bugün

Bildiğiniz hikayelerin anlatılmasıdır.

Bir kurdu ormanda avcılar kovalıyormuş. Kurt kaçmaktan yorgun bitkin bir şekilde ormanda bir çiftçiye rastlamış ve çiftçiye , beni avcılar kovalıyor , yakalamak üzereler. Çok yoruldum daha fazla kaçamam , bana yardımcı olur musun ? Hayatım senin ellerinde demiş. Çiftçi biraz düşündükten sonra tamam sen şu torbanın içine gir ben torbanın ağzını kapatayım avcılar gittikten sonra seni bırakırım demiş. Çaresiz olan kurt torbanın içine girmiş. Avcılar gittikten sonra kurdu çiftçi serbest bırakmış. Serbest kalan kurt çiftçiye teşekkür ettikten sonra tam gidecekken bir dakika diyerek çiftçiye dönmüş ve benim karnım çok acıktı , avcılardan kaçarken çokta yoruldum , e burada senden başka yiyecek de yok , ben seni yiyeceğim demiş. Çiftçi olur mu öyle şey ben senin hayatını kurtardım , sana iyilik yaptım , şimdi sen beni yemek istiyorsun diye cevap vermiş. Kurtta , birde insan olacaksın bilmiyor musun bu dünyada iyilikten daha çabuk unutulan bir şey yoktur demiş. Bunun üzerine biraz tartıştıktan sonra şuna karar vermişler. Ormanda karşılarına çıkan ilk üç kişiye soracaklar. Eğer kurt haklı çıkarsa çiftçiyi yiyecek , yok çiftçi haklı çıkarsa serbest kalacakmış.
Ormanda dolaşırken bir ata denk gelmişler ve durumu anlatmışlar. At da , tabiki kurt haklı , yıllarca sahibimi üzerimde taşıdım. Onun yüklerini çektim ama o ne yaptı ? Beni yaşlanınca kapıya koydu. iyilikten daha çabuk unutulan bir şey yoktur. Demiş.
1-0 öne geçen kurt iyice iştahlanmış ve devam ederken bir köpeğe rastlamışlar ve durumu köpeğe anlatmışlar. Köpek , tabiki kurt haklı , ben yıllarca sahibimin evini korudum. Onun malına canına göz kulak oldum. Peki ya o ne yaptı ? Her gün beni tekmeledi bana kötü davrandı demiş.
2-0 öne geçen kurt , çiftçiye seni yiyeceğim demiş. Ancak çiftçi itiraz etmiş. Biz böyle anlaşmadık bir kişiye daha soracağız ondan sonra yersin demiş. Kurtta nasıl olsa birazdan yiyeceğim diyerek kabul etmiş ve devam etmişler.
Son olarak bir tilkiye rastlamışlar ve tilkiye durumu anlatmışlar. Tilki yıllardır düşmanı olan ve hiç sevmediği kurtu görünce , dur ben şu kurta bir oyun oynayayım diye içinden geçirmiş. Tilki , ben her şeyi anladım da bu kurt bu torbaya nasıl sığdı onu anlamadım diye cevap vermiş. Kurtta yahu az önce anlattıkya sığdım işte diyerek karşılık vermiş. Tilki , gözümle görmeden inanmam demiş. Bunun üzerine kurt ucunda yemek olduğu için , gireyim şu torbaya da nasıl olsa çıkınca çiftçiyi yiyeceğim diyerek torbanın içine girmiş. Ve ardından tilki gözüyle çiftçiye işaret etmiş ve çiftçi torbanın ağzını kapattıktan sonra kurdu eline bir taş alıp demek sen beni yiyecektin ha diyerek bir güzel dövmüş. Çiftçi tilkiye teşekkür ettikten sonra aklına bir şey takılmış. Ben bu tilkinin kürkünü soysam acayip paraya satarım diye düşünmüş. Ve elindeki taşla tilkinin kafasını yararak tilkiyi öldürmüş , derisini yüzdükten sonra torbaya yaklaşarak kurda , kurt sen haklıymışsın bu dünyada iyilikten daha çabuk unutulan bir şey yokmuş. Demiş.
Bir gün bir Türk ile bir kürdü idam sehpasına çıkarmışlar. Kürde sormuşlar son isteğin nedir diye , Kürt, anamı görmek istiyorum demiş.
Sonra Türke sormuşlar senin son isteğin nedir diye , Kürt anasını görmesin demiş.
bir köyde yaşayan eşeği ile gezinen bir dayı varmış.bir de köyün deli dolu iri yarı kızı. dayı bir gün dereden eşeği ile geçerken eşeğin üstündeki yük suya düşmüş. düşen yük suyu emip ağırlaşınca dayı kaldırıp eşeğe tekrar yüklemek istemiş ama başaramamış ordan geçen köyün kızı koşmuş bir eliyle kaldırıp eşeğin üstüne yükü tekrar koymuş dayı biraz şaşırmış sonra kızımız demişki dayı sen nerelisin ya dayı da demiş ki, kızım dayın adam olamadıktan sonra nereli olduğunun ne önemi var.
şimdi çok uzun şeyler anlatıcam sizlere.
Bir adam varmış mutluymuş ölmüş.
Bir yerden görüp buraya alıntıladığım bir yazıdır. Kaynağını bilmediğimden kaynak belirtemiyorum. Şöyle:
"Sene 2000 ve yaz..ister istemez kendimi burger king de buldum
Herkes whooper sipariş ediyor.
Ateş seni çağırıyor espirileri dolaşıyor etrafta. Sorun şu ki öğrenciyim o an üzerimde o kadar param yok. Çok samimi olmadığım bir kız durumu anladı bana ısmarlamıştı.
Arkadaş 15 yıldır hamburger ısmarlıyorum hala ödeyemedik borcu. Üstelik çocuklarına da ısmarlıyorum. Çocukları bir de bana baba diyor.

