bugün

sevmeye engelliydim ben.

öyle korktum ki insanlardan, o kadar kırıldım ki yıllardır kendime kimseyi yaklaştırmadım. bir iki yakın dost ve ailem hariç hiçbir insanı dünyama dahil etmedim.

ta ki sen beni anlamaya, dinlemeye, sevmeye çalışana kadar.

güvenmeyi unutmuş bu kalbim yine kırılıcam kaygısıyla duvarlarını ördü. sende haklı olarak yorulup kaçtın.

sana kırgın değilim.

çünkü kimsenin kimseyi umursamadığı bir dünyada bir an bile olsa iyi insanlar olduğunu hatırlattın.

teşekkür ederim iyi yüreklim.

hoşca kal.
sana demiştim. Her zaman bekliyor olacağım diye; Bekliyorum.

Ha bu arada bana engel koymadığını biliyorum. Eğer son mesajimda belirttiğim durum benim olduğu kadar senin de azıcık umrundaysa mesajlarıma cevap verirsin. Bakalım ne kadar dindarsın.
ah mario keşke daha çekici olsan.
tam seni düşünürken sen beni arıyorsun ya, işte o zaman tüm koyu gri bulutlar dağılıyor başımdan.
işte o zaman seni düşünmek ümitli şey diyen nazım ı düşünüyorum. böyle tesadüflerin olasılığı yüzde kaçtır ki?
seni düşünmeyi seviyorum. sonunu düşünmeden gidiyorum yine bodoslama. şu yürekli yüreğime layık birisindir dilerim.
zira onu incitenler sevmeyi bilmeyen yüreksizlerdi.
biliyor musun, üşüyorum.
tıpkı 11 saatlik tren yolculuğunun ardından, o şehirde aldığım ilk nefeste hissettiğim gibi. 8 saatlik otobüs yolculuğundan sonra o şehirde aldığım ilk nefeste hissettiğim gibi. çok değil bir kaç saat sonra ısınırdım ama. çünkü sen, aramız nasıl olursa olsun, bana dakikalarca sarılırdın. beni sevdiğin zamanda da. küstüğün zamanda da. kızdığın zamanda da. ben ne zaman gelsem yanına, sen benden ne kadar nefret etsen de yada ne kadar sevsen de dakikalarca sarılırdın bana. belim ağrırdı o kadar dakika eğik kaldığım için. saçların yüzüme dolanırdı, sırtını okşardım, nefesini boynumda hissederdim, ısınırdım. ben böyle ısınırdım. yemek yerken masanın altında iki ayağının arasına alırdın benim ayağımı. oynardın kendi kendine. mutlu olurdum. küpelerini gösterirdin, bak sen geliyosun diye taktım derdin. çok mutlu olurdum. çekyatı açar kendini benim kollarıma bırakır, elimi tutup uyurdun. dünyanın en mutlu ikinci erkeği olurdum. dışarda elini tutmama izin vermezdin, sevmediğini söylerdin. ama sinemada sarılırdın bana. ben çok mutlu olurdum. sen de bilirsin ya işte, ben senin yanındayken çok mutlu olurdum. şimdi nerdesin, kiminle berabersin, hangi adamın elini tutuyorsun bilmiyorum. fark eder mi hiç, ben seni hep seviyorum. ben seni çok seviyorum. o gün gelecek hatunum. bir gün, ben yine gireceğim o hastane odasına. belki aylar belki yıllar sonra..
ama bir şeyden, seni sevdiğim kadar eminim; o hastane odasına girdiğim gün, sen yine bana dakikalarca sarılcaksın. sen benim nefsimden daha çok sevdiğim kadınsın.
arkadaşlar bile bir şeylerin değiştiğini söylüyor ve her şeyi değiştiren sen oldun bari birazda ben bir şeyler üstleneyim ben bitireyim bu oyunu dedim ama inanır mısın elim değmiyor bir zahmet başladığın yerden kopar gitsin senli benli zamanlar...
çok şey demeye gerek yok aslında sen beni sev ben sana ölmeye hazırım. her şey karşılıklı.
bana bir yazı dahi yazmadın. bir gün olsun yar demedin.

