bugün

musul

musul bizde kalmalı

MUSTAFA Kemal Paşa Milli Mücadele'ye başlarken, Ankara'da toplanan Türkiye Büyük Millet Meclisi de, aynen son Osmanlı Meclisi gibi düşünmüş, Musul ve Kerkük bölgesinin bizim sınırlarımız içinde kalmasını, şartların şartı olarak görmüştü. Yeni milletvekillerimiz de, Mustafa Kemal Paşa da, Musul ve Kerkük konusunda son derecede hassas ve kararlı idiler.

Milli Mücadelemiz zaferle neticelenince, Lozan'a hareket edecek heyet başkanına, (ismet inönü'ye) Atatürk kesin kararlılığını bir kere daha ifade etti:

- Musul ve Kerkük bölgesi Misak-ı Milli gereğince, milli sınırlarımız içinde olmalıdır. Niçin? Çünkü o bölge, en az bin yıldan beri bizim hakimiyetimiz altında bulunmuştur. O topraklarda bizim soydaşlarımız yaşamaktadır. Hem çok zengin petrol yatakları dolayısıyla, hem de Doğu ve Güneydoğu Anadolumuzun tabii uzantısı olması yüzünden Musul bölgesi bizde kalmalıdır!

20 Kasım 1922 tarihinde başlayan Lozan müzakereleri çok çetin oldu. ingiltere, Musul bölgesinin bize bırakılmasını kat'iyen istemiyordu. Lord Gürzon, ismet inönü'ye adeta kök söktürüyordu. ingiltere, Musul bölgesi üzerindeki pençesini kaldırmak istemiyordu. ismet Paşa, durumu Mustafa Kemal Paşa'ya bildirdi, 'Ne yapmamı, nasıl hareket etmemi emredersiniz?' diye sordu. Atatürk dedi ki :

- itilaf devletleriyle orada anlaştığınız hususların altını imzalayınız! Musul mes'elesini daha sonraya bırakınız! Musul bölgesini daha sonraki aylarda veya yıllarda ingiltere ile ikili görüşmeler yaparak halledelim...

Lozan Antlaşması 24 Temmuz 1924 tarihinde, Musul mes'elesi askıya alınarak, (sonraya bırakılarak) imzalandı. Bu arada, Ankara'da Millet Meclisimizde Musul bölgesi için çok sert tartışmalar oldu. Bir yiğit vatansever olan Erzurum Milletvekili Hüseyin Avni Bey, Meclis kürsüsünden haykırıyordu:

Yarın hiç vermezler

- Efendiler! Mısır'ı ingilizler'den aldınız mı? Kıbrıs'ı aldınız mı, efendiler? Musul'u bugün sana vermeyen ingilizler yarın niçin versin? ingilizler'in gayesi orada bir Kürt hükümeti teşkil edip, senin memleketini parçalayıp, neticede bir Ermenistan teşkil etmek değil midir?

Bu arada, Genelkurmay Başkanlığımız, Meclis'teki sert tartışmalara bakarak, Atatürk'ün isteklerini de dikkate alarak bir savaş hazırlığına bile başladı. Genelkurmay Başkanımız Fevzi Çakmak Paşa, askeri birliklerimize gönderdiği bir şifre telgrafta, 'Musul'a karşı bir taarruzda bulunabileceğimizi' bildirdi. Meclisimizde, istendi ki Kazım Karabekir Paşa komutasındaki birliklerimiz, Musul bölgesine girsin ve o toprakları ingilizler'e bırakmasın!

Sonra ne oldu? Bu sorunun cevabı çok uzundur. ingilizler, duruma derhal müdahale ettiler. Bizi Musul bölgesi için yeni bir savaştan uzak tutmak amacıyla yerli halkı silahlandırdılar. Şeyh Sait, 13 Şubat 1925'te, Çapakçur'da devlete isyan etti. Biz üç ay, doğuda Şeyh Sait'le ve isyancılarla uğraştık. O arada ingilizler de, dünya kadar dolap çevirerek, Musul Meselesini Milletler Cemiyeti'ne götürdüler. Milletler Cemiyeti de Musul bölgesini Irak'a bağladı. ingilizler elli yıl Musul ve Kerkük petrollerini sömürüp durdular. Olan Türk'e, Kürt'e, Arap'a oldu.

Doğuda isyan bayrağı açanların ellerindeki silahlar ingiliz silahlarıydı. Ben, Diyarbakır Örfi idare Mahkemesi'nin zabıtlarını okudum. Mahkeme başkanı soruyordu:

- Sait Efendi bizim en büyük düşmanımız kimdir?

- ingilizler'dir efendim diyordu Şeyh Sait.

Şeyh Sait ve arkadaşları ingiliz oyununa geldiklerini anladılar ama ne fayda! Bu konuyu neden yazdım? Tarih yine tekerrür ediyor da ondan!

yavuz bülent bakiler