bugün

sevdiği entry'ler

etuuu

Ahaaa. Nerdesin sen mübarek. Ben geldim, çok sukur bismillah. Bekliyorum. *

etuuu

hayırlı etuuular arkadaşlar.

formatıyla afedersiniz y.rrağı olan insanlar tarafından altmış yerinden oynaşılmış, kendini victoria secrets meleklerinden addeden şer odaklı vajinismus kezbanusların namünasip vücut uzuvlarını paylaşıp nefis istimnası eylemesinden başka surette dikkati çekme ihtimali ufukta "kabarmayan" lügat-ı uludağda, terk-i diyar edişinin 2. seneyi devriyesinde komikli mümin kedisi salihle birlikte takkeminati tarikatının kurucu atası, hazep cinlerine kadar tahakkümünü ve t.şşaklarını yayan etuuuyu minnetle anıyoruz.

özleniyorsun totoş.

yaran başlıklar

(bkz: pazar arabasıyla yürürken eski sevgiliyi görmek)

nedense acayip gülüyorum
bi de şey vardı;
hoşlanılan kızı pazar arabasıyla görmek.

sözlük yazarlarının itirafları

artık burada kimseyi tanımıyorum, tanidiklarim da gitmiş. eskiden samimi olduklarimla ya konusmuyoruz, ya da küsmüşüz. küçükken oturdugun mahalleye büyüyünce gelirsin ya, her şey degisir ve kimse seni tanimaz, eski tadi kalmaz; şu an ayni o duygu icerisindeyim. ne kadar guzel şeyler vardi şu sözlükte ya. of of gece gece dertlendim.

sakalar, espriler, skandallar, olaylar, birbirleriyle cikanlar (biz de dahil ehm) nellllleer neler, nese kaynagiydi.
perperisanim. umarim yeniler mutludur..

herkesi cagirip "hadi dönün lan ühüüğ" diye zirlayacagim neredeyse. daha fazla uzulmeden gideyim. tadını cikarin, tabi oyle bi şey mümkünse.

etuuu

aslında bir zamanlar sözlük olarak anılan ancak günümüzde çöpçatan sitesi, cinsel yaşam forumu, fotoğraf paylaşım platformu ve daha bir sürü şeye dönüşen uludağ limonata'ya, son yıllardaki tahammül hudutlarını çılgınca aşan seviyedeki kalitesizliği sebebiyle bir veda yazısını bile çok görüyordum; fakat yıllar boyunca bir görünüp bir kaybolarak karabatak imajı çizdiğim için hâlâ döneceğimi düşünen okuyucularımın varlığını geçtiğimiz günlerde fark ettim. bu sebeple altı buçuk sene sonra şahsımı bekleyenleri bilgilendirmek adına etuuu karakterinden çıkarak klavyemi son bir kez yok oluşun eşiğindeki bu siber mekan için eskitiyorum.

yönetimdeki, bilinen formattaki ve kitledeki kökten değişim sebebiyle bir zamanlar her gün hayırlar dilediğim ve arkadaş olarak hitap ettiğim kimselerle hasret gidermek ve de yeni okuyucularla belki bir iki öyküde kucaklaşmak adına son üç yıldır buraya oldukça nadir uğramaya başladığım için kuvvetle muhtemel bu zaman dilimi içerisinde üye olanlardan şahsımı tanımayanların sayısı oldukça çoktur. elbette ki edebî geçmişi boyunca ticarî kaygı gütmediği için anonimliği bir numaralı ilkesi haline getirmiş biri olarak giderken bile kendimi ifşa etmeyeceğim. fakat aldığım onca teklife rağmen edebi faaliyetlerimi yıllardır kendi tercihim doğrultusunda bağımsız şekilde sürdürdüğüm sektördeki bazı kimseler tarafından 21. yüzyıl türk edebiyatının kıymeti bilinmemiş öykücülerinden biri olarak tanınırım. bu yüzden burada da kısa sürede parlamak ve her dönüşümde daha fazla okuyucu kazanmak benim için pek zor olmadı. gerçi bugün yazmaya başlamış olsam, hatta hiç mübalağa etmeden söylüyorum ki dünya edebiyatının önde gelen isimleri kimliklerini gizleyerek şu sözlüge üye olsa; vücudunun muhtelif yerlerini paylaşarak ilgi çekmeye çalışmaktan başka işlevi olmayan düşük mertebeli ve pek de güzel olduğu söylenemeyecek bir hanımefendinin serçe parmağı kadar konuşulmaz. konuşulmamaları bir yana dursun, son zamanlarda bana yapıldığı gibi sırf uzun yazmış diye ağır hakaretlere uğrarlar. okuyucuları bile bu anlamsız nefretten nasibini alıp "bunu okuyanın anasını avradını vs." gibi son derece galiz yorumlara maruz kalır. gerçekten, edebî teknik ve üslûbun tenâsül uzuvları kadar değeri kalmadı. peki ne oldu da bu noktaya gelindi? sanırım son yıllarda en sık sorulan soru bu.

bu sorunun cevabını ismail alpen'in pek yakında çıkacak olan ''türkiye'nin en büyük ikinci sözlüğünü nasıl batırdım'' adlı eserinde bulabilirsiniz; ancak ben sizler için kendi açımdan değerlendireyim. hack olayı ve benzeri bazı skandalları gündeme getirip işin magazinsel yönüne de bulaşmayı hiç istemiyorum. meseleye muhtasaran değinecek olursak: interaktif sözlüklerin bir anda popüler hâle gelmesiyle beraber yıllardır kemik kadrosuna iyili kötülü takviyeler yaparak varlığını sürdürmüş uludağ kayak merkezi'ne üye olmanın çok kolay olması hasebiyle sözlük kültüründen bihaber büyük bir kitle geldi ve vandal-moğol-hun-suriyeli akınları gibi büyük bir etkiye sebep olup zaman içinde bugünlerde şâhit olabileceğiniz çöküşü başlattılar. tabii böyle olunca nicelik niteliğin önüne geçti ve sözlük sahibi girişimci arkadaş şirketleşme çatısı altında sözlük kültürüne yabancı istilâcılara ancak sözlük kültüründen ve o döneme kadar bir şekilde korunmuş formata tamamıyla uzak bir yönetimle hakim olabileceğini düşünerek hiçbir şekilde anlam veremediğim bir adım attı. başta her şey güzeldi tabii, yılların 600-700 arasında oynayan aktif kullanıcı sayısı 1000'lere ulaşmıştı; reklamlar ve tıklanmalar da hâliyle arttı ama işte balık da baştan koktu... sözlüğü o döneme dek ayakta tutmuş öz evlatlarını tasfiye etmek ve bu kalitesizliğin baş müsebbiblerini kayırmak gibi anlamsız politikalar güden evlere şenlik bir moderasyonu gören bu kitle, zaten onlardan önce ufaktan başlamış olan fotoğraf akımını müdahale edilemeyecek boyutlara taşıdı. anonimlik perdesi ortadan kalktı ve insanlar yazılarıyla değil görünüşleriyle konuşulmaya başlandı. bunun domino etkisi yaratıp yazarlığı bitireceği hakkında birçok kez uyarıda bulundum amma velâkin aykırı yazı stilim sebebiyle bu konuda da ironi yaptığım sanıldı ve maalesef ki kullanıcılar ve yöneticiler tarafından ciddiye alınmadım.

