bugün

belirtinin bir diğer söylenişi
kahraman tazeoğlu'nun 2005 yılnda çıkarttığı ilk romanının adı.
(bkz: yalnızım çünkü sen varsın)
a ska
r üzgara
a yrılığa
z amana eyvallah...

tanışma fırsatı bulğum çok şeker bir yazar. şiirleri çok etkileyici.

"bir zamanlar sana en yakın kadar uzaktım, şimdi ise en uzak kadar yakınım."
-uçmak düşmeyi göze almaktır.
-denize bakmayı bilmeyenler bir gün mutlaka boğulur
-oysa sen
melekleri bile kıskandıracak kadar kendinsin
ve kendini acıtmak istiyorsun
ama güller kendine batamaz
--spoiler--
http://www.youtube.com/watch?v=k7gmL9aNxAY
--spoiler--
Neslihanın defalarca dinlemeye değer şarkısı..

Neslihan - Araz
Araz...
Duyuyor musun beni?
Kapılar açık hadi gönlümde uyu biraz

Araz...
Görüyor musun beni?
Dünyamı senin gibi hiçbir göz dolduramaz

Araz...
Kaç çığlık biriktirdim içimde
Kaç defa kaçtım insanlardan
Sessiz uzayan sokaklara bak

Araz...
Yağmuru bekliyorum biraz
Belki söndürür volkanımı
Belki dindirir içimdeki lavları

Yürüyorum yavaş yavaş sana doğru
Sessiz ve sakin olmaya gayret ediyorum
Boğuk doluyum bir kuş sesine ağlarım sokaklarda
Ceplerimde sen varsın tükenmem ben zenginim

Araz...
Kaç çığlık biriktirdim içimde
Kaç defa kaçtım insanlardan
Sessiz yolcusuz duraklara bak

Araz...
Yağmuru bekliyorum biraz
Belki söndürür volkanımı
Belki dindirir içimdeki lavları

Araz...
Adını taşlara mı yazdılar?
Dört harf dünyamı doldurdu
Söyle mermerde ne arar?

Araz...
Kapılar aralanır adından
Çıkmaz kapalı sokaklarda
Bir sen yeniden yol olursun bana
Kahraman tazeoğlu şiiri.

ARAZ

"Yalnızım çünkü sen varsın"

"gel" desen gelirdim
gittiğin uzakta bendim
dağ gibi bir ihanetten düştüm
bu kendime son gelişim

ölümbaz öpüşler kusuyorum ceplerime
kendimi suçüstü yakalıyorum
ve kentsizliğimin isimsizliğini
Araz´a uyak düşüyorum
gözlerime senden düşler sürüyorum
ıslak bileklerim kan bayramına yatıyor
bana en büyük tehdit yine ben oluyorum
sonra bir durağa yaslanıyorum
sonra bir kente
ve sen gidiyorsun
ben kanıyorum
diyorlar ki "kendini dinleme hiçbir şey söylemiyorsun"
oysa "gel" desen gelirdim biliyorsun

yorgun Haliç´e biraz inat
biraz ihanet bırakıyorum
ellerinden bir tedirginliği bir tehdidi avuçluyorum
aklıma düşüyorsun
düşüyorum
düşünce
üşüyorum
azgın hüzünlerle körlüğüme göçüyorum
ayrılığın saati kaç geçiyor bilmiyorum
yalanlarımla bir hiçlikteyim
beni içinden kaç

bu kentte her yağmur kendini ağlar
aklıma düşsen yalnızlık oluyorum
ağzımdaki uykudan öpmüyorsun nicedir
nerde kimi üşüyorsun
artık kendini yakan bir ateşim
kendimize birbirimizden düşler yapamıyoruz
şimdi boş duraklara yaslanıyorum
boş kentlere
oysa "gel" desen gelecektim

gün düşlerime dönüşlerimde
bakışın içiyor beni gözlerimden
gövdemi düşürüyorum güz yavrusu duraklara
uzaklığına uzanıyorum
sevdiğin sonbahar geçiyor üstümden
ama artık hiçbir göğü içmiyorsun dudaklarımdan
yıkılıyorum şarkılara
"kimseler biliyor"
yalnızlık dostumdu
şimdi korkum oluyor
oysa "gel" desen gelecektim

artık her şey kımıltısız bir geceye dönüşüyor
güz artığı saçlarımda oynaşan sensizlik
göz karana yenik düşüyor en korkak yanlarımdan
kendimi yitirdikçe sana gidiyorum
göbek çukurumda sobelere karanlık uyutuyorum
düş satıcısı ispiyoncu bir ihtiyarın insafına kalıyorum
uysal yalnızlıklar satın alıyorum
gülüşümle ödeyerek
ve içimde yalancı bir katil taşıyorum
yeni utançlar biriktiriyorum eski günahlarıma
cüzamlı ruhlar cehennemine gidiyorum ben
kirli sözlerimi temize çekme
oysa "gel" desen gelecektim

