bugün

entry'ler (267)

yazar alımları ile ilgili anket

her gün binlerce entry giriliyor bu sözlükte.
peki kaç tanesi birileri tarafından okunuyor? yazarlar dışında bu sözlüğü takip eden var mı acaba?
bunların cevabını hepimiz biliyoruz. kabul edelim ki uludağ sözlük okunulan değil sadece yazılan bir sözlük.
belli başlı yazarlar dışında okunmaya değer entry giren yok. yıllarca kendimizi "ekşi özenti kasıntı" "uludağ sıcak samimi" diye kandırıp durduk. kimi zaman içimizden biri çıktı "bazı şeylerin değişmesi lazım, yazar kalitesi düşüyor" dedi. her şeyi bilen abiler "beğenmiyorsan ekşiye git! burası uludağ sözlük" diye üzerine çullandılar itin götüne soktular. işlerine gelmiyordu tabi kalitenin artması. onları popüler yapan da zaten sözlüğün berbat bir durumda olmasıydı.
biliyorum, aynı şeyler bana da söylenecek. zall a gelecek olursak.
zall için sözlüğün kalitesi önemli değil. umursamıyor bunu. onun için ne kadar yazar o kadar reklam.
ama şunu da bilsin ki "beğenmeyen siktirsin gitsin" mantığıyla en fazla forum sitelerinin sözlük formatına uyarlanmış bir kopyasından öteye gidemeyecek.
bugün inci sözlüğün bile bir kimliği var. peki uludağın bir kimliği var mı? 2006 dan 2009 a kadar ekşiye kafa tutan bir ortam vardı burada. sonrası ise malum. açın bakın en beğenilen entryler listesine. ne demek istediğimi anlarsınız. zall halen devam eden bu yazar alım politikası nedeniyle büyük bir fırsatı tepti. sonra o dönemdeki okunabilir yazarların çoğu ya silik yedi ya da ekşiye gitti. elimizdekileri dahi muhafaza edemedik. ve en kötüsü de şu anda sözlükte kaliteli yazılar yazan 7 8 yazara ekşiden teklif gelse hiç düşünmeden uludağı bırakacaklarına adım gibi eminim. okunmayan koca bir çöplüğe neden entry girsinler ki?
artık "birşeylerin değişme vakti".
ve bu anket değişimin başlangıcı olsun.

http://anket.uludagsozluk.com/s/35/

vaudeville for vendetta

önceleri bir düştü aşk, gülümserdik uyurken;
sonra bir düştü aşk, dudağından kaldırdık kahpelerin.

önceleri bir düştün güzel kız, ağlayarak uyandım;
sonra bir düştün gözümden, şimdi kupkuru gözlerim.

önceleri bir düştüm, hayat bana imrendi;
sonra bir düştüm, anladım: böyle büyürdü her düş.

yıllar oldu yazmayı bırakalı. en iyisiydi. yukarıdaki şiirin sahibidir aynı zamanda.

ankara fıskiyeyi kim kırdı zirvesi

mekanı bulmakta biraz zorlanmış olsam da eğlendiğimi söyleyebilirim.
çok iyi olmuş. çok da güzel olmuş. yapanların ellerine sağlık.
abi o değil de ben şimdi hepinizin nickini unuttum. onu nasıl şeyapcaz?

ayrıca zirve nasıl geçti diye merak edenler için: http://inciswf.com/1302803070.swf

foursquare

"amacına göre kullanınca şöyle yararlı böyle faydalı" diyene rastlarsanız hemen koşarak uzaklaşın ondan.
starbucksta daha "oturacak boş masa var mı acep" diye bakınırken yer bildirimi yapan tanıdığım var lan benim.

the walking dead

3. sezon itibariyle,
merle'in babannesi kaşar.

düğünlerde coşup oynayan ağır abiler

abileri bilmem ama teyzeler fena.
http://inciswf.com/1302803070.swf

sezen aksu

öyle kalacaklar, hiç gitmeyecekler sonsuza kadar aynı ev içinde yaşayacağız sandım.
önce biri çıktı gitti evden. kabullenemedim, ağladım. gitme dedim ama gitti...
onu bizden alan adamdan hep nefret ettim.
sonra ayrıldılar zaten.
derken
sonra biri daha gitti
biri daha
biri daha...
kaldık bir başımıza.
şimdi ise bayramdan bayrama anca bir araya gelebiliyoruz.
niye bunları yazıyorum şimdi bilmiyorum
ama çok özlüyorum
biraz alakasız olacak belki
nasıl oluyor bilmiyorum ama bu kadının her şarkısı bana özlem duyduğum yılları hatırlatıyor.
bir arada olduğumuz o güzel günleri.

yenilmez armada

yenilmiştir.

hoşlanılan kızın geç cevap yazması

Birkaç nedeni vardır. Madde madde sıralayacak olursak,
1- umursamıyordur.
2- umursamıyordur.
3- umursamıyordur.
4- umursamıyordur.
5- umursamıyordur.
6- umursamıyordur.
7- umursamıyordur.
8- umursamıyordur.