bu geçiş sonucunda birikimleriyle, espri anlayışlarıyla ve sağlam edebî kalemleriyle bu sözlüğü muadilleri arasında sağlam bir konumda tutan herkes yavaş yavaş gitmeye başladı; kusura bakılmasın ama zamanla da geriye sadece eski sözlüğün çürük elmalarıyla, yeni gelen kitlenin en vasıfsızları kaldı. bugün aktif kullanıcı sayısına baktığımızda 300 küsuru geçmiyor, büyük kısmı da gizemli yazar. ben nicki görünen ve gizemli yazarlar arasında bu denli yakın bir oranı daha önce görmedim. demek ki insanlar artık burada görünmekten bile utanır oldu. daha çok şey ekleyecektim ama mümkün olduğunca kısa tutmaktan yanayım. yazdıkça üzülüyorum çünkü. keşke 2016'da gelişmeler kısmına 'arkadaşlar güzeldi' yazılıp kapatılsaydı da bugünleri görmeseydik.

eski ekşi sözlük antik temasının yerine dayatılan son derece kullanışsız ve rezil temadan da bahsetmezsem olmaz. eskiden 5000-10000 karakter arası bir yazı yazarken bembeyaz tertemiz bir a4 kâğıdına yazıyormuşçasına rahatken, bu temanın zorunlu hale gelmesiyle beraber kendimi tırtıklı mukavvaya yazıyormuş gibi hissetmeye başladım. hem gözümü yoruyor hem ilhamımı korkutup kaçırıyor hem de diyalog kısımlarını düzenlerken yukarıdan gizli bakınız almak bile işkenceye dönüşebiliyor. bunun dışında başlıkların durduk yere soldan kaybolması gibi çok sayıda bug söz konusu; ama moderasyona bugüne kadar ne bildirdiysem çözemediler... tabii bunun büyük bir sorun teşkil etmediğini düşünüyorum çünkü çok az sayıda kişi bir satırdan uzun yazıyor, yazabiliyor.

şimdi ne zaman bir bakıp çıkayım desem bir başka rezilliğe şahit oluyorum. erkek arkadaşım sımsıcak salep gibi içime boşaldı hamile kalır mıyım tarzı binlerce başlık ve entry, buruşmaya yüz tutmuş uzuvlarını cüretkarca paylaşan anti-aging müptelası teyzelerin peşinde 'çabuuuuuk menopoza girmeden acillll' nidalarıyla dolaşan gençler, sanırım köpüğü kaçmadığı için takdir görerek dünün en beğenilen entry'si olan bir fincan kahve fotoğrafı, evli barklı insanların macera dolu kaçamaklarına dair son dakika haberleri, hangi amaca yönelik atıldığı meçhul yüzlerce kimliği belirsiz el ve ayak fotoğrafı, 'hepinizin .mına korum' yazıp ibret vesikası görünüşünü sergileyen krotchy doll'lar ya da kaslarını az daha sıksa altına kaçıracakmış gibi görünen mr. olympia'lar; talep olursa anadan üryan fotoğrafımı paylaşırım diyen, meme uçlarını sansürleyip paylaşmakta beis görmeyen, ahlaka mugayir fotoğraflarının müşteriler şüpheye düşmesin diye kendine ait olduğunu ispatlamaya çalışan komisyoncusuz emekçiler ve daha nicesi...

ve yıllar sonra hakkımdaki bir eleştiriye hak veriyorum. evet... benim dönemim bitti, etuuu bitti... çünkü genel kitle ve moderasyon hikâye, deneme, makâle değil; insan uzuvları, erotik görseller, çirkin hakaretler, kadın erkek ilişkileri üstüne mânâsız ve seviyesiz tartışmalar görmek istiyor. anlayış gösteriyor ve bu sisteme uyum sağlayabilecek bir mizaca sahip olmadığım için bir daha hiçbir koşulda dönmemek üzere gidiyorum. oysa 2019'da sözlüğe son kez dönmekteki hedefim, karakteri şanına yaraşır bir hikaye serisiyle sonlandırmaktı ama daha fazla tahammül edemedim. her ne kadar artık uludağ ve sözlük kelimelerini bir araya getirmekten hicap etsem de ilk kez bir hikaye serimde yardımcı karakterimin (salih) başrolümden daha çok sevilmesi, toplu taşımada tanımadığım insanların da etuuu okuduklarını görüp kendimi alter egolu bir süper kahraman gibi hissetmem, birçok farklı insandan hikayelerim hakkında "hayatımda okuduğum en iyi hikaye" şeklinde dönüşler almak gibi eşsiz tecrübeler yaşadım. bu yüzden bugüne dek yazdıklarımı okumaya vakit ayıran, özel mesaj kutumu parlatıp beni muhabbetine lâyık gören ve okumasa bile hayat verdiğim karakter etuuu'yu ve kedisi salih'i sevip sayan herkese en kalbî samimiyetimle teşekkür ederim.

hayırlı vedalar arkadaşlar...

pipim öylesine küçük ki aldatan karıma kızamıyorum

hayırlı aldatılmalar arkadaşlar...

