sevdiği entry'ler

feminist bir kadınla aynı ortamda bulunmak

ben de amaçtan bahsediyorum zaten, boşuna örnekler dizmenize gerek yok, bir işin teorisi ayrıdır pratiği ayrı. madem örneklerden gidiyoruz ben de vereyim, bir şirket kuruyorsun ve kendine bir vizyon-misyon belirliyorsun işe elemanlar almaya başlıyorsun fakat bu elemanlar senin işine ne kadar denk ya da ne kadar yararlı olacak bilemezsin ama oraya o iş için geliyorlar. vizyonuna ters bir hareketi de bulunabilir fakat bundan şirket değil bilhassa o çalışan sorumludur, bunu bütün şirketin oluşuna mâl edemezsin. umarım anlıyorsun. yakında heceleyerek anlatma pratikleri de geliştirmeyi düşünüyorum zira.

feminist bir kadınla aynı ortamda bulunmak

durma kardeşim durma, radikal feministim, öyle feministim böyle feministim zorla mı tutuyorlar sanki orada seni, öyle ütopikleştiriyorsunuz ki bu durumu. bir radikal feminist için daha iyi böyle düşünceli insanların dahil olmayışı o ortama. iyi edersiniz yani.

mavi ve siyah hayrani

Günaydınlar dileyen yazar.

Orkidemin 4. Çiçeği açmış bulunmakta, papatyalarım halen benimle.

Bi iki gün geçti artık linç etmezsiniz herhalde sözde duyarlilar sizi. Hıh.
(img:#1002846)

obama nın erdoğan a beceriksiz ve otoriter demesi

Hahahah duyarcı vatan kurtaranlar buraya da doluşmuş hemen. Obamayı tanımıyoruz ahahaha onu ciddiye almıyoruz ahahhah otorotomozo test etmeye kolkmosonlaar hahahahhaha.

ithaki yayınları

Aralarında Virginia woolf'ün de bulunduğu yazar biyografilerinde kullandıkları laçka üsluptan dolayı twitterda kendisi için haklı bir linç kampanyası başlatılan yayınevi. Daha üzücü olanı, yarın bir özür metni yayınlayıp bakın biz aslında iyi çocuklarız imajı vermeye çalışacak olmaları.

görsel

alp sancar adlı yazarın çaylaktan kurtulması

Hahahahaah ben kaydettim sancAr açıp okuyup okuyup gülüyorum.
Bu nedir ya,bir canım pırasa bunu hakedecek ne yapmış olabilir sana lütfen anlat. Hahahaha, bu nedir arkadaş,

Ya bırak şunları herkese çaylak basıyorlar. Bir kurtulmadır. Allah düşürmesin tüylerim diken diken oldu, benim de vaktim geldi yakında basarlar bana. Çaylağı.
(img:#991545)

toplu taşıma araçlarında gıcık olunan tipler

Kadın olduğum için bana rahatça yaslanabileceğini, tepeme çıkabileceğini düşünen kadınlar.

Hangi had bu anlamıyorum. Ablam maşallah zaten 2.5 katım, millete yer açayım derken iyice yaslanıyor. Meme falan bırakmıyor düzleyip geçiyor beni kalçalarıyla o derece.

Teyzem desen arkamda ne bok yiyor belli değil. Bacaklarımı mı yokluyor, çantasını mı düzeltmeye çalışıyor, 3 metrekare kaplıyosun zaten neyle ne alıp veremediğin var napıyon sen teyze? Ne oluyor lan diye arkama baktığımda da "gorkma tidirgin olma yevrım benim benim" diyor. Pardon teyze neyden korkmam gerekiyor? En ağır tacizci herif bile o kadar yüklenmez zaten?? Yav rahatsız oluyorum, kadını erkeği mi var. Anlaması niye bu kadar zor??

