bugün
- kemalizm8
- otizmliye cennet garanti mi8
- ekrem imamoğlu20
- garanti bankası8
- piyasadaki en adam gibi sigaranın rothmans olması12
- faiz yemenin wow haram olması11
- anın görüntüsü8
- ülkemde başı açık kadın istemiyorum13
- masklavinin bu aralar çok gergin olması32
- 80 yaşında olmak9
- vampirov'a sorular17
- sözlüğün 18 yaş altına hitap etmesi8
- küresel nerde yahu9
- müge anlı mı esra erol mu8
- eski bir anı hatırlamak16
- kemalist erkekler gizli eşcinsel midir15
- muhalifler neye muhalifler18
- 9 yaşındaki felçli çocuğa yoğun bakımda tecavüz24
- akp belediyelerinin hiç yolsuzluk yapmaması25
- cin görünce yapılması gerekenler18
- ölüm10
- bunlar çürük bunlar sürtük diyen cumhurbaşkanı21
- mühendis erkekler16
- true nun çaylak olması9
- atatürk'ün diktatör ve eşcinsel olarak anılması11
- 2 yaşındaki bebek öldüresiye dövüldü20
- gelmiş geçmiş en güzel türk kadın oyuncu12
- sözlük yazarlarının akşam yemekleri20
- tayyip erdoğanın türkiyeyi fetöden kurtarması23
- 1 mayıs işçi bayramı25
- bir erkeğe alınacak en güzel hediye15
- 40 yaş civarında hiç evlenmemiş erkek10
- reis dünya lideridir10
- cumhurbaşkanlığı yolunda kaç chp'li telef olacak18
- bir ilişkinin kısa sürme sebebi10
- putin doğalgazı kesince karanlıkta kalan avrupa9
- yazarların ruh hali9
- menzil şeyhinin çakarlı aracı20
- 1 115 000 tl lik restoran hesabı8
- aykolik'in eski sevgilisinden şok açıklamalar9
- 22 cm penise sakso çekmek9
- akepeye oy verenlerin tipleri29
- yobazlar ve gericilerdeki pakistan hayranlığı28
- pazardan ne alsam9
- hayvanseverlik adı altında insan düşmanlığı yapmak13
- mahmud abbas8
- iyi giyinen kadınlar15
- akp için 3 kelime yakıştır10
- kedi besleyen kızların ortak özellikleri10
- filistini destekleyen yahudi delege11


entry'ler (219)
Merhum üstadın, tarih ilminde -özellikle yakın tarih- deruni ihtisasa malik olması hasebiyle gelecekte tahakkuk edecekleri 20-25 sene önceden görebilme basireti vardı.
Bugün köpük ve salyalarını dışarıya saçan, üstadın deyimi ile “fino köpekleri” takribi 20-25 sene sonra, eğer kaldı ise köpük ve salyalarını içeriye doğru akıtacak görünüyor...
Bugün köpük ve salyalarını dışarıya saçan, üstadın deyimi ile “fino köpekleri” takribi 20-25 sene sonra, eğer kaldı ise köpük ve salyalarını içeriye doğru akıtacak görünüyor...
Okyanuslarda yaşayan somonlardan kaliteli omega3 elde edildiği, balık yağı yapıldığını bir eczaneciden dinlemiştim. Okyanuslardaki ağır metallerden etkilenen balık türü olduğu da ifade edildiğinden piyasadaki somon ve somondan üretilen omega3 lerden hep şüphe duyar oldum. Herşeye rağmen bu balığı ve ondan üretilen balık yağlarını tüketirken kaliteli, el yapımı helvayı da tüketerek zararlarını asgariye indirmek dileğiyle...
galatasarayda ilk kez Cassio Lincoln ile başlayan ve adını da oyuncudan alan "lincoln hastalığı"na yakalanmıştır.
lincoln hastalığını tanıyalım:
bu hastalığa futbolda daha cok orta alan mücadelesi veren, ilerde veya geride oyun kuran, golün ortamını hazırlayan, tam beyin, loplardan herhangi biri yahut beyincik olarak adlandırabileceğimiz türde futbolcular yakalanırlar.
bu tür oyuncular takımında kilit rol üstlendiklerine iyice kanaat getirdikten sonra eğer alternatifsiz kalırlarsa veya tahtlarının sallandığını hissederlerse, "bilinçli bir şekilde" teklemeye, maç seçmeye, gün seçmeye, teknik ekip, teknik adam seçmeye başlarlar. git gide öyle zararlı bir hal alırlar ki takıma zehir etkisi yaparlar. takımın altını oyar, kismi felçli durumuna bile getirirler.
