bugün

dilde sadeleşme çabalarını arapça farsça olanlar kalsın ecnebice olanlar gitsin şeklinde algılayan , sanırım türkçeyi değil de osmanlıcayı sadeleştirmeyi amaç edinmiş birey.genelde ingilizce ve rusça sözcüklere bulaşır. daha fransizca bir sözcüğe müdahale ettiğini görmedim. ama niye etsin ki lisan-ı osmani arabi,farsi ve frengi dillerinden müteşekkildir diyenlerden olsa gerek.
aşağıdaki dizelerin sahibi olan türk ve türkçe sevdalısı kişidir.

Azerbeycan

Kuşluk vaktine kadar geceler boyu
Savrularak okuduğum yine Şehriyar
Ala ceylanlara benzer hep Azeri türküler
Dinlediğim tar

Ayrılmaz başımdan,bırakmaz beni artık
Selamsız sabahsız bir efkar
Ve yüreğim bin yıllık destanlarla tutuşur
Büyür Azerbaycan kadar

Azerbaycan
Dedem Korkut şafağı
Mübarek dilimi süt gibi sağar
Bazen rüzgar olur iliklerimde
Bazen yağmur gibi üstüme yağar

Götür beni Aras, Al beni Hazar
Oğuz'u Oğuzdan başka kim anlar
Yaram derin merhemim yok, vaktim dar
Bir destan yazar gibi yaz beni Hazar
Duy beni Bahtiyar
Duy beni Şahmar

Geçen zaman üstüne, dökülen kan üstüne
Kılıç - kalkan üstüne
Ve ağzı köpüren, yeleli atlar üstüne
Benim bir yeminim var
Azerbaycan yüreğimde bir şahdamardır
Ben Yakup gibiyim uzun yıllardır
Onda Yusufumun kokusu vardır
Ve hasreti, gönlümde, büyük Türkistan kadardır
Ayettir kitabımda,bayrağımda rüzgardır
Azerbaycan yüreğimde şahdamardır

Şimdi Azerbaycan'da mevsim bahardır
Türküleri yine,baştanbaşa efkardır
Düşlerime yağan kardır
Boynu bükük bir diyardır
Yardır
Ağzı köpüren atlar üstüne yeminim vardır
Azerbaycan yüreğimde bir şahdamardır
(bkz: 12 eylül e sitem)
Gözlerin istanbul Oluyor Birden in şairi.
sivasın bir başka yürekli adamı...
stv'de bir program sunardı eskiden. hala sunar mı bilmiyorum. türkçe aşığı ve bu duyarlılığı konusunda takdir edilesi, beğenilesi insan. ancak bir programında türk alfabesinde öz türkçe olmayan harfleri sayarak ve bu şekilde alfabenin yarısını ortadan kaldırarak dumura uğratmış şahsiyettir. büyük ihtimalle de haklıdır.
fethullah gülen'in telkiniyle samanyolu tv'de bir zamanlar türkçe üzerine program yapan osmanlıca hayranı kişi.
yavuz bulent bakiler

Zannedildiği gibi osmanlıca hayranı falan olmayan, "dilde sadeleşme çabalarını, arapça farsça olanlar kalsın ecnebice olanlar gitsin şeklinde" de algılamayan dil aşığı.

Onun osmanlıca aşığı olduğunu veya Fransızca sözcüklere müdahale etmediğini söyleyenler ya art niyetlidir ya da yazılarını okumamışlardır.

yavuz bülent bakiler'in görüşleri, en basit ifadeyle "türkçeleşmiş türkçe" olarak özetlenebilir. Şöyle ki,

1. yüzyıllar önce dilimize yerleşmiş ve artık türkçeleşmiş olan, tüm toplum tarafından yaygın bir şekilde kullanılan arapça ve farsça kelimeler kalmalıdır. çünkü o kelimeler artık türkçenin malıdır. zira her dil bir başka dilden kelime alır, başka dillere de kelime verir. mesela "kalem", "kitap", "ders" gibi kelimeler arapça kökenlidir fakat türkçeleşmişlerdir ve artık dilden atılamazlar. Oysa üçgen yerine "müselles", açı yerine "zaviye" demenin de bir anlamı yoktur. (Görüldüğü gibi, yerine göre arapça ve farsça kökenli kelimelere de karşıdır.)

