bugün

entry'ler (881)

teklif edilen kızın pazartesi gel başla demesi

insan kaynaklarında çalışan, kariyerle mariyerle profesyonellikle kafayı yemiş bir kızdır bu.

işini soranlara da gururla "iğkaa" der.

hilal cebeci nin memeleri

maşallah - adnan oktar

uludağ sözlük yazarlarının twitter sayfaları

http://twitter.com/bugraemre

başkanlık sistemi

(bkz: aziz yıldırım)

yiğit bulut

(bkz: izmir de matematik olarak fark yüzde 3)

izmir de matematik olarak fark yüzde 3

habertürk seçim 2011 yayınında yiğit bulut kişisinin yaptığı seçim hesabı.

çok şaşırtıcı.

yer: izmir
oranlar: %37 akp/%43 chp.

"izmir'de fark %6 olarak görünüyor ama aslında matematik olarak %3. yani birinin %3'ünü diğerine verirseniz..." (zırvalar...)

demek ki milli geliri 10bin dolar hesaplayan da bu matematik kafası.

(bkz: pes)

chp nin hakkari de özerklik vaadi

(bkz: götünden anlamak)

rabbime sordum akp dedi

(bkz: allah a inanmama sebepleri)

ahmet altan

bu kadar boş konuşan adamın arasında başbakana en sağlam ayarı vermiş kişi.

derdi birine ayar vermek de değil gerçi... herkes için söylemiş söyleyeceğini.

başbakana, hakime ve pek çok kişiye "kof kabadayılık" savunması:

sayın yargıç, beni buraya, hapse atılmamı isteyerek gönderen adam, bu ülkeye çok yararlı hizmetleri olmuş, değerli bir adamdır.

kendisi de sıkıntı çekmiş, yargılanmış, hapis yatmış biridir.

benim hapsedilmemi isteyen adam, bu ülkenin başbakanıdır.

çeşitli acılar, zulümler, düşmanlıklar, yenilgiler görmüş, hepsinin altından kalkabilmiş bir adamdır.

ne yazık ki yenilgiler karşısında güçlü duran nice insan, zaferlerin ağırlığını taşıyamamış, sarsılmış, yolunu şaşırmış ve kendi galibiyetiyle yaralanmıştır.

benim hapsedilmemi isteyen bir zamanların mahkumu, şimdinin başbakanı da kendi galibiyetinin yaralarını taşıyor bugün.

bir zamanlar şiir okuduğu için sistemin efendileri tarafından hapsedilmiş bir kurbanın, kendisi iktidara geldiğinde yazarların hapsedilmesini isteyen birine dönüşmesi, o adamın geçtiği yollarda yaşadığı yenilgilerden değil, zaferlerden dolayı yolunu şaşırdığını gösterir.

bugün bu gerçek, bu davanın kendisinden de, benim hapsedilmemden de daha büyük bir önem taşıyor, çünkü bu başbakan yeni bir zafer kazanmaya hazırlanıyor.

taşımakta zorlanacağı yeni bir zaferi daha olacak.

ben, bunun bedelini, başta kendisi olmak üzere bütün ülkenin ödemesinden çekindiğim için kendisini uyarmak istedim.

bugün benim burada yazdığım bir yazıdan dolayı sanık sandalyesinde oturmama yol açan mesele, başbakanın bir heykel hakkındaki haksız, yersiz, haddini fevkalade aşan bir hüküm vermesiyle başladı.

kars’taki bir heykele “ucube” diyerek yıkılmasını istedi.

kendisi hakkında yazılmış bir yazı karşısında gösterdiği tepki, o yazıyı yazanın hapsedilmesini istemek olacak kadar kendisini önemseyen biri, bir başkasının eseri hakkında bu kadar rahatça aşağılayıcı sözcükler kullanabiliyorsa ve bunu doğal buluyorsa, o adam kendisini kutsallaştırmaya, başkalarını ise saygıyı hak etmeyen insanlar olarak görmeye başlamış demektir.

ölçüleri böylesine şaşmış biri başbakansa, bu ölçü şaşırması herkes için bir sorun anlamına gelir.