o yavşağı da ciddi manada çoğaltmama az kaldı.
bizim için yapılacak hiç bir şey kalmadı. ben cok yorgunum artik gücüm yok iliskimizi yürütmeye, sen kendi havandayken, benim icin birsey yapmiyorken.akil sagligimi yitirmiş durumdayim,bedenende.yaptigim şeylerin, sevgimin,davranislarimin karsiligini hic goremedim.yanindayken seviyorsun beni, olmayinca umurunda değil.sen sevmek nedir bilemedin.mutsuzluktan geberiyorum, sen mutlu ol ne diyeyim ben cok yoruldum kendimi sana sevdirmeye çalışmaktan, zorla dusundurmekten, en onemlisi sana biz olmayi ogretmeye çalışmaktan yoruldum, oturup sunlari seninle konusamamaktan, umursamayisindan yoruldum.ben sana bir insanin verebilecegi her seyin cok fazlasini verdim.hakkettigim su an bu durumda olmak degildi.beni cok sevseydin, yeterince onemseseydin, bana sevildigimi hissettirseydin, benden vazgecmeyecegini, benimle bir hayat istedigini hissetirebilseydin su an bu durumda olmayacaktik.haklisin dunyanin en zor seyi bir insani sevmek..ben seni herseyden cok sevdim.sen zoru basaramadin.benim ;senin hayatındaki yerimi anlatmadigin, hissettirmedigin ve yasatmadigin surece mutlu olamayiz.kusura bakma cok yaniliyorsun sen hep hakli degilsin.sana hic bir zaman guvenmedim, neden hic merak etmedin mi? sozlerim bitti benim...sira sende ister cabalarsin istersen umursamazsin her zamanki gibi....
cok mutsuzum...
simdi tek istedigim yapamayacagimi bilsende ölmek...zaten ölmeye yasamiyor muyuz?
baska diyecek bir şey yok....
olum manyak mısın. çeki düzen ver artık kendine.
sen gittikten sonra, balık tutan dinozor halüsinasyonu görmeye başladım sevgilim.
hiçbir zaman şımarıp kucaklara atlayan bir çocuk olmasam da, aramızda saygıya dayalı bir ilişkimiz var olduysa da hep, bil ki ben seni çok seviyorum. bilirim sevmezsin öyle sevgi cümlelerini, istemezsin dillendireyim. bilirim sevmezsin sarılmayı öpmeyi, eh gerçi ben de sevmiyorum işte. kendime dair ne varsa sevdiğim, sendendir ki zaten.
yaşlanıyorsun görüyorum, çok acıtıyor canımı. hayatımda korkmadığım kadar korkuyorum her seferinde. iyi ki yanımdasın şimdi, varlığınla beni onurlandıransın. bil ki seni çok seviyorum.

