bugün

tanım: sözlükteki abi kardeş diyalogları başlığındaki entryleri herkes gibi gülerek değil, gözleri dolu dolu okumak, 'acaba yaşasaydı' temalı düşüncelere dalmaktır...

aslında bizde diğer abi-kardeşler gibiydik, birbirine sataşmadan duramayan, günleri kavga dövüş şeklinde geçen ama birbirine deli gibi bağlı ve kardeşlik kavramının ne olduğunu o yaşlarda bile bilen...

belki de birbirimize bu kadar bağlı olduğumuz için kaybettim ben abimi. senelerdir bunu düşünmekten kafayı yesem de o 'belki'ler gitmedi kafamdan bir an için bile olsa, çünkü ya beni kurtarmaya çalışmasaydı...?

benim ilkokula, abimin de 3. sınıfa başlayacağı 1994 yazıydı, abimin ölümünden sonra bir daha ayak basmadığımız ayvalık'taydık her yaz olduğu gibi. bizimkiler çalıştığı için bir hafta annem bir hafta da babam gelebiliyordu yazlığa. başımızda iki ebeveyn yerine tek ebeveynin olması abimle bana yaramıştı adeta, çünkü o kadar haylazdık ki annem veya babam bir noktadan sonra bize yetişemeyip 'aman yaa ne yapıyorlarsa yapsınlar!' deyip peşimizi bırakmıştı bir noktadan sonra. biz de bu rahatlıkla abimle ufaktan ayvalığın iç taraflarına yani daha çok yaz-kış ayvalıkta yaşayan insanların olduğu bölgelere gitmeye başlamış yeni yerler gördükçe bu hoşumuza gitmiş ve hergün evimizden daha da uzağa gider olmuştuk.

yine evden uzaklaştığımız bir gündü. yürümeyi sevdiğimizden pek bisiklet kullanmazdık abimle ama o gün zor gelmişti yürümek, bu sebeple bisikletlerimizi alıp öyle çıkmıştık ayvalık turuna. abimin 'benim kardeşim gerizekalı' bakışları eşliğinde yedinci yaşımın bana vermiş olduğu salaklıkla bisiklet üzerinde 'rııaannn ruuaannn' şeklinde motor sesleri çıkarıyor kendimi dünyanın en hızlı kişisi zannediyordum. neyse, ayvalık sokaklarında rastgele dolaşırken bilye oynayan bir grup çocuk gördük. benim çocukluğumda da bilye en popi oyun araç gereçlerinden. bilyeyi görünce yavaşladık gayrı ihtiyari ve sonra da durup çocukları izlemeye başladık. çok iyi hatırlıyorum, 4 kişilerdi ve hepsi de abimle yaşıttılar. bir süre birbirimize mal gibi baktıktan sonra içlerinden biri beraber oynayalım mı diye sordu, ardından da 'ama kaybederseniz alırız bütün bilyelerinizi' demeyi de ihmal etmedi. biz de iyi oynuyoruz bilyeyi abimle beraber, peki dedik, oynamaya başladık.

karşımızdaki tipler işin ciddiyetini oyun sonunda ellerindeki bütün bilyeleri abimle bana kaptırınca anladılar. görseniz oyun boyunca bir havalar, bu oyunun kitabını yazdık tripleri... böyle uyuzlarla oynayıp kazanınca keyfimiz de katlandı doğal olarak abimle. kazandıklarımızı toplayıp gitmek için bisikletlerimize biniyorduk ki içlerinden ikisi gitmemizi engellemek için bisikletlerimizin önüne geçti, kelimeleri tam olarak hatırlamıyorum ama gitmeden önce bilyeleri alalım tarzı birşey söyledi. ben de atladım hemen fırat gibi 'yek yeaaa' diyerekten. sonra abimle göz göze geldik, ona 'nasıl sıvışcaz burdan' bakışı attığım sırada karşıdaki çocuklardan biri abime yumruğu yapıştırdı. bu agresifliklerinin nedenini de sonradan anladım tabi, kendi mahallelerine iki kişi geliyor, oyun oynuyorlar ve bu iki kişi oyundan sonra bütün bilyelerini alıyor bunların. ben olsam ben de ne oluyor derdim yani. neyse, abim yumruğu yedikten sonra ikimizde birden kendimize geldik, 'in the name of god' diyerekten bisikletten inerek çocukların üstüne atladık.