ülkemiz çirkin heykellerle, çirkin binalarla dolu, şehir meydanlarında fevkalade kötü yapılmış atatürk heykelleri, her yanda inançlı insanların da yakınmasına neden olan estetik yoksunu camiler var.

başbakan, çirkin bulduğu herhangi bir atatürk heykeline ya da camiye “ucube” diyebilir mi, onları yıktırtabilir mi, cesareti buna yeter mi? onlara dokunamayan birinin sahipsiz bir heykeltıraşın heykelini aşağılayarak yıktırtması nasıl tarif edilebilir? i̇çi boş gösterişçi bir yiğitlik, kof bir kabadayılıktır bu, kolay bir hedef seçip onun üzerinden çıkar sağlamaktır.

ayıplanması, kınanması, eleştirilmesi gereken bir davranıştır.

bir başbakan “beğenmedim” diyerek bir heykeli nasıl yıktırır? hangi hakla yıktırır? allah muhafaza bu başbakan roman okumaya başlarsa ne olacak, bir düşünün.

başbakan beğenmediği için madam bovary’i, kocasını aldatan bir kadını anlattığı için anna karenina’yı meydanlarda mı yakacağız? sokaklarda henüz kitap yakmamayı, başbakanın roman okumamasına mı borçlu olacağız? başbakan kendini her türlü eser hakkında hüküm verecek kadar yetkin ve beğenmediği her şeyi yok ettirecek kadar güçlü görüyorsa, türkiye’de bütün sanat eserlerinin kaderi başbakanın iki dudağı arasına mı sıkışacak? buna itiraz etmeyecek miyiz? buna isyan etmeyecek miyiz? boyun mu eğeceğiz böyle bir hoyratlığa? kendini tek merci olarak gören biri mi belirleyecek bütün sanatçıların ve eserlerinin kaderini? ben bunu kabul etmem.

bunu kabul edeceksin, sineye çekeceksin, buna öfkelenmeyeceksin, karşı çıkmayacaksın diyerek beni hapisle tehdit eden başbakanla savcı, korkutmak için kendilerine başkasını bulsunlar.

onların gücü yetmez beni korkutmaya.

ben bu ülkede kimsenin kaderi, bir insanın iki dudağı arasına sıkışmasın istiyorum, ben bu ülkede herkesin özgür olmasını, fikirlerini söylemesini, ibadetini yapabilmesini, eserlerini yaratabilmesini, dilini konuşabilmesini, istediği gibi giyinip, istediği gibi fikirlerini söyleyebilmesini savunuyorum.

başbakan neyi savunuyor? bir heykeli tek emirle yıktırabilen biri neyi savunabilir? heykeli yıktırılan heykeltıraşı kim savunacak bu ülkede, kim ona sahip çıkacak, kim adalet isteyecek, kim güçsüz birinin gadre uğramasına engel olacak? bir zamanlar bu soruların cevabı olarak bu ülkede çok insan bu başbakanın adını söylüyordu, bugün bunu söylemek çok zor.

referandumu öylesine büyük bir zafer kazandı ki başbakan, omuzları o zaferin ağırlığını taşımaya yetmedi.

aradan daha altı ay geçmeden heykelleri yıktırtmaya başladı.

eskiden durduğu yerden öylesine savruldu ki bu insan, bütün dindarlığına, bütün inancına, yaptığı bütün dini vurgulara rağmen bugün hazreti muhammed’in bir hadisi söylendiğinde bunu hakaret olarak kabul ediyor.

bir hadisten gocunan dindar müslüman, ne o hadisten, ne o hadisi söyleyenden kuşku duymalı.

o insanın kuşku duyacağı tek varlık, kendisidir.

başbakan bunu bile fark edemiyor artık.

o dindar başbakanın hakkımda yazdırdığı iddianamede, aleyhime delil olarak peygamberin bir sözünü söylemem gösteriliyor.

kendi zaferiyle yaralanmak budur işte.

gücünü öyle yanlış kullanırsın ki sonunda peygamberinin sözü sana hakaret gibi gözükmeye başlar.

peygamberinin sözünden korkan, peygamberinin sözünden gocunan dindar biri, bir ülkeyi yönetmekten ziyade trajik bir romana başkahraman olmaya daha uygundur.

acıklıdır durumu çünkü ve bu acıklılık, güçle, iktidarla birleştiğinde ortaya çok tehlikeli biri çıkar.