Evliliğimin hikayesidir..."
Adamın biri yolda yürüyormuş çok yoruldum biraz oturayımda dinleneyim demiş, sonrada oturan adam yiyen canavar gelmiş adamı yemiş. Canavarda bugün çok yedim azıcık su içeyim yoksa akşama sıçamayacağım demiş, su içerken boğulup ölmüş.
bu hikayeyi okurken şu şarkıyı dinleyin:

http://www.youtube.com/watch?v=R2LQdh42neg

herkesin ısrarla gelmesini istediği partinin yapıldığı mekana gittiğinde bu kadar gürültülü bi ortam bulmayı beklemiyordu mia. içeriye girdiği anda kendini bulduğu gözlerini kamaştıran ışıkların altında belli belirsiz dans eden insan yığını ve beynini zonklatan şarkının yorucu nağmelerine karşın arkadaşlarını görebilmişti. aralarında tanımadığı birçok kişinin bulunduğu kalabalığa doğru ilerlerken, aşina olmadığı bir çift gözün kendisine dikildiğini fark etti. ilerledikçe gözlerin sahibinin yüzü ve vücudu daha belirgin hale geliyordu, her adımında biraz daha tanıdık hale geliyor bu kişi. arkadaşları mia'yı görünce sevinçle aralarına aldılar ve eline içki tutuşturdular. ne olduğunun farkında olmamaya devam ederek kızın gözlerinden gözlerini almadı. kız kendisini tanıtmak üzere bembeyaz elini mia'ya uzattı.