şunu söylemem lazım, bizimkiler abimle benim yapım sürecinde hiç bir masraftan kaçınmamışlar maşallah, bu sebepten ötürü abim ve ben yaşıtlarımıza göre iri ve uzunduk baya.

4 çocuktan birinin tırsıp kavgaya karışmaması ve fiziksel üstünlüğümüz sayesinde kendi çapımızda biraz hırpalamıştık karşımızdakileri. içlerinden biri ağlamaklı bir ses tonla anneeaaa babağğğ diye ebeveynlerine seslenmeye başladıktan sonra abimle sıvışma vaktimizin geldiğini anladık ve bisikletlerimize atlayıp son sürat uzaklaştık oradan.

sayıca az olmamıza rağmen üstelik kendi mahallelerinde o çocukları benzetmemiz bize inanılmaz bir güven duygusu kazandırmıştı. bu sebeple hareketlerimiz bile değişti bir süreliğine. Sanki babamız vito corleone, biz de sonny ve michael kardeşlerdik.

işte bu aşırı güven duygusu yüzünden yaşadık abimin ölümüyle sonuçlanan olayı da... o gün o çocuklarla kavga etmesek yaşıyor olacaktı kim bilir!?

bir hafta kadar sonra bir gün abimle sabahın köründe uyandık, karga bokunu yemeden derler ya hani, işte o vakitlerde.annem de uyuyordu daha, sıkıldık biz de sahile inelim dedik. sahilde deniz bisikleti, kano vb. kiralayan bir yer var oraya gittik ama sahibi daha gelmemişti. nasıl olsa bizi tanıyor diye bisikletlerden birini alıp gezelim parasını da sonra veririz dedi abim. tamam dedim ben de ama bisikletlerin olduğu yere gittiğimizde hepsinin birbirine zincirlendiğini gördük. ben hayal kırıklığına uğrayıp denize rastgele taş atmaya başlamıştım ki abim gel dedi. bütün bisikletleri kilitlemelerine rağmen bir tanesine zincir geçirmemişlerdi. unuttular herhalde dedik. meğerse unutmamışlar, bunun nedenini maalesef çok geç anladık.

o kavga olayından sonra demiştim ya bize bir güven duygusu geldi diye, bu duygu yine üzerimizdeydi o sabah. bu sebeple deniz bisikletiyle açıldıkça açıldık abimle. nasıl olsa bize bir şey olmazdı, olamazdı, bu ihtimal aklımızın ucundan geçmiyordu..

'abi bak insanlar karınca gibi oldu hihio' dediğimi hatırlıyorum sahildeki tek tük insana bakarak. açılmışız yani baya bi.

deniz bisikletinin yavaş yavaş suya gömüldüğünü biraz geç fark ettik maalesef. durumu görüp hemen sahile doğru pedal çevirmeye başladık abimle. ama bisiklet iyice batmaya başladığından bisikletin ilerlemesi imkansızlaşmaya başladı ve mecruben yüzmeye başladık.

hatırladığım kadarıyla doğru dürüst yüzemiyordum çünkü pedal olayı çok yormuştu beni. abim durumumu anladı ve bir yandan beni bir yandan kendini sahile doğru götürmeye çalışıyordu yüzerek. ama o da çok yorgundu ve çok zorlanıyordu bunu yaparken. kısa bir süre sonra iyice pilimiz bitmişti, doğru dürüst ilerletemiyorduk suda ve bırakın ilerlemeyi sanki aşağıdan birşey bizi aşağıya çekiyordu.