gözlerim ihanete ihbar taşıyor
kuşkulu bir cinayeti fısıldıyor kaşlarına
sözü namluna sürmelisin şimdi
en yaralı yanımdan vurmalısın beni
çünkü uçmak düşmeyi göze almaktır

avlunda bıraktığım az kullanılmış intiharları deniyorum
ne vakit nikotinli ellerinden yola çıksam
susuşuna kan döküyor gözlerim
sen gözüne çiğ kaçtı sanıyorsun
oysa bilmelisin Araz´ım
kimsenin içi görünmez
ve hiç bulamadıklarını
asla yitiremezsin
bak şimdi aramızda sessiz kalıyor
söylenecek bütün sözler

her sabah akşam oluyorsun
alnından ellerine damlıyorsun
yüzündeki yağmurla iniyorsun kente
içine dert oluyorsun kentin
dışına yağmur
yüreğinde dağılıyor kristal şehirler
duvarların kan öksürüyor
ve sen
başkalarının gözlerini
yüzümde aramamayı öğreniyorsun
beni bir durağa yaslıyorsun
beni bir kente
gidiyorsun
oysa "gel" desen gelecektim

susmak en inatçısı olmaktır yalnızlığın
en susmakta neydi öyle
sen en dinlerken
biliyorum Araz´ım
insan kendini bulmamalı, hep aramalı
gittiğin yerden başlıyorum öyleyse
gece cinnetlerimi de alıp yanıma

denize bakmayı bilmeyenler
bir gün mutlaka boğulur
işte bundandır gözlerinden kaçışlarım

siz hiç yar saçının bir telinden kendinize gurbet yaptınız mı

ben şimdi gurbetim
içimde taşıyorum
heba olsa da senlerce yılım
oysa "gel" desen gelecektim

ömrümden düşürdüğüm sol anahtarlarına takılıyorum hep
ve hayat yüklü kamyonlar geçiyor üstümden
şairler ölüdür derler
inanmıyorum

en karanlık ceketimi giyiyordum
ışığa kördüm çünkü
şimdi ise güneşe ilerliyorum
dirilmek için

kimliği paslanıyor eski bir anarşistin
gecenin kör gözünden utanıyorum
hadi bana en militan kelimelerle saldır
batır içime cümlelerini
beyhude bir dehşet bırak
hak ediyorum

gizlilikten ölmek üzere olan bir akrep sızıyor içime
can kaybından ölüyorum
cenazemde namaz kılacağım
zan altındayım
yalanıma inanıyorum

yorgun söylentiler kanıyor solgun yaralarımdan
kırılır mı bilmem hüznümde taşıdığım kin
kinim kendime
susuşum sana
küsüşüm tüm dünyaya

üstü kalsın ihanetimin
"gel" desen gelecektim

yine bir tren geçiyor içimden
sen kesiliyorum gülüşümün karşılığı
saçların bir rüzgarın öyküsünü taşıyor
görmüyorum söylemiyorsun kırılıyorum
hiçliğimin etleri yolunuyor şizofrenik bir gecede
sana bir öykü çıkarıyorum ağzımdan
süsle beni ey aşk
geçtiğin yerleri öpüyorum

yarısı yanık bir aşkın küllerini taşıyorum
dişlerindeki nikotin tadı terkimde
sirenler ve ateş hatları içip
sesini peydahlıyorum kendimden ve kentimden
ıslak ceplerimi buluyorum el yordamıyla
yasadışıyım
tutukla beni gözlerimden

kalemim bitti yitirdi şiirini şuur
öldü kanımdaki mürekkep balığı
solumdaki sise intihar etti intiharlar
bir aşkı kaça katlayabilirdi ki ezik bir yürek
yaşamak için geç bir zaman
ölmek için ise erken

çok davullu bir senfoni sürçüyor
dikiş tutmaz ayrılığımda
kirpiğinden yapılma bir darağacına
geceyi asıyorum
yoksun
bu yağmurlar ıslatmıyor beni
bir durağa yaslanıyorum sensiz
gidişinin en sessiz harfinden yırtılıyorum
"gel" desen gelecektim oysa

kulaklarımdan bordo denizler dökülüyor
şimdi herkes biraz sen biraz acı
göğsümde bir vagon
gizli sözler batıyor
fırtınalar çıkıyor üstüme

