bugün

dostoyevski'nin güzel romanıdır. prens mişkin'i anlamakta güçlük çekeceksiniz ilk başlarda ama sonra onu anlayıp hak verecek kendinize budala diyeceksiniz.

kitap kesinlikle en iyi aşk romanıdır. prens'in kimi sevdiğini asla anlayamayacaksınız.
ve kitap'ın sonunu üzüntülü bulacaksınız.
kitabı okurken çıldırmamanız asla elde değil. yinede iyi okumalar.
dostyevski nin karakterleri çok güzel oluştrduğu başlayınca hemen bitirmek hissi uyandıran kitap.ben özellikle mişkin ve aglaya yı çok sevdim. neden bilmiyorum ama aglaya nın karakterini biraz da kendime benzettim. okumayanlar derhal okumalı bu kitabı.

edit: şaka lan şaka ben aglaya kadar psikopat değilim
son derece akıcı, karakterlerin iç dünyalarının çok iyi anlatılğı bir dostoyevski klasiğidir.

(bkz: prens mişkin)
baş karakterin tüm ayrıntılarıyla anlatılmış karakterinden ve psikolojisinden, yazarını bilmeden okusanız bile dostoyevski eseri olduğunu şıp diye anlayabileceğiniz eser.
(bkz: dostoyevski kitaplarını 1 km öteden tanımak)
sağlam bir dostoyevski eseridir.
Bu devir, sıradan insanın en parlak zamanı; duygusuzluğun, bilgisizliğin, tembelliğin, yeteneksizliğin, hazıra konmak isteyen bir kuşağın devridir. Kimse bir şeyin üzerinde durup düşünmüyor. Kendisine bir ülkü edinen çok az. Umutlu birisi çıkıp iki ağaç dikse herkes gülüyor: "Yahu bu ağaç büyüyünceye kadar yaşayacak mısın sen?" Öte yanda iyilik isteyenler, insanlığın bin yıl sonraki geleceğini ken
dilerine dert ediniyorlar. insanları birbirine bağlayan ülkü tümden yitti, kayıplara karıştı. Herkes, yarın sabah çekip gidecekleri bir handaymış gibi yaşıyor. Herkes kendini düşünüyor. kendisi kapabileceği kadar kapsın, geride kalanlar isterse açlıktan, soğuktan ölsün, vız geliyor...
simon gray tarafından oyunlaştırılan dostoyevski eseri. izmir devlet tiyatrosu'nda bozkurt kuruç'un rejiisyle sahnelenmektedir.
izmir devlet tiyatrosunun sergilediği enfes oyun.dostoyevskinin budalasını okurken prens mişkinin sadece ismi vardı karakteri canlandıran emre başerle birlikte artık cismi de oldu.
tiyatroya uyarlanmış dostoyevski eseri.

bu oyuna gittim ve tüm samimiyetimle söylüyorum ki berbat bir oyun olmuş. salonu terkeden onca insana rağmen sonuna kadar dayandım ama nafile... gerçi kitabı da okumadım belki ondan da olabilir ama sevemedim bir türlü. (bkz: olmamış bu)
Gökhan özen' in remake klip çektiği ve klipte tamirci çırağını canlardırğı 2013 çıkış parçası.
http://www.birgun.net/wri...04&day=07#.UWP-m5O9BU-
Uzun süre 'piyasa kitapları'nı okuduktan sonra, son dönemde klasiklere yönelmemin sonucunda, Kitaplığıma ekleyeceğim klasiklerden biri olan kitap.