o an ile ilgili en son hatırladığım şey abimin suya batan başını sudan çıkarmayı başardığı anlarda bana tutun, dayan az kaldı demesiydi. sonrasını hatırlayamıyorum malesef...

bir ara kendime gelir gibi oldum, kano gibi birşeye çıkarmaya çalışıyordu beni biri. sonrasında tekrar karanlık...

tekrar aydınlık olduğunda sahilde yatıyordum, ilk hatırladığım bir sürü ses, ambulans çağırın bağırışları ve bana bakan meraklı gözler...

gözümü açtığımda hastanedeydim. yanımda ayten teyze vardı, yazlık komşumuz. başımı kaldırdım ve koridordan annemi ve ayten teyzenin kocası rıca amcayı gördüm hızla yürürlerken. ne oluyor, abim nerede, annem nereye gidiyordu diye sordum ayten teyzeye. gözleri kan çanağı olmuş gözleriyle bana bakışını hatırlıyorum çaresiz bir şekilde. bana cevap vermeyip hızla odadan dışarı çıktı ve birilerine uyandığımı haber verdi. sonra rıza amca geldi, abinle doktor ilgileniyor şuan gibilerinden bir şey söyledikten sonra annem girdi odaya. ayten teyzenin gözleri kan çanağı olmuş demiştim ya hani, annemin gözleri de öyleydi ve inanılmaz boş, ne yapacağını bilemez bir halde bana bakıyordu.

o bakışını hala unutamam, şimdi bile ne zaman göz göze gelsek o halini hatırlarım...

abimle ilgili sorduğum soruları sürekli geçiştirmelerine rağmen anlamıştım ona bir şey olduğunu. ama onlar ısrarla bana yalan söylemeye devam ediyorlardı, ta ki babamın apar topar ayvalığa geldiği zamana dek...

bindiğimiz deniz bisikleti hasarlıymış, kullanım dışı olduğu için kilitleme gereği duymamış sahibi. biz de bilmiyorduk tabi durumu. neyse, o bisikletlerin sahibi mekanına geldiğinde fark etmiş denizdeki çırpınışlarımızı ve hemen bir kanoya atlayıp yanımıza gelmiş. ilk beni çıkarmış sudan, sonrasında da abimi. o küçücük kano ile ikimizi birden sahile nasıl taşıdı bilmiyorum artık. bizi sahile götürdükten sonra orada ufak çaplı ilkyardım müdahalesinden sonra ben kendime gelmişim ama abim... abim ilkyardım sonrasında hiçbir tepki vermeyince hastaneye götürelim demişler hemen, ama tam o sırada ambulans gelmiş fakat onların yaptığı müdahale de hayata döndürmeyi başaramamış abimi...

sonrasında babam ihmalkarlıktan dava açtı deniz bisikleti sahibine, ama bisikleti abimle izinsiz alıp kullandığımızdan bir sonuç çıkmadı tabi. gerçi bir sonuç çıksa ne olacak, abim ölmüştü, gerisi yalan...

o gideli tam 17 sene oldu geçen ay. bir gününü bile aklıma gelmeden geçirmediğim 17 sene... gerçi unutmam mümkün mü? o yaşlarda bile idolümdü benim o, her hareketini dikkatle izleyip taklit etmeye çalıştığım abim...

O gün denize gitmeyip evde otursak belki de bu akşam iş çıkışı buluşup boğaza karşı biralarımızı içerken birbirimizle uğraşacaktık çocukluğumuzdaki gibi, benimle dalga geçecekti 'evlen olm artık nereye kadar şu bekar hayatı' diye. ama maalesef bunun hayalini kuruyorum sadece, çünkü elimde sadece bu var. ha bir de ölümünden 2 gün önce sahilde çektirdiğimiz resim. cüzdanımda taşıdığım ve her gün baktığım o resim...
Abi lan bu! Abiler kardeşlerini korumak için vardır. Onlardan önce ölemezler yani ölmemeliler, ölmesinler nolur.