2. başka bir dilden -çok gerekiyorsa- kelime alınabilir, fakat başka bir dilden gramer kuralı almak Türkçeye ihanettir. mesela, "muhterem zât" demek varken, tamlamayı arapça kurallara göre "zât-ı muhterem" şeklinde kurmak yanlıştır.

3. güzelim "şeref" kelimesi dururken fransızcadaki "honneur" dan bozma "onur" kelimesinin kullanılması dili katletmektir.(Görüldüğü gibi, Fransızca kelimelere de müdahale etmektedir.)

daha birçok misal verilebilir. fakat anlamak isteyen için bunlar yeterlidir. Yavuz bülent bakiler, asla osmanlıca hayranı değildir. arapça ve farsça kelimelere kıyak geçip sadece ecnebi kökenli kelimelere savaş açtığını söylemek de yalandır, safsatadır.

bir fikir adamı hakkında atıp tutmak kolaydır, ne var ki onu eleştirmeden önce bir zahmet yazılarına göz atmak, ne dediğini iyi anlamak lazımdır. sen aç televizyonu, kanallar arasında dolaşırken yavuz bülent bakiler'in programına tesadüf et, konuşmanın başını bilmeden ortasından biraz dinle, sonra sıkılıp kanal değiştir, ondan sonra da de ki "yavuz bülent bakiler programında şöyle saçmaladı, böyle saçmaladı..." hayır arkadaş, o saçmalamadı, fakat sen ortadan cımbızlanmış bir cümleyi yanlış anladığın için saçmalamış oldun. lütfen biraz dikkat! okuyalım, anlayalım, ondan sonra eleştirellim.

edit: imlâ
ne hakkında atatürk düşmanlığından dava açılması ne fethullah gülen'e olan bağlılığı ne de faşizan fikirleri savunması tek kelimeyle bile umurumda olmayan şair dede. Nasıl ki ahmet kaya şarkı listemin daimi müdavimiyse işte bu amca da sıkıntılı gecelerimin biricik şairlerinden birisi! fikri, zikri osu veya busu gram önemli değil, aslolan şudur ki; bu kadar duygusal ve olağanüstü mısralar döktürebilen birisi kesinlikle kötü bir insan olmaz, aynen nazım hikmet veya necip fazıl'ın olmadıkları gibi...

sözde senden kaçıyorum
dolu dizgin atlarla
bazen sessiz sedasız
ipekten kanatlarla

ama sen hep bin yıllık bilenmiş inatlarla
karşıma çıkıyorsun
en serin imbatlarda
adını yazıyorum
bulduğun fırsatlarla
yüreğimin başına noktalarla, hatlarla
başbaşa kalıyorum sonunda heyhatlarla
sözde senden kaçıyorum
dolu dizgin atlarla

ne olur bir gün beni
kapından olsun dinle
öldür bendeki beni
sonra dirilt kendinle
çarpsam kara sevdayı
en azından yüzbinle
nasıl bağlandığımı
anlarsın kemendinle

kaç defa çıkıp gittim
buralardan yeminle
ama her defasında
geri döndüm seninle
hangi düğüm çözülür
nazla, sitemle, kinle
ne olur bir gün beni
kapından olsun dinle

şaşırdım kaldım işte
bilmem ki nemsin
bazen kız kardeşimsin
bazen öp öz annemsin
sultanımsın susunca
konuşunca kölemsin
eksilmeyen çilemsin
orada ufuk çizgim
burda yanım yöremsin
beni ruh gibi saran
sonsuzluk dairemsin

çaresizim çaremsin
şaşırdım kaldım işte
bilmem ki nemsin!
gözlerin istanbul oluyor birden

Seninle bir yagmur basliyor iplik iplik,
Bir güzellik doguyor yüregime siirden.
Martilar konuyor omuzlarima,
Gözlerin Istanbul oluyor birden.

Aksamlardan, gecelerden, senden uzagim
Siirlerim rüzgardir uzak daglardan esen
Durgun sular gibi azalacagim
Bir gün, birdenbire çikip gelmesen.