Sabah 1.5 saat hazırlanıyorum yav ben duştu makyajdı. inene kadar yıldız tilbeye dönüyorum ne hakkınız var be? iyilik edip birine yer verdiğime pişman oluyorum.

sünnet anıları

ahh kuşimato ahh....

küçüğüm o zamanlar, sene 1989 ve ayaktayım.

anneeğğğ diye çığlık atıyorum. hayatımın en pis anı bu. bir kolumda babam tutuyor, bir kolumdan dayım . gazete serilmiş altıma. gözlüklü yaşlı bir amca da diz çökmüş pipimin etini uzatıyor. uzattıkça bağırıyorum.. anneğğğğğğğ...

adamın elinde ustura var abi. bağırmamak elde değil ve o ustura çüküme 1 karış mesafede. dayım gözümü kapatmaya çalışsa da kafamı sağa sola sallayıp mani oluyor, olayı görmeye çalışıyorum. kurbanlık koyun gibiyim anlayacağınız. şimdileri en sevdiğim, o zamanları yatağa işediğimden dolayı nefret ettiğim organımı nasıl kesecekler diye korkuyla bekliyorum.

bekliyorum ama her daim benimle uğraşan abim de kapının eşiğinde rahat durmuyor;

- çok pis acıtıyor kuki, çokkkkkkkk
+ anneeğğğğğğğğ
- kan çıkacak kannnnnnnnnn
+ hüğğğ anneeeeeeeğğğğğğğğğğğğğğğ

babam hemen devreye girip abimi odadan çıkartıyor. o biraz rahatlatıyor beni. fakat abim bu durur mu? koridordan yine bağırıyor;

- kökünden kes sünnetçi abi kökündennnnnn
+ ağıığğğğğğ

babam kapıyı kapatıp tekrar kolumu tutuyor ''hadi kes sünnetçi'' diyor. sanki dana kesiyorlar anasını satim.

- hüğğğ hayır ya, anneeğğğğğğğğğğğğğğğ..

ve sünnetçi besmeleyi çekip vuruyor bıçağı... patt çükümden bi parça gazatede...

hani böyle saniyelik anlar vardır ya, hani böyle kazık yutmuş su samuru gibi dona kalırsın ya, ha işte öyle ortam birden sessizleşiyor. önce kolumdaki parmak izleri, sonra usturayı kapatan sünnetçi ve daha sonra gazetede duran sikimin parçası geliyor gözüme ve tabi son olarak da tavuk sesleri, bug bug bug bug bug...
aniden kafayı çevirip babama bakıyorum ve bu sefer ciğerden değil, dalaktan çıkıyor o ses;

- anneeeeeeeeeğğğğğğğğğğğğğğğğğğğğğğğğğğğğ

saçımı okşuyor babam. alnımı öpüp '' sus artık ağlama, erkek oldun sen '' diyor.

sünnetçi çükümü pudraladıktan sonra babam kucaklayıp sünnet yatağına yatırıyor. pipimde kesme şeker kutusu var, altımda etek. ulan erkek oldun diyorlar ama etek giydiriyolar, o dönem öyleymiş ama ben bi bok anlamıyorum.

ve aradan 3-4 gün geçince ilk adımımı sokağa atıyorum. daha doğrusu bahçeye.
komşumuzun küçük kızı aynur'da sokakta. 7 yaşında kendisi. beni görünce bahçeye gelip '' ihihih etek giymiş, etek giymiş '' diye sırıtıyor.

- gülmesene be, sünnet oldum ben.
+ hihihi biliyom deli, ben de geldim düğüne.
- niye gülüyon o zaman.
+ erkekler pantol giyer diye. ihihi etekli etekli..
- bikerem ben giymedim bunu. canım acıyo diye annem giydirdi. böyle eteğin ucundan tutunca acımıyo.
+ ihihih
- pipimi kestiler benim.
+ ne dedin?
- pipimi kesitiler diyom, hem de jiletle.
+ ayyyy, ağladın mı?
- kim? ben? tabi ki hayır.
+ hiç yok mu şimdi?
- var ama ucu yok. kafası gözüküyo artık. kabuk bağladı.
+ nasi yani
- bak eteği sıyırayım da gör.
+ ığğğğğ indir şunu be.
- pudra döküyom her gün.

'' aynurrrrrrrrrrrrrrrr ( bu anasının sesi ) aynurr gel kızım yemek hazır.

aynur seke seke eve gidiyor. ben de dayak yiyeceğimi bilmeden masum bir şekilde kümese doğru gidiyorum. zira o yaşlarda en büyük hobilerimden biri de tavukların götündeki tüyleri yolmak oluyor. onlar acı içinde gıdakladıkça ben sırıtıyor, ben sırıttıkça onlar gıdaklıyordu. buggg bugg bug bugg çok keyif alıyorum tavukları yolarken. bug bug bug bug bug...

