bugün

entry'ler (22)

gezicilerin bükemedikleri eli öpmesi

mizahının götürdüğü yere gitmiştir. gezi'deki mizahla yan yana durmasının kendi kariyerini bitireceğini fark etmiştir. yolu açık olsun. ama direniş içindeki rolü figüranlık bile olmayan, olamayan, olamayacak olan birine başrol verip, onun üzerinden "geziciler" genellemesi yapmak tayyip'in yalan ve maniplasyonlarından çok daha yetkin bir iş olsa da bu entrynin asıl başarısı tekte başlayıp tekte biten bir tümevarım denemesi olarak mantığa yeni bir mizahi açılım getirmesindedir.

recep tayyip erdoğan ı sevmiyorum çünkü

seri yalancı.

füruzan

"gül mevsimidir" adlı uzun öyküsü dört kez "kuşatma"nın içinde basıldıktan sonra can yayınları sahibi erdal öz'ün teklifiyle 1985 yılında ayrı kitap olarak yayımlanmıştır.

öz'ün dediği gibi "bu olağanüstü uzunöyküyü özetlemek güç"tür. katmanlıdır çünkü.

"kişiliğin oluşumunda çevrenin, dönemin, sosyal şartların belirleyiciliği nedir", "kişi başka türlü olabilir mi" sorularını da sordurur.

bir gonca gülün, insani duyarlıklarını, inceliklerini yitirmiş kaknem, sivri bir dikene dönüşmesinin öyküsünü, sosyal tarihin akışı içinde incelikle anlatır füruzan.

hurçlar kaldırıldı

(bkz: burçlar kaldırıldı)

tc emekçinin gaspı üzerine kuruludur

türkiye cumhuriyeti diye ayırmamak gerekir. ingiltere krallığı, amerika birleşik devletleri, fransa'nın bilmemkaçıncı cumhuriyeti de böyledir.

(bkz: ) kapitalizm

futbol olmazsa koyunlar ne yapar

otlar. futbol olursa kediler ne yapar? sürtünür. futbolu hayatından çıkarılmış memleket insanı ne yapar? kahvede okey oynar, bütün gece dizi seyreder, porno sitelere bakar vs. ota boka futbolu suçlamayın. icabında isyanın da yatağı olabilir futbol, olmuştur da nitekim.

(bkz: ) futbolgül'ün suçu ne?

dünyanın en büyük yalanları

piyasanın görünmez eli.

ünal aysal

cemaatin operasyonuna destek çıkmıştır. ki o cemaat ve iktidar, başta aziz yıldırım olmak üzere kendisine yol vermeyen eski futbol tanrılarını ortadan kaldırdıktan ve tüm futbol piyasasını ele geçirdikten sonra -ve bu süreçte fenerbahçe küme düşürülür ya da şampiyonluğu iptal edilirse- seçimlere kadar fenerbahçe ile mutlaka barışacaktır. peki bu nasıl olacak? bir şampiyonluk? iki? yoksa iktidarın dünya vizyonu çerçevesinde bir avrupa açılımı için yapılacak lojistik destek mi? adamlar en az 3-4 yıllık senaryo yazıyorlar, yurdum insanı fenerbahçe galatasaray diye birbirini yiyor.

kulüp başkanları da sadece lig tv'den filan gelecek paranın derdinde değiller. meselenin futbol üzerindeki bir iktidar mücadelesi olduğunu görüyorlar ve kendi konumlarının savaşımını veriyorlar. iktidarla bir mutabakatı zorlayarak direnebilecekleri kadar da direnecekler.

bu operasyonlardan sonra futbolun gerçekten temizleneceğine inansam bir fenerli olarak ünal aysal'a destek olurum ama büyük resim öyle değil. şimdikinden de hiç memnun değilim ama daha kirli, daha karanlık bir futbol dünyamız olacak. ergenekon, balyoz gibi davalarla darbeciler temizlendi ve memleketçe ileri demokrasiye mi geçtik yoksa gittikçe daha yasakçı, anti-demokratik bir ülke haline mi geliyoruz?

ve bir fenerli olarak meselenin gerçekten şike operasyonu olmasını tercih ederim. "kalkıp ama başkaları da yaptı, niye bize yükleniyorsunuz" da demem. evinize giren beş hırsızdan sadece birini yakaladığınızda "e diğerlerini yakalayamadık, seni de serbest bırakalım" demezsiniz. çünkü aziz yıldırım şike yaptıysa bunu fener için yaptı diye düşünmem. bu suçu öncelikle kombine sahibi bir fenerli olarak bana karşı işledi, benim evimde hırsızlık yaptı diye düşünürüm ve gider takımımı ikinci ligde, her neredeyse orada desteklerim.
şöyle düşünüyorum: diyelim bir suç işledim ve cezası bir yıl. bunu yatıp çıkmayı ve hayatınıza devam etmeyi mi istersiniz, yoksa bir gardiyanın ömür boyu her akşam evinize gelip sizde kalmasını mı?

ve son bir soru: çok daha basit dedikodularla, sorguda önüne hiçbir somut delil konmadan, sırf yakıştırmalarla gariban bir korcan tutuklanırken hakkında en fazla şayia çıkan oyuncu olan emre belözoğlu'nun ismi neden hiç geçmedi soruşturmada?

