bugün

ayaklarının altında cennetin olduğu müjdelenmiş kadınlardır.
bayanlara verilen en güzel olgu, allah herkese nasip etsin.*
bağlam yayınları'ndan çıkmış psikanaliz yazıları üstbaşlıklı, annelik temalı kitap:
http://www.radikal.com.tr...p?ek=ktp&haberno=6692
kadını kadın yapar. kadına güç katar. ufacık yüreği mutlu edebilmek için gerekirse tüm dünyaya kafa tutar anneler.
taşıyıcılığının caiz olmadığını duyup şaşırdığım dünyanın en güzel olgularından bir tanesidir annelik.

--spoiler--
diyanet işleri başkanlığı, anneden alınan yumurta ile babadan alınan spermin laboratuar ortamında döllenmesiyle oluşan embriyonun, başka bir kadının rahmine yerleştirilmesi anlamına gelen; taşıyıcı annelik'in islam dinine göre caiz olmadığını duyurdu.
--spoiler--
"her kadının doğası gereği anaç, anneliğin ise; cennetteki ırmaklar kadar duru ve kutsal olduğuna hararetle inananlar buna ihtimal bile vermek istemeseler de "o" doğurduğu "şey"i sevmemişti. kaç zamandır içinde taşıdığı, kendinden bir parça saydığı ama neye benzediğini, neler getireceğini kestiremediği yavrusuyla yüz yüze geldiğinde bu ufacık ama bağımlılık abidesinden, zamanın geri alınamazlığından, sevmeye mecbur oluşundan, kendi kendinden kaçamayışından, aslında hiç bir yere kaçamayışından korktu ve ondan bir an evvel ve kati suretle kurtulmak istedi. her kadının doğası gereği anaç,anneliğin ise; cennetteki ırmaklar kadar duru ve kutsal olduğuna hararetle inananlar buna ihtimal bile vermek istemeseler de "o" bir istisna değildi. yoksa tıpkı ulusların olduğu gibi, anneliğin de resmi bir tarihi olmazdı. bugünden geriye doğru özenli bir el yazısıyla yazılan bir tarihçe; yabani otları ayıklayıp taşlarını döşeye,döşeye. çünkü hazırhop gelmez her zaman,bazen de sonradan yeşerir sevgi; tedricen serpilir, zamanın refakatinde, damla damla. etraftakilerin ilgisi,dokunaklı bir an, anlık bir sıcaklık ve onlarca şefkat tortusu birbirine eklemlenip, çalışkan bir yelpaze gibi şekerriz bir esintiyle zihinden kovalar tüm yakışıksız fikirleri ve meymenetsiz hisleri. yelpaze çalıştıkça, bebeğin kendisinden önce, onunla birlikte adım adım gelişen anaç haleyi sevmeye başlayabilir anne. ve o haleyi o kadar derinden benimser ki, bebeği benimser sonunda ve bebeği o kadar çok sever ki, onu hep sevdiğine, hep aynı ölçüde sevdiğine inanmak ister. vaktiyle hissettiği sev-gi-siz-lik öylesine fena,ü ağıza alınmayacak, söze dökülmeyecek kadar fenadır ki, hiçbir koşulda itiraf edilemez kimselere. kocaya itiraf edilemez mesela: " bebeğini doğurduğuma pişman olmuştum önceleri ama sonra geçti." ne de çocuğa: "ilk başlarda seni pek sevmemiştim ama zamanla ısındım." ne de kendine: " kötü biriyim ben, kendi çocuğunu sevmeyecek kadar taş kalpli."
anneliğin resmi tarihi titiz bir temizlik gerektirir hafızanın kuytularında."
duyamayan bir anneyse* her gece beşiğin başında elini bebeğin karnına koyup uyumaktır, ağlarsa hareketiyle uyanayım diye.*
uzaktan gelen çocuğunun gelmesine saatler kala, gideceği gün için ağlayabilme potansiyeli demektir.
çocuk doğuran tüm kadınlara yakışmayan sıfat.

her çocuguna aynı sevgiyi vermek, eşit davranmak, menfaatleri bir kenara bırakmak kolay bir olgu değil haliyle.