bu hastalığa yakalanmış, yakın tarihte ki en önemli örneği; alex de souza dır.
bu tür oyuncular akıllı, zeki tabiri caizse cin olduklarından hem cin hem de adam çarpan olmaktadırlar.
bu hastalıklı yapıların düzelme şansı sıfır olduğundan, takımla ilişikleri tamamen kesilmeden bünyeden atılmadan o takımın iyileşme sansı da olmamaktadır.
önemli not:26 Ağustos 2016 Cuma Milli takım aday kadrosuna bu hastalığın farklı türlerine yakalanmış olanlarla beraber 6 kişi çağrılmamıştır. bu 6 tasfiyeye bu gözle bakmakta da fayda var.
lincoln hastalığını tanıyalım:
bu hastalığa futbolda daha cok orta alan mücadelesi veren, ilerde veya geride oyun kuran, golün ortamını hazırlayan, tam beyin, loplardan herhangi biri yahut beyincik olarak adlandırabileceğimiz türde futbolcular yakalanırlar.
bu tür oyuncular takımında kilit rol üstlendiklerine iyice kanaat getirdikten sonra eğer alternatifsiz kalırlarsa veya tahtlarının sallandığını hissederlerse, "bilinçli bir şekilde" teklemeye, maç seçmeye, gün seçmeye, teknik ekip, teknik adam seçmeye başlarlar. git gide öyle zararlı bir hal alırlar ki takıma zehir etkisi yaparlar. takımın altını oyar, kismi felçli durumuna bile getirirler.
bu hastalığa yakalanmış, yakın tarihte ki en önemli örneği; alex de souza dır.
bu tür oyuncular akıllı, zeki tabiri caizse cin olduklarından hem cin hem de adam çarpan olmaktadırlar.
bu hastalıklı yapıların düzelme şansı sıfır olduğundan, takımla ilişikleri tamamen kesilmeden bünyeden atılmadan o takımın iyileşme sansı da olmamaktadır.
önemli not:26 Ağustos 2016 Cuma Milli takım aday kadrosuna bu hastalığın farklı türlerine yakalanmış olanlarla beraber 6 kişi çağrılmamıştır. bu 6 tasfiyeye bu gözle bakmakta da fayda var.
Şayed kendilerine sorsan <biz, sırf lafa dalmış şakalaşıyorduk> derler, de ki: <Siz, Allah ile, ayetleriyle peygamberiyle mi eğleniyor dunuz> (tevbe suresi, 65)
'Her kim benim adıma yalan söylerse cehennemdeki yerine hazırlansın" (hadisi şerif)
(Buhari, ilm 38, Cenaiz 33, Enbiya 50, Edeb 109; Müslim Zühd 72; Ebü Davud, ilm 4; Tirmizi. Fiten 70, ilm 8, 13 Tefsir I, Menakıb 19:, ibn Mace, Mukaddime 4; Darimi, Mukaddime 25, 46; Müsned, II/47, 83, 133, 150, 159, 171).
kendilerine dinsizliği seçmiş çeşitli ortamlarda Allah ile peygamber ile dalga geçmekten geri durmayan ve hafife alan ekşi insanlara uymamak lazım. bu şekilde yapılacak prim de yerin dibine batsın. (prim yaptığı da yok ya...)
vazifemizi yerine getirdikten sonra maç hakkında konuşacak olursak hakikaten enteresan bir maç olmuş. uzun zamandır futbol oynamayanların ortaya koyduğu performansı gibi. istanbul trafiği gibi...
http://www.ligtv.com.tr/l...u-6-2-kasimpasa-mac-ozeti
'Her kim benim adıma yalan söylerse cehennemdeki yerine hazırlansın" (hadisi şerif)
(Buhari, ilm 38, Cenaiz 33, Enbiya 50, Edeb 109; Müslim Zühd 72; Ebü Davud, ilm 4; Tirmizi. Fiten 70, ilm 8, 13 Tefsir I, Menakıb 19:, ibn Mace, Mukaddime 4; Darimi, Mukaddime 25, 46; Müsned, II/47, 83, 133, 150, 159, 171).