15 dakka sonra aynur'un annesini sinirli bir şekilde bizim kapı ziline basarken görüyorum.. aynur da yanında. bir şeylerin ters gittiği çok belli. aynur'un annesi zili hiç bırakmadan basıyor. töbeler olsun, hemen tavuğu fırlatıp olup biteni süzüyorum;

annem= hayırdır ayten hanım.
aynurun annesi= ne hayırı teyze. oğlun kızıma çükünü göstermiş.
annem= kim göstermiş kim?
aynurun annesi= oğlun göstermiş. kukla.
annem = aaaa inanmam. kukla yapmaz öyle şey. terbiyelidir benim oğlum.
aynur= ne yani benim kızım yalancı mı şimdi? açmış eteğini göstermiş işte.

babam= hanım ne oluyor burada? bu bağrış ne?
annem= yok bir şey sen gir içeri.
aynurun annesi= niye girecekmiş efendim. o da bilsin. oğlunuz kızıma edep yerini göstermiş.
babam= kukla mı?
aynurun annesi= bak nasıl da biliyor kimin yapacağını.
annem= haddini aşıyorsun ayten hanım. bi çocuk yüzüne aramız açılmasın.
aynurun annesi= ben burada çocuğumun psikolojisinden bahsediyorum. ilerde ne olacak düşündünüz mü?
babam; kuklaaaaaaaaaağğğğ

bu ses kulaklarımda çınlayan tavuk çığlıkları gibi eğlenceli gelmiyor. babam gayet sinirli. tedirginlik içerisinde kümesten kafamı uzatarak '' geliyom babaaa '' deyip ayten ablanın gidişini izliyorum. aynur da annesinin elinden tutmuş gayet üzüntülü bir şekilde geriye doğru bakıyor. yüzünde de 'sakın gitme baban azına sıçacak' ifadesi var. altıma ettim edecem..

- efendim baba.
+ geç içeri çabuk
- ağğğğğ kulağım acıyo
+ aynur'a çükünü mü gösterdin?
- hüğğğğğğ
+ çükünü mü gösterdin dedim?
- hüğğ. çok az gösterdim ya
+ şlakkkkk

ve işte, ve işte o unutulmayan tokat şlakkk diye yanağıma dokunuyor. etten çükten bi sebeple dayak yiyiyorum. sünnet hatırası unutulmayacak bir şekilde kulaklarımda çınlanıyor. aynı zamanda ilk ve son dayak oluyor bu. güreşte hep sırtını yere getirdiğim, bilek güreşinde paso yendiğim adam, meğer ne de güçlü biriymiş onu anlıyorum.

ve ciğerden değil dalaktan çıkıyor bu sefer o ses;

- bug bug bug bug bug bug ( bu değil, bu götünü yolduğum tavukların kahkahasıydı )

+ hüğğğ anneğğğğğğğğğğğğğğğğğğğğğğğğğğğğğğğğğğğğğğğğğğğğğ

***

ağlasam yine duyar mısın anne?

küçük bir taş parçası ve bir garip aşk anısı

yumruğumu sıkıp masaya vurmamla başladı her şey...

EVET, itiraf etmem gerekirse ilk defa nereden ve nasıl başlayacağımı bilemeden giriş yaptım bi olaya. o zaman da böyle masaya vurmuştum, şimdi de vurup başlayayım dedim. sanırım yazı çok uzun olacak ve bu yazıyı görenler '' kim okuyacak lan bunu ahah '' diye siktir çekip o da masaya vuracak.

ama o kara gözleri bir görseniz, o güzelliği bir görseydiniz, belki kiminiz kitap bile yazardı.
çoğu kişi ilk görüşte aşka inanmasa da buna bizzat şahit olan biri olarak ''gel onu tüysüz götüme anlat kardeş '' derim. karşılıklı 5-10 saniye bakışmak yetiyor. bak 10-15 demiyorum.. 5-10 ...

usta birliğim bartın'da geçti benim. yaklaş monitöre dinle bak.. zamanın varsa küçük bir taşın mucizesini dinle...