düşünsenize yılların mahalle kabadayısı olup, önünüze çıkan her kadına yalandan bacım çekerek delikanlılığın şiirini yazdıktan sonra günün birinde bin tane bacım olacağına bir tane karım olsun diyorsunuz ve gaza gelip mahalledeki herkesi bacınız ilan ettiğiniz için onlara yan gözle bakamayacağınızdan çöpçatan konkenci kokonaların yardımına başvurup yan mahallelerden şanınıza yaraşır bir zevce arayışlarını başlatıyorsunuz. kokonalar ilk başlarda birkaç çürük yakınını size yamamaya çalışsa da bu ucuz numaralara kanmayıp ''ulan bana sağlam karı getirin ulan!'' diye bağırıp o anda elma soymakta olduğunuz sustalıyı masaya saplıyor ve sanki haniii hani böyle sağlam dalgaya sahipmiş imajı yaratmak için ''aha böyle saplicam!'' diyorsunuz. sonunda karşınıza vapvayt teniyle henüz pembe veyahut siyaha boyanmamış, jelatini dahi açılmamış boyama kitabı gibi muhteşem bir hatun getiriliyor ve o size olan saygısı ve minik ceylan bambi utangaçlığı sebebiyle başını eğip gözlerini yere yöneltmişken yanağından tutup yüzünü kendinize çevirdikten sonra ''bundan sonra namusumsun'' diyor ve en kısa zamanda magnum beyaz büyü kütürdetmek üzere onunla dünyaevine giriyorsunuz.

çiçeğiniz henüz burnunuzdayken daha önce bir mini, midi ya da maxi bir penisle tanışmışlığı ya da kucaklaşmışlığı olmayan karınızla her şey harika gidiyor ve kendinizi yatakta sibirya kaplanı gücünde hissederken farkında olmadan tüm o pasif agresif öfkenizi cinsellikle boşaltıp mahallede ankara kedisine dönüşüyorsunuz. tabii zamanla hasımlarınız ortalığı boş bulup palazlanmaya başlıyor ve bir dönemler topuk kısmı ezilmiş kemal tanca iskarpinlerinizle sokağın başından adımınızı attığınızda korkudan titreyen mahalle esnafı karınızın masraflarını karşılamak için toplayacağınız haracı vermeyip siktir çekiyor. eskiden dinleyin ulan develer diye esip gürleyen o kral kabadayı bütün bunlara hiç ses edemiyor. üstüne üstlük ''koskoca külhanbeyi kenar mahalle kevaşesi yüzünden rüzgar gülüne döndü'' diye dedikoducu karıların da diline düşüyorsunuz. bu sırada namusunuz ilan ettiğiniz karınız da sarsılan imajınızı fırsat bilip mayıs gülü gibi açılıyor. her gün nadide Sultan'ı kıskandıracak cinsten dekolteler ve mini mini birler etekleriyle mahallede turlayıp zamanında adınızı destursuz anamayan mahallenin genç bitirimlerine göt kırpıyor...

derken öyle mülevves olaylar yaşanmaya başlıyor ki yıllar boyunca namınızla yatıp kalkan siz başkalarının karınızla yatıp kalktığını öğreniyor ve bunca rezillikle başa çıkamayacağınıza karar verip o hadımköy otobüsüne dönmüş karınızı da yanınıza alıp ardınızda bırakacak namınız bile olmadan ansızın ortalıktan kayboluyorsunuz...

işte böyleydi bir dönemler şu anki mahallemde krallığını ilan eden yılların namı kendinden iki adım önde giden kabadayısı ali osman abinin tuhaf hikayesi. o zamanlar yaşım genç olduğundan yanında süs köpeği olarak dolaşıp racon kesmeyi öğrenirdim. öylesine sağlam bir adamdı ki görünürde, hakkında çıkan hiçbir dedikoduya inanmayıp tüm bu yaşananların kumpas olduğunu savundum yıllarca. derken kaderin cilvesine bakın ki geçtiğimiz günlerde kahvehanenin önündeki şahsıma tahsis edilmiş hasır taburemde pusuya yatıp paşa çayımdan yudumlayarak sözlükte anlatacak malzeme çıksın diye başı açık bayanlara sataşmak için fırsat beklerken kahvehaneye eskisi kadar pala olmasa ''heyttt ulan var mı karıma yan bakan'' bıyıklarıyla ali osman abi girip kahveciye beni sormaya başladı. bir an ''ulan bunca yıl sonra nerden çıktı bu napcak beni acaba borç falan istemesin sakın akoyim'' diye düşünüp oradan kaçmayı düşündüm ama salak kahveci nihat şehadet parmağıyla beni gösterince kaçma şansım kalmadı.

etuuu: oooooooovvvv ali osman abicim nerelerdesin sen ya.

ali osman abi: nerelerde olayım be kardeşim. yerin dibine soktular yıllar önce hatırlamıyor musun?

etuuu: hatırlamam mı abi. bir bye demeyi bile çok görmüştün kardeşine. o değil de hayırdır, neden böyle oyun salonu sincapları gibi ansınızın meydana çıktın? mevzu falan mı var? yoksa yeni mahallende yengeye laf mı attılar? anasının türbanını laciverde boyarım onların! söyle abim.

ali osman abi: yok ortada laf falan. durum daha vahim. bak koskoca mahallede senden başka güvenecek kimsem yok. şöyle yanıma yaklaş da anlatıyım derdimi.

etuuu: salihhhhhh hey napıyon orada, yine gameboyla mı oynuyon? bak alemin en güzel abilerinden osman abiyle tanıştırayım seni. bize ordan iki çay söyle, ali osman abinin hesabına yazsınlar hee.

ali osman abi: salih kim? çağırmasaydın keşke ya. mesele biraz özel de...

etuuu: salih kedim ya. merak etme ağzı sıkıdır. o da dinlesin belki ben yardımcı olamazsam o bir hal çare düşünür.

salih: tavşan kanı bunlar!!! seyamün aleyküm. durun bi tabure çekip geliyom.

etuuu: heh geldin mi Salih'im. anlat bakalım osman abi, derdini söylemeyen derman bulamaz demişler.

ali osman abi: yengeni hatırlıyorsun di mi?

