bugün

**

1934'te istanbul'da doğmuş, ve yine istanbul'da 8 aralık 1989 günü ölmüş, "Açıklamalı Dilbilim Terimleri Sözlüğü", "XX. Yüzyıl Dilbilimi" gibi kitapların yazarı dilbilimci.
bilgi birikimine ve eserlerine saygı duymakla birlikte, hepimizin ortak malı olan dilimize getirdiği yaklaşımı eleştirmek istediğim bir dil bilimi uzmanı.

vardar, eserlerinde, türkçedeki, 1930'larda gerçekleşen dilde "arılaşma" çabalarını övmektedir. siyasetle iç içe geçmesi kaçınılmaz olan bir bilim dalı olan dil bilimi ile uğraşan birisi olarak, bu tür görüşlere sahip olmasını şaşırtıcı bulmuyorum. ancak savunduğu şeyi yanlış buluyorum. bir kere dil, bir kişi veya belli bir zümre tarafından üzerinde tahakküm kurulabilecek kadar basit bir sistem değildir. dilin insan aklının derinliklerindeki sırları gizleyen büyüleyici yapısı halen çözülebilmiş değildir. öte yandan dil, kendine özgü, yer çekimi, eylemsizlik kadar evrensel ve katı bir takım dinamiklere sahiptir. bu dinamikler kaotik bir yapıyla karşı karşıya olduğumuzun göstergesidir. dil, hem bizle beslenen hem de bizi besleyen bir denizdir. her insanın ayrı bir dili olsa da insanlardan oluşan toplulukların dili, bir anlaşmaya izin vermesi bakımından kendi kurallarına, kendi doğal gelişimine sahiptir.

dilin dinamiklerini değiştirmek, kurallar kümesiyle oynamak kimsenin haddine düşmez. bunu yapan çok sevdiğim bir büyüğüm olmuş olsa bile, ben bunu bilimsel olarak eleştirmekle yükümlüyümdür. geçmişte güdülen her siyaset doğru olmadığı gibi hiçbir çağ da hatasızlık, yanlışsızlık çağı olamaz.

selçuklu devletiyle birlikte arapça ve farsçanın etkisine giren türkçe dönüşerek aslında başka bir dil olan osmanlıcayı doğurmuştur. fakat bu dil, devlet tabakasında, edebi eserlerde kalmış, halka yayılmamıştır. eğer var ise, türkçedeki gerilik, halkın bilmediği bir osmanlıcanın etkisinde olan devletin türkçeyi önemsememesi yüzündendir. 1930'lardaki "dil devrimi" şüphesiz yeniden inşa edilen bir ülkenin, her sorunu gibi, kültür varlığının en önemli unsuru olan dilinin de geliştirilmesi için yapılan iyi niyetli bir girişimdi. ancak, işgüzarlık, batı hayranlığı ve politik bir takım gerekçelerle türkçe adeta bir dayatmayla yeniden şekillendirmeye maruz kaldı. dilin doğası gereği bunu hiçbir güç gerçekleşiremezdi, keza başarılamadı da. ancak bu doğal tepki başka bir yanlışa sebebiyet verdi: türkçedeki yenileştirmeye tepki olarak osmanlıcaya sarılmak. işte bu türkçeyi tam anlamıyla politik hesaplaşmaların oyuncağı yaptı. insanların kullandıkları kelimelere göre siyasi görüşlerinin saptanabildiği, kimsenin bir şey anlamadığı kelimelerin "cahil" halka enjekte edilmeye çalışıldığı saçma sapan dönemler yaşadık.

bendeniz, konuşmamla ya da yazdıklarımla, hiçbir politik görüşe alet edilmemek için, hiçbir görüşün etkisinde görünmemek için aklıma esen kelimeyi, osmanlıca ya da yeni türkçe olduğuna bakmaksızın kullanıyorum. bu benim çözümüm. ancak büyük bir dili kurtarmaya yetmeyeceği de açık. fakat bazı zırvalamalar konusunda taraf tuttuğum söylenebilir. nedir bu zırvalamalar? vırtloji, zırtloji, gibi kelimeleri karşılamak için cartbilim curtbilim diye kelimeler icat etmek... "ruhdilbilim" diye bir kelime var yahu! şimdi bunu görünce "kaç kelime bu böyle? neden bu kelimeler yapışık üçüzler gibi bitişikler hemşo?" gibi lümpen jargonundan cümleler söylemek geliyor içimden ama kendimi tutuyorum. "kamubuyurum tüz bölemi"ni ne yapalım peki? yok illa küfür istiyor bu saçmalıklar! bu kadar mı batı hayranlığı, bu kadar mı eziklik olur?

uludağsözlüksel bir yazar olarak biliminsanı olma yolunda bazı tilciklerin bende delirtke etkisi yaptığını söyleyebilirim. ha! yok ya! bilim milim yapma bu ülkede! böyle sığ kafalar oldukça sen seni bile bilemezsin. aklı, bilgiyi, düşünceyi, felsefeyi kendi dilinde tartışmak senin haddine mi!
Dilbilimle ilgili bazı temel yapıtları da Türkçeye kazandıran , yerli ve yabancı dergilerde birçok makalesi yayımlandı. Fransız Akademik Palmiye Nişanı’nın “şövalyelik” sahibiydi.(d.1934, istanbul – ö.1989, istanbul)