22 kişilik askerden oluşan, basit bir köy karakolunda tam donanımlı bi jandarmayım. yaş 20 ve baya fitim o dönemler. bütün köyün asayişi benden sorulurdu. onbaşı değil çavuştum. askerler karşımda esas duruşta durur '' emredersiniz komutanım ''' diye itaat ederdi. yemekhaneye geçip tv izlediğim zaman alt devrenin biri omzuma masaj yapar, diğeri ise elinde kumanda ile hangi kanala geçeyim kuki diye komutumu beklerdi. şahsım için özel yapılan türk kahveleri, bitki çayları ve şemsiyeli portakal sula..

lan neyse abarttık, askerliğini yapanlar da çoktan siktir çekmiştir.

hülasa, ameleydim anasını satim. intiharı bile düşündüm askerde. cıvımadan anlatayım. millet elense göt büyütürken, uzman çavuş, ben, karakol komutanı ve birkaç acemi asker sürekli göreve çıkardık. karakol komutanı '' kukla'yı da görev kağıdına yazın'' diye yan odadan bağırırdı.
uzman sürekli benimle taşak geçerdi ; '' ulan kuki şu görev kağıdına bilgisayardan senin ismini yazıp 100-200 tane fotokopi çektirmek lazım. boşu boşuna her seferinde kalemle adını yazıyoruz ahaha '' derdi. öyle gıcık bi gülüşü vardı ki ibnenin, o bilmese de o gülüş bana moral olurdu. kamber derdi bana. hani kambersiz düğün mü olur şeysinden, kamberdi lakabım.. öyle ameleydim...

yine bir gün geri zekalı köylüler ottan boktan sebeple kazma kürek birbirine dalmış. ''jandarma yetişşş'' diye arıyorlar. komutan da yan odadan '' kukla'yı da yazınnnnn '' diye bağırıyor. uzman; '' çok ilginç, seni de yazacakmışız kuki '' diye gıcık gıcık gülüyor.
neyse, yazıldı görev kağıtları 6 kişilik ekiple olay mahaline gittik.

köye geldiğimizde adamlar bi yanda, karılar diğer yanda saç baş kavga ediyor...

kavga sebebi de kavak ağaçları.

he amk iki komşunun yan yana tarlası varmış ve tarla sahibinin biri de zamanında kavak ağaçlarını tam sınıra dikmiş. e kavaklar da büyüyünce diğer bahçe sahibinin domatesleri, biberleri badılcanı falan dallardan dolayı büyüyemiyor. arazi hafif bayır olduğu için kavak ağaçlarının dalları diğer bahçeye gölge yaptığından zarar veriyor. bunlar da '' sikerim senin kavak ağacını keseceksin '' diye birbirine kürekle dalıyor. yahu barışın diyoruz, yok diyorlar. şikayetçiyiz diyor başka bir şey demiyorlar.

alayını topladık karakola aldık. karılı kızlı 1 kasa traktörle geldik karakola. karakol bahçesi ana-baba günü gibi. ecemi birliğinin yemin töreninde bu kadar insan görmedim.

gittim komutana; '' komutanım af buyrun ama bunların hepsinin ifadesini alacak mıyız '' dedim. benim günümü zehir edenin ben de gününü zehir ederim kukla dedi. memati gibi herif.

içimden ''senin ben hırsını sikeyim'' deyip çıktım odadan. bana kalsa ikna edip yollarım köylüleri. hiç uğraşmayız. hatta elele nizamiye kapısından halay çekerek çıkartmazsam adam değilim...