kendilerine dinsizliği seçmiş çeşitli ortamlarda Allah ile peygamber ile dalga geçmekten geri durmayan ve hafife alan ekşi insanlara uymamak lazım. bu şekilde yapılacak prim de yerin dibine batsın. (prim yaptığı da yok ya...)
vazifemizi yerine getirdikten sonra maç hakkında konuşacak olursak hakikaten enteresan bir maç olmuş. uzun zamandır futbol oynamayanların ortaya koyduğu performansı gibi. istanbul trafiği gibi...
http://www.ligtv.com.tr/l...u-6-2-kasimpasa-mac-ozeti
ben tatmin olmadım. kısa bir araştırma yaptım böyle bir isim ile adı geçen hastalık yok, bulamadım. kaldı ki bu arkadaşın olayı erekte olmak ile sınırlı. bir insanın erekte olması için penisin kan ile dolması gerekiyor.
e bu arkadaşın olayı da organ kan ile dolunca meydana gelen yara dokularının kanın dolacağı yerleri doldurmaya başlaması. yani bu da hastamızın 100 posta hakkı değil 100 ereksiyon hakkı var demektir. attırıp attırmaması sonucu değiştirmiyor. kalktığı anda 100 kontenjandan birisi yanmış oluyor.
eğer cidden böyle bir hastalığa duçar oldu ise vaaah vah demeliyiz de bi daha demeliyiz. sadece sabah ereksiyonları adamı yer bitirir.
her kalkış ve inişte yara (skar) dokusu ortamı kaplayacağından her kalkışta daha bir öncekinden daha etkisiz (yumuşak) olacaktır. zaten son kalkışlar kalkış mı olacaktır son bir kaktırış mı olcaktır artık. çünkü son kalkışta kala kala sadece bir yara dokusu boşluk kalacaktır.
e bu arkadaşın olayı da organ kan ile dolunca meydana gelen yara dokularının kanın dolacağı yerleri doldurmaya başlaması. yani bu da hastamızın 100 posta hakkı değil 100 ereksiyon hakkı var demektir. attırıp attırmaması sonucu değiştirmiyor. kalktığı anda 100 kontenjandan birisi yanmış oluyor.
eğer cidden böyle bir hastalığa duçar oldu ise vaaah vah demeliyiz de bi daha demeliyiz. sadece sabah ereksiyonları adamı yer bitirir.
her kalkış ve inişte yara (skar) dokusu ortamı kaplayacağından her kalkışta daha bir öncekinden daha etkisiz (yumuşak) olacaktır. zaten son kalkışlar kalkış mı olacaktır son bir kaktırış mı olcaktır artık. çünkü son kalkışta kala kala sadece bir yara dokusu boşluk kalacaktır.
bu filmlere dikkat edilirse müziklerinin ağlatmaya çok uygun olduğu görülecektir. bu tür filmlerin müziğini dinlemeye başlayınca zaten içten içe ağlamaya başlıyor insan.
Muzik! ondan sonra ver kavuşamamayı ver ayrılığı ver hastalığın pençesini...
ağlatmak kolaydıır. klişe de olsa hakikat. insan ağlamaya daha yakın. türk sinemasının en ağlatmacı filmi babam ve oğlum un yönetmeni çağan ırmak çıktı ben başka bir şey anlatmak isyordum aslında dedi. e bukadar dozu dayarsan film senin kontrolunden de çıkar tabi.
muzik(!):
https://www.youtube.com/watch?v=q1WRHEkE3Hk
Muzik! ondan sonra ver kavuşamamayı ver ayrılığı ver hastalığın pençesini...
ağlatmak kolaydıır. klişe de olsa hakikat. insan ağlamaya daha yakın. türk sinemasının en ağlatmacı filmi babam ve oğlum un yönetmeni çağan ırmak çıktı ben başka bir şey anlatmak isyordum aslında dedi. e bukadar dozu dayarsan film senin kontrolunden de çıkar tabi.
muzik(!):
https://www.youtube.com/watch?v=q1WRHEkE3Hk
mesaj almayı kim istemez ya hu? mesaj almak istemeyen yazar mı var?
sosyalleşme sorunu olan asosyal bir arkadaşımız artık yeter ben de özel mesaj almak istiyorum çıkışı yapmak istiyorsa burası bu iş için uygun bu ortam değil yani onu söylemek isterim. ondan sonracıma yani derdinin dermanını bu yolla bu ortamda bulamaz. tabi mesaj almak da ister. sebepsiz yere mesaj almak istemek tarifsiz bir idraksizlik. insan sebepsiz yere mesaj almak ister. hak olmayınca batıldan başka ne olabilir?
