bugün

1989 yılında istanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde tıp eğitimine başlayan Dr. Agâh Aydın, Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh ve Sinir Hastalıkları Eğitim Araştırma Hastanesi‘nde ihtisasını tamamlayarak psikiyatri uzmanı olmuştur.

Meslek hayatının ilk yıllarında Sağlık Bakanlığına bağlı birimlerde çalışmış sağlık sektöründe hizmet veren özel bir şirkette (Medline Mobil Sağlık Hizmetleri A.Ş.) yönetsel görevler yapmıştır.

Dr. Agâh Aydın, okul öncesi çocukları ve ilköğretim öğrencilerine yönelik eğitim yayınları üreten “Küçükadımlar Okul Öncesi Eğitim ve Yayıncılık” ve “Sadık Uygun Eğitim Yayınları”nda yayın kurulu üyesi, aile, öğretmen ve öğrenci eğitim danışmanı ve eğiticisi olarak olarak çalışmaya başlamış ve halen bu görevlerini sürdürmektedir. Bu süre içerisinde 10 süreli yayın ve 150 civarında eğitsel kitabın hazırlık ve yayımlanma aşamasında bulunmuş ve öğretmen, psikolog, okul ve okul öncesi öğrencilerine ve ebeveynlere yönelik çok sayıda eğitim seminerleri ve konferanslar vermiştir.

Dr. Agah Aydın tüm bu görevlerinin yanında mezuniyet sonrası eğitimine de ara vermemiş ve Trakya Üniversitesi Biyokimya Ana Bilim Dalında ve Trakya Üniversitesi Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalında birer yıl araştırma görevlisi olarak çalışmıştır.

Temel ve Klinik Tıp Bilimleri alanındaki çalışmalarını 2005 yılında Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh ve Sinir Hastalıkları Eğitim Araştırma Hastenesi’nde Psikiyatri ihtisası yaparak sürdürdü ve psikiyatri uzmanı oldu.

ihtisası sırasında Alkol ve Madde Bağımlılığı Tedavi Eğitim Merkezi (AMATEM), Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Psikiyatrisi Anabilim Dalı, Adli Psikiyatri Kliniği, 4. Psikiyatri Psikotik Bozukluklar Kliniği, Ergen Psikiyatrisi Kliniği, 2. Nevroz Kliniği, 2. Basamak Poliklinikleri ve Cinsel işlev Bozuklukları Polikliniklerinde çalışmış; depresyon ve kişilik bozukluğu olan hastalar hakkında “Akut ve geçici psikozları olan olgular ile psikotik özellikli depresyonu olan olguların kişilik bozuklukları açısından karşılaştırılması” adlı tez çalışması ile mezun olmuştur. Psikanalitik Yönelimli- Dinamik Psikoterapiler, Bilişsel Davranışçı Psikoterapi, Cinsel işlev Bozuklukları (CETA Derneği’nde) ve Destekleyici Psikoterapi eğitimleri almış ve halen Türkiye Psikiyatri Derneği bünyesinde sürdürülmekte olan Destekleyici Psikoterapi Eğitici Eğitimi konusundaki eğitimine devam etmektedir.

Mecburi hizmet görevini Iğdır Devlet Hastanesi’nde yapan Dr. Agâh Aydın, 2 yılda Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh ve Sinir Hastalıkları Eğitim Araştırma Hastenesi 4.Psikiyatri Kliniği’nde çalıştıktan sonra serbest hekim olarak çalışmak üzere görevinden ayrılmıştır. Bu süre zarfında 4 ayrı araştırma görevlisinin uzmanlık tezinde danışmanlık yapmıştır.

Dr. Agâh Aydın, New York’taki LEAP Enstitüsü’nde uygulanan motivasyonel iletişim tekniklerinin kullanıldığı LEAP (Listen-Empathise-Agree-Partner) tekniğinin kurucusu Prof. Dr. Xavier Amador’dan “LEAP tekniği eğitimci eğitimi” aldı.