''önce kadınlar'' deyip başladık ifade almaya. karakol komutanı, ben, uzman çavuş üçümüz aynı odadayız. klavyem hızlı olduğundan komutan söylüyor ben yazıyorum. nöbetçi asker de tek tek köylüleri çağırıyor... kadriyeeeee diye seslendi.
girdi kadriye odaya...

ahh kadriye ah,
ahh al yazmalı köylü kızı.
sen nasıl bu kadar güzel olabilirsin?

odaya girer girmez şaftım kaydı anasını satim. dakka bir gol. içimde kelebekler uçuşuyor.. simsiyah gözler, bileklere kadar gelen uzun etek, açık renk kırmızı yazmasıyla o kadar güzel ve o kadar masumdu ki, kedi yavrusu gibi saniyelik bi bakışla bana baktı kadriye.
göz göze geldiğim an içimdeki kelebeklerin kanat sesleri götümden çıktı.

bızzzttttttttttttttttttttttt

osurdum amk lan.
gıcırdayan kapı sesi gibi aralanan kapıdan çıktı kelebekler. komutan bana bakıyor, uzman komutana. kadriye bana, ben kadriye'ye. öyle bi utandım ki, sinirden '' yahu ne var? sizde göt yok mu?'' diye bağıracağım neredeyse.

'' yaz oğlum'' diye durumu kurtarıp söze girdi komutan. attım günün tarihini başladım yazmaya.. kadriye buğulu sesiyle '' benim şuram çok acıyo, saffetin garısı kürekle vurdu bağa '' dedi. gösterdiği yer de diz kapağının 1 karış üstü, kukunun yarım karış altı. komutan ''sıyır bakayım'' dedi.

haydaaaa...

kız 21 yaşında ve eminim daha önce hiçbir erkeğe sıyırmamıştır. ama şimdi 3 kişinin gözü önünde sıyırıp bacaklarını gösterecek.
komutan;'' sıyır kızım utanma, varsa bir darp sağlık raporu almaya göndereceğiz'' dedi.
komutan konuşuyo ama onu dinleyen kim. ben çoktan sıyırmışım. maske filmindeki yeşil yaratık gibi dilim dışarıda kızı izliyorum. yani abartmıyorum neredeyse dilimle eteğini kaldıracağım fazla konuşmayın diye.
komutan farkına varmış olacak ki '' oğlum siz bakmayın çevirin kafanızı bakim '' dedi.

senin ananı...

küfür ede ede çevirdik uzmanla kafayı...

çevirdik çevirdik ama benim yerime o an hangi ateist olursa olsun imana gelip şükür namazına durur. ulan eskiden bu odanın temizliği bana aitti ve odada bulunan aynaya her sabah küfür ederdim. seni icat edenin amına koyum diye tüküre tüküre aynayı silerdim. şimdi allaha dua ediyorum aynadan kadriye'yi görünce. bir gün bu aynanın iyilik yapacağı zerre aklıma gelmezdi. canım aynam diyorum.
böyle rabbime dua ederken, kadriye hafifçe eğilip eteğini yukarı kaldırmaya başladı.. işte o an için sayfalarca kitap yazılır. o bacakları anlatmaya ne kelimeler, ne cümleler yeter. titriyorum sandalyede. kadriye de bembeyaz bacağını gösterip işte burası komutan dedi. gösterdiği yerde de hafif bi morluk var. ''kürekle tam burama vurdu'' dedi.

o bacağı gören de yeminle kürek olmak ister. yere batan sarnıcının sütunları gibi bacak var kızda.
üstüne yapı yapsalar 1000 değil 10 bin yıl taşır. titrerse de şerefsizim. ama bizim komutan sanki ibneymiş gibi '' ığğ tamam tamam indir '' dedi. ben de çükü kırılmış roma heykeli gibi hâlâ kıza bakıyorum. feci dondum. komutan dürttü; ''dön önüne kukla'' dedi. döndüm yine göz gözeyim kadriyeyle. 2. kez kara gözlerine bakışım. kalbim pıt pıt. zaten hep demişimdir siyah gözlü birinin bakışı can yakar diye. renkli gözlere benzemez diye. yanıyorum resmen koltukta. baktıkça eriyorum kıza...

ifadesi bittikten sonra çıktı bahçeye kadriye. ifade verenler birbirine yardım etmesin diye ayrı yerde tutulduğu için aklım hep o onda kaldı. bir şekilde odadan çıkıp tekrar görmem lazım. numarasını almam, buluşmam lazım.