nedense bana şu video yu hatırlattı:
https://www.youtube.com/watch?v=5mlxt6lUMfM
sosyalleşme sorunu olan asosyal bir arkadaşımız artık yeter ben de özel mesaj almak istiyorum çıkışı yapmak istiyorsa burası bu iş için uygun bu ortam değil yani onu söylemek isterim. ondan sonracıma yani derdinin dermanını bu yolla bu ortamda bulamaz. tabi mesaj almak da ister. sebepsiz yere mesaj almak istemek tarifsiz bir idraksizlik. insan sebepsiz yere mesaj almak ister. hak olmayınca batıldan başka ne olabilir?
nedense bana şu video yu hatırlattı:
https://www.youtube.com/watch?v=5mlxt6lUMfM
-garibim bööyle bakıp duruyor kafayı yiyecek düşünmekten
bir olaya takılıp kalmak. bir kişide takılıp kalmak. kendini bir çukura atıp kılını kıpırdatmamak demek. bunların düşünmek ile alakası var mı? düşünmek inanmaktır. en güvenilene emanet etmektir, sığınmaktır. çok düşünmek belki daha yoğun inanç ile inanmaktır.
kavramları yerli yerinde kullanmak lazım. ondan sonra bir sürü kavram yanılgısıoluşuyor. ad hominemgillerde safsatalar da yüzüyoruz. nesillere yazık oluyor. yapmayalım. kavram yanılgılarımız yüzünden nerede yanlış yaptığımızı bulamıyoruz. bir iş ne için yapılır aslı nedir bilemiyoruz. önce kralları kıskandıran kralcılık sonra kralları tiksindirecek kadar kralcılık yapa yapa 4 yüz yıl geçmiş. zaman hızlı geçiyor, yazıktır...
bir olaya takılıp kalmak. bir kişide takılıp kalmak. kendini bir çukura atıp kılını kıpırdatmamak demek. bunların düşünmek ile alakası var mı? düşünmek inanmaktır. en güvenilene emanet etmektir, sığınmaktır. çok düşünmek belki daha yoğun inanç ile inanmaktır.
kavramları yerli yerinde kullanmak lazım. ondan sonra bir sürü kavram yanılgısıoluşuyor. ad hominemgillerde safsatalar da yüzüyoruz. nesillere yazık oluyor. yapmayalım. kavram yanılgılarımız yüzünden nerede yanlış yaptığımızı bulamıyoruz. bir iş ne için yapılır aslı nedir bilemiyoruz. önce kralları kıskandıran kralcılık sonra kralları tiksindirecek kadar kralcılık yapa yapa 4 yüz yıl geçmiş. zaman hızlı geçiyor, yazıktır...
zeka gösterisi yapmak için çok pratik bir yöntem. özellikle edebi zeka gösterisi için. kolaycılık gibi kaçar gibi olsa da...
yalnız ernest hemingway'in gazetecilik ve istihbarat elemanı yönleri de var. 1. dünya savaşını ve o yılları görmüş yaşamış. az laf ile çok şey anlatma derdine düşmesi esasen farklı amaçlar için iken savaşın ardından normalleşme sonrası ernest'in edebiyatçı kimliği ile bizlere az laf çok zeka bol hikaye olarak dönmüş görünüyor. tıpkı istihbarat çalışmaları ve savaşların ardından kalan az gerçek bol hikaye bol şov gibi. komplo teorim bu.
onca istihbarat ve savaş şartlarının ardından ki ernest hemingway'in savaş ortamına kızılhaçın gönüllüsü olarak katıldığı 1.dünya savaşı, ispanya iç savaşını, 2. dünya savaşını yaşayarak gördüğü düşünülürse:
"satılık bebek ayakkabıları. hiç giyilmedi"
gibi sadece 6 kelimelik iki cümle ile kendi geçmişini ve bir tarihi işaret edip tabiri caizse sayfa sayfa anlatabilmesi, onun yaşadığı dünya ve ona verilen görevler göz önüne alındığında; kaçınılmazdı.
tüm yaşanılanlar, savaşların ardından kalan acılar bütün bunlara rağmen yeniden kurulan, kurulması gereken düzenler hayatlar, hayaller...