"ben aria."
" ben... mia. memnun oldum."
"ne?"
"memnun oldum."
" hah, ben de"
"çok gürültülü, duyamıyorum seni."

mia bunun üzerine duymasının gerek olmadığını söyledi ama aria ağız hareketlerinden ne söylemek istediğini anlayamadı. bi' süre daha birbirlerine bakmaya devam ettiler. doğum günü kızı mia'yı zorla dans pistine çıkarttıktan sonra arka planda çalan cool girl şarkısına eşlik ederek dans etmeye başladılar. sıkıcı bir pop şarkısının böyle güçlü ses sisteminde kana karışan yanı olduğunu anladı mia ve bu his kuvvetlendikçe daha sert dans etmeye başladı. aria'nın anlam veremediği bakışlarını üzerine çektikçe kendinde gitgide büyüyen bir çoşkuyla daha da savurdu kendini. aria bu meydan okumaya karşılık vererek kendinden emin adımlarla mia'ya yaklaştı. şarkının bitmesini istemiyordu, tam da istediği tını vardı. kalabalığın içinde kimsenin umursamayacağını bilerek elini mia'nın beline attı. mia aria'nın ellerini belinde hissettiği an ne kadar garipsediğini belli eden gözleri hırçınlıkla alev saçıyordu. aria'nın yüzünde kendinden emin olmanın verdiği kuvvetli ifadenin altında sadece kendi doğruları olduğunu iddia eden bakış saklıydı. mia'nın ise, bu bakışları okumaya enerjisi ya da isteği yoktu. şarkı bitmişti. herkes şarkılar arası geçişteki ufak zaman diliminde etrafına bakıp, nefeslerini yakalamaya çalışırken mia ve aria birbirlerine bakmayı sürdürüyorlardı. mia'nın beyninde sorular şimşek gibi çakarken, aria'nın gözlerinde hayatı denemenin , tatmanın verdiği heyecanın nesinin kötü olduğunu anlamadığına dair sorgulayıcı bir ifade vardı. diğer şarkı başladığında ritme ayak uydurarak dans ederlerken mia sadece o an'da olmanın vereceği tatlı hazza kendini bırakmış ve aria'nın kendisine arkadan sarılmasına izin vermişti.

***

kahve kokusuyla uyanan burnunu çekti beyaz yastıktan. nerede olduğunu, kim olduğunu hatırlamak için en az beş saniye gerekirdi her sabah. bu sefer daha uzun sürdü, çünkü tanıdık bi' yerde değildi. garip bi heyecanla yataktan fırladı. kahve kokusunu takip ederek tahta merdivenlerin gıcırtısı eşliğinde aşağı indi. evin odaları yoktu. mutfakta kahve bardağından yüzünün büyük kısmı gözükmeyen kişinin aria olduğunu anladı. aria gülümsedi. mia onun ilk kez gülümsediğini gördüğüne inanamıyordu. gülümsediğini bilmediği birinin evinde nasıl uyanmış olabilirdi!

"kahve?"
" alırım,teşekkürler. bardakların da çarşafların gibi beyaz."
" özel bi sebebi yok, inan ki."
" bi kanadın eksik."
" sabahları hep böyle misindir?"
"normalde nasılım ki? ayrıca bu şarkı ne?"
" nothing's gonna hurt you."
"güzelmiş, kahvenin yanında bu şarkıdan mı ikram edersin hep?"
"şu an resmimi çizseydin kahvem elimde üzerimde bol beyaz gömleğim olurdu."
" aşırı bohem kokuyor."
" sen bende bunları uyandırıyorsun."
" anlamıyorum."
"kahve?"
"ben resim çizmem ki."
"şu anda herkes her şeyi yapabilir, bu hikayede böyle. tamam mı?"
" ne hikayesi?"
" isimsiz bi hikaye. sonu olmayan."
" bak ben lezbiyen değilim tamam mı?"
" biliyorum, ben de değilim. ne olmadığını bilmen yeterli değil ama."

aria kazanmıştı. mia giyindi ve gitti. çantasında boş, beyaz kağıtlar buldu. yoluna devam etti.
Zamanın bir köşesinde , hayalleri bulutlu mu bulutlu bir çocuk varmış ..
Sevmek ona biraz sessizlikmiş ..