2 kişinin daha ifadesini aldıktan sonra ilkokul bebesi gibi komutanın kulağına eğilip '' çişim geldi komutanım '' dedim. kaş işaretiyle çık git dedi, verdim topuk selamını çıktım kapıdan. nöbetçiye '' nerede o kız '' dedim. ''hangi kız kuki '' dedi. ''en güzeli'' dedim. güldü '' şu bölüme aldık'' dedi, gittim yanına.

bahçedeki bankta öylece oturuyor.. akşam olduğundan biraz da üşümüş bi hali var.. cebimden sigara çıkarıp yaktım. dumanı içime çeke çeke yanına gidip '' sen de içer misin kadriye'' dedim, uzattım paketi. kaldırdı kafasını gözüme baktı.. bu 3. bakıştı. ölecek gibi oldum...

teşekkür ederim deyip tebessümle paketten bi dal aldı. alırken bir tane de yere düşürdü. yerdeki sigarayı almak için eğilirken '' gerek yok kalsın kadriye'' dedim. ''pislenmedi ki, bişi olmaz '' dedi. gülerek yerden aldığı sigarayı bana uzattı.. bu 4 oldu.

her bakışta kalbimde davullar çalıyordu. aman zaten davullar çalsın, kelebekler uçmasın diye düşünürken '' ne olacak bize '' diye soru sordu. hiçbir şey dedim. hiçbir şey olmayacak, biz jandarma ve polisler böyle saatlerce ifade alırız, ertesi gün hakim karşısına çıkardığımız zaman '' bi daha olmasın, bi daha olursa affetmem diye hakimler uyarıp salar'' dedim ve inanır mısın bizden daha çabuk eve gelenleri bile gördü bu gözler kadriye dedim, bir şey olmaz rahat ol deyince güldü kız. o kadar güzel güldü ki, arada bi kafasını yere eğdi gülerken.

o gülerken cesaret geldi birden.

''kadriye seni bir daha nasıl görebilirim'' dedim. utandı ve parmağını ısırıp ''bilmem ki '' dedi. ''seni görmem lazım, eğer sözlün veya sevdiğin yoksa bartın'da buluşalım, bana numaranı ver'' dedim. tam verecekti '' dayım geliyor '' dedi. içimden dayısına söve söve ayrıldım yanından.

komutanın odasına girip ifade almaya devam ettikçe aklımda hep gamzesi vardı. ulan bir kıza gülmek bu kadar mı yakışırdı...

bütün ifadeler bitince ve olay da çok boktan bi olay olunca komutan herkesi '' yarın sabah 8 de burada olacaksınız '' deyip evlerine saldı. yarın köy minibüsü ile hepsi hakim karşısına çıkacaktı. komutanın izin vereceğini bilsem '' yarın bunları bartın'a ben götürebilir miyim komutanım '' diyeceğim ama vermez ibne. anca psikopat piçler, adam kesen herifler vs. olunca kukla sen de git der.

muhakkak kadriye ile konuşmam lazım ama nasıl? sabah o saatte içtima var. içtimada çok önemli. her sabah ben uzmana veriyorum, uzman da komutan gelince komutana veriyor. öyle abazan piçiz biz. ulan zaten 22 kişilik karakoluz. senelik izinde olanları çık, her gün 20 kişiyiz. günün 24 saati hep aynı sıfatlara bakıyoruz. bir kişi firar etse zaten anlaşılır. ama yok illa '' aha bu karakol 20 er ve erbaşla emir ve görüşlerinize hazırdır komutanım'' diye bağırtcaz birbirimizi.

bütün gece alt ranzadan üst ranzanın tavanını süzerek '' kadriye ile nasıl konuşabilirim? '' diye düşündüm. oturduğu köy uzakta olmasa gece devriyesinde yanına gitmeyi bile düşündüm. düşünürken '' acaba o da beni düşünüyor mu lan?'' diye de düşündüm. o küçücük elleriyle sigarayı yere düşürüşü bile gözümün önünden gitmiyordu.. hele o sütün gibi bacaklar...

sanırım aşık olmuştum. askerliği yakma pahasına da olsa yarın kadriye geldiği zaman yanına gidip numarasını alacaktım. düşündükçe '' neden o beni aramıyor ki? '' sorusu aklıma geldi. evet ya, 156 yı çevirip bana ulaşabilirdi. off ulan üst ranza sanki göğsüme oturmuş gibi içim sıkılıyordu...

yoksa hoşlanmadı mı benden?