satılık bebek ayakkabıları, hiç giyilmediler...
yalnız ernest hemingway'in gazetecilik ve istihbarat elemanı yönleri de var. 1. dünya savaşını ve o yılları görmüş yaşamış. az laf ile çok şey anlatma derdine düşmesi esasen farklı amaçlar için iken savaşın ardından normalleşme sonrası ernest'in edebiyatçı kimliği ile bizlere az laf çok zeka bol hikaye olarak dönmüş görünüyor. tıpkı istihbarat çalışmaları ve savaşların ardından kalan az gerçek bol hikaye bol şov gibi. komplo teorim bu.
onca istihbarat ve savaş şartlarının ardından ki ernest hemingway'in savaş ortamına kızılhaçın gönüllüsü olarak katıldığı 1.dünya savaşı, ispanya iç savaşını, 2. dünya savaşını yaşayarak gördüğü düşünülürse:
"satılık bebek ayakkabıları. hiç giyilmedi"
gibi sadece 6 kelimelik iki cümle ile kendi geçmişini ve bir tarihi işaret edip tabiri caizse sayfa sayfa anlatabilmesi, onun yaşadığı dünya ve ona verilen görevler göz önüne alındığında; kaçınılmazdı.
tüm yaşanılanlar, savaşların ardından kalan acılar bütün bunlara rağmen yeniden kurulan, kurulması gereken düzenler hayatlar, hayaller...
satılık bebek ayakkabıları, hiç giyilmediler...
mahalle baskısının ne boyutlara varabileceğini gördüğümüz tüyler ürperten bir yaşanmışlık.
ben bu tür mağduriyetler karşısında dayanamıyorum ve mağdurun acısını bir nebze olsun azaltmak için olayları derinlemesine bir analiz ediyorum:
liseden beri izmir'de yaşadığını belirten mağdur sadece bir saatlik vakitleri olduğunu söylüyor. benim anladığım bir sebepten ötürü( tayin, göç) izmir' e taşınmak zorunda kalıyorlar. ablaları olduğunu söylüyor, kalabalık bir aile söz konusu.
neden 1 saatlik vakitleri olduğu konusunda tam bir fikir oluşturamadım. böyle kalabalık ailelerde bir yere gitme meselesi önceden uzun uzun etüt edilir. nereye gidilecek ne yenecek kim hangi haşemayı giyecek hepsi tek tek belirlenir. bu bir istisna olarak göze çarpıyor.
"haşemaları giydik". böyle haşemalı tim gibi; haşemasını giyen denize doğru yol alıyor. bir saatleri var ve planlar tıkır tıkır işliyor
adamlar (kadınlar) önce gülüyor. zannedersem adamlar diğer * haşemalıları görüp tepki vermiyor, esas kahramanımızı görüp önce gülüyorlar. çünkü arkadaş liseden beri izmir'de yaşadığından izmirlilik husunda alasulu kalıyor. yani tam olarak izmirli olamamış ama izmirli sıfatından bir şeyler de taşıyor.
dolayısıyla biraz sırıtıyor, kendisinde bir gubidiklik seziliyor. gurbetçilerimiz gibi iki tarafa da yaranamaz bir durumda. çünkü garip garip bakmaya başladılar bana diyor. ablalarına falan gülen eden yok. mahalle baskısını uygulayanların "erkek adam haşema mı giyer" gibi bir ön yargıları var çünkü. şimdi resim gözümüzde daha iyi canlanıyor.
çok güzel eğlenceli bir müzik yankılanıyor plajda;
aile eşrafı haşemalarını çekmiş tek sıra ve hızlı bir şekilde denize doğru ilerliyor her şey normal. sıra ile denize giriliyor her şey normal. en arkadan da mağdurumuz koşa koşa geliyor. yüzünde mutluluğun resmi var. en son gelip hızlı bir şekilde göbek üstü atlayıp diğer aile fertlerini geçip hava atmayı planlıyor. abiler ve ablaların arasından geçerken herkes bir anda skecin en komik anına kopar gibi kopuyor. sonra "ne manyaklar var ya" der gibi garip garip bakmalar başlıyor. kafa falan da sallıyor olmalılar.
