bugün

artık sevmiyorum martıları çünkü onlar senleydi.
sevgili güiza,
ben bu yazıyı sana yazdım.

öncelikle senin mnakoyim demek isterdim ama demeyeceğim, 22 şubat 2010 fenerbahçe bursaspor maçı'nda çok acıdım sana... valla bak, içim sızladı seni öyle gözü yaşlı görünce... sen oyundan çıkmadan önce kaçırdığın pozisyonlar yüzünden etmediğim küfür kalmadı. ama seni o kulübede gözü yaşlı gördüm ya, en azından fenerbahçe için gerçekten mücadele verdiğine inandım. umarım bu maçta yaşanan olay seni gaza getirir de bu sene fenerbahçe'nin kahramanı olursun, biz de göt olmuş oluruz.

biraz daha az pozisyon kaçırsan, her şey çok daha güzel olacak.*
hiç bitmeyen, sürekli büyüyen yangınlardayım.
yangınlarım ateşle su arasında.
tam ortasındayım arınmanın,
arındırıyor su bu tarafta, ateş öbür tarafta...
Kafanı kaldır! gökyüzünde kayan bütün yıldızlar
Beni anlatırdı onlar,çaldı gitti hırsızlar
Benden aldılar bu kalbi hemde kırıp arsızca
Olanlara göğüs geremez bakakalırsın yalnızca
Elimde viski miski söyle aşkım biz kimizki?
O gözlerin anlatırdı sende bir çok şey eksik
Sen ve ben? Beni severdin eskiden
Şimdilerde sen,bende ki bu kalbi eskiten!
Safsın ya öyle yani,onu düşünmen hatadır
Ölmeyi düşünmekte neymiş sana inat yaşarım.
Kastın be bu iş böyle,övünmezsen hatadır
Dişi bir robot yapsan o da kaşar olur ve aldatır. *
bu ömer götüyle dershane tuvaletinde hocaya basılacağımız hiç aklıma gelmezdi lan. O değil de yan kabindekilerin dışarı çıkıp bizi dinlemeleri ve birinin bizim ışığı açmasıyla oluşan nahoş diyaloglar yardırdı resmen.
Hani hababam sınıfında inek şaban mahmut hocaya sigara içerken yakalanıyo ya heh aynı öyle oldu "kim açtı lan bu ışığı" diye çıktık ikimiz tuvaletten hoca ile yüzyüze geldik.
Garip bir durum.
iki erkek tuvaletten çıkıyor ve ışıklar sönük.
Tabi içeriden "olm bak ben bi paket sigara alayım sana vereyim sen bana her gün 1 dal versen yeter" gibi bir cümle geliyor da içeridekilerin niyeti anlaşılıyor Allah'tan...