düşün, düşün, düşündükçe gözüme uyku girmedi... sabah kan çanağı gözlerle yataktan kalkıp yüzümü yıkadım. sabah ezanına kadar uyumayıp düşünen ben, ne yazık son anda gitmişim. kamuflajın düğmelerini ilikleyip karakol kapısından çıkarken nöbetçi arkadaşa kadriye'nin ismini verdim. bu kız gelirse yazıhaneye yanıma getir ama komutanlar kızdan önce gelirse sakın getirme dedim. eğer kızla konuşurken de yakalanırsam kimliğini unutmuştu komutanım diyecektim. her şey hazırdı. her şey planlıydı ama koduğmun uzmanı biz daha konuşurken nizamiyeden içeri girdi. sonra kadriyeler falan geldi. yanına dahi gidemedim kızın. verdiler evrağı görevli askerlere ve kadriyemi de alıp gittiler şehre.

ah kadriye ahh,
ah al yazmalı köylü kızı.

seni ben daha nasıl görebilirim???

günler günleri kovaladı. her telefon çaldığı zaman sanki o arıyormuş gibi heyecanla açtım. onu bi kez daha görsem, bi kerecik sesini duysam, o kara gözlerine son bir kez daha baksam...

ah kadriye ahhh..

her gece defalarca bu şarkıyı dinledim.
https://www.youtube.com/watch?v=qxQWaWzzzTU

yaktım sigara dinledim, içtim kahve dinledim. karanlık yazıhanede sigaranın közüne közüne üfleyip dinledim. o şarkıya bağıra çağıra eşlik ede ede dinledim.
ilk görüşte aşka inanmayanlar gelsin onu kadriye'nin kara gözlerine anlatsın. o kara gözler bile gülerdi buna. zaten bu yazıyı bile yukarıdaki şarkıyı dinleyerek yazıyorum. gülüyorum salaklığıma. sen nasıl bi salaksın diyorum yazarken.

allah büyük abi. işte böyle aşk acısı çekerken gittim öğlen yemekhaneye. kuru fasulye pilav var. pilavı yerken çatırt diye dişime taş geldi. taşı öyle ısırmışım ki kırıldı diş. pıt diye taşla beraber dişimin yarısı düştü tabildota. o acıyla vurdum yumruğu masaya. hani yazının başında her şey masaya yumruk vurmamla başladı dedim ya, he işte o sinirle '' iyi ayıklayın şunu abi '' diye bağırıyorum. aşçı kusura bakma diyor, ne diyim adama anasını satim. geri gelecek mi diş. komutandan izin alıp apar topar gittim şehirdeki dişçiye. 1 buçuk saatlik yol o acıyla asır gibi geldi.

ama iyi ki geldi. hani bir şeyi 40 kere söylersen gerçek olur derler ya, o doğru. sabahtan akşama kadar '' tanrıdan dileğim o yarin yüzünü bir daha görmek, bir kara kaşın bir kara gözün '' falan derken, dişçinin koridorunda kadriye'yi gördüm. şok oldum görünce. ağzımda acı macı kalmadı. o kadar şaşırdım ki kaderime, küçük bir taş parçası beni aşkıma götürmüştü...

bir taş ya.. küçük bir taş.

ahh kadriye ah...
ah al yazmalı köylü kızı..

yine çok masumdu, yine çok tatlı, yine çok şekerdi. ağzımdaki pamuğu cebime koyup yanına doğru giderken beni gördü. yine kara gözlerimiz birbirine bakıyordu. yine hafiften gamzesi belirdi. yine eğdi kafasını, yine kalbimdeki davullar aşk şarkısı çalmaya başladı. bu 5. bakıştı...