"koştururken ardından o uçmaktaki devin,
daha başka tür aşklar, geniş sevdalar için
açıldı nefesim, fikrim, canevim
hayatta ben en çok babamı sevdim."
ben sana söyleyemediklerimi sıkarken tırnaklarımla kanattığım avuçlarımda bırakmışım. kusura bakma sevgilim söyleyecek bir şey bulamadım.
allahtan sözlüğün ne anlama geldiğini bilmiyorsun da rahat yazıyorum. ne salaksın lan bildiğin bana yazmacağın mesajları gönderdin üstüne bir de bana trip atıyorsun. sonra türk kızı başlığına entry girince gelsin eksiler. azraile bile trip at emi.
iki sefer depresyona girdim hayatımda. ikisi de senden ötürü. ikisi de senin yokolmandan ötürü. tanrı yapmışım seni, kimse senden daha güzel değil, kimse daha güzel kokmuyor, ses tonu daha hoş değil, daha akıllı değil, gülüşleri senin gülüşünden etkisiz. sen her şeyin en mükemmelisin biriciğim. 8 küsür sene yakınlı uzaklı olduk. ama son 1 buçuk senedir toplasan 3 kere gördüm seni. Bazen ağlıyorum uyumadan yokluğunu düşünüp. Durulduktan sonra 1 buçuk senede hayatlar ne kadar değişir ben neden değişemiyorum diyorum. yeni insanlar yeni alışkanlıklar ortamlar kazanırsın, ben hep stabil adam. stabil ama dev bir zayıflığa sahip, sen zayıflığı.
iki sefer depresyona girdim hayatımda, ilkinde ergendim, sen bi süre yokoldun hayatımdan, ismini vücuduma kazıdım jiletle. ben sokak çocuğu balici değilim. jiletle ne işim olur. okuyan efendi adamın biriyim. çektiğim en değerli sızıydı jilet kesikleri. yıllar geçti bazen boş bulunup koluma bakıyorum, isminin bi ilk harfi bi de son harfinin azıcığının izi kalmış. ilk harfine geçmişim diyorum. son harfine sonum. böyle resmediyorum duygusal olarak. halbuki ben böyle biri değilim. ne romantiğim, ne sürrealist. ben sana karşı ben değilim biriciğim.
yalnızlığımı bir telefon bölüyor ve ses sınıf arkadaşıma ait.
'sen yine yalnız yalnız oturuyorsun biliyorum kalk, gel yanımıza.'
yatağımdan ve asosyal bünyemden kalkıp gitmek o kadar zor gelse de, tamam diyorum ve giyinmeye başlıyorum.
belki kişi fazlalığı için çağırmıştı belki kendim için bilmiyorum.
gecikmeli de olsa gidiyoruz mekana.
arkadaşımın sevgilisi orda çaldığı için biz de onun her çaldığı mekana gitmek zorundaymışız gibi, bu sefer başka bir mekandayız, mekanın varoşluğu ve boşluğu burnuma burnuma vuruyor.
buraya nerden düştüm diyorum.
sonra bir saksafon solo yükseliyor kulaklarımda.
kafamı çevirip baktığımda onu görüyorum.
müzisyenden çok, üçgen vücudu ve subay traşı saçlarıyla bildiğin subaya benziyor bu yunan tanrısı.
oturup dinlemeye başladığımızda, arkadaşımın sevgilisiyle bakışmasına tiksinmeyle bakarken, gözlerimi yunan tanrısı teğmenden alamıyorum.
yanımda oturan bir diğer müzisyen arkadaşım,o aslında üsteğmen, askeri bandoda çalıyor diyor.
arada sırada bize katılır, bir de şov yapıyor kaslarıyla, şuna bak diyerek dalgasını geçiyor.
inanmakta zorluk çekmekle birlikte, yok artık diyorum.
kafamı döndürdüğüm anda bakışlarını üzerimde hissediyorum, yalan değil, hoşuma gidiyor.
o solosuna devam ediyor, bense notaların arasında kaybolmaya.
george michael diyorum, careless whisper çalar mısınız?
hemen introsunu yapıp, alkışları topluyor.
arkadaşımın sevgilisi masaya geldiğinde, adının kağan olduğunu öğreniyorum.
onu dinlemeye gelecek bir sevgilisi bile yok diye dalga geçerken,
adam zaten evli diyorlar.
dumur oluyorum.
yüzüğü neden yok diyorum,
çakal çünkü diyorlar.
erkeklerden bir daha nefret ediyorum.
Benimle mutluluğunu paylaşmaktan önce kalbini paylaşmayı öğrenseydin her şey çok farklı olurdu.sen telefonda başkalarına dahi "biz" kelimesini kullanamayacak bir adamsın.Bunlar senin için çok değersiz şeyler ama benim için ne hissetttirdiği umurunda mı? Bu hep böyle oldu zaten benim önemsediklerim senin için değersizdi,ama ben senin düşüncelerini paylaşmak için elimden geleni yaptım,katılmasamda zorladım kendimi,kabul ettim.Bundan çok da rahatsızlık duymadım.Sen benimle "biz" olamadıktan sonra mutluluğunu,mutsuzluğunu paylaşmaya kalkışma,benim mutsuzluğumun yanında senin isteklerine mutlu olabileceğimi mi düşünüyorsun.Beni mutlu edebilmek için bunu başarabilmiş olman yeterliydi senden çok şey istemedim ben,beni sevdiğini hissettir,hayatını benimle yaşa dedim..bu kadar zaman geçti yine de başaramadım bu yüzden çok yorgunum inan,sana bunları anlatmaktan,beni sev diye uğraşmaktan her şeyden yoruldum.Ama her zaman olduğu gibi ben haksızım,mutluluğunu paylaşmadığım için,sahte davranmadığım için,olacakları bildiğim halde içimde volkanlar patlarken yüzüne gülmediğim için,sen bana karşı davranışlarını görmezken seni sevmekten vazgeçmediğim için.Bir şeyi unutma olur mu bugün bu halde olmamızın sebebi bir gün içinde yaşananlar değil.Ben senden beklentilerimi hep geri çektim,zorunda bıraktın çünkü ne beklediysem olmadı,ben söyledikçe sen susturdun,sustuklarım büyüdü içimde,sığmaz hale geldi.Benim isteklerim hep sorun haline geldi oysaki istediğim şey bir ilişkide olması gereken şeylerden başka bir şey değildi,ilişkiyi de birak sen ve ben arasında olması gerekenler bunlardı.Sen beraber vakit geçirmekten hoşlandığın biri gibi davrandın bana -kızdığını görüyorum..hissettirdiğin bu yalan söyleyemem- ,bunları buraya yazıyor olmak bile bunun göstergesi,ben seninle oturup bunları konuşamam çünkü dinlemezsin,dinlesen bile olduğumuz yerde saymaya devam ederiz.Söylesene ben daha neyi paylaşayım?Sen benim neyimi paylaştın bir dur düşün önce.Ya ben neden yazıyorumki sen hala haklı olduğunu savunuyorsun,savunacaksın zaten boşver herşeyi ne olursa olur.
bak yine burada buldum kendimi. dertlendikçe sana geliyorum başlık. boşluktayım galiba, en ufak ilgi görüşümde gönlüm kayıyor. hele şu aralar eksen kayması yaşayan türkiye gibiyim. hayır ne bu ilgisizlik tribi. önce gel ilgilen sonra çek kendini. pavlov'a nispet yapar gibisin. bi çeki düzen ver kendine amk.
Bu akşam utanıyorum.