Ana prensibi “iddialarının gücüyle değil, ilişkinin gücüyle kazanırsın!” olarak açıklanabilecek olan LEAP tekniği, Listen (Dinle) Empathise (Empati Kur) Agree (Uzlaş) Partner (Ortak Ol) bileşenlerinden oluşur. Dr. Agâh Aydın uluslar arası alanda ilgiyle takip edilen Prof. Dr. Xavier Amador tarafından oluşturulan bu tekniği; psikanalitik perspektifin insan yavrusunun kişilik gelişimi ve davranışı üzerindeki derinlikli kavrayışını temel alıp harmanlayarak çocuklar, ana babalar, öğretmenler ve danışmanlık verdiği şirketlerdeki çalışanlarla yaşadığı deneyimleriyle birleştirerek geliştirdiği iNiO Eğitim Programı Seminerleri’ni oluşturmuştur. (iNiO Eğitim Programı ana hatları ile üç modülden oluşmaktadır: 1-iletişim teknikleri konusundaki mevcut bilgi birikiminin gözden geçirilmesi, 2- Psikanalitik açıdan insan kişiliğinin yapılanması ve insan davranışının bu perspektiften kavranması, 3- Her insanın diğerlerinden farklı kendine has bir kişiliğinin olduğu bilişinden hareketle kişiye ve duruma özel davranışın kavranmasının yollarını açan iletişim tekniklerinin anlatılması)

Dr. Agâh Aydın geliştirmiş olduğu iNiO (insan Nasıl insan Oluyor) Eğitim Programını baz alarak bugüne kadar Milli Eğitim Müdürlükleri, Küçükadımlar Okul Öncesi Eğitim ve Yayıncılık, Sadık Uygun Eğitim Yayınları işbirliği ile desteklenen Okul ve Okul Öncesi Eğitim Kurumlarında görev alan öğretmen, psikolog, yazar ve yayıncılara yönelik eğitim ve danışmanlık hizmetleri kapsamında yurt genelinde ”Kişilik gelişimi”, “Motivasyonel iletişim teknikleri”, “Ebeveyn ve çocuk çatışmasının nedenleri, niçinleri ve çözümler”, “internet ve televizyonun çocuk, ergen ve yetişkinlere etkileri”, “Günümüz çiftinin ilişki sorunları”, konularında eğitim seminerleri ve konferanslar vermektedir.

Dünya Psikiyatri Birliği, Türkiye Psikiyatri Derneği (TPD), Cinsel Eğitim Tedavi ve Araştırma Derneği (CETAD), Türk Nörpsikiyatri Derneği (TND) ve Türk Tabipleri Birliği üyesidir.

2009-2011 yılları arasında 2 yıl süreyle Türkiye Psikiyatri Derneği “Merkez Yönetim Kurulu Üyeliği” ve “Bilimsel Toplantılar Düzenleme Yürütme Kurulu Üyeliği” yapmıştır. Bu süre zarfında TPD’nin düzenlediği ulusal çapta 6 kongrede düzenleme kurulu üyesi olarak görev alırken, Dünya Psikiyatri Derneği ve TPD işbirliği ile düzenlenen World Psychiatric Association Thematic Conference bilimsel komite üyelerindendir.

Halen Türkiye Psikiyatri Derneği “Şiddet izleme ve Önleme Kurulu Koordinatörü” ve “Sanat ve Psikiyatri Çalışma Birimi Koordinatörü”dür. (Ayrıca Psikanalitik Psikoterapiler ÇB, Medya ve Ruh Sağlığı ÇB, Destekleyici Psikoterapi ÇB, Kültürlerarası Psikiyatri ÇB üyesidir)

Çeşitli yayınlarda öyküleri ve denemeleri yayımlandı. Psikolojik ve sosyolojik bakışla sinema ve edebiyat eleştirisi yazmakta ve konuşmalar yapmaktadır.