haliyle tüm hevesi kursağında kalıyor kardeşimizin. müzik önce bir hışırtıya dönüşüyor sonra kesiliyor. koşmaktan yürümeye geçiyor mağdurumuz ve arkasında kalan gülüşmelere doğru kafasını belli bir açıda döndürerek bakıyor. gülüşen suratlar bir anda garipleşiyor ve garip garip bakmalar başlıyor. kafasını 270° öbür tarafa ablaların bol olduğu tarafa döndürüyor ve bir yüzü gülen bir yüzü garip bakan canlı mona lisalar görüyor. adımları daha da yavaşlıyor hatta durur gibi oluyor. vücudu öne kafası arkaya bakar vaziyette ne yapacağını şaşırmışken boğazı düğümlenmişken şu cümle dökülüyor ağzında:
-sebebi neydi ki?
ben bu tür mağduriyetler karşısında dayanamıyorum ve mağdurun acısını bir nebze olsun azaltmak için olayları derinlemesine bir analiz ediyorum:
liseden beri izmir'de yaşadığını belirten mağdur sadece bir saatlik vakitleri olduğunu söylüyor. benim anladığım bir sebepten ötürü( tayin, göç) izmir' e taşınmak zorunda kalıyorlar. ablaları olduğunu söylüyor, kalabalık bir aile söz konusu.
neden 1 saatlik vakitleri olduğu konusunda tam bir fikir oluşturamadım. böyle kalabalık ailelerde bir yere gitme meselesi önceden uzun uzun etüt edilir. nereye gidilecek ne yenecek kim hangi haşemayı giyecek hepsi tek tek belirlenir. bu bir istisna olarak göze çarpıyor.
"haşemaları giydik". böyle haşemalı tim gibi; haşemasını giyen denize doğru yol alıyor. bir saatleri var ve planlar tıkır tıkır işliyor
adamlar (kadınlar) önce gülüyor. zannedersem adamlar diğer * haşemalıları görüp tepki vermiyor, esas kahramanımızı görüp önce gülüyorlar. çünkü arkadaş liseden beri izmir'de yaşadığından izmirlilik husunda alasulu kalıyor. yani tam olarak izmirli olamamış ama izmirli sıfatından bir şeyler de taşıyor.
dolayısıyla biraz sırıtıyor, kendisinde bir gubidiklik seziliyor. gurbetçilerimiz gibi iki tarafa da yaranamaz bir durumda. çünkü garip garip bakmaya başladılar bana diyor. ablalarına falan gülen eden yok. mahalle baskısını uygulayanların "erkek adam haşema mı giyer" gibi bir ön yargıları var çünkü. şimdi resim gözümüzde daha iyi canlanıyor.
çok güzel eğlenceli bir müzik yankılanıyor plajda;
aile eşrafı haşemalarını çekmiş tek sıra ve hızlı bir şekilde denize doğru ilerliyor her şey normal. sıra ile denize giriliyor her şey normal. en arkadan da mağdurumuz koşa koşa geliyor. yüzünde mutluluğun resmi var. en son gelip hızlı bir şekilde göbek üstü atlayıp diğer aile fertlerini geçip hava atmayı planlıyor. abiler ve ablaların arasından geçerken herkes bir anda skecin en komik anına kopar gibi kopuyor. sonra "ne manyaklar var ya" der gibi garip garip bakmalar başlıyor. kafa falan da sallıyor olmalılar.
haliyle tüm hevesi kursağında kalıyor kardeşimizin. müzik önce bir hışırtıya dönüşüyor sonra kesiliyor. koşmaktan yürümeye geçiyor mağdurumuz ve arkasında kalan gülüşmelere doğru kafasını belli bir açıda döndürerek bakıyor. gülüşen suratlar bir anda garipleşiyor ve garip garip bakmalar başlıyor. kafasını 270° öbür tarafa ablaların bol olduğu tarafa döndürüyor ve bir yüzü gülen bir yüzü garip bakan canlı mona lisalar görüyor. adımları daha da yavaşlıyor hatta durur gibi oluyor. vücudu öne kafası arkaya bakar vaziyette ne yapacağını şaşırmışken boğazı düğümlenmişken şu cümle dökülüyor ağzında:
-sebebi neydi ki?
öğretmenlik gün doldurma işi/mesleği olmadığından, öğretmenlerin tatil günleri ile, mesai saatleri ile uğraşmak ne yazık ki idraksizlikten başka bir şey olmuyor.