Ve en önemlisi ise ; umursamıyordur.

ulu roman

Sevinçten yerinde duramıyordu,
Mutlu sondu bu albırt için.
Aniden gözlerini açtı ve herşeyin rüya olduğunu anladı.
Ah o boşluk!
Elleriyle yatağının çarşafını sıktı, bir anda ağlamaya başladı.
Bu güzel rüya kâbustan daha beterdi onun için, sonunda uyanmıştı çünkü.
Komidinin üzerindeki saat 3:27'yi gösteriyordu, sonra saatin radyosunu açtı.
Çalan şarkı Halil sezai'den doluna'ydı...

18 mayıs ankara zallanıyor zirvesi

6 koli dost ayranla katılacağım zirvedir.
Hadi yine iyisiniz...

yan çıkan 20 lik diş

insanın tüm yirmilik dişleri de yan çıkar mı lan? Bela oldular başıma. Tüm alt dişlerimin yeri değişti, neyse ki kurtuluyorum iki haftaya kadar. O değil de bunların yüzünden iki sene tel takacam iyi mi!

ben bu soruyu sana sordum

Oğlum senin hiç beynin yok mu? Sana kamera açtıysak ne diye ekran görüntüsünü alıp feysbukta yayınlıyosun ve beni rezil ediyosun lan!!!! Laaaaaaaaan!!!

türk hava yolları

sırf muhafazakâr kesime yaranmak için saçma sapan yasaklar koyan kurum. Aynı zamanda şu son yasakla iktidar yalakalığında ne kadar ileriye gidebileceğini bizlere gösterdi.

O ne la öyle, kırmızı ruj tahrik ediyormuşmuş...

Bari tüm hostesleri atıp yerlerine erkek alın da kurtulalım amk.

tartışma ile kavga arasındaki ince çizgi

- sen kimsin lan!?

+sen kimsin olum!?

-sen kimsin amk?

+asıl sen kimsin amk!
- ......
+ .....
- ......
+ .....

bu diyolog abartısız bi beş dakika devam eder.
ve taraflardan biri elini hafifçe yukarıya kaldırır
Heh, işte o anda diğer taraf " o el inecek!" Der.
inerse diyolog devam eder ve sonunda bir ekşin olmadan olay kapanır.
şayet o el inmezse %73 kavga başlar.

tatar ramazan

liseliler bilmez. Pirison birek yoktu tabi o zamanlar. Sikolfiyılt falan halt yemişti tatar reyizin yanında. adamın hasıydı. böyle herkese posta koyardı.
bi aralar sürekli kanal 7 de yayınlanıyordu.
Hey gidi günler heeey.

neden kayseri değil de greenwich

18. ve 19. yüzyılarda dünyanın ayrıntılı bir haritası yoktu. 1700lü yıllardan sonra dünyada gitmedik yer bırakmayan ingiliz kraliyet donanması, keşfettiği yerleri dünya haritasında konumlandırırken hep greenwichi merkez aldı. Yani haklı olarak onu dünyanın tam ortasına oturttu. Kaldı ki osmanlı da bu haritaları kullanıyordu. o dönemin koşullarında inanılmaz derecede doğruluk payı vardı. 1884'te de haritacılık gibi konuları tartışmak üzere toplanan Bir konferansta bu haritaların etkileyiciliğinden dolayı greenwichi dünyanın merkezi kabul ettiler.

Oysa ki coğrafi keşiflerin başladığı ilk yıllarda çizilen haritalarda lizbon şehridir dünyanın merkezi.

Hatta daha da geriye gidecek olursak 13. Yüzyılda hazırlanan mappa mundi gibi ortaçağ haritaları kudüsü merkez alır. Bunun nedeni de eski ahit, tanrının "kudüsü dünyadaki tüm medeniyetlerin merkeszine koyduğunu" söyler.

Yani sonuç olarak, o haritaları ilk çizen bizler olsaydık bırak kayseriyi - istanbulu, hakkari çukurcayı bile dünyanın merkezi yapabilirdik.

beyaz altın

Aslında ortaya çıkış neden platine bir ucuz bir alternatif yaratmaktı. Tabi platine göre ucuz.

Saf altınla gümüşümsü paladyum metalinin karışımından oluşur. Ama maliyetlerini daha da düşürmek adına gümüş de kullanabiliyor bazı uyanık kuyumcular. Görünüm olarak saf altından daha etkileyici olduğundan mütevellit bayağı pahallıdır. Parlaklık yayması için metal rodyuma batırırlar. ışıl ışıldır böyle. işte bundan dolayı bir iki yıl içinde o ilk günkü parlaklıklarını yitirirler. satarken de saf altından daha ucuza gider. Yatırımlık değildir anlayacağınız. Eee, sonuçta karışım...