Sarkilarla geleceksin, duygulu, ince
Yalniz gözlerime bak diyeceksin.
Ellerim usulca ellerine degince
Kaybolup gideceksin

Bir elim seni çizecek bütün pencerelere
Bir elim seni silecek.
Kalbim: Ebemkusagi; günde bin kere
Senin için yeni bastan can kesilecek.

Ne güzel seni bulmak bütün yüzlerde
Sonra seni kaybetmek hemen her yerde
Ne güzel binecegim vapurlari kaçirmak
Yapayalniz kalmak iskelelerde.

Seninle bir yagmur basliyor iplik iplik,
Bir güzellik doguyor yüregime siirden.
Martilar konuyor omuzlarima,
Gözlerin Istanbul oluyor birden.
(bkz: sözün doğrusu)
cebeci istasyonu ve sen en harika şiiridir. osman öztunç yorumuyla daha bir muhteşemdir.

cebeci istasyonunda bir akşam üstü
incecikten bir yağmur yağıyordu yollara
yeni baştan yaşıyorduk kaderimizi
sıcak bir kara sevda
yüreğimizin başında bağdaş kurup oturmuştu;
acımsı, buruk.
mühürlenmişti ağzımız bir sessizlik içinde
sessizliği üstümüzden atamıyorduk
bir saçak altında kararsız, yorgun
saatlerce duruyorduk
kimse görmüyordu bizi

cebeci istasyonunda bir akşam üstü
yeni baştan yaşıyorduk kaderimizi
cebeci istasyonunda bir akşam üstü
bir başka türlüydü bu insanlar
sen bir başka türlüydün
gözlerin yine öyle bir bilinmez renkteydi
gözlerin gözlerimde erimekteydi
bir mermer heykel gibi yanımda duruyordun
beni bırakma diyordun

meyhane sarhoşları gibi sırılsıklam
bir yalnızlık duyuyorduk
ağlıyordun, ağlıyordun...

cebeci istasyonunda bir tren
nefes nefese soluyordu
gerilmiş bir keman teli gibiydik

ankara kalesi'nde bir eski çalar saat
bilmem kaça vuruyordu
bir yağmur yağıyor inceden ince
içimizdeki binbir düşünce
harmanlar misali savruluyordu
islanmış bir ceylan yavrusu gibi
tiril tiril titriyordun
gitsek gitsek diyordun.

yüreğimin atışından deli gönlümce
sırıl sıklam, paramparça, permeperişan
türküler söylüyordum
ağlıyordun, ağlıyordun...

şimdi, şimdi seni düşünüyorum
cebeci yollarında rüzgarlar esiyor, serin
paramparça düşmüş gönül ufkuma
iki yıldız gibi gözlerin
gel ey ciğerime saplanan hançer
gel ey yüreğime oturmuş kurşun
göçmen kuşlar gibi çok uzaklardan
gel artık
ne olursun
nazım hikmet hakkında aşağılık ifadeler kullanan, ahmet hakan ın deyimiyle soğuk savaş dönemi sağcısı kişi. nazım ın uçkur bekçiliği rolüne soyunmuştur, hayırlı olsundur.

yazı ahmet hakan dan alıntıdır:

Názım'ın uçkurunun peşine düşen adam

YAVUZ Bülent Bakiler adlı bir "soğuk savaş dönemi sağcısı" var...

Üstelik de şair...

Adam, kafayı Názım Hikmet'le bozmuş...

Türkiye gazetesinde yazdığı yazılarda şunu söylüyor:

"Názım Hikmet alçak ve müptezel bir adamdı... Karısını başka erkeklerle paylaşırdı... Bu adama nasıl itibar verilir?"

Bunu söylediği yetmezmiş gibi...

Şu türden alçakça imalarda bulunmayı da ihmal etmiyor:

Názım Hikmet'i savunanlar, "bir erkeğin, karısını başka erkeklerle paylaşma" eylemine destek çıkmış olurlar...

Ne diyeyim bilmiyorum ki?

Allah'ın "settar" sıfatını mı anımsatayım?

"Edep yahu" mu çekeyim?

Názım'a vatandaşlık hakkını tanıyanların Bakanlar Kurulu üyeleri olduğundan mı dem vurayım... Edebiyatın edepten geldiğine dair bir vaaz mı vereyim?

