bugün

basit sifatindan yapilan bir isimdir. Basit olma durumunu anlatır.

Fakat günlük ve yaygin kullanımında bir asagilama iceren bu kelime, daha cok capsizlik, dar gorusluluk ve dahi odun olma durumunu anlatır insanlar icin.

Sığinsanların davranıslarını anlatır sozkonusu kelime.
eksiz, sapsız, bayağı, kolay, fütursuz, vurgusuz, derinliksiz, uzlamsız, aşamasız, organizasyonsuz, görüsüz, derecesiz, gizemsiz olma hali
kendimin olduğunu düşündüğüm şey. bayağılık anlamında değil tabi. öyle gören varsa da bence problem yok.
başkası gibi olmaya çalışmaktır.
Herkes en güzelini, en iyisini ve de en mutlu edeni istiyor. En iyisi, güzeli ve de mutluluk vereni basitlik değil midir? insanları büyüleme çabasından çok uzak bir adama sımsıkı sarıl da hiç bırakma, sev. Çok alınıyorlar, çok kızıyorlar ve çok kin kusuyorlar... Basitlikten uzaklaştıkça insanlığa yakışmayan bir ton duygu ve huy sırtlanıyorlar. Birine basit demeye dursun, gazetenin üçüncü sayfa haberlerinde bulursun kendini.
Ama çıksa karşına basit olduğundan bi haber o adam, ona takılıp bir kazak gibi sökülürsün, karşısında tüm benliğin ile çırılçıplak kalırsın. Sever ya da sevmez, önemli olan bu mudur Allah aşkına?! Hala kendinizi düşünüyorsunuz.
Süslü cümlelerle basitliği anlatmakta oldukça zor ve tezat biliyorum...
Hak verin, ben nasıl anlatayım basit güzelliğinde kaybolduğum adamın omuzunda yatarken dünyanın sarhoş bir kadın gibi kendini unutarak döndüğünü... Yanındayken kalabalık içinde kimsenin göremediği bir sığınakta gibiyim. Hele bir de keyfi yerindeyse bayram sabahına hazır çocuklar gibi. Onunla geçmeyen dakikalar adeta israf, hatta bu kadar alışmışken günah!
Zaten hangi şiirime başlasam sonu yine ona çıkıyor. Ufak bir kız çocuğu gibi masallara inanıyorken içten içe, aşkın yazılarımda ne zararı olabilirdi.
Ne kadar yazarsam yazayım arabeskin verdiği tadı da vermiyor iyi mi...
Basit adam, basit bir sevgi işte denklem bu kadar. Cevabı bulduğunda dünyanın sırrını çözmüşsün gibi bir heyecan kaplayıveriyor içini.
Her şey bu kadar basit iken öyle anlar geliyor ki, dudaklarından çıkacak iki kelimeyi nasıl çekildiğini yıllardır çözemediğimiz belgesellerdeki kaplanların avını sessizce tetikte beklemesi gibi gergin bir halde bekliyorum; her seferinde ıska. “Sevme diyemem sev de diyemem...” Var ol Orhan Baba!

Az önce güldüğüm anların hiç gerçekçi olmadığını bildiğim aklıma geliyor, derin bir iç çekerek “yine de güzeldi” diye mırıldanıyorum. Sonra diyorum ki, ne olurdu bir tren garında tanışsaydık. Hani o en romantik filmlerdeki gibi. Bizim tek tren anlayışımız çocukluktan kalma “çuf çuf”, oda Hugo sağolsun.
Bahar gelince kış ölüyor, sen gidince gün bitiyor.
Ve işte yine dalıyorum uykuyu sevmeyen düşüncelere...
Öptüm, kaçtım.
Başlığı görünce, aklıma geldi:

Fizikçi, matematikçi, kimyacı, jeolog ve antropologdan oluşan bir heyet, bir araştırma için arazide bulunmaktadır.
Birden yağmur bastırır. Hemen yakındaki bir arazi evine sığınırlar.
Ev sahibi bunlara bir şeyler ikram etmek için biraz ayrılır.
Hepsinin dikkati, soba üzerinde toplanır. Soba yerden 1 mt. kadar yukarıda, altındaki dizili taşların üzerindedir.

Sobanın niçin böyle kurulmuş olabileceğine dair bir tartışma başlar.
Kimyacı, - "adam sobayı yükselterek aktivasyon enerjisini düşürmüş, böylece daha kolay yakmayı amaçlamış";
fizikçi, - "adam sobayı yükselterek, konveksiyon yoluyla odanın daha kısa sürede ısınmasını sağlamak istemiş";
jeolog, - "burası tektonik hareketlilik bölgesi olduğundan, herhangi bir deprem anında sobaıin taşların üzerine yıkılmasını sağlayarak yangın olasılığını azaltmayı amaçlamış";
matematikçi, - "sobayı odanın geometrik merkezine kurmuş, böylece odanın düzgün bir şekilde ısınmasını sağlamış";
antropolog, - "adam, ilkel topluluklarda görülen ateşe tapmanın daha hafif biçimi olan ateşe saygı nedeniyle, sobayı yukarıya kurmuş".
Bu sırada ev sahibi içeri girer ve ona sobanın yukarıda olmasının nedenini sorarlar.
Adam cevap verir - "Boru yetmedi."...

Ne kadar b a s i t bir yanıtı varmış, değil mi?
siyasal islamcıların kuracağı bas partinin çomar trollerinin yazı, söz ve eylemlerine verilen genel addır.
"Basitlik", Antikçağ'dan günümüze gelinceye kadar çeşitli düşünürlerin kullandığı ve anlamını aydınlatmayı amaçladığı bir kavramdır. Bu kavramın tarihsel gelişim içinde, felsefe ve pozitif bilimler olmak üzere, iki temel etki alanı olmuştur. ''Basitlik" kavramının ilkin felsefede ve çeşitli şekillerde işlendiği görülmektedir. Çeşitli düşünürler, bu kavramı felsefe içinde farklı yönlerden ele almışlar ve değişik biçimlerde tanımlamışlardır. "Basitlik" kavramının bilimle olan ilişkisi ise, felsefeyle olan ilişkisine göre daha sonra ortaya çıkmıştır. Çünkü bu kavramın bilimle olan ilişkisi ilkin, Copernicus, Galileo, Kepler ve Newton'la başlamıştır. Daha sonra da bazı düşünürler, "basitlik" kavramını bilimsel bilginin bir özelliği olarak görmüşlerdir. Böylece, "basitlik" kavramı, ilkin bir felsefe deyişi olarak ve değişik anlayışlarla ele alınıp değerlendirmiştir. Daha sonra ise, pek çok düşünürün bu kavramı bilimle ilişki içinde, bir bilim felsefesi deyişi olarak yine farklı yönlerden ele aldıkları ve yorumladıkları görülmüştür.