Hayalleri bir kenara koyduğu zamanlarda düşündüğü ,
yokluğunda üşüdüğü bir sürü gün varmış..
Sonu baştan belli olan ..

ne kadar istese de tanımayı , sonu belliymiş..
düşlediğini kıramayacak kadar duygusal ,
yaşamayacak kadar da aptalmış..

bitmemiş hikayesinde, ruhen bitecek kadar aptalmış hemde..
Güne uyanmıştı yüzyıllar süren uykusundan sonra..
önce etrafına bakındı..
Gördüğü şey ilginçti..
Beyinlerini ellerindeki küçük kutulara kaptırmış insanlar,
ciğerlerini boğorcasına soluduğu hava,
ama kimsenin umursamadan yaşadığı bir aldatmaca..
içinde tek bir gerçeğin kalmadığı anlamsızlıklara ..

Durdu ve yine sövdü ..
sorunları gizlemeye yönelik,
plastik çiçeklerle örülü koca bir aldatmaca ..
boktan bir dünya,
sahte bir rüya ..

Düşündü bizimkisi yine,
herzamanki gibi dedi ,
dursun dünya ,beklesin beni..
Ve duruldu,sonrası mı.. uyudu ve tekrar sonsuzluğunda kayboldu..
Ruhu büyük bir boşlukta hapsolmuştu sanki..
ne yapacağını hiç ama hiç bilmiyordu..
her nekadar parçalanmış umutlarla dolu olsa da ,kalbi bir çıkış aramasını söylüyordu ..

Derken karar verdi ve neticesinde,
Sensizlik ve sessizlik arasında yani Karanlığında ilerlerken buldu kendini..

yalnızdı , sadece adım adım gidiyordu ..
Yaraları ise her adımda kanıyordu ama asıl acıtan her adımda kalbinin daha da ağlamasıydı..

inanmıyordu aslında çıkışa..
Gerçi Nedenini de bilmiyordu,sadece ilerliyordu..

Belki hayata düşe düşe tutunmaktı isteği belki de unutmaktı hep sessizliği..
Hikaye basit..
Kırık bir kalp .

Bazen ilk görüşte olur aşk,
Bazen zamanla olur..
Ama aşkın en güzeli sadece kalbine vurulmaktir sevdiğinin.

Bu kadar ön bilgiden sonra hikayeye gelecek olursak,

Kimseye güvencesi kalmamış bir çocuğun geçmişte yaşadıklarının haykırışları ile başlamakta..
Fırtınalı bir anlatim bu haykırışlar ,en yağmurlusundan..

Ve bu haykırışlar bir gün başka bir yağmur tarafından duyulur..
Kimseye güveni kalmayan bu çocuk ilginç bir şekilde zamanla bu kıza vurulur..

Sonrasi mi olmaz üzülür ve aradan uzunca bir zaman geçer ,derken
bir gün yağmur döner ve başlamak ister hayata onunla..

Çok güzel geçer herşey bu çocuk için ,
hep ama hep hisseder sevdiğini yani yağmurunu,
her an sol yanında dahasi her soluğunda..
Öylesine temiz duygular hisseder ki çocuk, yağmurunun yaşadığı herşey malum olur kalbine ..

Sonrası mı
Konuşurlar ,yazışırlar ..
Aşkım diye seslenirler birbirlerine..
Sonra Ufak problemler çıkar karşılarına,
yağmuru bitirmek ister ,
çocuk ise istemez ama onu üzemeyecek kadar çok sever, tamam der..

Ama duramaz onu ister,
derken Yağmuru çocuğu arar ve çocuğu sevdigini, hata yaptığını söyler .

Çocuk, yağmuru ne problem yaşarsa yaşasın yanında olacağını söyler,tabi yağmuru istediği müddetçe. .
Sonrası mı,

Aşkım diye seslenirler yine birbirlerine,
aşk güzeldir çünkü kalplerinde..

Güzeldir herşey hemde çok güzel ,

Sonunda buluşmaya karar verirler..

Yağmur çocuğa sorar, uzun süredir görüşüyoruz ama ya beni yüzyüze geldiğimizde begenmezsen, çocuğun cevabı ise basittir
seni seviyorum..

Çocuk, kızın önce kalbine sonra benligine vurulmuştur çünkü. Görüntü sayilamayacak kadar arka planda kalmıştır onun için. .