çocukken altını değiştiren, seni emziren kadın, yani gerçek annelik duygularını en üst düzeyde hisseden insan, bazen babana olan benzerliğin yüzünden dahi seni dışlayabilecek duruma gelebiliyor.
söylediği ninnileri, uykusuz gecelerini unutuveriyor.

hani anneler kutsaldı? hani asla bırakmazdı seni sevmeyi?

annelik; doğurmakla olmuyor, büyütünce bitmiyor...
annelik; vicdanın ta kendisidir...
daha çok erkeklerin yücelttiği bir kadınlık kimliğidir. bütün yük kadınlardadır.
olay şehirlerarası sefer halindeki bir otobüste geçiyor. kahramanlarımızla aramda minik bir koridor var. hostes bu koridordan her geçişinde sizi istemeden de olsa rahatsız ediyor. gelelim meseleye: otobüs tamamen dolu. yan tarafımda iki kişilik koltukta anne-kız ve 8 yaşlarında bir torun var. genel mantık çocuğun kucağa alınmasını emrediyor ama kendisi de anne olan agresif bayan annesine yere oturmasını tavsiye ediyor, aslında tavsiye etmiyor adeta emrediyor. kadının her sorduğu soruya ters cevaplar veriyor. tablo insanın içini burkuyor. insanın evladına gösterdiği hoşgörüyü, şefkati kendi annesinden esirgemesini anlamlandıramıyorsunuz. ve annelik zor demekten başka söz gelmiyor dilinizin ucuna.
(bkz: allahın belası evlat)
(bkz: inşallah onu da kendi çocukları köpek gibi azarlar)
o çocuk büyüdüğünde aynı şeyleri sevgili annesine yapacaktır. o zaman o da annesi gibi annelik ne zor diyecektir.
çocukluk, gençlik, evlilik(bazen bu kısım atlanabilir),gebelik evrelerinden sonra gelen dönem.bu evreden sonra dişi insanın ayakları altında cennnet olduğu rivayet edilir.
dünyada soluk alan herşeye karşı duyarlı olma inceliğini öğrenme serüveni.
annelik, bir canlıyı biyolojik olarak (kuşkusuz baba yardımıyla) oluşturabilme sanatıdır.

bu sanat, beyinle ve/veya yürekle değil de dişi üreme organıyla icra edilen bir sanat olduğu için; insandan timsaha, karıncadan kuşa kadar bir yığın naif sanatçı fütursuzca icra-i sanat eyleyebilmektedir.

doğanın dişi canlılara verdiği annelik emri (zaman zaman içgüdü de deriz buna); embriyoyu karında/yumurtada gelişimini tamamlayana dek korumak, (anne bireyin evrimdeki rütbesine göre) dünyaya gelmesini sağlamak, (evrim rütbesi daha da yüksekse) dünyaya gelen bireyi kendine yetecek hale gelene dek babadan, diğer yokedicilerden, ortam koşullarından korumak ve beslemek olarak tanımlanabilir ve sınırlandırılabilir.

evrimde en yüksek rütbede olduğu varsayılan insan ırkında ise sosyolojik/psikolojik/ekonomik/antropolojik gerekçelerle annelik bir türlü bitmemekte, tükenmemektedir.
rahminin kendine sağladığı üretme avantajını sonunda bir koza dönüştürmeyi başaran insan dişisi; gerek babaya, gerek yavruya bu koz vasıtasıyla direnilmesi pek de mümkün olmayan bir tahakküm sağlayabilmekte, anne-baba-yavru(lar) üçgenin (dörtgen, beşgen,...,ngen) herhangi bir köşesi yaşadığı sürece bu tahakkümü başarıyla sürdürebilmektedir.