ben, bu ülkenin tarihi liderlerinden biri olabilecek bir insanı, kendi varlığını, düşüncelerini, inançlarını yok sayan bir zafer yorgunu olmaktan kurtarabilmek, kişisel bir trajedinin ülkenin bütününe yayılmasını engelleyecek bir uyarıda bulunabilmek için yazdım o yazıları.

hakaret etmedim.

başbakanın bana karşı kullanmaya kalktığı hırpalıyıcı dili, yazdıklarımı daha iyi kavrayabilsin diye ona karşı kullandım.

ama tarihi bir lider olmakla bir trajedi kahramanı olmak arasında sallanan bu başbakan, her şeyin sadece kendisine mübah olduğunu sandığından, bunun hakaret olarak görülüp cezalandırılmasını istedi.

sayın yargıç, vereceğiniz karar benimle ilgili olmayacak.

siz bu ülkenin hukukunun, keyfi davranışlara, gücün hoyratça kullanılmasına, güçsüzlerin ezilmesine cevaz verip vermediğine karar vereceksiniz.

beni mahkum ederseniz, başbakan daha çok heykel yıktırır.

mahkum etmezseniz belki hata yaptığını fark eder.

bunu fark ederse, hem bu ülke, hem de kendisi kazanır.

ben, kendi zaferlerinin ağırlığıyla yolunu şaşırmış bu başbakana yardım etmenizi isterim.

kaynak: http://www.ntvmsnbc.com/id/25221836/

ölüm pornosu

açılan davanın kitaba erişme isteğini artıracağını düşünüyorum ve bu bir bakımdan iyi.

ama ne biçim bir ülkede yaşadığımızı düşünüyorum, bu bakımdan da kötü.

ha bir de, lan zaten kaç adam kitap okuyor ki şu ülkede sen kitabı yasaklıyorsun?

bir sürü abuk subuk dizi, futbol tartışma programı, sörvayvır mörvayvır (ki bunlardır zaten izlenen, takip edilen aslında) varken bu mu çocukların ahlakını bozacak?

kitap okumak bile zaten başlı başına bir ahlaklılıktır bana kalırsa - yasaklamak ahlaksızlık ve dangalaklıkken...

bunları yazmaya utanmıyor musun

chuck palahniuk'un ölüm pornosu kitabını en güzel dil olan türkçemize çeviren funda uncu'ya "ileri demokratik" polisimiz tarafından haksızca sorulmuş sorulardan biri.

şu ülkede utanılacak bu kadar şey varken bu sorunun bir çevirmene sorulmasına diyecek bir şey bulamıyorum.

http://www.cnnturk.com/20...a.garip.sorular/619317.0/

(bkz: funda uncu)

akp nin elektronik kitap vaadi

oyunu chp'ye verecek, akp'ye günahını vermeyecek biri olarak söylüyorum: düşünce güzel.

diyebilirim ki akp'nin neredeyse tamamı inşaata dayalı bunca gereksiz vaadi arasında tek işe yarayanı, "insana dokunanı".

yok şunu zengin edecekmiş, yok yandaş zengin yaratacakmış, umurumda değil. çocuklarımız adına, eğitime yapılan yatırım adına faydalı.

öyle "isteyen istediği hastaneye gidiyor", "ilacını istediği yerden alıyor" yalanları gibi de milletin kafasını karıştıracak palavradan bir uygulama da değil. gayet somut ve işlevsel.

büyük bir kağıt israfını önlemesi açısından da çevreci, evet.

gelgelelim...

özgür internet talebine "porno istiyorlar" diyerek yaklaşan bir zihniyetin ileri teknolojinin faziletlerini bizlerle aynı şekilde algılamadığı kesin.

hopa'da vefat eden emekli öğretmenimize reva görülen saygısız, terbiyesiz tavır da sadece "belirli bir eğitim türü"ne önem verildiğini, itaate dayalı ve şüphecilikten uzak, başka fikirlere kapalı, dar bir eğitim sistemine doğru kaydığımızı gösteriyor.

bu elektronik kitaplarla sağlanacak çevreci faydayı da hiç önemsemedikleri hes, termik ve nükleer santral projeleriyle görüyoruz.