Ama ya yağmurunda?
Çocuk dayanamaz ve sorar ya sen beni begenmezsen?
Yağmuru ise aşkım seni seviyorum benim için başka birşey önemli değil der ve aptal çocuk inanır . .

Neyse gün gelir ve bulusurlar,
Çocuk heyecanlidir,
Aslında çocuk dedigime de bakmayin bir delikanli,

normal hayatinda yaşıtlarından çok hemde çok olgun olsa da ,
Yagmuruyla konuşurken çocuktur,
Hislerinin tertemiz olmasindan mı yoksa hiç tatmadigi neşesinden mi bilinmez çocuktur işte ..

Gel gelelim
ilk kez görürler birbirlerini.
çocuk kalbiyle ,
yağmuru ise gözleriyle..

Güzel bir gün geçirirler göz göze, el ele.
ama çocuk bir terslik olduğunu anlar, yani hisseder..

Ama der ki kendi kendine,
bu daha ilk buluşma..
Çok fazla etkilenmemiştir belki ama

ilk buluşmaya ilgili neler neler duydu bu kulaklar çevresindeki çiftlerden ,başta hiçbirşey olmasa da sonradan ateşlenen kıvılcımlara nekadar çok şahit oldu bu gözler ..
ilk buluşmada birbirlerinden fazla etkilenmeyen ama sonunda birbirlerinden vazgeçemeyen okadar mutlu çift tanıdım ki ,
yani hiçbirşey sorun değil beni tanımayı istediği müddetçe ..

Burada Önemli olan yağmurum,ben onu seviyorum oda beni seviyor..
ilk buluşmada fazla etkilenmemiş olabilir belki benden, ama seviyor beni, der kendi kendine..

Çocuk Hayallere dalar , yağmurunu düşleyerek ama yağmuru sessizlesir. .

Yağmuru sınavlarını bahane ederek birkaç gün yazmaz ve de konuşmaz ,ama çocuk duramaz arar sonunda..

işin özeti,

Yağmuru pek etkilenmedim senden der çocuğa..
Ve ekler ben ayrılmak istiyorum..

Çocuk kızar ama sadece kendine,çünkü yağmurunu incitemeyecek kadar çok sevmistir..

Yağmuruna,iyi olmasını istediğini söyler ve sevgi dolu bir hoşçakal der..

Sonra düşünür ,belli bir zaman sadece düşünür..
Zorla güzellik olmayacağını bilir bilmesine ama işte kafasını kurcalar bazi sorular..
Yağmurunu birakmaktansa ölmeyi ister ..
Uyku da hayat da haram olur kalbine..

Ama sonunda anlar bu çocuk,

Aşk tek tarafli olmamalıdır,
Aşka ,ne yol ne de zaman kısacası hiçbirşey engel olamaz..

gerçek aşk engel tanımazdir ..

Sonra çocuk Kendi kendine konuşur biraz..

Yağmurum beni gerçekten sevseydi böyle bitirmezdi..

eğer gerçekten sevseydi beni birlikte her sorunu aşabileceğimizi bilirdi ..

ve eğer gerçekten sevseydi beni,benim onu gördüğüm gibi o da beni görürdü ..

Tek kelimeyle onca şey hiç olmazdı..

Diyerek karanlığında kaybolur, hiçkimseye karşı güveni kalmaz yok olur..
birgün güzel bir kadın einsteina gidip seninle evlenelim çocuklarımız senin kadar zeki benim kadar güzel olsun demiş. einstein da durur mu yapıştırmış lafı ya senin kadar aptal benim kadar çirkin olursa?
Buralar canlanmalı.
Şimdi aykadaşlay size hayat hikayemin özetini anlatıçam: bıktım.
aşağıda yazıya dökeceğim olay yazarın bir arkadaşının başına gelmiş olup, olay almanya´da vuku bulmuştur.