etuuu: offf hatırlamaz mıyım o metroidvania kalçaları ve siberpunk memeleri.

ali osman abi: ne diyosun lan sennnn!?

etuuu: çok pardon abi ya. simbiyot kafir cinim arada kontrolü ele geçirip böyle orospu çocuklukları yapabiliyor. hatırlıyorum abi saygılar yengeye.

ali osman abi: heh işte. benim hatunu geçenlerde gym'de spor hocasıyla bastım. kapanış saatinden sonra ekstra çalışma için kalıp özel ders alıyordu. başlarda hiç şüphelenmedim, bana güzel görünmek istediği için ne kadar da uğraşıyor canım karım diye düşündüm. sonra bir gün çok sevdiği beyaz taytını yanına almadan gitmiş spora. onu vermek için hemen koşa koşa salona gittim ki ne göreyim! eleman bizim hatunu koşu bandının ekranına oturtmuş aynı anda hem koşup hem sibersonik s.kiş yapıyor...

salih: puhahahahahahaha.

etuuu: yuhhhhh. ee abi demek ki elin sonik the heçhog dalgaları dambıl niyetine senin manitayı kaldırırken senin elin armut topluyor. şöyle sağlam dayama döşeme yapmıyor musun haftada en azından bir kere?

ali osman abi: nerde be etum. pipim öylesine küçük ki aldatan karıma kızamıyorum bile...

etuuu: ulan ali osman dümbeleği ben de seni adamdan bilip abi çekerdim. meğerse sen adamcıkmışın. yıllarca kabadayılık ayağına küçük pipini gizlemişin bizden. kusura bakma da başına gelen her şeyi hak etmişsin. allah belanı versin derdim de allah başka dert vermesin. senin dert de bayağı ufakmış aslına bakarsan. hahahahah.

ali osman: yapma be etuuu. ocağına düştüm, ayağına kadar geldim. bana allah rızası için yardım et. namımdan sonra karımı da kaybetmek istemiyorum.

etuuu: kardeş şimdi allah falan dedin aklımı karıştırdın. neyse tamam allah rızası için yardım edicem ama sana biraz pahalıya patlar söylim. şimdi napıcaz biliyor musun? benim stronghold crusader hd edition dalgayı bir geceliğine sana vericem. sen onunla gidip karına yıllardır senden beklediği büyük vurgunu yapacaksın. karın o gece yediği vurgundan sonra bir daha kendine gelemez. g.tü senden başkasını da göremez. sakın karımı yeniden kazanırım diye düşünme he. o artık kayıp cennet olmuş. o geceden sonra karıyı olduğu yerde bırakıp, emaneti sahibine teslim ettikten sonra hemen bir asya memleketine kaçıyorsun. oralarda big in japan bile olabilirsin bak bu tavsiyemi unutma, sakın öyle fransa almanya falan yapayım deme oradaki habitatta supermassive black cock'lar falan da var senin ufaklık yine baskın gelemez yani.

ali osman: hay aklınla bin yaşa be abi. ver o mübarek takkeni öpeyim. ne kadar istiyorsun söyle.

etuuu: yani ali osman'cım, bunu benden bir geceliğine ne doktorlar ne mühendisler istedi de vermedim. sırf yabancı değilsin diye KDV'siyle beraber sana beş bin lira. işine gelirse tabii.

teklifimi çaresizce kabul eden ali Osman'ın mutluluğu görülmeye değerdi. hemen salih'e yan taraftaki dürümcüden 1.5 adana dürüm yaptırtıp afiyetle yedim. dalgayı da kağıdına dürüm gibi sarıp çaktırmadan masa altından teslim ettim. ali osman defalarca aldatılmanın etkisiyle kendini oldukça kötü hissetse de pantolonunda bir günlüğüne de olsa büyük hissedecekti... fiyatı çok bulanlar olabilir ama bugüne bugün Rusya'da çirkin kabul edilip en azından türk kadınlarından güzeller diye Türkiye'de çalışan rus eskortların geceliği beş binden başlıyor. babil'in asma bahçeleri'nden çıkma bir cinsel uzvu tutup üç kuruşa verecek halim yoktu herhalde.

ilerleyen saatlerde önümden onlarca sataşmaya değer kadın geçti ama hiçbirini sikime takmadım çünkü o gün takacak bir s.kim yoktu. çişimi de yapamadım ama olsun. ne de olsa benden kaç yaş büyük olan yılların kral kabadayısına abi dedirterek biat ettirmiş, 5000 lira sıcağı da kolay yoldan cebime atmıştım...

doğurunca michelin maskotuna dönüşen türk kadını

hayırlı doğumlar arkadaşlar...

uzun süren ölüm sessizliğinin ardından böyle bir tespitle aranıza nüzul etmiş olmanın bahtiyarlığı, siz değerli ilim aşığı kardeşlerimden uzak kaldığım her dakikanın sancısına en kalbî samimiyetimle söylüyorum ki değdi. elbette ki bu tespit, olası bir infialin yol açabileceği artçı ve parça tesirleri hafifletmek adına epey bir sadeleştirildi; zira bu satırların hemen akabinde esrarengiz ve karanlık bir alemin kapılarını aralayacağız... siz kıymetli dostlarımı temin ederim ki, gözlerin göremeyeceği, kulakların duyamayacağı, dillerin susup kalacağı ve nefislerin bekabillah mertebesine erişip hakikate ulaşacağı pür aydınlığın ortaya çıkması için gerekli olan en karanlık noktayı arayıp bulacağız birlikte. hem ayrıca karanlık dedim de; unutulmamalı ki, karanlık ne kadar derin ve zifıri olursa, ondan doğacak aydınlık da o denli ilahi ve kalıcı olur. işte bu yüzdendir ki türk kadını figürü, tarafımdan her daim derin ve zifıri karanlıkla tasvir edilmiştir... eski muhabbetşinas dostlar hatırlar, bir zamanlar hep aranızdaydım; sizinle yiyip içiyor, dolaşıyor, bazen gülüyor bazen hüzünleniyordum. bu itibarla "türk kadını" konulu tespitlerimde umuma arz ettiğim tasvirlerimin mahiyetini muhakkak ki en iyi onlar bilecektir. bir medhal vücuda getirmek gayesiyle yazdığım bu satırlarımı nihayete erdirip hülasa geçiyorum. biricik gayemiz: türk kadını gibi, mevcudatın kadın cinsi klasmanında gördüğü en mülevves, en rezil ve gayya kuyusunun dibinde fiskos çevirip birbirlerine hamur işi tarifleri paylaşan bir kepaze noktadan, nasıl olur da cemiyetimizin nezdinde kanatlanıp birer masum melek olarak arş-ı ala'ya yükselebildiklerini sorgulamaktır... mesela her anne melek midir gerçekten? bu çevrelerine kibirötesi zararlı ışınlar yayarak biz masum zavallı erkekleri kanserojen tehdidine boğan mahluklar, bu yüz binlerce yıldır ocağımıza incir ağacı diken hazır yiyiciler, bu ilik kemirici, bu hortumcu emperyal zihniyetli beynelmilel yahudi kılıklılar gerçekten de çocuk doğurduktan sonra her yeri aydınlattıklarını mı düşünüyorlar? işte eğer bir şey için nüzul olunacaksa ve kıyametin gayriresmi geri sayımı başlatılacaksa, tam da bunların cevabını aramak için olmalıydı...