(bkz: Bu da böyle bir anımdır)
aslında ilk yazan sendin. 4 ya da 6 sayfaydı tam hatırlayamıyorum ama yazdıkların hala aklımda. üniversite ikinci sınıfı bitirmiştik yaz tatiliydi o yazını aldığımda. sıcak bir yaz günü arkadaşımla* buluşacakmış gibi hazırlandım çıktım evden ve gittim buluşacağımız yere. yine güzel vakit geçirecektik tabi senle buluşucam ya o zaman ki en iyi arkadaşımla üniversite yıllarımın geçtiği eskişehiri bana ilk sevdiren senle..* sıcak bir günde nereye gidilirdi bir alışveriş merkezine dimi, biz de öyle yapmıştık. ve görüştük birşeyler yedik, yemek biter bitmez çıkardın çantandan bir mektup evet mektup. bana verdin şaşırdım. aldım biraz da şaşkınlıkla okuyim mi şimdi mi dedim. evet dedin şimdi oku. ben de okudum daha ilk cümlelerinde bir kere daha anladım sendeki değerimi sevindim. tam ikinci sayfaya geçicekken sana baktım sen ağlıyodun yine kalakaldım yine şaşırdım, dondum bişey yapamadım sen oku der gibi yaptın gözlerinle içim parçalanarak devam ettim içimden de allahım ben ne yaptım ki dedim. sayfalar ilerledi. yazıyordu işte orda ne olduğu. kızdım kendime çünkü o zamanlar benim için en değerli olan arkadaşımı üzmüştüm ben çok hem de. 6 sayfa yazmış bide karşımda ağlıyordu, buna hiç hakkım yoktu. mesele şuydu çok sevdiğim arkadaşım kaldığımız yurttan ayrılıp oda arkadaşıyla* eve çıkacaktı ve ben bu duruma içerlemiştim, son zamanlar üzüldüğüm için susmuştum biraz..biraz mı biraz değilmiş.. sana o sayfaları yazdırıp karşımda ağlatabilecek kadar susmuşum. ve naptım ben bunları burdaki kadar açık söylemedim, söyleyemedim, gurur mu durumla ilgili kırgınlık mı yoksa senin karşımda ağlayınca benim dumura uğrarmışcasına kalakalmam mı bilmiyorum sebep ne. ama çıkmıyor aklımdan bu sahne. belki şu an görüşmediğimiz için sana hiç anlatamadığım için bunu hiç söyleyemediğim için çıkmıyor aklımdan..bunun üstünden nerdeyse 4 sene geçti. seninle konuşmayalı ise 3 sene..3 senedir susuyoruz belki bu ömür boyu sürecek..ki bu suskunluğun sebebi ise bambaşka belki bir sebep bile yok. sadece şunu soruyorum kendime; ara sıra kırgınlıklarımız oldu, her dostlukta olabileceği gibi. ama insan bir kötü söz söylemez mi.. biz söylemedik bile hiç..ufacık kötü bir söz bile söylemedik ama belki de biraz bizim dışımızda gelişen ama seni doğrudan beni ise dolaylı olarak ilgilendiren bir olay yüzünden biz susuyoruz. bak direk ikimizin arasında olan birşey değil. bunu ikimizde biliyoruz aslında. ve şu cümleni hatırlıyorum hep, üniversite 3.sınıftaydık işte*, bana dedin ki " ben seninle okul bittiğinde de görüşmek isterim sen de istersen tabii ki" demiştin. ben yine şaşırdım çünkü tabii öle olcak dedim* ama şimdi anlıyorum niye öle dediğini. zaman bize böyle bir son hazırlamış ben toz pembe düşünürken sen gerçeği daha çok görebilmişsin o yüzden tereddüt edip öyle demişsin. çünkü ben mesafe koymuşum çünkü ben söyleyememişim anlatamamışım hiç bir zaman içimdeki sevgiyi. ne acı ki bunun artık bir yolu da yok. bunu da okuyamacaksın büyük ihtimalle hadi girdin sözlüğe diyelim entry uzun diye geçersin ben olsam geçerdim ama sen ben değilsin gerçi belki yine şaşırtırsın beni ama bu seferki sevinmeyle karışık olcaktır orası kesin..ben bu yazıyı sana yazdım eski dostum..ben küstük demiyorum biz sadece sustuk belki bu ani susuşumuz gibi gün gelir konuşuruz yeniden kimbilir...
Öyle içimdesin ki. Yanağımda dolaşan rüzgardan daha gerçek dokunuşların. Küçük, ürkek, kesik dokunuşlarınla, belki de her zamankinden daha yanımdasın. Yani öylesine, o kadar bensin ki. Ah nasıl anlatsam. Boşuna bu çabalarım, doğru kelimeleri aramalarım. Ne kitaplar yazıyor, ne de sözlüklerde karşılığı var.

Yalnızca hissediyor insan, yaşıyor. Kelimeler eksik, kelimeler yaralı. Kelimeler cılız.

Taşımıyor, anlatmıyor, tanımlamıyor bu duyguyu. Ben de. Çok başka bir şey. Sevginin ortasında, derin acılar hisseder mi insan? Aydınlık gülümsemelerin içine, hüznü yerleştirir mi durup dururken? Gözlerine buğu, diline sitem, yüreğine burukluk, çöreklenir kalır mı asırlarca?

Gelmeyeceğini bildiği mektup için, posta kutusunu hep aynı heyecanla açar mı? Dedim ya, başka bir şey bu. Ne kadar yalnızsam, o kadar seninleyim şu günlerde. Belki de en başta, tutup seni en derinlere koydum diye oldu bunlar. Kimseler ulaşmasın diye, kimselerin bilmediği, bulamayacağı yollara götürdüm seni. En derinlerde tuttum. Bana sakladım. Derine, hep daha derine.