şakağımda
intihar acemisi bir şairin
delilik provaları
arkandan uluyan kapılardan
söküyorum kokunu
yokluğunu kokluyorum
yokluğunu yokluyorum

çöz gözlerimi senden hadi
ücranda yak bakışımı
gözlerine bekçi sevdam
dünden ve senden kalmayım

içine her düşen
kendi keşfi sanıyor seni
oysa sen
melekleri bile kıskandıracak kadar kendinsin
ve kendini acıtmak istiyorsun
ama güller kendine batamaz
bilmiyor musun
"gel" mi diyorsun

herkes kendi gördüğüne bakar
peki hayatın rüzgarında kime yelkeniz
kıpırdamadan duramayız bir aşk boyu
hadi en kanadığımız yerden susalım
"gel" desen gelirdim
"git" dedin ve gittin

Aşka...
Rüzgara...
Ayrılığa...
Zamana...

eyvallah..
aynı zamanda sanatçı neslihan'ın cine5'de katıldığı bir programda anlattığına göre, kahraman tazeoğlu'nun araz adlı romanını ve şiirini okuduktan sonra yazara ithafen yapmış olduğu bestenin adıdır.
romandan bir bölüm...

"biliyor musun; umarsız bir yıkımdı gidişin. Liman boyu uzanan iç kanamalı bir suskunluktu bizden geriye kalan. Oysa bilmeliydin; bütün bir hayatı ürpererek yaşama cesaretiydi aşk. Ve yola çıkıldığında göze alınmalıydı aşkın adressizliği. Sen bir tepeden masal gibi geldiğinde gözlerime, ben kendi masalımı terk edip, gözlerine benzeyen bir deniz seçmiştim kendime. Bana aşkı öğretmişsen yorgun, terli bir tepede; bırak isyanım tam olsun yüreğimin sessizliğindeki kıyamete... bilirim sen kendince bir hayatı onarmaya düşkünsün. Onarmak içinse gidişin; sen önce seni affet. Adına mavi dediğin çoğul eksikliğinde... bazen seni affedebiliyor muydun, beni ağladığında?
Bilirsin; ben ki kabilesiz bir savaşçı. Senden aldığım bütün anlamları sana geri verdim. Bir "içim"; kaldı ben de, bir de aklımın aldanmışlığı. Haklısın sende bensiz sularında elbet denizi aşmış bir okyanus telaşı yaşanacaktı. Bağışla sözlerimi. Bağışla gözlerimi. Dahası yok, fazlası az... bazen terk edip gidebilmeli bu şehri kendi çaresizliğinde. Bazen inceldiği yerden kopmalı hayat. Neyse! Sen benden ötede, ben senden uzakta... ne kadar çok "vardık" oysa ne kadar çok kaybolurken bile... karşımda yorgun bir adam var şimdi; özleyişlerini reddetmek uğruna yorgun düşmüş bir gemi... bu gemi nereye gidiyor usta... içim boş, gemiler boş. Bu gemi nereye gidiyor usta...
Bir romanı bitirmiş gibiydi sustuğunda. Bende sustum onunla. en iyi yaptığımdı susmak. Uzun bir sessizliğin sonrasında "susuşlarımızda sen benim susuzluğumu dindirecek yağmurunu bulamadığını sandın, ben senin yağmurunu yağdıracak o bulutunu. Oysaki yağmur bulutta saklıydı, bulutta yağmurda. Susmasaydık bulacaktık" dedim.
Neden geçmişin muhasebesini yapmaya başlamıştık bilmiyorum. Son sözleri iyice içime oturdu. "Bana bir kere susma hakkı verseydin, sana neler söylemeyecektim! Oysa sen hep payına susmaları aldın, bana ise hep sessizliğin ezeceği vakitlerle savaşmalar kaldı. Evet! susmak birilerini hep konuşmaya mahkum etmekti. Ve en çok konuşan en fazla hata yapandı her zaman. En çok susanın hep haklı kaldığı gibi... Sessizlikten korkan birine sessizlik dayatmak (hem de bir lütuf, bir armağan gibi) işlenen en haklı suçtu. Sen tüm suskunlukları kimseye bırakmayacak kadar bencil, herkesi suskunluğuna özendirecek kadar cömerttin. Sana söylenenlerle, sana anlatılanlarla herkesin sırrını bildin ama kimseye bir şey söylemedin. Oysa izin verseydin benimde sana söylemeyecek ne çok şeyim vardı. insanları sadece dinleyerek böyle çıplak, böyle savunmasız bırakmayı nerden öğrendin? Başkalarına ait bunca sırrı taşımak seni neden hiç yormadı? Sen en çok bana sustun; ben en çok sana konuştum. Sana benzemeye başladığımdaysa, bende içimi susarak döktüm. Yoksa içim dökülecekti. Susacak hiçbir şeyin kalmadığında ise içindeki sessiz diyaloglarla benden çekip gittin.
Meğer susmak, insanın içiyle konuşmasıymış. Geç fark ettim!"
Pek duygusal bi insan değilim, öncelikle bunu belirterek yorumda bulunuyum.
1-Aşk mektuplarında bir yerden sonra hep koptum onlar nasıl benzetmeler nasıl tabirler helal olsun daha o kadar edebi yönüm olmadığı için pek anlamadım ama güzeldi
2-Üniversite'de yaşanan yılları kısada olsa çok hoş anlatmış bu duygusuz insan bile duygulandı durdu düşündü,Kendi Araz'ını-ilerde anlatabileceği üniversite anılarini..
--spoiler--
oysa sen
melekleri bile kıskandıracak kadar kendinsin
ve kendini acıtmak istiyorsun
ama güller kendine batamaz
bilmiyor musun
--spoiler--
* "kısa hayatlara uzun cümleler kurardık..."