Ayrıca şu videosunu izlemenizi tavsiye ediyorum.

http://www.youtube.com/watch?v=W3y4uDqvEsE
flört, aşk meşk, hede hödö gibi kıytırık ya da magazinsel gelebilecek konularda bile son derece sade ve mantıklı yorumlar yapan, bir duruşa sahip, konuk olduğu programlarda kapitalist zırvalar saçmalayanları çat çut iki lafıyla kendine getiren kafa açıcı psikiyatr. misalen, işsizliğin konu edildiği ve agah abimizin de konuk bulunduğu bir programda, işsizliğin sebebi sorulduğunda "işte y kuşağı realitesi, iş beğenmeme" falan diye saçmalayan ve kendisine beyin avcısı diyen bir ik danışmanını ivedilikle kendine getirmiştir. izlenmesi tavsiye olunur: http://www.youtube.com/watch?v=DBK9KJuDywE
türkiye'deki en değerli aydın psikologlardan biridir.
şöyle de güzel bir yazısı bulunmaktadır..

KARS ÇOCUKLARINDA KARS*
“ Öyle güzel ki ölürüm artık
Beyaz uykusuz uzakta
Kars çocukların da Kars’ı
Ölüleri yağan karda
Donmuş gözlerimin arası” C.S.

Vakitlerden bir vakit, tarihi var kendi yok, okulu var ilmi yok, kökü var çiçeği yok bir ülkede öyle insanlar yaşarlardı ki; yemeden yer, yürümeden yürür, dokunmadan sevişir, düşünmeden bilirlerdi. Daha yetenekli, daha akıllı ve hep genç kalırlardı. Olanakların sınırsız, vaktin sonsuz olduğuna inanırlardı. Daha doğrusu düşünmez, hayatın bir sürü son içerdiğini akıllarına getirmezlerdi. Ölmeden ölmez ama hiç yaşamazlardı. Rivayet edilir ki, bu insanların üç tarafı denizden, içinden ırmaklar geçen toprakları vardı, hiç akılları yoktu… Bilenlerden ölmeyip sağ kalanlar, yirmi birinci yüzyıla yirmi kala asker takımından omzu kalabalık zatların ülke yönetimine el koyup üzerine mum diktiklerini rivayet etmişlerdir ki, sonraları gençlerin hayatlarını, ulema takımının akıllarını alan polis copları sayesinde “Yüce Millet”inin Hanya’yı Konya’yı anladığı söylenegelmiştir.

Tamda o devirlerde yedisine merdiven dayamış olan Mahmut, Heredot Tarihi’nde M.Ö. 650-700 yılları arasında Saka Türkleri tarafından zaptedilerek Çıldır adı verilen Kars’a bağlı bir ilçede başı önünde, kaşları çatık, burnun kanatları inip kalkan, alnı kırış kırış kolları kelepçeli tanıdık bir adamı; kesme taştan yapılma evlerinin duvarına asılı köşeleri sarı sarı yaldızlarla süslü dış kapıdan çıkarırlarken görmüştü. Mahmut, 2000 nüfuslu olan ilçede babası ile birlikte 97 kişinin daha jandarmalarca tutuklandığını ve bunu yapanın sınır komşusu ebedi düşman Ruslar değilde bölgeyi “iç ve dış mihraklardan” temizlemesi gayesiyle askeri hükümet tarafından 7. Hudut Tabur Komutanlığına yeni atanmış olan Yarbay B. olduğunu öğrenince korkusu geçmişti. Halkın kırkta birini tutuklayarak iç mihrak sorununu halleden yarbay, bölgenin en büyük ozanının “Ehli islam olan işitsin bilsin / Can sağ iken yurt vermeyiz düşmana” şiirinide bir tak üzerine yazdırıp şehrin girişine astırarak dış mihraklara laik cumhuriyet hükümetinin memleketin tek sahibi ve koruyucusu olduğunu duyurmuş, özellikle Ruslara ve ülkemizdeki yandaşlarına gereken mesajı vermişti. Şehirdeki idari ve mülki amirlerin kendine bağlı olması hasebiyle hepsini makamına getirterek; Çıldır adının güzel Türkçemizde hiçbir anlamının olmadığını ve bunun bir nevi kültür emperyalizmi olduğunu, düşmanlarımızca kim bilir ne hesaplarla verilmiş bir isim olabileceğini ve risklerini anlatmış, kendisinin günlerce düşünüp taşındıktan sonra şehre verilebilecek en güzel ve anlamlı ismin Çıldır Gölü’nden hareketle Gölkent olması, dolayısı ile Çıldır Gölü’nün de Gölkent Gölü olması gerektiğine karar verdiğini ve Ankara ile gerekli yazışmanın yapılmasını, Çıldır yazılı tabelanın değiştirilmesini emir buyurmuşlardı. Ayrıca halk arasında Ermeni Yaylası olarak anılan Ermenilerden kalma bir harebenin isminin Cin Yaylası, anmaktan imtina ederek harita üzerinde gösterdiği iki köyün adlarınında Evren I ve Evren II olarak değiştirlmesininde luzumuna işaret etmişti. Kaymakama bu talimatları verdikten sonra belediye başkanına ve halk eğitim müdürüne dönerek şehri kalkındırmak için hazırladığı projeyi açıkladı; tüm evlerin beyaza boyanarak çirkin görüntünün azaltılması, ozanları anma töreni, kaz festivali, hayvancılık ve dana festivali tertip edilmesi…

