KGB'dir..' demiş Rus,
Dünyanin bir ucunda sinek havalansa haberdardir!..'

Söz ona gelince Iranli 'Halilarimiz..' demiş, 'Yumuşaciktir ve çok
meşhurdur..'

Sonra hepsi birden suskun oturan Türke dönmüşler..
sakin sakin bakmış onlara ve gülerek başlamiş söze

Arkadaşlar bizim delikanlılarımız meşhurdur!!!!....' demiş..

'Öyle ki, alır,

Fransizin kizini,

içer Ingilizin birasını,

Atar Almanin arabasına,

Götürür Holandalının evine,

Yatırır Iran halısının üzerine,

değil kocasinin,

KGB'nin bile ruhu duymaz..

işte bu mevzuya özne olan bir öğedir delikanlı.
tespih sallayıp, silah çeken değil; tespih çekip, silah saklayan kişidir. *
(bkz: dünya klasikleri)
(bkz: Fyodor Mihailoviç Dostoyevski)
yaşadığı ilişkileri ulu orta anlatmayan, özelini gizli tutan, ilişkilerine saygı duyan insanlardır.
not: sadece insanın kendine yakışanı giymesi demek değildir.
içerisinde "söylenecek her söz ilgiye değecek kadar önemli değildir." gibi önemli bir cümle barındıran dostoyevski eseri.