yazarın arkadaşı elif *, pastaneden simit * alıp dışarıya ciktiiginda tam fırının kapısının dibinde yanında iki tane havalı valizi bulunan gayet hoş, oldukça da güzel giyimli bir kadın görür ağlamaklı. yoldan geçen herkes kadını görmekte ancak oralı olmamaktadır. Elif duruma anlam veremez ve en azından kadına yardıma mi ihtiyacı var, belki cüzdanını filan caldirmistir diye sormak icin kadına doğru yaklaşır zira kadın valizinde sürekli birşeyler aramaktadır. Kadın, Elif´ín sorusuna cevap veremez, soktadir çünkü. Neyse Elif bir süre daha bekler kadının dilinin çözülmesi için. Kadının ağzından çıkan ilk cümle ise tüyler ülperticidir: "kadın sığınma evi nerde bu şehirde?" Elif, kadın sığınma evinin nerde olduğunu bilmediğini ancak isterse polisi arayabilecegini söyler. elif, O esnada kadının vücudunu göz ucuyla süzer ve elbisenin altından görünen mosmor bacakları dikkatini çeker. O an adeta kadinin içinden bir canavar çıkar ve "sakin polisi arama, polis bana napacakmis" diye cemkirmeye başlar. Bunu duyup afallayan elif peki size başka nasıl yardımcı olabilirim diye sorar. Kadın: "5-10 euron varsa ver" der sanki elif onun kölesiymiscesine. Meteliğe kurşun atan Elif´in cüzdanından de zar zor 2 euro çıkmıştır. onu kadına uzatmasiyla birlikte, kadın burun kıvırıp "çıka çıka bu kadar mi çıktı bu tramvay biletimi bile karşılamaz"der ve ona rağmen parayı alır. "Tek isteğim su lanet şehirden defolup gitmek, kendimi öldüreceğim"diye de ekler. Iyice kafası karışan elif, kadının onu daha fazla istemediğini anlar ve kafasında çözülmeyen sorularla yoluna devam eder. Bu olaydan cok etkilenen yazar arkadasi da burda rahatlamak icin anlatmistir bu hikayeyi.
Seversin.
Terk edilirsin.

Kisa ve net bir hikaye.
sırtıma iğneler saplanıyor. bunun nasıl bir acıdan dolayı ortaya çıktığını burada sizlere anlatamam. ama anlayın. umurumda değil. anlatmak istemeyişimde nasıl bir boş vermişlik var ve bu boş vermişliğin altında yatan sebepleri...

altında yatıyor boş vermişliğin sebepleri, peki kimin?

isteyerek mi yatıyor altına? hayır. sahteden orgazm oluyor bazen çok mutlu gibi gösteriyor kendini. mutlyumuş havası veriyor gerçek bir orospu çünkü. sahteden yapıyor.

sebepler! size açık seçik küfrediyorum orada mısınız? beni duyuyorsunuz ve yine en adi halinizle sessiz sedasız kabuğunuzda biz burada mutluyuz deyip dışarı çıkamıyorsunuz. çıksanıza lan! çıkın! çıkın da yaşayalım hep birlikte her ne bok yiyeceksek yiyelim. gerekirse yakalım bu gezegeni! karadelikler de bulunmuş hem. oralara ilerleyelim, bizi içine çeksin. dünyamız güzelleşsin.

bu altında yatan boş vermişliğin sebepleri kimin altında yatıyor diye sormuştum. asıl anlatmam gereken buydu. kimin yatacak işte. geçmiş günlerin. unutmaya çalıştığım her şeyin altında yatıyor. bazen dayımın, bazen annemin, bazen eski sevgilimin, bazen orospu çocuğu bir minibüs şoförünün, bazen daha ikinci sınıfa giden bir tıp fakültesi öğrencisinin.

sebepleri sikeyim! sonuçları her gün beni sikiyor çünkü. nasıl bir ilişki yumağının içindeyim hiç bilmiyorum. nasıl bu kadar rahatsızlandım? ne ara bu kadar kaybettim sevmeyi. sevilmek beni ne zaman bıraktı?