akıllara durgunluk verecek bir başka konu da; kalorifer kazanı yakmak gibi bir iş için bile bir yetki belgesi gerekmekteyken, "annelik" gibi yüksek bilinç ve sorumluluk gerektiren bir işi her canı isteyenin yapabilmesidir.
Canında can taşımaktır, kanınla beslemektir, dünyaya O eşsiz o harika varlığı getirmek ve annemi anlamaktır... korkularına, endişelerine hak vermektir annemin, hayata daha bir sıkı sarılmak, mücadele etmek, savaşmaktır, büyümektir onunla birlikte... yeniden Öğrenmektir alfabeyi, Sil baştan başlamaktır her şeye Gerektiğinde baba olmaktır. imkansızı başarmak, hep özlem, korku, hep endişe duyguları içinde olmaktır... Olmazları olur kılmaktır anne olmak...
bir erkeğin asla tadamayacağı ulvi bir duygudur.
kutsal bir ünvandır. kendi canında, kanında bir hayat taşımaktır. ve zamanı geldiğinde, yavrusunu dünya denen zımbırtaya salmaktır, içi acıya acıya. karşılıksız sevmektir, daha önce hiç tanımadığın, görmediğin ufaklığı. şefkattir, merhamettir, ihtiyaçtır. annelik anlatılmaz, yaşanır. ve bunu yaşayabilenler, gerçekten şanslı insanlardır.
(bkz: bir kadına en çok yakışan şey)
bana yarın öleceksin hayatında bir tek anı tekrar yaşamak istermisin deseler tek dileğim kızımın doğduğu anı tekrar yaşamak olurdu. hamileliğim boyunca onu öyle büyük bir özlemle bekledim ki ne doğumdan korktum , ne ölümden tek istediğim onun sağlıklı olmasıydı. o doğduktan sonrada onu koruyamamaktan ve ölümden deli gibi korkar oldum. annelik çok zormuş çok sabır, çok fedakarlık , çok sevgi,çok endişe....herkes annesinin kıymetini bilsin.
türk kızlarının en büyük hayalidir. anne olsunlar, böyle bıcır bıcır çocukları koşuştursun etraflarında, onlara güzel kıyafetler alıp süslesinler, onlarla ilgilensinler... çünkü annelik budur ve tüm bunlar "en" halini alan hayalin detaylarıdır.

şimdi sorun da burada başlıyor. bir de türk kızlarının/kadınlarının en büyük sıkıntılarından biri olan kadınlığının farkına varamaması, bu hayalin bir sonucudur nitekim. çünkü kızlar annelik hayaliyle yaşamlarına yön verirken -aslında daha çok başkaları tarafından yaşamları şekillendirilirken- anneliğin kadın olmanın üstünde bir şey olduğunu sanarak, cinsiyetinin gereğini unutuyorlar.

evet, türk kızları kadınlığın ne demek olduğunu bilmiyor!

ve buna rağmen, yani en büyük hayali anne olmakken, yine de bu ülkede kadınlığını yaşayamadıklarından dem vurabiliyorlar. hayret doğrusu! size diyorum türk kızları! hem kadın hem anne olabilirsiniz. ama seçiminizi daha küçük bir çocukken oyuncak bebeğinize annelik yaparak, bebeği bir anne gibi emzirerek, bezini değiştirerek belirliyorsunuz. anne olma hayalleriniz sebebiyle kadın olduğunuzu unutuyorsunuz. ve buna rağmen erkeklerin anne olduktan sonra sizi kadın olarak görmesini bekleyebiliyorsunuz. görmediğinde de, kabahati erkeklerde buluyorsunuz. bu saçmalık işte. önce kadın olduğunuzu unutmamalısınız ve ardından anneliğin bir kadınlık ödülü olduğunu. ancak o zaman istediğiniz şekilde mutlu bir kadın olabilirsiniz. benden söylemesi.
doğadaki her annede (aslan, kurbağa, insan vs.) annelik içgüdüseldir. sonradan kazanılmış bi erdem değildir. bu yüzden anneliğe krallık muamelesi yapmak saçma. babasındır, annelik yapıyosundur alkışlarım. ama senin kazanmadığın doğanın normal olarak sana verdiği güç, güç değildir. brigstone.

ek1: ha tabii anneye ve anneliğe olan saygı ve sevgimiz birlik ve beraberliğe ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde sonsuzdur. orası ayrı.
(bkz: bi tek annem olsun bana bişey olmaz)
zordur herkesin yapamayacağı kabul edilmelidir. noksan olduğunu hissettiği halde ayyy ben niye anne olmayayımm benim hakkım değil miii diyen embesillerin düştüğü hataya düşülmemelidir.