merhaba dedim. merhaba dedi. soğuk klozete oturan göt gibi titreye titreye oturdum yanına. heyecanlanıyordum kadriye ile olunca..
seni bir daha görebilmeyi ne kadar çok istemiştim anlatamam kadriye dedim. kafasını kaldırıp yüzüme baktı, utanıp tekrar eğdi. ''beni sana bir taş parçası getirdi '' dedim. güldü, ''anlamadım ki seni ''dedi. dişimi gösterip anlattım her şeyi. ''sen benim diş perimsin'' dedim. tekrar güldü. '' ben de aslında 4 gün önce gelecektim buraya ama dün gece çok ağrıdı dişim bugün geldim '' dedi. kısmete bak dedim, neden böyle acı çektik ki ? keşke karakolda telefon numaranı verip ara beni deseydin, ben de arardım seni ve dişimizden olmazdık dedim. ihihi dedi güldü. durup dururken ben niye vereyim ki telefonumu dedi. o kadar güzel gülüyor ve o kadar tatlı sohbet ediyordu ki, zaman hiç geçmesin istedim. ama karakola giden son minibüsün zamanı geldiği için ondan önce tedavi olup çıkmam gerekti.. oldum tedavi çıktım. çıkarken kadriye'den telefon numarasını istedim.

söyledi numarayı yazdım avucuma. son kez gözlerine bakıp gittim karakola. bu 6. bakış hepsine bedeldi. içi gülüyordu gözlerinin. gözünde bile gamzesi vardı sanki, prıl pırıldı. yine 1 buçuk saat yolda giderken her zamanki gibi hep onu düşündüm. gözlerini güzelliğini düşündüm ama artık bir fark vardı. bundan gayrı konuşup buluşacak, o gözlere doya doya bakacak, her hafta çarşı izninde görüşüp çılgınlar gibi aşkımızı yaşayacaktık.

karakola varır varmaz telefon kulübesine doğru koştum. torunun biri tam kartı telefona sokuyordu ki, ensesinden tutup siktir git burdan dedim. aşktan önemli ne var olim dedim. töbe yarabbim deyip gitti çocuk. taktım kartı açtım avucumu.

allahımmmmmmmmm

lan bu ne?

avucumdaki rakamlar silinmiş hep.
31 çektiğim el bana ihanet etmiş haberim yok. son rakamlar terden uçmuş amk.
'' seni başkasına yar etmem'' deyip silmiş sol elim.. sinirden ahizeyi elime vura vura bağırıyorum.

''allahımmmmmmm''

devrem gördü. '' noluyo hayırdır kukla '' dedi. siktirin başımdan diye dövünüyorum hâlâ.
belki budur numarası, belki budur, belki budur diye o akşam 200 kontörü bitirdim.

gece oldu aramasını bekledim aramadı.
yarın oldu yine aramadı.
öbür gün yine.
ve yine.

sanırım o da benim aramamı bekliyordu. belki benim vazgeçtiğimi düşündü. değer vermediğimi ve geçici bir heves olduğunu düşündü.

ahh kadriye ah.
ahh al yazmalı köylü kızı... keşke bunu okuyabilsen kara gözlüm. bazı şeyler insanın kalbine öyle işliyor ki, unutmak kolay olmuyor. senden sonra da sevdalarım oldu, onlardan da bazı şeyler kalbime doldu, onlar da unutulmadı, sen de unutulmadın. her birinden bir parça var kalbimde, her birinden bir acı. kimi saçıyla anıldı, kimi kaşıyla. kimi gülüşü, kimi kavgasıyla...

29 şubat 2016 ...
kadehimin son yudumu ve son satırı... beni ona götürmüştü küçük bir taş parçası... ama olmadı... ve hâlâ gözümün önünden gitmiyor yerden sigara alışı... sen çok mutlu kal al yazmalı köylü kızı...

türk kızı

Genomuna sıçim Çirkin babaları;
Egosuna sıçim saykopat abileri,
Tribine sıçim vasıfsız sevgilileri, ezik kocaları.

(2 denmiş pırdın.)

sözlük yazarlarının kahvaltı sofrası

Akşamdan kalan patates salatası daha mı mükemmel sanki.

Günaydın şapşikler.

görsel

damacanayı tek başına dış kapıdan mutfağa alan kız

Bir de omzuna alıp 4. Kata çıkaran sportmen ruhlular vardır ki o ben oluyorum.
Hep de azar isitirim bunlar erkek isiymis yapabiliyorum işte niye erkek işi oluyormuş.

Seviyorum kendimi yahu.

ben bu yazıyı sana yazdım

Gecenin ikisinde aile whatsapp grubuna kazayla "tamam can" yazan pek sık gorusmedigim akrabam. Ailemizin kizi gibi davran lan. Gecenin ikisinde can kim? Neye tamam dedin?