coca cola

1880 li yılların ortalarında atlanta kentinde john pemberton tarafından piyasa sürüldü. şişede falan değildi o zamanlar. Sadece drugstorelarda tezgah üstünde bir bardağın içinde şifa niyetine servis ediliyordu.
Pembertonun bir iki yıl sonra ölmesinden sonra şirketi başka biri satın alınca yine aynı satış yöntemiyle devam ettiler. çünkü o dönemde meşrubatları şişelemek oldukça risk içeren bir işti. Büyük patlamalara ve bunun sonucunda da onlaca işçinin ölümüne yol açabiliyordu. şirketi satın alan asa candler adlı eleman da riske girmeyerek bu ürünü sadece eczanelerde satmaya devam etti. Adam da haklı. Niye riske girsin ki?
Gel zama git zaman bizim reyiz bu işlerin böyle yürümediğini anladı. O sıralarda da iki tane genç avukat bu yeni içeceği şişelemeyi teklif etti. Ve bunlara şişeleme hakkını sattı. Yani o, tatlı ve karamel renkli şurubu üretecekti. Sonra da şişeleme işini yapacak olan bu iki avukatlara satacaktı.
işte bu olay coca cola nın tarihinde bir dönüm noktası oldu. şişelenebilen coca cola daha kolay taşınabiliyor, perakende satış yapılabiliyordu. yirmi yıl içinde önce abd daha sonraki yirmi yıl içinde ise dünyanın en tanınan markalarından biri haline geldi. O yıllarda diğer meşrubatlar hep aynı tip şişeyle satılıyorlardı. Yani tüm şişelerin boyutları tasarımı aynıydı. Coca cola ise kendine özgü bir şişe geliştirdi. bu şişe farklı olduğu için insanlar tarafından çok beğenildi ve benimsendi. Tüm diğer meşrubatlar farklı, coca cola farklı bir yerdeydi müşterilerin gözünde.

Bir başka ilgi çekici konu ise 1929 yılında patlak veren dünya ekonomik buhranında düşen satışları artırmak için uyguladığı stratejiydi.

Birinci dünya savaşının da etkisiyle sanayi üretimini katlayarak artıran birçok amerikalı sanayici "savaş zamanındaki talebin" sürekli devam edeceği gibi bir yanılgıya kapılmışlardı. Savaşın devamı için her türlü şeye ihtiyaç vardı. Ancak savaş bitti ve talep kesildi. ürettiklerini satabilecekleri bir pazar kalmamıştı artık. önce işçi çıkarmaya başladılar. çözüm olmadı ve bir bir fabrikalar kapandı. Aldığı kredileri geri ödeyemeyen bu işletmeler yüzünden bankacılık sektörü verdiği kredileri geri alamadı. Batık krediler hızla artmaya devam etti. 1930 amerikasında coca colanın işleri de hiç iyi değildi. Ama onlar bunu fırsata çevirdi. yaptıkları reklamlar sayesinde coca colayı özel günlerin vazgeçilmez içeceği konumuna getirdiler. Noellerde 4 temmuz kutlamarında ve bir aile için olabilecek her türlü özel günde bayramda mutlaka coca cola tüketilmeye başlandı. Tıpkı şu anda ramazının gelmesiyle iftar sofralarında boy göstermesi gibi. Dünyanın farklı yerlerinde her özel günün tek ortak noktası bu coca cola tüketiliyor olması sanırım. Neyse lafı dolandırmayalım.

Bir de noel baba mevzusu var ki, ilk öğrendiğimde bayağı şaşırmıştım. Araştırmalarıma göre şuanki şişman göbekli ve sakallı noel babanın çizimi de o dönemki coca cola reklamlarıyla ortaya çıkmış. Bunun öncesindeki çizimlerde noel baba, sıska uzun boylu hiç gülümsemeyen sevimsiz biriymiş. Kriz döneminde bu şekilde yaptığı reklamlarla hem satışlarını artırdı, hem de amerikan halkının yok olan birlikteliğini bir nebze olsun tekrar sağladı. Bu nedenlerden ötürüdür ki abd için bir meşrubat şirketinden çok daha fazlasıdır coca cola. Dünyada en tanınan marka. Hatta belki de binlerce farklı dilin konuşulduğu dünyada herkesin bildiği tek isim- tek kelime.

erkeklere özenen kız modeli

Yeşim diye bi kız vardı bizim sınıfta, böyle nasıl desem...
Yani biraz, şey gibiydi. çok çirkindi işte amk. fanatik galatasaraylıydı ayrıca. Hiç sevmezdim onu. Beden eğitimi dersinde
o da gelirdi bizle top oynamaya. Kaleye geçerdi mal.
öğle yemeğinde okuldaki arkadaşlarla internet cafeye half life oynamaya giderdik.
Bu gelmesin diye söylemediğimiz yalan kalmazdı. çok fena half life oynuyodu. Her seferinde yeniyordu bizi. hayır yani yenmesine birşey demiyorum ama Erkek gibi küfür ediyordu oynarken. Hatta 6. Sınıfın ilk gününde bana "ne bakıyon lan?" Diye bir atar yapmışlığı bile vardır.
Neyse işte geçen feysbuktan eklemiş bu beni. Kabul etmedim. isteği iptal de edemedim.
Korkuyorum sözlük... çok korkuyorum...
Yok lan, ne korkması. Erkek adam korkar mı ?
Korkmaz yani bence.
Hem 7. Sınıfta dövmüştüm ben bunu.
Sonra çıkışta abileri benle tanışmaya geldiydi.