* "bir gün gidersen beni 'kaldığına' inandırarak git. ben ancak, gitmediğine inanarak yaşayabilirim. çünkü seni beklemek için önce gittiğine inanmam gerek..."

* "yalnızlığa en büyük düşman senin yokluğun. varlığını inkar edecek bir yokluk, yokluğunu yok sayacak bir varlık yok. ben seni unutmak için sevdim! hatırlamak için nefret ettim. sen beni sevmek için unuttun! nefret etmek için hatırladın..."

* "ayrılığı seçtin mi herşeyi götüreceksin yanında.geriye hiçbirşey kalmayacak. söylenmemiş sözler kalmamalı bıraktığın yerde... ki ben en çok onları duydum... gittin mi adam akıllı gideceksin. hiçbir özlem kalmayacak dönüşleri emziren. demem o ki dönecekmiş gibi gitmeyeceksin. büyük git gideceksen, uçsuz bucaksız, dursuz duraksız git. telefonun numaraları sesime düşmemeli, yolların yoluma değmemeli. hiçbir anıya, hiçbir dizeye, hiçbir şarkıya yenilmemeli ayrılık. şiirler okununca unutulmalı,hasret dokununca uyutulmalı. gece inmişken ayak parmaklarına kadar yahut gün doğarken, yatağının diğer yastığındaki boşluk tecavüz ederken gözlerine, ne bileyim tek başına yiyeceğin sofrana iki kişilik servis açtığında susacaksın, duracaksın... gitmenin hakkını vereceksin. ayrılık gurur duymalı seninle. gidersen, sözün ayaklarına geçmiyorsa, ayakların yakınımdan geçmeyecek! ayrılığı seçtin mi büyük olacak ayrılık! ayrılığı seçtin mi?.."

* "ne kadar haykırsan; o kadar sağırım bilesin. ayrılığın önsözündeyiz daha... bir kaç sayfa okudukça, bir önceki sayfaya dönülen bu garip kitabı bitirdiğimizde, gençliğimiz pılını pırtısını toplamış olacak. avazımız çıktığı kadar susacağız..."

* "-ne alırdınız?
+biraz yalnızlık ve biraz da sessizlik alayım. getirirken dökmeyin, mutsuzluğum eksilir..."

* "bir adımda bin uçurum, bir uçurumda en gizli yakınlığı saklarım, ta ki sen seslenmekten, ben sakladığımdan gelene kadar..."

* "anladım. ihanete uğrayan hiçbir aşk, uğratanını terk etmiyor..."

* "ölüme el uzatmak bellerdim aşkı, boğulmanın dalında."

* "intiharlardan ölümsüz, ihanetten ölümlü yüreğim, senzede acılarla küçüldü yine; bu gece, dün gece, gecelerce..."
ilk hecedeki "a" sesinin uzatılarak: "aaraz" şeklinde telaffuz edilmesi gerekir.

(bkz: emare)
(bkz: belirti)
(bkz: semptom)
(#14158393) fıstık.
uzun zamandır dağılmıyordum böyle. sağlam bir şiir.
ruhsal marazlara neden olabilmektedir ya da ruhsal marazlar da arazdır aslında.
lil ile akan nehir, aras nehri'nin azeri lehçesinde söylenişi.

http://www.youtube.com/watch?v=UJFPbxUh4O8
hastalık, maraza belirtisi.
Koskoca antonio banderas'ı bile duygulandıran kitap.
Felaket anlamında kullanılır genellikle.
Kendi zatıyla kaim olmayana denir.
paranoyadır.