ingmar bergman

bugün itibariyle ölümünün üzerinden tam bir yıl geçmiş, şüphesiz tüm zamanların en iyi yönetmeni.
geçen sene tam da bugün, yani 30 temmuz 2007 tarihinde bir haberle sarsıldım; ıngmar bergman her zamanki mekanı olan farö adasında yaşama veda etmişti. beklemediğim bir şeydi bu, ıngmar bergman ölmüştü. çok yakınımı kaybetmiş gibiydim, sarsıldım.
sanat hayatı boyunca her eserinde muazzam bir şekilde işlemiş olduğu o insan ruhunu bir daha kim onun kadar güzel anlatabilirdi ki ?
ya da şu hayat boyu bitmek bilmeyen insanın kendini tanımlama çabasını kim onun kadar iyi ifade edebilirdi ki ?
kim ?
hiç kimse...
o yüzdendir ki yarım kaldık, eksik... sinema da bir nevi yetim kaldı, babasını kaybetti. lakin geriye kalan sağlam bir mirasın olduğu da gerçek. bergman'ın filmografisine bakıldığında ne demek istediğim anlaşılacaktır. biz seyircilerine muazzam filmler bırakıp gitti. defalarca izlenecek onlarca film.
iddia ediyorum, bir bergman filmi sonrası hayata dair büyük sırlar elde edebilirsiniz. zaten onun filmlerinin son sahnesine gelmek demek; uzun, etkileyici ve bir o kadar da edebi haller içeren romanın son sayfasını okuyor olmak gibi bir şeydir. eserlerinin verdiği haz tıpkı buna benzerdir.
bergman her eseri sonrası izleyenlerini okumaya, araştırmaya teşvik eder. eserlerinin dayandığı o felsefi noktalarla beraber friedrich nietzsche'yi keşfedersiniz. devamında , jean-paul sartre ve sören kierkegaard'ı. hatta albert camus'u...
yani bergman demek, koca bir keşif demektir. bir nevi derya denizdir o. her daim koca bir dünya sunar size. sorar, sorgulatır.
dünya sinemasının görmüş olduğu en orijinal adamlardan da biridir. kendine has bir sinema dili vardır. kariyeri boyunca hep ilkleri sunmuş ve birçok konunun öncüsü olmuştur. misal, yapıtlarındaki özgün dilinden etkilenenler arasında andrei tarkovsky ve woody allen da vardır. hatta david lynch. hepsi de iyi yönetmenlerdir ve hepsi de bergman'ın gölgesi altında sunmuşlardır her ne sunduysalar...
onun filmlerinin değişmeyen öğeleri vardır. mesela vazgeçemediği oyuncu seçimleri. henüz genç yaşlarında sinemasına dahil ettiği bu isimlerin zamanla yine bergman fimlerinde yaşlandığını gözlemlersiniz. bunun dışında vazgeçemediği en önemli unsurların başında kadrajında sık sık yer verdiği yalnızlığı, bir yere ait olamama duygusunu çağrıştıran nesne kullanımlarıdır. insan ruhuna denk düşen bu denli zor hadiselerin tasvirini muazzam icra eder bergman. özellikle eserlerinde şu sıkça başvurduğu yakın plan saat çekimleri. uzun süre sabit bir şekilde gösterir size. bu genellikle ya zamanın geçtiğine gönderme yapıyordur ya da zamanın hiç geçmiyor oluşuna...
şimdi ise kadraj bende, benim elimde...
yani hayali bir kadrajdan bakıyorum ve tıpkı bergman gibi ben de yine bir saate odaklanıyorum. yine sabit ve alabildiğine yakın çekim var.
tıpkı onun tercih ettiği gibi...
yine tik tak sesleri var alabildiğine.
ve bu defa zamanın geçtiğini söylüyor bize.
zira koca bir yıl geçmiş...
onsuz ve alabildiğine eksik bir yıl.
onun için geçen yıl tam da bugün öldü diyorlar. lakin ben inanmıyorum. zira yine, yeniden filmlerini izliyor ve şöyle diyorum; bu adam kesinlikle yaşıyor, evet.

velhasılı kelam; ona olan saygımı bir kez daha ifade ediyor, üstadımı özlemle anıyorum.