ilhan cavcav

bu bir şike operasyonu değil, futbolun -iktidara yeterince yanaşmayan- eski tanrılarını yıkma, kalanları da sindirme operasyonudur. dolayısıyla cezalar da şike üzerinden değil, bu operasyonun hedefleri ve toplumun buna vereceği tepkiler üzerinden şekillenecektir. futbolun mikro tanrılarından cavcav'ın "fener'e iftira atıyorlar" lafı, kulüpler birliği'nden gelen "tek ses, tek yüreğiz" açıklaması, galatasaray -en son çark etse de- ve bursaspor yönetiminin sürecin başından itibaren gösterdiği tavır, bu operasyonu yürütenlerin karşısında önemli -ve beklenmedik- bir karşı ağırlığın olacağını gösterdi. tff'nin aldığı "küme düşürme yok. yargıyı bekleyeceğiz" kararı da bu ağırlığın direnciyle ama yine de ve yüksek ihtimal iktidarla yapılan bir mutabakatın ardından alındı. kuşkusuz iktidar, bu karşı ağırlığı hafifletmeye, bir blok haline gelmesini önlemeye çalışacaktır. galatasaray'ın en son "bu ateş üfleyerek sönmez, çözüm zamana yayılamaz" açıklaması buna delalettir. cavcav da doğal olarak buna tepkisiz kalmamış ve "galatasaray kulübü başkanı aysal’ın yapmış olduğu bu açıklamaları türk futboluna indirilmiş bir darbe olarak görüyorum ve kınıyorum" demiştir. buminvalde doğru da yapmıştır.

denizde size dogru yavas yavas yaklasan kaka

mr hankey olabilir, dikkatli bakın. geçen sene adrasan'da ailece görüşmüştük.

öğle namazı kaç rekat

kargadan başka kuşla bir türlü tanışamamış zihniyetin temsilcisi olduğu görülen cevval bir polisin, şov dünyasına adım atmaya kalkarken sorduğu komik soru. aklı 1'den büyük rakamlara yetmeyen (tek dil, tek bayrak, tek millet, tek devlet, tek din, tek taş, tek düm, düm tek vs.) kafalar, onyıllarca "kürt yok, kart kurt var" deyip durdu bu memlekette; şimdi canı behzat ç.'lik oynamak istemiş bir poliscağızın aklına hanefilikten gayrı mezhep olabileceği gelmemiş, çok mu?... ama şov dünyası da pek acımasız, tam kahraman oldum derken eğlencelik yapıveriyor adamı. ayrıca tek behzat ç.

üç kızla birden çıkan erkek

yatakta, mutfakta ve sokakta birlikte olduğu kadının aynı kişi olduğunu anlayamamış idiotik kişi. sevgililere baktığımızda ise ağır bir psikotik vaka ile karşı karşıya kaldığımızı görüyoruz.

dee dee bridgewater

2010'da çıkardığı "eleanora fagan (1915-1959): to billie with love from dee dee" albümü kapsamında türkiye'ye de gelmiş ve 10 mart akşamı crr'de verdiği konserle billie holiday'i sevgi, takdir ve neşeyle onore etmiştir. 60 yaşına rağmen tazeliği ve gücüne halel gelmemiş sesinin hakkını yüksek tonlarda söylediği şarkılarla vermiş ve bu açıdan epey farklı bir holiday yorumu sunmuştur. konser boyunca kah saksafoncu ile (mr. handy) kah basçı ile kah seyirciyle flört etmiş, sesinin yanı sıra neşesiyle de salonu en dip köşesine kadar titretmiştir. sonra da "ben aslında böyle değilim. billie'yi yansıtıyorum" demeyi de eksik bırakmamıştır. bir müzik kariyeri yapmasını mümkün kılan yolu açan holiday'in mücadeleci, militan kişiliğini de vurgulamış, siyahların mücadelesiyle ilgili bazı şarkılarının yasaklandığını anımsatmış, "polis, billie'nin dolaplarına, çekmecelerine uyuşturucu saklar, onu bitirmek için uğraşırdı" demiştir. bush hakkındaki yorumunu esirgememiştir: "8 yıl bir idiot tarafından yönetildik."

hoşlanılan kızı etkilemek için yapılanlar

"sana bakınca kendimi manavda zannediyorum.
dudakların kiraz gibi,
yanakların elma gibi,
gözlerin üzüm gibi,
göğüslerin portakal.
hepsinden yarımşar kilo versene"
demek.
(bkz: kemal sunal)
(bkz: yedi bela hüsnü)

deniz gezmiş yaşasaydı iyi bir müslüman olurdu

lenin de yaşasaydı papa olurdu nitekim.

zaman makinesi bulununca yapılacaklar

öncelikle "gittiğimiz yerde de bu aletten olacak di mi" sorusunu sormak.
(bkz: gidişin olsun da dönüşün olmasın)

ateist vs deist

hakem tanrı olacaksa sonucunun belli olduğu karşılaşmadır.

sokak futbolu kuralları

penaltı noktasına kuyu kazılmaz. saç çekilmez. (bkz: bilica)

ışın karaca

albüme "arabesque" ismini vererek "ha ha. arabesk söyledim ama çok avrupaiyim ben" mi demek istemiştir? biz de şimdi bu şarkıları dinlerken rakı yerine fransız şarabı mı içmeliyiz? türkçe kadar "pierre" düşşün başınıza e mi?

dilek taşı

ışın karaca'nın "arabesque" albümünde yer alan şarkı. albümün ismi niye fransızca; "dilek taşı", kartonette niye bitişik yazılmış gibi soru(n)ları es geçersek "iyi ki albümüne almış. iyi ki de bağır bağır söylememiş" denilecek şarkı. ama es geçmeyelim tabii, türkçe'yle "arabeks" ilişki kurmayalım.