evet aziz dostlar, ben de son yıllarda sözlüğümüzde can yakıcı bir biçimde şişman-çirkin sarışın, kumral, ginger, redhead, kumrallı redhead, çakma redhead (hele ki çakma redhead rezaleti yakın tarihimizin bir fiyaskosudur) vs. gibi anne olmuş bayan yazar popülasyonunun arttığına şahitlik etmekteyim. hani oyun oynarken options'tan değişmeyen sabit ayarlar vardır ya insanı delirten, "ulan nalet olsun throwing tuşu değişmiyor amk" dersiniz ya hani, heh işte adeta cenab-ı rabbim bunları yaratırken default ayar olarak çirkinliği ve ileriki level'larda şişmanlama passive skill'ini koymuş. (inşaallah teknoloji ilerler de ayarlardan değiştirilebilen modelleri üretilir) ammavelakin çirkinlik hususunda bile bir tolerans söz konusu olabiliyorken ki zaten bu toleranslarımızla evlilik müesseseleri kuruluyor; bu çapsızların doğum sonrası çılgınca kendilerini salması ve kocalarına resmen satış yapması, önümüze iki ihtimal sunuyor: ya pc'den oyunu sileceksiniz ve bu kadınları hayatlarınızdan ilanihaye çıkartacaksınız ya da daha güzel oyunları oynamak için bazen arada sırada kaçamak yapıp internet kafeye gideceksiniz...

neyse kardeşlerim... inanın kafam çok rahattı yakın döneme kadar. ne zaman ki aklıma bir kurt düştü, kocaman bir soru işareti belirdi, hemen topladım tası tarağı, uhrevi alemdeki işimden birikmiş yıllık izinlerimi kullanarak aranıza nüzul ettim. şam'a mecburi iniş yaptım tabii önce... gerçekten de düşündüm, bu türk kadınları neden erkekleri enayi salatası yerine koyuyor! neden bizleri kandırıp önce iyi niyetlerimizi münasebetsizce su-i istimal ettikten sonra olanca acelecilikleriyle tüm özkaynaklarımızı sömürmek için bizlerle evlenip sonra da edepsizce ve pervasızca hemen çocuk peydahlayıp ondan sonra da utanmadan michelin maskotu gibi ortalıkta dolanıp, bir ellerinde çocuk bir ellerinde telefon, netten lohusa anne dombili kıyafetleri bakıyorlar civilim'den felan xxl tombik düz renk tişört bilmem ne siparişleri veriyorlar ha? neden bizler kendimize yapacağımız yatırımı bunlara gömüp iflas ediyoruz, her gün dışarıdan mcdonalds pizza vs. sipariş etmek varken, sağlam gaming pc yaptırıp evde yan gel yat pubg keyfi varken, rahat rahat sınırsızca ve fütursuzca kimseye hesap vermeden yayıla yayıla asılma keyfi varken, neden gidip daha önceden tanımadığımız etmediğimiz amcamızın oğlu bile olmayan elalemin yabancı ne idüğü belirsiz kızlarıyla evlenip de paraları bunlara gömüyoruz? neden ha?

şimdi elinizi vicdanınıza koyun ve gözlerinizi birkaç dakikalığına kapatıp kendinizi dış dünyadan soyutlayın. hayal edin sadece... hasbelkader punduna getirilmiş; karınız olan kişi flört dönemlerinde sizi ekstra makyaj, cezbedici parfümler, bilumum açık kıyafetler ve şuh hareketleriyle kandırmış, hatta yetmediği yerde de ne olur ne olmaz takviye güç olsun diye (ki ben genel olarak böyle yaptıkları kanaatindeyim naçizane) gidip sizden arakladığı tırnak, saç, sperm, doku örnekleri vs. malzemeleri büyücülere götürüp bağlama büyüleri, 40 düğün ebabil köpeği büyüleri yaptırıp kendine bağlamış ve neyse artık yapıcak bir şey yok deyip evlenmişsinizdir. eşin dostun çeşitli telkinleriyle mantıklı düşünmeye davet edilmiş ve bir aile düzeni, sıcak pişen tencere, ütülü gömlekler, temiz hijyen ve tüm bunların da ötesinde kullanım hakkı tamamen size ait olan bir kadının evde el altında her an hazır bulunması fikri size günden güne cazip gelmeye başlamıştır. tam "ohh be aslında evlilik iyiymiş yea" diye bu yalancı bahar ortamına aldanıp çiçek açarsınız ama bir sabah tam kahvaltıda çayınızı yudumlarken karınızın "aşkm ben hamileyim ihihih" sözleriyle çayı püskürtür, akabinde de ani bir beyin kanaması geçirip yere yığılırsınız ama ölmeyip felç kalırs...yok bu başka hikayedeydi, neyse dediğim gibi çayınızı püskürtür ve birkaç saniye sonra ne hikmetse hayatınızın bu noktadan sonra artık eski tıkırında gitmeyeceği hissine kapılırsınız ve açan çiçekleriniz yalancı baharda kar fırtınası yemiş fındık tomurcuğu gibi ölür; ama siz yine sevinçten havalara uçmuş gibi yaparsınız. ne de olsa neslinizi devam ettirecek bir oğlan çocuğu doğabilir, 3 büyüklerden birinin altyapısına verip 10 sene sabrettikten sonra milyon euro servetlere konabilirsiniz ama 10 sene sabretme fikri doğumdan sonra suya düşecektir; zira çocuğunuz maalesef kız şeklinde dünyaya gelmiştir. doğum olup hastaneden taburcu olduktan sonra evde baş başa kaldığınız manzara şudur: bir adet bebek, bir adet michelin maskotu ve bol miktarda yıkılan hayaller... kısa bir zaman sonra nöbetleşe çocuk uyutma geceleri başlar ama bu arada siz de sonuçta bir erkeksinizdir ve birtakım ihtiyaçlarınız vardır; ancak karınız sizi satmıştır ve asla size yanaşmaz çünkü geleceğinin bir numaralı garantisi olan çocuğu peydahlamıştır artık. zaten yanaşılacak bir tarafı da kalmamıştır; zira karınız kendisine adeta +50 soulstone basıp başkalaşım geçirerek michelin maskotuna dönüşmüştür. geceleri kabuslarınızda karınızı bir elinde ekmek bıçağı bir eliyle rabia işareti yaparak "rabbim 3 çocuk dedi kocacım" diye üzerinize gelirken falan görürsünüz. ayrıca nedense rüyada karınızın ayakları da terstir, yani hem gerçek dünyada maddi manevi çarpılmışsınızdır hem de rüyalarda bile rahat yoktur artık...