Seni yapayalnız, bir tek bana bıraktım. Paylaşamadım yanlış yaptım. Sana ulaşan yolları kaybettim diye bütün bu şaşkınlıklar. Kendimi oradan oraya vurmam. Sağımda, solumda, ne zaman dikildiğini bilmediğim duvarlara çarpmam, hiç görmediğim çukurlarla boğuşmam. Denizlerin, gürültüyle gelip vurduğu dehlizlerin, acılı duvarları gibiyim.

Duvarlarım yosunlu, duvarlarım kaygan, duvarlarımdan hiç tükenmeyen sular sızıyor. Tutunamıyorum. Renklerim, gün içinde değişiyor. Soluyorum, soğuyorum. Güneş ulaşmıyor içerilerime. Küfleniyorum, yaşlanıyorum. Yalnızlıklar peşimde. Dokunduğum her ıslak duvardan, pis kokulu bir yalnızlık bulaşıyor üstüme. Biliyorum, bütün bunlar, hep benim suçum.

Seni sakladığım yere ulaşamaz oldum. Yollar, gitgide uzadı ve karıştı. Ümidimi ısıtacak, parlatacak, kımıldatacak bir şeylere ihtiyacım var. Ah onun ne olduğunu biliyorum. Sonu sana geliyor her cümlenin. Her şeyin başında içinde ve sonundasın. Bu değişmiyor. Öyle içimdesin ki. Birden aklıma geldi, tuttum sana bir mektup yazdım dün.

Çok mutluydum. Gün içinde neler yaptığımı, nelere kızıp, nelerle mutlu olduğumu, tek tek anlattım. Mevsimlerin ve insanların nasıl karışık ve beklenmedik olduklarını yazdım.

"Yine zamansız yağmurlar" dedim, "Daha önce, hiç bu kadar zayıf değildi güneş ışınları" dedim, "Gerçekten buradaki şarkıları hiç öğrenmeyecek, bilmeyecek, söylemeyecek misin?" dedim. Çok uzun bir mektup oldu. Başından sonuna kadar okudum.

Neler yazmışım diye merakımdan.

Sonra çekmecemden bir zarf çıkarıp, adını yazdım. Büyük harflerle, yalnızca adını. Adresini bilsem gönderir miydim, bilmiyorum. Mektup cebimde. Cebim yüreğime yakın. Yüreğim sende. Sen yüreğime yakın. Öyleyse mektup sende.
açık olacağım.

abazan olduğunu biliyordum; ama bu kadar çaresiz olduğunu bilmiyordum.
hiçbişeye inanmıyosun. inanmazsın...
insan sevdiğini rencide eder mi öylemi. kendimden haberim yok zaten güvenilmezim ben sen bunları deyince rencide etmiyomusun. yazma dedin ama senin eziyetinin yanında bu hiç kalır heralde.
selam vermekte zor mu düşmanmıyız?
bak seni gidi cergi bozan seni. her yazdığımı okuyup sigara içmeye çıktığımızda vıııiiiyyyy bunu da yazarmış, ıccık da şunu yaz falan deme bana. kırarım kafanı. bunu da oku emi? oku da gel yanıma, iki cor edek.
sen;yaşanmışlıklarıma geç gelen,yaşayamadıklarımdan erken giden ve sonuna nokta koymayı başaramadığım hikayemsin.yanımda olacak kadar benim,benden gidecek kadar başkasınınsın.garip bir çekimle sana geliyorum her seferinde.tutamadığım yeminimsin yemin ederim.ne kadar söz versemde kendime bir daha görmeyeceğim onu diye,tüm sözlerimin unutulma sebebisin...farkına varamasanda bu gerçeğin;gözlerimin baktığı her yerde seni görebileceğim kadar benimlesin,yanımdasın...seninle yaşayamadığım herşeye duyduğum özlem kadar özlediğim ve yaşanmışlıklarımın hepsini unutturabilecek tek gerçeksin.işte bu yüzden sen benim yarım kalan hikayemsin...
Bin cümle düşer içine, bin dert dizilir yüreğine...
Bin dert bir ses etmez. Susarsın yine...
Son gidiş gibi, hiç gelmemiş gibi, hiç olmamış gibi, "hiç" olmuş gibi...
Susarsın...