sana söylüyorum. iyi oku! sana aşık değilken geldin, aşık ettin de , ne ara bıraktın beni sevmeyi? oysa sen beni sevmeyi bıraktığın gün ben sana ciddi aşık olmuştum. yoksa ilk günden mi oynadın bana? yalancı.

sen benim sebeplerimden de fenaymışsın meğer. ağzına sıçayım herşeyin ve herkesin. bugün istesem çok basit ağzına sıçmam senin. ama yapmayacağım. çünkü yaparsam, bişey olmaz. yeni sevgilinle yattığın evin adresini kendi ellerinle yazmışsın. shell'in karşısındaki apartman. numarası bile boktan. ama ah be sevgili. ne vardı bari benim adresimi sileydin oradan.
Geçmiş gün, yazarkasa servisindeyim. Tekel bayii idi sanırsam. Kasayı tamir ettikten sonra herif parayı ödemedi. Ben de münakaşadan pek hazzetmem; hem yakın zamanda yapılmış diyerek, döndüm gerisin geri dükkana. Ayhan Abi var, usta başı. "Sen almasını bilmemişindir!" diyerek, ertesi gün beni önüne kattı, vardık herifin yanına. ilk görünce Ayhan Abi'nin bir rengi attı. Baktım "Bu seferlik bizden olsun abi." falan filan... Sonra dışarıda beni fırçalıyor: Adamın yarma olduğunu niye söylemedin lan, gibisinden... Daha ne diyeydim? Ben bilmez miydim almasını? Ne münasebet. Ciğerini sökerdim evelallah; ama bir sefercik de bizden olsun demiş idim. Yoksa... O ooo... Sinek gibi siner... şey yani ezer idim.
Yeni bir lider arayışında olan Friglere bir kahin tarafından, şehre öküz arabası ile giren ilk adamı kral ilan etmeleri söylenir. Bu kişi kağnısıyla kente giren yoksul bir köylü, Midas'ın babası, Gordios olur. Gordios, kral ilan edildikten sonra öküz arabasını Frig tanrısı Sabazios tapınağına adar. Araba kızılcık dallarından bir düğümle tapınağa bağlanmıştır ve bu düğümü çözecek kişinin Asya'nın hakimi olacağı söylentisi ile ünlenir.

Büyük iskender, Gordion'a geldiğinde (MÖ 334) düğümü çözmeye çalışır ama başaramaz. Sabrı tükenince öfkeyle kılıcını çekip düğümü keser. iskender, gerçekten de Pers imparatorluğu'nun fatihi ve Asya'nın hakimi olma yolundadır. Ancak 33 yaşında ateşli bir hastalıktan zamansızca ölümü bilgelerce iskender'in Gordion düğümünü çözmek yerine sabırsızca davranmasının cezası olarak yorumlanır.
kadinlar melektir.
Dünyanın ortasında manasız bir çocuk varmış.Gecelerce soğuk düşlerini kıyamet kopmasın diye saklarmış. Bazen ay ışığı altında son ses bağırır bazen de suskun kalırmış..

Yolculuğu rüzgarın sesinde saklanır gibiymiş, zamanın gizlerinde masalların içinde savaş verdikçe kendinde..

Sonra bir gün rüyaları terketmiş bu çocuğu, yalnız hissetmiş. Yalnızlığa doğdukça yaşlanmış tabi, kalbi dayanamazmış yoksa. Kanarken hikayelerin içinde.

Aylar geçmiş belki de yıllar, hayal ettiği mutluluk hiç uğramamış düşündüğünden çok düştüğü yere..
Kalbine dokunduğunda dünden farklı hissetmemişti..

Yine yangın yeri, mutsuzsuzluğun eviydi içindeki. Haykırmak istedi ama hiç beceremedi.

Baktı kesilen nefesini kurtarmak adına kalktı, attı kendini yalnız yollara..

Yürüdü, yürüdü ve daha çok yürüdü..

Ayaklarını unuttu, ağrı hissetmiyordu. Yorgunluk yok olmuştu.