işte sevgili dostlarım, bu durumlara düşüp rezil kepaze olmamak ve temiz, sorunsuz, müreffeh bir istikbale kavuşmak için türk kızlarıyla evlilik ve hatta çoluğa çocuğa karışma fikrini bir değil kırk bin kere düşünmeniz lazım. sizlere hiç kimsenin yapmayacağı bir iyilik yaptığımın farkına belki şimdi olmasa da ileride varırsınız. çünkü bilenler bilir, ben her zaman her ortamda, karşımda kim olursa olsun delilli ispatlı iş yaparım. siz benim hiç yalan söylediğimi gördünüz mü? sözlüğün bunca senelik vesikalı eskortuyum, bembeyaz tenleriniz üzerine yemin edebilir misiniz yalan söylediğime dair he? heee? hele bayanlar siz! michelin maskotu bedenlerimiz asla iflah olmasın ki sen şüphesiz yalancılardansın diye yemin vererek bana ithamda bulunmayı göze alabilir misiniz? üst üste binmiş nevraska eyaleti büyüklüğünde etlerinizin arasında kaybolmuş simsiyah uçlu pespaye ve mülevves göğüslerinizin pişik olmuş altında güneş batmayan imparatorluk kurmuş bakteriler adedince omuzlarınıza vebal almaya cesaretiniz var mı? hah yok değil mi susup kaldınız alçaklar... ben de öyle düşünmüştüm. o halde susmaya devam edin ve eğer biraz vicdanınız varsa içinde yaşadığınız karanlığı delip bir aydınlatın etrafı ve layık olun bizlere. çocuk doğurduğunuzda ışık falan saçmadığınızı, omuzlarınızda iki kanat belirmediğini, yahut da ne bileyim, ayaklarınızın altında cennet mennet olmadığını anlayın artık. anlamamakta ısrar edecekseniz de, aşağıya bıraktığım altın değerinde üç muazzam ve karşı konulamaz delilimin tokadıyla kendinize gelin.

ben bıçağı buraya bırakıp gidiyorum; ister tespitlerimin güzelliği karşısında ellerinizi doğrayın, isterseniz de bir an evvel kendinize gelip bıraktığım bıçağın yardımıyla zifıri karanlık kozanızı yırtın ve gerçek birer kutsal kelebeğe dönüşün sevgili kadınlar. seçim sizin...

evet müstakbel kelebekler, hemen alttaki resimde dikkat edecek olursanız, michelin şirketi'nin biz erkeklere, yani sizin sömürü oyuncağınız olan ve zerre kadar kıymet vermediğiniz çilekeş kocalarınıza bir nevi subliminal göndermesi var. adeta "hey baylar, araca binince 2 ton çöken karılarınızı ancak bizim lastikler çeker. zaten sizin kadınların bizim maskottan farkları yok hehe..." mesajı bu. ve ayrıca yine kendilerinin şirket reklamcılık politikalarını tebrik ediyorum ki şöyle bir anafikir yakalamışlar kendileri; maskotun elinde tuttuğu dünya ile siz kadınlara: "dünyaları sömüre sömüre doyamıyorsunuz, bir de çocuk peydahladınızmı aynı bizim maskota dönüşüyorsunuz." göndermesi var... yani resme neresinden bakacak olursanız olun ince bir teferruat yakalarsınız:

görsel

mesela 1937 yılında beyoğlu'nda çekilmiş olan bu siyah beyaz fotoğrafta da, yeni doğum yapmış iki annenin vahim hallerini görüyoruz. bir de aptal aptal gözlükler takmışlar akıl alır gibi değil. yani hani aslında görme sorunu olmayan ama sırf artistliğine gözlük takan mankafa kadınlar olur ya office_secretary_odevdosyasi.mp4 gibi göstersin diye. ulan yer miyiz biz:

görsel

ve son olarak şu fotoğrafa dikkat kesilmenizi istirham ediyorum sevgili dostlar... Allah aşkınıza baksanıza yaa, çocuğu lahmacun gibi sarmış elinde tutuyor. resmen fazia!! fati hoça'tan alla razi olsun diye bağırasım geliyor. o koca nasıl melek bir koca ki, bu raddede bile maneviyattan kopmamış ve ailesinin yanında duruyor, en azından fotoğrafta yanlarında. ama kadın için aynı masumiyetin, aynı hassasiyetin değerlerinden bahsedebilir miyiz? minik lahmacunumuz tüm olanlardan habersiz dünyaya merhaba demişken, hayata kaç sıfır geride başladığının farkına kaçıncı yaş günü pastasını üflerken en büyük lokmayı annesinin löpürdettiğine şahit olup "yuhhh be mummy" diye tepki verirken varacak acaba? belki de o kadar yaşayamayacak çünkü annesi devasa cüssesinden mütevellit etrafını göremediği için bir gün lankkkk diye üzerine oturacak ve hayata erkenden veda edecek. neden? çünkü annesi kutsal bir kelebeğe dönüşmeyip michelin maskotu olarak kalmayı tercih etti ama çocuğu bir kelebeğin ömrü kadar yaşayabildi... işte efradını cami, ağyarını mani bir şekilde bunların foyası başka nasıl ortaya çıkarılabilir bilemiyorum:

görsel

hayata küstüren korkunçlu sözlük kızı fotoğrafları

hayırlı fotolar arkadaşlar...