Yanarsın bazen, yakarsın belki...
Gizlenirsin, gizlersin içine açılan yarayı.
"Yara yardansa amenna" dersin.
Açtığı yarayı bile seversin.
bugün doğum günün. ama iyi ki doğdun diyemiyorum. keşke diyebilseydim ama öyle çok üzdün ki beni sana artık diyecek laf bulamıyorum...
gene ayakta işemeye çalışıyorsun... bunu yapmana gerek olmadığını daha ne kadar anlatmam gerekecek sana bilmiyorum ama biraz daha vaktim var gibi, ısrarım da canından bezdirecek türden bilirsin. 5 yıldır, yılmadan ve yorulmadan yapabiliyorsam bunu; 50 sene daha yapabilirim demektir. ki bundan şüphen olmasın...

güçlü görünmek, bu kadar önemli mi senin için? daha doğru tabirle neden bunu bir güç gösterisi olarak algılıyorsun? gücünü ölçmek için bir kıstas olarak alıyorsun bunu farkındayım... ama emin ol, bu benim gücümü kanıtlama yöntemim. sen zarifliğini, delici bakışlarını kullanabilir durumdayken bu gereksiz yorgunluğunun mantığı yok. konuşmaya bile ihtiyacın yok aslına bakarsan... zira konuşmaya başladığında gardın düştüğü için nakavt olman an meselesi. oysa suskunluğun, itiraflarıma tabi birer hayat kırıntıları.

aşkın, bir savaş olduğu aşikar. o halde bir film repliği aklımda "biz erkekler kan ile doğar, kan ile ölürüz." diyordu colin farrell hani. hal böyle olunca bakışlarınla öldür beni ama ayakta işemek benim şovum. ve tüm bunların üzerine; zihninin, okunabilecek bir taraflarına yaz üstadın kaleminden, dilime nüfuz edenleri "seviyorum seni, çıldırasıya..."
ben bu yazıyı,sana ve senin gibi metrobüs tırıklarına yazdım.
Arkamda kıpır kıpır kıpırdadığın için, kızcağız rahatsız olur dur bi kıçımı döneyim demediğin için, camdaki yansımanda yüzündeki o abalak ifaden için ben bu yazıyı sana ve senin gibilere yazdım.
Sallandırıcaksın bir metrobüs durağında böylelerini efendim.
ben bu yazıyı sana yazdım ,ah eski kuaforum bana attıgın kazık yuzunden sana kızıp ,o kuafor senın bu kuafor benım gezdım ama aradıgımı bulamadım.
sacımı rezılmı etmedıler ıkı gun arayla ıkı ayrı kuafore gıdıp kurtarmayamı calısmadım neler basıma geldı bılsen.
serde kararlılık var ,senın dukkanada gerı donemedım.
hıc kımse senın yaptıgın rofleyı yapamıyor ne yazık kı.
sacımı rezıl ettıler sagolsunlar. nerde senın yaptıgın sac nerde bunların yaptıkları.
ben sana kzıgınlıgımdan ve bırazda utancımdan gerı donemedım .sımdı fotograflara bakıyorum saclarımın o guzel halıne yanı senın eserıne ve eskı saclarımı cok ozluyorum.
ah eskı kuaforum gerı donsem trip atarmısın,yoksa benı eskı guzel saclarıma kavustururmusun?
A ve Z ile beraber aralarındaki tüm harflerin girebileceği tüm kelimelerle yazılabilecek ,hayatınızdaki en önemli şahsiyetlere yazılan yazı.
bu yazıyı sana yazdım nutella..ben hayatımda hiçbir şeye bu kadar bağlanmadım..bağlanma sorunumun ebesini belledin ama buna dur demenin vakti geldi artık. en fazla 2 gün dayanabilen bir nutella kavanozu koleksiyonu yapmaya hiç de meraklı değilim. hiç gereği yokken kan şekerimi çıkartıp, hormonal dengemi bozmayacağım. tutkularımın esiri olmayacağım bu sefer haberin olsun.* *
yanlış bir zamanda yanlış bir hisse doğru yelken açtım. hiç olmayacağını bile bile gidiyorum sana doğru... ne hissettiğimi bilmeden! sadece sana doğru yürüyorum...nedensiz, sorgusuz sualsiz...sadece yaşamak isterken seni, ikilemlerimin içinde boğuluyorum... bir yanım deli gibi koşmak isterken sana, diğer yanım tümsekler kazıyor senin yollarına... gerekliliklerin içine gömülmek istemiyorum... çelişkilerimi yenmek istiyorum... ve bu savaşım o kadar ağır gidiyor ki... o kadar çetin ki...
sen hiç birşeyden habersiz... ben kendi içimde seninle savaşıyorum...!
içimde yılgın rüzgarların ayak sesleri...
ve ben ayak seslerine kayıtsız kalamıyorum...
sen aşklardan yorgun... ben aşka aç ...
sonunu görmek hiç de güç değil...
ve ben ...
seçtim yolumu...
senden, içimdeki ayak seslerinden kaçmayı seçtim...
seni mahvetmemek için...
hoşçakal rüzgar...
hoşçakal...
hani gittinya;
Her akşam yattığımda ''çık git artık'' diye yalvarıyorum anlamsız güçlere. Ama gözümü yumduğumda sabah kalktığımda herşey tekrar başa sarıyor. Ne yediğimden tad alıyorum, ne içtiğindem tad alıyorum. Günüm berbat oluyor. Düşünüyorum, sağlığım yerinde diye, ailemin yanındayım diye.. Ama sen olmayınca herşey anlamsız kalıyor sanki. Başa saran günlerde dalıp dalıp gidiyorum arasıra. Mutsuzluk alıyor bedenenimi.
''lütfen git, canım acıyor'' diyorum ancak, olmuyor.. Kimi görsem aklıma geliyor.. Dinlediğim şarkıda, yazdığım yazıda, yediğimde, içtiğimde herşeyde seni hatırlatan birşeyler çıkıyor karşıma. Bazen diyorum kendi kendime ''benim için böylesi daha hayırlıdır'' diye ama kendimce ettiğim laflarda anlamsız kalıyor. tarifsiz birşey..
Akşam olunca yine eskiler geliyor aklıma.. gülüşün, bakışın.. ve giderken söylediğin sözler.. Ozaman gece sabahı bulmuş oluyor.. Bu düşüncelerle insan uyuyamıyor. Düşünceler beynimi yiyip bitiriyor. Sabah oluyor ve düşünmekten yorulup uyuyorum.. Birbirini tekrar eden rutin günler..
ha şimdi bana sorsalar ''onu tekrar istermisin'' diye, cevabım ''hayır'' olur.. böyle kal, böyle sevdim seni..