Seneler evvel ölmüş gitmiş bir adamın arkasından "hamam dedikodusu" yapmanın Türkçe'deki karşılığından mı söz edeyim?

Seneler evvel ölmüş gitmiş bir şairin uçkurunun peşine düşmenin ne türden bir kompleksi ifade ettiğiyle mi ilgileneyim?

Bilmiyorum, bilemiyorum...

Sadece şunu biliyorum: Bu "haysiyet celladı" adama, ne kadar ağır, ne kadar galiz ifadelerle hitap edersem edeyim, yine de içimde biriken eksiklik duygusundan kurtulmam mümkün olmuyor...
türkçeden aslında nefret eden, osmanlıca aşığı biridir bu adam. türkçesi olan ama arapça farsçdan girmiş sürüyle gereksiz gelimeyi hiç de eleştirmeyen , ama türkçelerinin kullanılmasına kızan adam.
Şairin Ana adlı bir kitabı vardır.Yıllardır durur kitaplığımda.Ana-Anne hakkında güzel şiirler vardır içinde.Ben Yavuz Bülent Bakiler'i çoktan ebediyete göç etmiş eski şairlerden bilirdim.Geçmiş yıllarda birden özel bir tv kanalında kendilerini Türkçemiz hakkında eleştirel bir programda gördüm.Aaa yaşıyormuş ya üstat dedim kendi kendime.Hiç unutmam.Bir keresinde tesadüfen izlerken Türkçeyi sala bindirip sele veriyorlar diye kızıyordu.Sal ve sel eklerinin dilimizde olmaığını söylüyordu.Nasıl olmaz üstadım? Kumsal-uysal kelimelerini yıllar ötesinden kullanmıyor muyduk biz? Edebiyatçımızın Türkçemiz üzerinde haklı olarak serzenişleri de vardı elbette.Uydurukça ve yabancı kelimeler istilası.Kastamonu'nun bir dağ ilçesinde bile bir tuhafiyecinin camında bir büyük yazı :" Big sale " Amma ve lakin üstat haklıdır çoğu sözünde.Dinlemek lazım.
bu adam sayesinde türkçeden nefret ve hayranlık duyulur.
sözün doğrusu kitabı yazarıdır. türküm diyen her bireyin okuması gereken kitap.
(bkz: üsküp ten kosova ya)
radyo da yaptığı bir ara sıcak programda türkçe diye arapça kelimeleri yutturmaya çalışan sivaslı yazar.
facebook grubu:

http://www.facebook.com/g...p?gid=69093515653&ref
çok bilmişlik taslamak istemem ama iyi bir şair değildir. zira kendi düşüncesindeki üstadlar dışında pek fazla şiir okuduğunu düşünmüyorum. yaşı ilerlemiş de olsa okumadan yazanlardan. ha bir de şiirleri estergon kalesinde yazılmışa benzer. sıradan insanın "haydi ya allah" diyesi gelir.
(bkz: türkistan türkistan)
konuşmasıyla huzur veren,milliyetçi-mukaddesatçı bilge
1936 sivas doğumlu olan,günümüzün en büyük şairlerinden biridir.
bir dağ başı yalnızlığı yaşıyorum yeniden,
dağ başı yalnızlığı ölümden beter.
hiç kimse aramasa sormasa beni
sen gelsen yeter.

huzur ellerinin güzelliğidir.
gözlerin karşımda mutluluk denizi.
her sabah soframızda ekmeğimizi
sen bölsen yeter.

yüreğim seninle yaylalar kadar serin
ne bir çizgi hasret, ne bir nokta gam
yayla dumanı gibi gözlerime her akşam
sen dolsan yeter.

bende çaresizlik sonsuz kördüğüm.
bende sabır sende naz.
gündüzünden vazgeçtim düşümde biraz
bir yüz görümlüğü sen olsan yeter.

duymasa da hiç kimse şâir gönlümün,
sende karar kıldığını...
ve içimin şerha şerha yarıldığını,
sen bilsen yeter.

bir gün duysan bittiğimi, tükendiğimi.
çıkıp gelsen uzaklardan korkulu ürkek.
bir incecik dal gibi üzerime titreyerek,
eğilsen yeter...