Zaten Dostoyevski'yi tanımlamak için suç ve ceza demek yeterli olur. Eminim ki budala da onun kadar güzeldir. Ki bir kitabı okumadan genelde sözlüklerde ve kitap sitelerinde o kitap hakkında ufak araştırma yapıp yorumları okuyan biri olarak, görüyorum ki Dostoyevski'nin bu kitabı hakkında da hiç olumsuz yorum yok.
(gerçi olsa da bir şeyi değiştirmeyecekti, yine okuyacaktım kitabı, Dostoyevski diyoruz...)

iş Bankası Kültür Yayınları'ndan çıkan, Ergin atalay tarafından çevrilen basımını da buldum ki, değmeyin keyfime ve heyecanıma.
dostoyevskinin kaleme aldığı muazzam eser. Eserde hastalık imgesi üzerinden ilerleniyor. Prens Mışkin'in mevcut "hastalık" durumu yani saflığı, insanlara olan inancı öyle güzel anlatılıyor ki hemen aklınıza şu soru geliyor; Mışkin'in bu durumu hastalıksa, iyi olma, sağlıklı olma hali nedir? insanlar tarafından sevilmek için onlar gibi mi olmak gerekiyor? yoksa asıl hastalık insan - hayır- herkes gibi olmak mıdır? Dostoyevski'nin diyaloglardaki ustalığı da ayrıca dikkat edilmesi gereken bir husus. Şuan adı hatırımda olmayan verem hastalığına yakalanmış biri anlatılıyor Budala romanında, onun vasiyet olarak kaleme aldığı mektup da bence insanı yerlebir etmeye yetecek türde... Veremli karakterin kendisi bizzat albert camusnün bahsettiği "uyumsuz kahraman" tipine uyar. istemediği bir hastalığa yakalanmış, birkaç haftalık ömrü kalmış biri. Aynı zamanda intihar etme girişiminde bile başarısız olan biri...
dostoyevski'nin unutumaz eserinde prens mişkintam bir ahlak ve ruh dengesine ulaşmış olgun insan tipidir. kötülük karşısında, bütün iyi niyetine rağmen kaybetmeyemahkum olan prens mişkin, insanların kötülüklerini anlayamadığı için sonsuza dek budala olarak kalıyor.
kendime ithaf ettiğim gereksiz şarkıdır.
dünyanın en kötü şarkısı olabilmesi ihtimal dahilindedir.
gokhan ozen'in boyle futbol marsi gibi kesik kesik, dura dura soyledigi bir sarkisi.

futbol marsi falan dedik ama genellemeyelim pek cogu bu sarkidan iyidir. o da var.

daha kotusu icin (bkz: insan sevmez mi)
gökhan özeni sevmem ama bu şarkısını meireles sayesinde sevdim. buydala buydala diyorum sürekli.
gökhan özen'in akılda kalan şarkısı. evet.
aynı zamanda bir dostoyevski kitabı olan niteleme.

ya 2-3 günde bitirilir,ya da hiç bitirilmez.çünkü o kadar çok isim var ki -dostoyevski geleneği yovnalar filipovnalar birbirine karışır o onun kaynı mıydı o onu öldürmüş müydü diye döner durursun arka sayfalara sürekli- insan bir hafta sonra kitabı eline aldığında sıkılıyor her ne kadar okumak istese de.

iletişim yayınları'nın çevirisi ısrarla tavsiye edilir.önsöz'ü es geçmeyiniz.
son zamanlar da gökhan özenin şarkısıyla bu kelimeyi sıkça duymaktayızdır.
güzel bir gökhan özen parçası. ben bu adamı dinliyorum ya, arada süper işler çıkarıyor. keyifli parça.
idamdan dönen dostoyevski'nin içinde etkilerini görebileceginiz romanı.
kumar borçlari için biraz uzun tutsa da ınsani etkileyen bir eser olmuş.
okurken prens e çok kızıp ardından acıyacaksinizdir, en azından bende öyle oldu. insan özüne ve tavırlarına saplanan cümle arası tespitler de düşündürüyor. modern zamanın ınsani ve romandaki karakterlerin ne yazık ki kötü yanlarının örtüşmesi yine ilginç.
Dün bitirdiğim başları güzel son 10-15 sayfası süper olan kitap ama orta kısım kimse kusura bakmasın inanılmaz ötesi sıkıcıydı. Okumayan birşey kaybetmez. Karamazov Kardeşler, Ezilenler, Suç ve Ceza ya konsantre olnuz efendim atlayın bu kitabı.
dostoyevski'nin ilginç eseridir. son bölüme kadar adamın gerizekalı mı dahi mi olduğu tam anlaşılamaz.