Çok utanıyorum.
Herkesi de utanmaya davet ediyorum.

Özellikle ağzını ayıra ayıra hâlâ utanmadan fakir fukaranın hakkına geçenleri savunanları, onları aklamaya çalışanları utanmaya davet ediyorum.

2013 Türkiye'sinde soğuktan donarak ölen 40 günlük 'Ayaz' bebekten utanıyorum.
Ne kadar da manidar... Ayaz bebek, ayazdan ölen bebek. Kader mi. Hadi oradan!

Annesi babası tarafından milyar dolarlara sarılıp uyutulan, üşümek nedir hiç bilmeyecek olan minik "Alara" için salya sümük ağlayarak alkış tutanları utanmaya davet ediyorum.

Oy için kömür dağıtılan bu ülkede bir bebeğin soğuktan donarak ölmesinden çok utanıyorum.

Ayaz bebekten çok utanıyorum.

Bu akşam çok utanıyorum.
Siyahlara bürünmüş bedenimle ben korkardım yine güneşten. Yüzüme vuran her bir güneş ışını yakardı ruhumu. Korkardım işte ta ki güneşin güzelliğini görene dek.
Hemen çatılırdı kaşlarım, benzim solgun...
Siyahlar içindeydim yine asilliğin ve yalnızlığın sembolü olan.
Oysa güneş hayat, güneş mutluluktu.
Mutluluğu tatmayı unutan mutsuzluklar içindeki ruhum tekrar senle mutluluğu buldu.
Güneş'i buldu.
Sen'i buldu.
Güneş kadar uzaktın belki bana.
Ama bana verdiğin huzur içimi ısıtacak kadar yakındı, yoluma ışık tutacak kadar aydınlık.
Güneşten eğilen başım aheste aheste yükseldi.
Bakabildi gözlerim güneşe.
Çünkü ben,
Güneş'i buldum,
Seni buldum.
Kuş tüyü kadar hafif bedenim.Saatler süren bir terapiden yüksüz çıkan bir ruhum.Açtım iki kolumu upuzun.Anında kanatlanacaktım sanki. Haykırmak istiyorum geceyi, gündüzü.
En kuvvetli rüzgardan daha kuvvetli nefesimle üflemek istiyorum tüm insanları.
Elimin tersiyle itiyorum kütlesi yanımda ölçülemeyecek kadar hafif olan dünyayı.
Sadece boğulduğumu hissediyorum aşk denizinde.
Aslında güçsüzüm, yalnızım...
Asıl sen yokken bu ruh toprağın altında asırlarca yatmış ölüden farksız.
Sen yoksan loş bir oda yaşadığım yer.
Sen yoksan işte gerçekten bir ölüyüm ben.
Bunca vefasızlıktan sonra,
Bazılarının ederi kalmadı artık
gönlümde...
Kaça? deseler hiçe sayarım

bu dizeler gibisin...
Yıllar önce birine siktir git demiştim. Bunu çok içten bir şekilde söyledim. Sanırım o da çok içten bir şekilde anlamış olacak ki beni gitti. Gitmesini istiyor muydum bilmiyorum. Sadece bir yardım çağrısıydı belki de. Sadece gitme beni anla sana ihtiyacım var diyemediğim için de demiş olabilirim hatırlamıyorum. Gitti işte o. Bildiğin gitti, dönmedi bir daha. Döner miydi, dönerdi belki bu kadar içten söylemeseydim. Ama yine de bekledim. Kendimle çelişerek bekledim. Şöyle der Shakespeare; "Beklemek cehennemdir, ama beklerim seni, iyi kötü demeden, suçlamadan keyfini." Evet, beklemek cehennemdir ama ben yine de bekledim o gideni. Bildiğin bekledim işte. Gelmedi, gelmesi de gerekmezdi zaten. Asıl mesele bekleyebilmekti. Ben bekledim. Seni de beklerim. Beklerim elbet, yine de; belki ben de bir gün giderim, siktir git diyenim olmasa bile.
en kötüsü ne biliyor musun? seninle beraber gitti elimde kalan son güven kırıntıları da. kimseye bir daha bu kadar içten, bu kadar dürüst ve bu kadar uysal olamayacağımı bilmek kötü.
Niye beni her gördüğünde kaçıyosun, niye yüzüme bakamıyosun? Hani çok seviyodun? Bi garipsin valla.