Gizemli değildi, sadece içindeki çocuk incinmişti.

Bağırdı, Çığlıkları gecenin karanlığına karıştı.
düşünceleri mi onlar çoktan karışmıştı.

Hayat dedi, yalnızca hayat benimkisi. içinde bittiğim, bittikçe devam etmekten tiksindiğim.
Hikaye değil gerçek kesit.

Geçen cumartesi günü, yoğun trafikte konvoy halinde ilerlemeye çalışıyoruz. Neyse öndeki trafik durmuş, ben duramadim. ondeki araca küçük bir dokunuş yaptım.

Önemsiz bir kaza. Geçmiş olsun vs dedim, önemli bişey yok küçük bir boya kalkması. raporla ugrasmayalim 200 tl vereyim, yolumuza devam edelim dedim. Adam kıl cıktı rapor tutalım dedi.

Iyi tut amk dedim. Yaklaşık 1 saate yakın sürdü, rapor saçmalığı. çünkü ikimizde de tutanak yoktu. Gitti kırtasiye buldu yaz çiz vs. Asıl bomba bundan sonra patlayacati, nereden bilebilirdim ki?.

Biz bunlarla uğraşırken ufak tefek bir adam belirdi etrafimizda dolasiyordu. Ben sen kimsin lan bakışı attım gülümsedi. Ya sabır dedim, öteki kılın raporu tamamlamasini bekledim.

Neyse tutanağı imzaladık işimiz bitti derken, bu ufak tefek adam geçmiş olsun dedi. Eyvallah kardeş dedim, bana da taksi lazimdi isinizin bitmesini bekledim dedi. Nereye gideceksin kardeş dedim, eşim yeni doğum yaptı kayinvalidemi, otogardan alıp gelecegiz dedi.

Benim aklım hala yaptığım saçma kaza da. bu konuşup duruyor, ben ha hu deyip geliştiriyorum. Adamı balcovadan almıştım, ikicesmelige gelince, şu sokakta babamin tekstil atölyesi var, ona anahtarı vermem lazım dedi.

Peki dedim, sokağa girdik taksimetre 92 tl yazmıştı. bu bir dükkana girdi cıktı, elinde elektrik faturalariyla geldi. Abi dedi faturalari yatirmam lazım, bana 200 tl verir misin dedi. elinde de kredi kartıni tutuyordu. Halbusem aracimda post cihazım var. önce 200'ü posttan çekeyim, öyle vereyim demek geldi içimden.

Adam çok efendi biri olduğu için (Asıl neden aklımın hala yaptığım saçma kaza da oluşu) basiretim bağlandı, verdim istediği parayı. Bu geldi bindi tekrar taksiye tam basmane meydanina gelmek üzereyken, burada güzel bir kokoreççi var iki tane yaptirip geleyim dedi. Yok kardeş sadece kendine yaptır, beni de işimden alıkoyma gidelim artık dedim, sert bir tonla. Bu tamam dedi karşıya geçti gidiş o gidiş.

20 dakika sinirden gülerek bekledim adamı halbusem tokatlandigimi biliyorum. Bana açtığı zarar 300 tl bide o zaman zarfında 300 tl de öyle kaybettiysem zararım 600 tl. Bu 600 tl beni ne zengin ne de fakir eder.

Adamın 300 tl için aldığı riski düşündüm ve ürperdim. Allah kimseyi kötülerle karsilastirmasin veya benim başıma gelen gibi, en az kötülüğe sahip insanlarla karsilastirsin.
Bağlı bir öykünün çıkmazdaki durağıydı sözleri.

Sis basmıştı kalbini, artık uzaktı kendine. Sadece Korkarak yaşadığı günleri hapis gibiydi.

Ne zaman kafasını çıkarsa düşen damlalar yankılanıyordu zihninde. Hasta ruhunu ameliyat masasına kaybetmişti. Günahları durduğu dağın başını aşmıştı oysa.

Bır rüzgar gibi savrulurdu belki, süründüğü anların tamamında.