Mahmut daha birçok garipliği unuttuğunu hatırladığını unutarak terledi. Terini sildi, toparlandı, kendini yavaşça divana bıraktı. Uzun bir sessizlikten sonra taştan bir duvara asılmış, köşeleri sarı sarı yaldızlarla süslü ‘O’ kapıyı hatırladı. Bıkkınlık veren bildik sahneler yeniden gözünün önündeydi… Bir türlü kaybedilemeyen kayıplardı bunlar. Sustu, birşey söylemedi… Terapisti parayı alıp çekmeceye koydu. Suskunlukları için ödediği son bedeldi bu. Herşey anlaşılmıştı; elindekiler kazandıklarını, kaybettikleri kendisini oluşturuyordu. Odada kazanan bir tek kişi vardı ve o kendisi değildi. Terapist onu son kez uğurlamak üzere ayağa kalktığında, açılan kapıdan bedenindeki herbir yuvarlağa hakkını veren ama taşımakta zorlandığı için göğüsleri üzerindeki kapıyı açık bırakan elbisesiyle sekreter girdi. Kapının köşelerinde sarı sarı yaldızlar belirdi. Yüzüne yep yeni bir tebessüm iliştirip kapıya doğru yürüdü…

Anlamıştı ki toplumsal bir felaketi anlamak için; onun yarattığı bireysel suç(luluk)ların gölgesinde psikopatik kusmukların didiklenmesi en son işti! Yenilginin kederi solucan arayan tavuğun, bokunda boncuk bulmasından beterdi.

O gün boğaz köprüsüne doğru yol alırken, tüm müdahalelere rağmen öleceği düşüncesini unutmak için elli iki bin bahane uydurdu. Olmayınca üstüne bir sigara yakıp kederlendi!

*Bu yazıdaki kişi, yer ve olayların gerçek olamayacağını belirtmem gerektiğini bilerek, belirtmeyeceğim!
ismi ile müsemma psikiyatr.
Bir nevi "anahtarcı".
Lacanian psikiyatristlerden bir tanesi, Lacan'ı okuması en azından benim lacan'ı okumamdan daha farklı. Ayrıca kendisininde anti-psikiyatrik bir yönü var. Referans olarak otizmi tanımlayışı denilebilir.
an itibariyle cnn türk de gündem özelde konuşan psikiyatrist.

türkiye de böyle psikiyatristlerin olması ne güzel.
bu kadar üniversite, binlerce akademisyen ama aklımıza gelen 3-5 kişi.