yıllar yılı nice büyük badireler atlattıktan sonra maalesef ki içinde bulunduğu vaziyet itibarıyle pek de olumlu bir gidişat göstermeyen ve her geçen gün rüşdünü ispat edememiş bedbahtların ojeli pençelerinde can çekişen güzide sözlüğümüzde, son dönemlerde çokça rağbet gören birtakım şaibeli başlıklarda paylaşılan; ne idüğü belirsiz, ürkütücü, mülevves, gözleri kanatan ve libido katili korkunçlu bayan yazar fotoğraflarıdır.

sözlüğün yıldosu olarak bir süredir şahit olduğum bu nümayiş ortamına derhal müdahale edip problemi ilanihaye ortadan kaldırmak üzere, siz kıymetli korkunçlu foto mağduru kardeşlerimin sesi olmaya geldim. evet aziz dostlar, cidden eğer dikkat ettiyseniz ve meseleyle yakından alakadarsanız, şu kabilden başlıkların iyice arttığını ve bir şeylerin artık sorgulanır olduğunu anlamışsınızdır:

(bkz: sözlükte güzel kız olmaması)
(bkz: çirkin sözlük kızları)
(bkz: güzel sanılan kadın yazarın çok çirkin çıkması)
(bkz: sözlükte güzel bir kadının olmaması)
(bkz: sözlükte güzel bacaklı kızın olmaması)
(bkz: allah varsa bu sözlük kızları neden çirkin)
(bkz: sözlükte şişko kız istemiyoruz)

vs. tarzı yüzlerce serzeniş, yüzlerce isyan...

elbette bu haklı isyanların ötesinde bir de "sansür" meselesi çokça tartışılıyor. son dönemlerde "neden göz önünde olan bayan yazarlar hep sansürlü yarım yamalak foto paylaşıyor?" gibisinden merakları celbeden bir mesele atılmış ortaya; lakin sevgili dostlar, bu sansürlü fotoğraf paylaşılması hadisesi o kadar da merak uyandırmamalı, zira bunun sebebi gayet açıktır: sözlükte ciddi anlamda beklentileri boşa çıkarmayacak ve görenleri hayal kırıklığına uğratmayacak derecede güzelliğe sahip bir kız olmadığı için, fotolarını hep sansürlü atıyorlar. ya sadece göz, ya sadece dudak ya da ne bileyim tombik el fotolarını falan atıyorlar. hayır işin tuhaf yanı bu tipleri ben de anlamıyorum yani bir insan neden elinin fotosunu çekip sözlüğe koyar ki? bunun üzerine nasıl fikir yürütülebilir, yorum yapılabilir? "aa negzel elleri var" falan mı diyeceğiz. bence esas merak uyandırıcı kısım burası olmalı... yok içtikleri kahve fincanını çekerler, yok salak kedilerinin resimlerini çekip atarlar zaten, yarım yamalak ojeli tırnaklarını çekip atarlar bilmem ne. parmakları da yamuk çoğunun zaten bunu da buradan ilk kez söylüyorum. gelişimini tamamlayamamış ergen parmakları... ve öylesine özenti ve ilgi budalası tipler ki, çakma entelektüel kareleri yakalamaktan da geri durmuyorlar; acayip acayip kitap fotoları, hani güya "yha pfss bu aralar çok kitap okuyorum hps" tripleri... ancak ne hikmetse kendileri yok piyasada. hep bir şeylerin fotosunu çekip koyma, pasta börek yapar onu koyar falan bilmem ne...

ama aziz kardeşlerim şunu da zikretmeden geçemeyeceğim: korkunçlu ve sansürlüler bir yana dursun, yani ben yürekten inanıyorum ki bu sözlükte harbiden bembeyaz czech tenli, macar profilli, iskandinav sırma saçlı bayanlar da var. onlar öyle ürkek, öylesine hayattan bıkmışlar ki; nahif ve utangaç bir istiridye misali okyanusun derinliklerinde kendilerini bulup çıkartacak ve incilerini feda edebilecekleri yakışıklı bir dalgıcın hayalini kuruyorlar... abi güvenin biraz kendinize. bakın bu ikaz bir milat olsun. hatta şöyle yapalım; siz şimdi sözlükte foto paylaşma fikrine ilk başta sıcak bakmayabilirsiniz. "ya beğenmezlerse ya dalga geçerlerse ya bilmem ne olursa" gibisinden ikilemde kalabilirsiniz, doğaldır olabilir. bu yüzden sözlüğe koymadan önce ilk bi bana yollayın pm'den, ben koyun ya da koymayın derim ona göre paylaşırsınız. bu geçiş sürecinde desteğim sizlerle.

ve son olarak sözlerimi tamamlarken, gerçekten mağdur bir erkek olarak tarihe not düşülmesini istediğim bu haykırışı da duymanızı istiyorum: biz artık hali hazırdaki tosuncuk bayanların tombik ellerinin ojeli tırnaklarına değil; keşfedilmemiş istiridyelerden inciler toplamaya talibiz... bizler artık anın gürültüsü veya sözlük çirkinlerinin fotoğrafları gibi başlıklarda gelişimini tamamlayamamış hobbit'lerin, pıtırcık melislerin, tombik şeymaların fotoğraflarına değil; natural tits özlemlerin, innocent high aylinlerin, teen fidelity bernaların haritaları çizilmemiş hazinelerine talibiz... hani define haritalarında x işareti olur ya, işte orasıdır hedef, işte orasıdır...

bu arada sevgili istiridyeler; bir pm kadar uzağınızdayım demiş miydim?

mia khalifa

Sokakta görseniz sultangazi suriyelisi sanıp yüzüne bakmazsınız ama işte ayıplı filmlerde oynayınca çoğu ergen türk gencinin hayallerindeki seks figürü haline gelmiş.