ve

sana neden yüzümü göstermiyorum biliyormusun;
siliyorum seni görünce herşeyi, unutuyorum bütün yaşananları, tekrar gelirim kapına diye korkuyorum.. sen gelipte yanıma bana sevdiğini söylersen ne yaparım ben? inanırım sevdiğim inanırm.. yalan söylediğini bile bile inanırım sana.. öyle sevmiştim işte ben seni, yalansız!
sus lütfen, birşey söyleme.. inanırım. az da olsa sevdiysen, sus..

böyle bitirmek istedin, bitti ve gittim..
Ruh ikizim, beden ikizim ilerde doğacak çok tatlı çok şirin kızımızın annesi, seni ve senin dünyanı sosyal konumunu aileni ve sana dair her şeyi yaşamaktan inanılmaz bir haz duyuyorum, keyif alıyorum ne olur ben o ipi tutarken sen de kendini aşağı itmek için kayalara ayaklarını bastırma, bırak seni bana yukarıya ruh ikizinin yanına o sıcak ve çok haz duyduğun güven çemberi korkulardan uzak koynuma çekeyim, doyasıya bıkmadan yaşayalım birbirimizi. seni çok özledim, bağdaş kurup yatağımızda tütsü eşliğinde loş ışıkta şarap içip sohbet etmeyi çok özledim bana kahve yapıp karşılıklı içmeyi çok özledim aslında seni çok özledim be aşkım hem de çok.
O kadar anlayışsız ve o kadar bencilsin ki seni arayıp sormak istemiyorum.
yol arkadaşıydın.
ilk molada indin.
dim dik karşındayım... yalnızca ben... ne gecmişim var ceplerimde, ne de yalan dolan...
dünyaya baş kaldırabilecek kadar da güçlüyüm üstelik...
hiç olmadığım kadar masumum karşında...
hiç olmadığım kadar saf...
tüm yorgunluklarıma rağmen içimdeki ayak seslerinin peşinden gidiyorum...kayıtsız şartsız...kuralsız...beklentisiz...
içimde büyümeye mahkumsun artık... asla dökülemiyecek sözler sarfediyorum sana, hiç bilmeyeceğini bile bile...

aşığım...!
şimdi sen gidiyorsun ya?

s*ktir git!