gerçi freud, jung, kohut, lacan, mahler, laing, masterson, kernberg gibi üstatların her biri başka bir ülkeden.
herkesin ruhuna agir gelen gercekleri catir catir söyleme cesaretine sahip bir psikiyatrist.arada psikeart ta da yazar. bugune degin bos bos konusutugu hicbir yayinina denk gelmedim. ego, id,süper ego, ask, kisilik gibi konulardaki sohbetleri hele ki meslektasi ilker buyukparlakla olanlar kacirilmamali

ego dalkavuktur, her seyi beden yönetir der. söyle devam eder. hakikat disarda bir yerde degil, anlam seven ve sevilen olarak benim bedenimde, ama duusncem onu disarda ariyor.“ zorda kaldığımızda, çaresizliğe düştüğümüzde, nedir bu hayatın anlamı dediğimizde bedenimize kulak verelim! dünyanın en ‘dürüst canlısı’ insan bedenidir. o istemeden katlandığı ilişkileri kusar, yanlış insanlarla temasta kaşınır, sevmediği işte uyuklar”

insanin anlam arayisi ile ilgili görüsleri su sekilde: insanin anlam filan degil sevgi aradigina inanan biriyim. sevgi, butun buldugu anlamlari bilgileri de o sevgiye ulasmak icin kullanan bir varlik. ötekinin sevgisine, ötekinin arzusuna ihtiyac duyan ötekinin sevgisinin yoksunlugunu yasayan ve onunla sakatlanmis yani öyle kurulmus bir varlik. bir insanin bu manada cehennemi sevememektir. dolayisiyla cenneti ya da anlami da ask olacaktir.asik oldugunuzda anlamlarin, bilgilerin hepsi bosa cikar, degersizlesir. neye inanirsaniz inanin; hangi milletten, hangi ideolojiden olursaniz olun asik olunca unutursunuz ya bu danimarkaliydi hristiyandi boyu kisaydi falan hepsi anlamsizlasir, hepsi anlamsizlasir. sevgiyle sakatlanan biri sevgiyle iyilesir bana göre

su sözlerle de insanin suratina samari vurur, kendi dehlizlerini görmesini saglar: kadin kendisiyle yuzlesebilen bir varlık. su anki toplum yapisi, disilin reddi yani eksikligin reddi uzerine kuruludur. eksiklik bize hakikati hatirlatiyor. kadinlar dahil hepimiz kadin dusmaniyiz cunku eksiklige katlanamiyoruz herseyi bilmek her seyi yapmak becermek, her şeyin üstüne gitmek ve hatta yaslanmamak istiyoruz. o kadar bilmemize gerek yok; eksigiz biz, eksikligimizle yuzleselim yeter. insan kendine yabancilasmis bir varliktir ve benlik idealinden asla vazgecemez

Not: gene kendi cümleleriyle “
kadınsı pozisyon ; olmayan bir şeyi arama pozisyonudur. erkeksi pozisyon ise ; olmayan bir şeyi varmış gibi yapmak gibi trajikomik bir gösteridir." babamın erkekliğin onda dokuzu kaçmaktır lafını nasıl güzel anlatıyor agah reyiz.

'insanın her talebi sevgiyedir (lacan)
Ysk nin ibb seçim iptalini şöyle anlatmıştır görsel
"ahlaksız bir arzunun kabuk değiştirmiş halinden daha başka bir şey değildir ‘mutlak mutluluk.’"

"nesnesine ulaşıldığında içinde hep bir kırıklık, kırgınlık barındıran, gerçek bir nesnesi olmayan bir arzudur ‘mutlak mutluluk."

"yetersizliğini sahiplenmeye cesareti olanların, bir başka deyişle, kendine bakmaktan korkmayanların yaşayabileceği bir mutsuzluktur mutluluk".

gibi cümleleri ile beni derinden etkilemiş, ufkumu açan, psikyatri bilimi ve felsefeyi sentezleyebilecek keskin bir zekaya sahip, türkiye'de eşine zor rastlanabilecek aşmış bir aydın ve psikyatr.

(bkz: jacques lacan) ve freud'un öğretilerinden çokça etkilendiğini belirtmekte de fayda var.

edit: imla