40 dakikayı en iyi nasıl doldururum daha anlamlı kılabilirim derdi olan kim hangi kesim varsa benden ona 3 ay tatil. (öğretmenlerin 2 ay) kar yağmur resmi tatiller cabası, hatta fazladan 10 gün de keyif tatili verdim gitti...
tek şartım daha kaliteli bir hizmet verme derdiniz olacak! daha kaliteli hizmeti nasıl verebiliriz derdi!.. *
40 dakikayı en iyi nasıl doldururum daha anlamlı kılabilirim derdi olan kim hangi kesim varsa benden ona 3 ay tatil. (öğretmenlerin 2 ay) kar yağmur resmi tatiller cabası, hatta fazladan 10 gün de keyif tatili verdim gitti...
tek şartım daha kaliteli bir hizmet verme derdiniz olacak! daha kaliteli hizmeti nasıl verebiliriz derdi!.. *
devlet bahçelinin çatı formülü basına sızıp, hasbelkader kamuoyu oluştuktan sonra bahçeli'nin açıklamaları şu şekilde idi:
'herkesin, bunu nereden bulmuşlar, diyeceği bir adayla kamuoyunun önüne çıkacaklarını daha uygun bir çatı adayı çıkarılması halinde ona da destek vereceklerini açıkladı.' (1)
çatı formülasyonu, aday "ekmel" beyefendi ve geçmiş açıklamaların hepsi, adayın chp'nin değil mhp'nin adayı olduğunu gösteriyor.
bu süreçte en aktif rolü devlet bahçeli önderliğinde mhp oynamış görünüyor. ilk olarak kılıçdaroğlu önderliğinde chp'nin açıklaması da güzel bir manevradır. devlet bey ve şüreka sı da hiç ses etmeden çatı adayı kabul edivermişlerdir.
(bkz: analiz uzmanı gibi entry girmek)
(1)http://www.hurriyet.com.tr/gundem/26367460.asp
'herkesin, bunu nereden bulmuşlar, diyeceği bir adayla kamuoyunun önüne çıkacaklarını daha uygun bir çatı adayı çıkarılması halinde ona da destek vereceklerini açıkladı.' (1)
çatı formülasyonu, aday "ekmel" beyefendi ve geçmiş açıklamaların hepsi, adayın chp'nin değil mhp'nin adayı olduğunu gösteriyor.
bu süreçte en aktif rolü devlet bahçeli önderliğinde mhp oynamış görünüyor. ilk olarak kılıçdaroğlu önderliğinde chp'nin açıklaması da güzel bir manevradır. devlet bey ve şüreka sı da hiç ses etmeden çatı adayı kabul edivermişlerdir.
(bkz: analiz uzmanı gibi entry girmek)
(1)http://www.hurriyet.com.tr/gundem/26367460.asp
fatih terimsiz bir futbol takımı sınırlarından habersizdir. bu gün ne barcelona ne madrid ne bayern ne de muadilleri tam olarak ne olduklarından bi haber koşturup durmaktalar. yazık...
alex telles fatih hocanın göreve getirdiği "scout" tarafından hararetle önerilmiş, alınmış. bu arkadaşı ve diğer gençleri kim nasıl almış merak etmekle birlikte zannederim ki fatih hocanın ya da fatih hocanın onay verdiği x hoca(veya scout) tarafından alınmış. bir bilene edene sormak lazım.
nasıl bir futbolcu olduğuyla ilgili görüşüm şudur: eyi adam kendini belli edeyor.
nasıl bir futbolcu olduğuyla ilgili görüşüm şudur: eyi adam kendini belli edeyor.
yansıma olan bu ikilemenin alanına kütleme mütleme girse gerektir. kütür kütür kütürdemek
daha sonralardan gevreği, tazeyi tüketmeyi işaret etmesi nasıl yerleşegelmiştir bilmem.
(bkz: karşp kurşp yiyip içmek)
daha sonralardan gevreği, tazeyi tüketmeyi işaret etmesi nasıl yerleşegelmiştir bilmem.
(bkz: karşp kurşp yiyip içmek)
(bkz: tık tık etmek)
tavan arasındaki mahlukatların yol alma eylemi tıkırdamaktır. bu mahlukatlar mevsimlere, aylara göre çeşitli ihtiyaçları için aynı yerden bir kaç kez geçerlerse tıkırdayıp durmuş olurlar. tıkırdayıp dururlarsa bu kendileri için iyi olmaz. peynir, zeytin gibi artık ne seviyorlarsa kendilerine bedava verilir.
birisi uyurken çekmeceki oyuncaklara ulaşma çabası uyuyan için tıkırdamaktır. çekmecedeki oyuncağınız takım ise ve eksiksiz oynamak isterseniz, yaptığınız arama eylemi ise tıkırdayıp durmaktır.
doğurduğu sonuçlarbi uyutmadınız şeklinde ifade edilir.
doğurduğu sonuçlarbi uyutmadınız şeklinde ifade edilir.
devlet gibi yönetilen takım. koalisyonla göreve gelen bir yönetim başka hangi takımda mevcuttur?
dünya ölçeğinde kabul gören bir konum elde etme ve sürekliliğini sağlama gibi de bir iddiası var. bu durumda aslolan galatasaray'dır deyip altını doldur(a)mayan bırakılan modülde kalacaktır.
stat yapsa bile de mi gider? evet. kupa almış olsa tesis yapmış olsa bile de mi gider? evet. takımı çiftliği haline getirse bile de mi? o hale getirmek için en ufak adım atsa uçar! *
dünya ölçeğinde kabul gören bir konum elde etme ve sürekliliğini sağlama gibi de bir iddiası var. bu durumda aslolan galatasaray'dır deyip altını doldur(a)mayan bırakılan modülde kalacaktır.
stat yapsa bile de mi gider? evet. kupa almış olsa tesis yapmış olsa bile de mi gider? evet. takımı çiftliği haline getirse bile de mi? o hale getirmek için en ufak adım atsa uçar! *
(bkz: yaman şakacıymıssın fanatik)
perpektif çizimde üç boyutlu cismi kağıt üzerine resmedebilmek için doğruyu eğri çizmeniz gerekir. kübün bazı ayrıtları eğri çizilir mesela. üç boyuttan iki boyuta düşmek belli sınırlılıkları beraberinde getirir. ve fakat bütüne baktığınızda dikliği eğriden çıkarabilirsiniz.
eğer fikir boyutunda yaşayabilirseniz bir aksilikler sizi en fazla olaylar boyutunda etkiler. daha sağlıklı değerlendirmelerle tesbitler yapabilir yumurta soğuyunca da fikre en fazla bir adım uzaklıkta olduğunuzu görüp, daha bi coşkun çağlayabilirsiniz. bir heyecanla insanları kökünden kazıyıp, harcamaktan, saksı gibi yaşayıp/yaşatmaktan da kurtulabilirsiniz.
aynı duruma r.madrid düşse idi olay soğuduğunda hem bir realli futbolcudan hem de taraftarından şunları duyacaktık;
- o gün gerçekten şanssız, talihsiz bir gündü. o sonucu kesinlikle dahil hiç birimiz haketmemiştik.
tanım:
doğru değilse de (i daha iyi oynadığı söylenemez maç 90 dk) galatasaray bu sonucu hakedecek bir oyunu (aslında) sergilememiştir. büyük takım gibi oynamış büyük takıma yakışmayan bir sonuç ile oyunu tamamlamıştır.
perpektif çizimde üç boyutlu cismi kağıt üzerine resmedebilmek için doğruyu eğri çizmeniz gerekir. kübün bazı ayrıtları eğri çizilir mesela. üç boyuttan iki boyuta düşmek belli sınırlılıkları beraberinde getirir. ve fakat bütüne baktığınızda dikliği eğriden çıkarabilirsiniz.
eğer fikir boyutunda yaşayabilirseniz bir aksilikler sizi en fazla olaylar boyutunda etkiler. daha sağlıklı değerlendirmelerle tesbitler yapabilir yumurta soğuyunca da fikre en fazla bir adım uzaklıkta olduğunuzu görüp, daha bi coşkun çağlayabilirsiniz. bir heyecanla insanları kökünden kazıyıp, harcamaktan, saksı gibi yaşayıp/yaşatmaktan da kurtulabilirsiniz.
aynı duruma r.madrid düşse idi olay soğuduğunda hem bir realli futbolcudan hem de taraftarından şunları duyacaktık;
- o gün gerçekten şanssız, talihsiz bir gündü. o sonucu kesinlikle dahil hiç birimiz haketmemiştik.
tanım:
doğru değilse de (i daha iyi oynadığı söylenemez maç 90 dk) galatasaray bu sonucu hakedecek bir oyunu (aslında) sergilememiştir. büyük takım gibi oynamış büyük takıma yakışmayan bir sonuç ile oyunu tamamlamıştır.