Sahne isminde halife olması da fetö destekli batılı porno şirketlerinin müslüman alemine ve osmanlı imparatorluğuna çirkin bir göndermesi olabilir.

vajinada 8 cm gerçeği

tamamen hikayedir. net söylüyorum, boşuna kendinizi avutmayın.

kadınlar sağlam ve sansasyonel penislere hayranlık duyarlar. bir kadın ne kadar kibirli ve kaprisli olursa olsun, doyurucu ve tatmin edici bir penisi pantolun ön fermuarından gerdirerek çıkardığınızda bütün o egosu, bütün o kibri söner yok olur.

şimdi rakam telaffuz et diyecek olursanız şöyle diyim yani en az 16 cm ve kalın olmalı penis ki bu türlere halk ağzında dalga adı verilir. bu boyutların altı zaten dalga kategorisine girmez; pipi, çük, kamış, pipet, ibiş falan denir. ciddiyim yani alay etmek maksatlı söylemiyorum, bunların her biri birer realite, hayatın gerçekleri.

şunu da özellikle söylemek icap eder: seks esnasında bütün kontrol sağlam penis sahibi bir erkeğin ellerindedir. kadını avucunun içinde istediği pozisyona sokar. ister arkadan saçlarından tuttuğu gibi ayağa kaldırır 15 dk standing behind yapar aralıksız, isterse kucağa alır terminatör gibi zıplatır, dilediği istediği şekle sokar, kadının aklını başından alır ve o kadın daha sonra o adama asla saygısızlık terbiyesizlik yapamaz; çünkü maddi manevi tatmin olmuştur, erkeğinin emrine amade bir ruh haline bürünmüştür. bu böyle inkar etmesin kimse...

tersini iddia eden varsa hayal etsin bakalım kendini. evde dır dır eden ateşli bir kadın, yatak harici başka hangi mecrada terbiye edilebilir? zaten bunu yapamayanlar dayağa başvurur, çünkü kadına yetemez. minik kurbağa pipisiyle kadın karşısında ezilir büzülür ve o kadın o erkeğe asssssla saygı duymaz.

boşa kendinizi avutmayın 8 cm bilmem ne diye. kadına 17 cm kökle bakiyim pişmaniye gibi dağılsın kucakta. ondan sonra ahkam kesin.

kadınlar en yakın erkek arkadaşını test etmelidir

şimdi bir kan davasını çözeceğiz.

sevgilisi olan sözlük kızları toplaşın hele.
sevgilisinin yakın erkek arkadaşından kıllanan sözlük erkekleri siz de şöyle geçin.

şimdi arkadaşlar, kızlarımız gidip en yakın erkek arkadaşlarına, son derece inandırıcı bir biçimde, onu cinsel anlamda çekici bulduklarını, ama ilişki olsa yürümeyeceğini bildiklerini sonra ikisi arasında sır olarak kalacak şekilde bir gece birlikte olmayı teklif etsinler. ve sonrasında aynen arkadaslıklarına devam etmek istediklerini söylesinler.

reddeden erkek olursa cümle sözlük ahalisi beni siksin.

ama hepsi kabul ederse de, ki eder, artık erkek arkadaşlarınıza ama bertuğ benim kardeşim gibi yaaaağ demeyeceksiniz ağzınıza yüzünüze sıvarım haberiniz olsun.

mizan terazisi önünde allah a espri yapmak

sözlük trollerinden beklenendir.

ben şöyle diyeceğim mesela,

tartının iki tarafından biri ağır gelince ;

(bkz: Çabuk kalktı dikkat edersen)

fransızca

türkçemize beş binden fazla kelime vermiş, köklü bir dildir. bu kelimelerin hatırı sayılır miktarı da orijinalliğini kaybetmeden telaffuzunu korumuştur. "-tion" ile biten sözcüklerin yine önemli bir miktarı fransızcadan gelir(latince, italyanca, ispanyolca ve ingilizce de var evet). fonetiği aynı zamanda zor bir dildir. birçok istisna vardır.

"beaucoup" 8 harftir ama "boku" diye okursunuz.
istemek fiilinin çekimleri aynı okunsa da bazı şahıslar için yazılışı bambaşkadır.

je veux - jö vö ( istiyorum)
il veut - il vö (istiyor)
ils veulent - il vö (istiyorlar) ---> evet veulent yazılıp vö diye okunuyor, ne garip di mi?

üçüncü tekil ve üçüncü çoğul zamirlerinin okunuşları aynı, yazılışları farklıdır, bağlamdan ya da fiil çekiminden hangisi olduğunu anlamanız gerekir. ayrıca çok fazla düzensiz fiile sahip bir dildir ve aynı fiilin farklı kişilere göre çekimi birbirine hiç benzemeyebilir.

sahip olmak: être (to be fiili)
suis
es
est
sommes
êtes
sont

saçma sapan bir sayı sistemi vardır. mesela 10(dix) ve 60(soixante) kelimeleri varken; 70,80 ve 90 kelimelerinin kendine özgü kelimesi yoktur. 70 için "soixante-dix(60-10)", 80 için "quatre-vingt(4-20)", 90 için "quatre-vingt-dix(4-20-10) demeniz gerekir. birçok dilde doksan dokuz sayısı iki kelimeyle yazarken tabiki işleri kolaylaştırmayacak "quatre-vingt-dix-neuf" diyeceklerdir.

dilin kültürün etkisinde kalan kısmına bir örnek olarak bütün dünyada aşağı yukarı seni özledim derken özne biz oluruz. onlar "bende eksiksin" derler. ve fiili özledikleri şeye göre çekerler doğal olarak.

sinirli edit: gece gece üşenmedim tecrübelerimden bilgi verici bir metin yazdım, bunun neyini eksiliyorsun ulan allahsız tosba? insanı soğutuyorsunuz yemin ederim. ne yapalım anket mi yapalım?

giresun

Karadenizli bir kızın yatakta partnerine söylediği söz.