özetle, tam bir akp projesi: laflar müthiş, icraat mafiş.

mustafa kemal atatürk vs recep tayyip erdoğan

biri kemal'dir diğeri tayyip. benim açımdan güzel özet.

kemal kılıçdaroğlu

doğrusu yanlışı karizması ssk'sı bilmemnesi...

biri amerika'dan ahkam keser...

birinin "adam" gibi gazetecilerinin karşısına çıkamazken...

gidemezsin denildi... çıkmazsın denildi...

hakkari'ye de gitti... maskeli beşlerin karşısına da çıktı...

helal olsun sana... oyum da sana!

tanım: 2011 yılı itibariyle türkiye siyasetindeki en samimi adam.

rte duble yol yaptı

ülkemizdeki en ucuz şey benzin olduğu için bütün anadoluyu geziyoruz sayesinde. maşallah hocam.

recep tayyip erdoğan ın yargılanması

12 eylül referandumunda sırf "kenan evren yargılanacak" diye umut edip gözünü kırpmadan pusulanın mavi tarafına mührü basanların (bugün kandırılmış görünüyorlar) yerine kendimi koymak istediğimde hep bu karşılaştırmayı yapıyorum.

acaba ben de bir gün, elime böyle bir fırsat geçerse, bugünkü zorbanın yargılanması için gözümü karartıp, yan sonuçları her ne olursa olsun sırf "karizmatik" diye yere göğe sığdırılamayan şu adamın şaşkın ve pişman bakışlarını görmek için her şeye "evet" (ya da "yetmez ama evet") der miyim diye düşünüyorum.

öncelikle, bundan 20 yıl sonra mı , 30 yıl sonra mı olur bilemem ama yaptığı bunca zorbalığın karşılığında bir gün mutlaka olması gereken şey budur. bu ayrı. (karşı koyana "eşkıya" dediği şu hes'ler bile yargılanması için yeterli sebeptir)

ama bu olmazsa, hopa'da ölen emekli bir öğretmene ya da otobüsten düşüp yaralanan bir koruma polisine üzüldüğüm kadar üzülmem buna.

olan nihayetinde insana oluyor be, küçük insana oluyor, bize oluyor.

kimdir recep tayyip erdoğan? kimdir? kendini dev aynasında gören bir cüce!

kendimizi yiyip bitiriyoruz bir hiç için... gebersin. kendi pisliklerinde boğulup gitsin hepsi.

bir gün elime böyle bir fırsat geçerse, bir gün birileri bu adamın "yargılanma umudunu" bana satmaya çalışırsa, dönüp bir çevreme bakmaz, "insan"ı göremezsem, sırf kendi sinirim için, sırf geçmişte kendi uğradığım haksızlıklar için, şu zavallıyı hapse gönderip kendi çapımda bir "galibiyet" duygusunu yaşamak için başka insanların haksızlığına göz yumacaksam yazıklar olsun bana...

size de...

sırf iki tane paşa yargılanacak diye şu ego manyağını başımıza musallat eden "yetmez ama iyi olur"culara da bin kez yazıklar olsun!

not: "darbeyle işbaşına gelmiş bir askerle seçimle iş başına gelmiş bir başbakanı karşılaştıramazsın" diyecek demokratik portakallara diyeceğim şey, bu ikisinin benim için farkı yoktur. biri silahla iktidardaydı biri gaz bombasıyla... ikisi de öyle ya da böyle iki-üç kişinin menfaati yüzünden insanları uyutmuştur,kandırmıştır, birbirine düşürmüştür. ve zorbalık zorbalıktır. kimden, hangi "makam"dan geldiğinin benim için hiçbir önemi yok. senin için varsa, onu bilemem.

kate middleton ın eski sevgilisi

muhtemelen içiyor kendisi şu anda. pirens hakkında ileri geri konuştuğuna da eminim.

(bkz: 29 nisan prens william ve kate middleton ın düğünü)

tayyip erdoğan ın peygamberliğini ilan edeceği gün

bu gazla giderse çok uzak olmayan gündür.

27 nisan itibariyle öyle bir konuşma yaptı ki -ve öyle bir dinlendi ki- ateşi ilk bulan da kendisi sanayi devrimini gerçekleştiren de.

maşallah.

türkiye nin en aydın sanatçısndan duygusal konuşma

(bkz: nihat doğan)

kedilere koyulan isimler

kedicik.