bugün

akılalmaz yetenekte bir köpeğin de rol aldığı enfes bir film.
jack nicholson'a en iyi erkek oyuncu, helen hunt'a da en iyi kadın oyuncu oscarını getiren film. jack nicholson oyunculuğuyla beni yarmış ve kendisine tapmama sebebiyet vermiştir.
babamla beraber gittiğimiz son film.
baba-oğul, yıl 1997.
o dedi ki, zor ölüm'e gidelim istersen. ben tabi ilk gençlik yıllarının vermiş olduğu entellektüel aşkla hayır dedim. bu film iyi, oskar-moskar.
ilk perde bitti, babam çıkalım istersen dedi sıkkın sıkkın. yok dedim kalalım.
izledik kaktık gittik eve.
filmden aklıma kalan bu güzel anı sadece.
ne senaryo-ne oyunculuk ne başka bir şey ki bu anı benim için hepsinden çok daha değerli.
jack nicholson'ın ne kadar başarılı bir aktör olduğunun kanıtı niteliğinde olan film. öyle sanıyorum tekrar tekrar izlense dahi bıkılmayacak filmlerden biridir bu film. ki ben üçüncü kez izliyorum inanın tık yok. her sahnesini hala yeni izliyormuşçasına keyifle takip ediyorsam eminim bunda mükemmel oyunculukların payı epey fazla. lakin film hakkında bir rahatsızlığımda yok değil. filmin künyesine baktığımda bir eksiklik hakim. en az jack nicholson ve helen hunt kadar başarılı olan ve göz dolduran biri daha vardır kanımca. o da şirin köpek verdell! bu kadar mı uyumlu olunur, bu kadar akıllı. bu köpek insana eğitim başka şey yahu dedirttirir. ve evet yeri gelmişken; eğitim şart azizim. baksanıza bir köpek dahi nasılda iyi rol kesiyor. neyse, verdell'in hakkını verdikten sonra şu şahane oyuncu jack nicholsan'a dönmek istiyorum. bir kere o saplantılı, takıntılı ve hastalık derecesindeki bir adamı mükemmel oynamış. helen hunt da öyle. yani iyi oyunculuk nedir bu filmde rahatlıkla görülebilir. farklı bir yapım, iyi bir james l. brooks rejisi, hoş bir romantik komedi.
dikkat dikkat; bundan sonra yazacaklarım fena halde spoiler içermektedir. ondan sonra kalkıp vay efendim bilmiyordum, vay efendim görmedim demeyiniz.

--spoiler--
filmde gerçekten iyi diyaloglar hakim. lakin biridir beni epeyce güldüren. O da carol'ın melvin'e dönüp şunu "gönül rahatlığı" ile söylemesiydi.
-melvin, seni ilk gördüğümde yakışıklı bir adam olduğunu düşünmüştüm, ama sonra konuştun.
bunun dışında bir de melvin'in muazzam tarafları tanıştırma stili vardır ki takdire şayandır. şöyle der;
-bu garson carol, bu da eşcinsel simon.
ve evet kabul ediyorum, melvin'in carol'a olan iltifatı bir kadını duymak isteyeceği en güzel şeylerden biridir.
--spoiler--

bu film için arada bir söylediğim şeyi söylemiyorum. bazen "yapılacak daha iyi bir şeyler yoksa izlenebilir" dediklerimden değil bu defa. bırakın işi gücü, kendinize bir iki saat ayırın doya doya gülmek için.
obsesif kompülsif bir yazar ile çocuğunu hayatın tüm zorlukları karşısında büyütmeye kararlı bir garsonun aşkını konu alan drama. jack nicholson ve helen hunt' un tatlı sert ilişki yaşayan ayrı dünyaların insanlarını başarıyla canlandırdığı, hüzünlü filmde robert downey jr yazarın eşcinsel komşusunu canlandırmıştı.
+nasıl oluyorda kadınları bu kadar iyi yazabiliyorsunuz?
-bir erkeği düşünüyorum... sonra da mantık ve sorumlulğu çıkartıyorum.

aklımı aldın gene jack
piskoloji notunda ismini gördükten sonra izlediğim unutamayacağım filmlerden.
jack nicholson'ın neden dünyanın en iyi aktörlerinden biri olduğunun kanıtı.
asla unutamayacağım şu repliğe sahip film;

ünlü bir aşk romanı yazarı olan melvin'e kıkırdak ve aptal ve bir o kadar da sarışın olan sekreter hayranı sorar;

-kadınlar hakkında nasıl bu kadar güzel yazıyorsunuz?

melvin de cevap verir;

- erkeği düşünüyorum ve sonra bundan "sebep" ve "sorumluluğu" çıkarıyorum.*
--spoiler--
melvin - Sana güzel bir iltifatım var ve gerçek.
carol + Korkarım kötü bir şeydir.
- Karamsar olma. Tamam söylüyorum. Şu rahatsızlığım... Doktorum, gittiğim psikolog, "Vakaların hepsinde haplar işe yarar" diyor. Hapları sevmem. Haplardan nefret ederim. iltifatım şu: Bana gece gelip 'asla' dediğin zaman... Yani biliyorsun, söylediğini. iltifatım şu: Ertesi sabah haplara başladım.
+ Bu nasıl bir iltifat?
- Daha iyi bir insan olmayı istetiyorsun bana!
--spoiler--

(bkz: You make me want to be a better man)
tanıştırma sahnesinde "carol the waitress, simon the fag" (garson carol, .pne simon) repliği ile yarmış, iltifat sahnesinde "You make me want to be a better man" (benim daha iyi bir adam olmak istememi sağlıyorsun) repliği ile koparmış, aldığı ödülleri fazlasıyla haketmiş, helen hunt ve jack nicholson'ın devleşen oyunculukları ile sinema tarihinin en iyi romantik komedilerinden biri olarak mutlaka izlenmesi gereken bir filmdir.
Ayrıca gay simon (bkz: Greg Kinnear) 'ın sanat simsarı rolünde Cuba Gooding Jr ın oyunculuğu da görmeye değerdir. *
(bkz: benden bu kadar)
çizgilere basmadan yürümeye çalışan insanlarla ilgili bir şarkı sözünü hatırlatan baş karaktere sahip filmdir.
jack nicholson ve helen hunt'ın şahane oyunculuk gösterdiği romantik komedi filmi.

ileri derecede obsesif kompulsif bozukluğun ne derece kötü bir hastalık olduğu güzel işlenmiş filmde. köpeğin zekasına hayran kalmamak elde değil. ayrıca replikler de filme çok ayrı bi hava katmış.
eğer okb hastalığına sahipseniz, izlemesinin ilginç olduğu bir filmdir.
-seni ilk gördüğümde yakışıklı biri olduğunu düşünmüştüm. sonra konuştun tabi...

hep tam tersinin olmasını hayal etmişimdir.

-seni ilk gördüğümde tipsizin teki olduğunu düşünmüştüm. sonra konuştun tabi...*
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar