bugün

entry'ler (194)

ilber ortaylı

tarihçidir.

dolayısıyla tarihi bir belgenin kimin elinde olup kimin elinde olamayacağını bilen adamdır. bilebilecek adamdır.

şahsen kendisiyle tanışmışlığım mevcuttur, -akrabam, hocam, kankam değil elbet. 2 dakika sohbetimiz oldu izmir kitap fuarında, o kadar- dolayısıyla adama bugün yaftalanan "üslupsuz, terbiyesiz" kelamları bana biraz abartılı geliyor. pardon, şimdiye kadar yandaş medyadan, yandaş olan herkesten çok mu üsluplu eleştiriler dinledik? abi güzel söylemişsin ama böyle mi söylenir bu filan diyen var. çok kibarsınız canım işte bu kibarlığınız sayesinde bu kadar cüretkar olmasın bu abuk gazeteler falan? hı?

şöyle bir şey daha var, ondan büyük kim varmış, en büyük tarihçi o muymuş, onun hocası kimmiş de bilmem ne? bir sürü yerde işte adama giydirmeye uğraşmış didinmiş adam var.

tamam ilber küçük, siz büyüksünüz. hepiniz zekalısınız, o salak.

son sözüm: standart bir telefon konuşmasında canınız nasıl isterse, hangi üslupla dilerseniz öyle konuşursunuz. keyfiniz yettiği gibi. hele de arayan size dünyanın en abuk sorusunu soruyorsa, gülmekten kusasınız geliyorsa, canınız nasıl isterse öyle konuşursunuz. sizden habersiz, söylediklerinizi yayınlayan, hakkınızda haber yapan kimseler ise alenen yavşaktır. üslupsuzluğu, gazeteciliği bir kere daha yerden yere vurma işini aslında onlar yapmıştır, ilberciimin bir günahı yok.

yayınlayalım mı diye sorsalar, "kızım enayiliğin dibindesin" de derdi herhalde.

çok içlendilerse, ses kaydını da yayınlasınlar, ilber hocanın sesini duymayı seviyoruz biz.

sonuna kadar da haklıdır. afedersiniz ama bok kurarsınız yeni türkiye filan.

sherlock

daha çok varmış gelmesine. dediklerine göre 4. sezon dee 2016 adını verdikleri yılda olacakmış. şimdi o yıl o kadar uzak ki nasıl bekleyeceğime dair hiçbir fikrim yok.

keşke daha geç keşfetseydim ve hepsini bir çırpıda bitirmeseymiş a sözlük.

içim yanıyor, içim.

daha da kötüsü çok yaşlanacağım ben yeni sherlock gelene kadar.

benedict yaşlanmasa bari.

13 mayıs 2014 soma maden ocağı kazası

bütün gün, iş güç, derman lazım diye kendimi tutmak zorunda olmam sebebiyle bu saate kadar pek gündem takip etmedim. hoş, nice olaydan beridir sosyal medya dışında kaynaklara pek güvenim kalmadı, nihayet bugün kırkağaç semalarında olan bir öğrencim, "hocam, durumlar bildiğiniz gibi değil, burası televizyondan izlendiği gibi hiç değili, burası cehennem, hepimiz yanıyoruz." dedi, biraz da gerçekçisinden "rakam"lar verdi.

yazacak çok şey olduğundan sustum bütün gün, üzeri kapansın diye söylenen bir sürü yalana mı halleneyim, birden 19 yaşına çıkıp sonra yok olan kemal için mi dertleneyim, oksijen maskesiyle yaralı gösterilmeye çalışılan ölüler için gidip birilerini mi öldüreyim, hala istifa etmek yerine "ama biz hiçbir şey yapmadık kiii." diyen siyasetçilere mi darlanayım, sedye kirlenmesin diyen işçiye mi, bir oğlum bir damadım var ikisi de öldü herhalde diyen amcaya mı, onun karısı hamile diye feryat figan ağlayan işçiye mi, hangisine...

bütün bunlar bende afedersiniz ama anıra anıra ağlama isteği uyandırıyor, karnım tok, sırtım pek, anam babam kardeşim hayatta, sağlığım yerinde. her şey yolunda bizim buralarda. ama ben anıra anıra ağlıyorum. lanet olası olayın faillerini biliyorum çünkü, üstelik sonuçlarını da. kaç tane insan evlatsız, babasız, eşsiz, ailesiz, dermansız... ne uğruna?

ben ağlıyorken işte baya burda böyle, adamlar hali hazırda yandı gülüm keten helvacılıktan ölecek hallerdeler, gözleri bile dolmuyor, kılları bile kımıldamıyor. kalkıp gerizekalıyla alay eder gibi açıklamalar yapıyorlar bir de. doğru, mart ayıydı, bir ara memleketin büyük bir çoğunluğunun zekasından şüphe etmiştik gerçi, sonra geçti. olabilecekler aklımıza bile gelmediği gibi, olunca da "olağan şeyler"e bağlamak mümkün çünkü.

bugün memleketin insanının kendisini ne kadar değerli hissettiğini gördük, para kazanmanın, acıdan kanıra kanıra ağlamanın, ona rağmen sineye çekip çekip "olur yea"cılığın manasını gördük.

acıdan içi çekilmiş insana tekme atan 5 vakit namazlıları da gördük.

yüzsüzlüğün de, koskoca adama, başbakan vasfı taşıyan bir zata zerre kadar yakışmadığını -bir kere daha ve canlı yayında- gördük.

farkındalığım yıllardır böyle olduğundan söylüyorum.

acı içerisindeyim ben.

ömrümde ne madenci gördüm, ne akrabam madenciydi, ne madene yakın bir yerde yaşadım, bir ara bomba diye bir kitap okudum, kapitalist düzen vıttırı zıttırılarıyla ilgili bildiğim en siyasi şeyleri de orada gördüm.

bugün siyasi, felsefi, maddi her şey yalan.
bir tek üç kuruş para için, senin aklına bile getiremediğin o şeyi, yerin bilmem kaç metre dibinde çalışmayı göze alan adam gerçek, bir de onun artık buralarda olmadığı.

kısa süre sonra yaygara nihayete erince, o adamların yerine konacak olan işçiler de gerçek. onlar da ölecekler. ulusal yaslar, yarıda duran bayraklar durmayacak.

hiçbir açıklama, acı çeken hiç kimsenin kalbine dokunmadı.
çok üzgünüm.
bugün yaşanan, unutulmaması gereken her şey için çok üzgünüm.

bu yüzden de, seçim sonrası nasıl kıvrandıysam, peşinen olacaklar için çok üzüldüysem, şimdi de üzülüyorum.

ve galiba benim bu hiçbir halta yaramayan ruhum, kimsenin derdine derman olamayan yüreğim, buna sebep olan, bu acıyı yaratan, kim varsa, herkesin ama herkesin boğularak can verdiğini görmeden rahat etmeyecek.

yasıma, üzüntüme, isyanıma tomayla su sıkan, biber gazıyla tuz biber olan bütün fonksiyonlarınız ve faaliyetleriniz yerin dibine batıversin. bugün yusuf'un attığı tekme, yarın çoluğunuza çocuğunuza denk gelsin.

tanım: muhtemelen 3-5 ay sonra unutulacak olan ve sahte üç beş raporla tarihin tozlu sayfalarına gömülecek olan, türkiye'de bundan 20 yıl sonra da, 200 yıl sonra da yaşanması muhtemel olan "kaza"dır.

bir adet "ölenlere rahmet, kalanlara sabır" temennisiyle söndürülebilir.

sherlock

nihayet cemi cümlesine arkadaş tavsiyesi ile başlayıp zannedersem 4 iş günü içerisinde 1'den 3'e erittiğim dizidir. aralık ayına kadar mı bekleyeceğim ne yapacağım şimdi tam olarak bilmemekle birlikte, belki de şimdiye dek izlediğim en iyi güncellenmiş kalıp hikayedir diyebilirim.

kurgusundan efektine, karakter olarak sherlock uyarlamasından; sherlock adlı vatandaşı oynayacak olan o vatandaşın seçimine kadar her şey mükemmel.

ben de özledim

kalkma sebebinin hafta içi gece çok geç saatte yayınlanan dizi gerçeği olduğunu düşündüğüm canım dizim 2dir.

lakin yine çok sevmiş olmama karşılık bitip gitmiş, ellere karışmış, tozu bile kalmamış olacaktır.

anlamadığım da, sevdiğimiz şeylere sahip çıkmaya bu kadar meyilli olduğumuz halde, niye bizi durutmadıklarıdır.

gerçekten şu başarılı adamların çıkıp beni bu konuda aydınlatmalarını bekliyorum.

son sözüm, bir daha da böyle birlikte dizi yaparlarsa, bu sefer tercihen izlemeyeceğim, belki sorun onlarda değil, bendedir.

cocoon

şimdiye kadar dinlediğim en iyi ses, en iyi müzik ve en baymayan sakinlik dallarında kendilerine ödül dahi verebileceğim güzellikte fransız grup şeysi. her anlamda bence ziyadesiyle profesyoneller.

çok güzelli eserleri için,

(bkz: oh my god)
(bkz: sushi)
(bkz: cliffhanger)
bonus+çok sağlam sevgiliye laf sokar hedesi

(bkz: i will be gone)

grey s anatomy

uzun süredir, calliope torres karakterine gıcığı olduğunu düşündüğümden shonda'ya hazırladığım laflar vardı, buradan aktarıyorum kendisine.

--spoiler--
daha önce başına gelenleri saymıyorum bile, kocası öldü, mark öldü, birsürü insan gitti elinden falan da, hani artık rahat etse lan şu kadın bi, karısının bacak gitti, karısının iffet gitti, en son bi de dava açıldı nerdeyse doktorluğu elinden gidiyodu, sen hala yeme içme callie'yi de mutlu etme. şerefsizim gerged oldu karı çek çek dertleri. ay. ben şiştim.
--spoiler--

muhtemelen 25 sezon devam etse 25 sezon izlediğim, en güzel dizimdir. yerim.

ses ver

emre aydın yeni çıkardığı albümle, insanlara bununla göz kırpacakmış.
duvarlar ördüm,
köprüler yıktım...
döndüm bi'baktım,
hiçbir şeyi unutmamışım...

eğer her şey bitiyorsa,
bitsin artık yokluğunda...
eğer her şey bitiyorsa,
beni bırakma burada...

çocuklar toplanıp gittiler içimden...
dünle(?) unutmak arasındayım* şimdi...
sen yoksun inan bi'tek sen lazımken...
bi'ses ver, yapma, burada bırakma bizi...

ses ver... ses ver...

yeminler ettim,
ve çok konuştum...
döndüm bi'baktım,
hiçbir şey söylememişim...

eğer her şey bitiyorsa,
bitsin artık yokluğunda...
eğer her şey bitiyorsa,
beni bırakma burada...

çocuklar toplanıp gittiler içimden...
dünle unutmak arasındayım şimdi...
sen yoksun inan bi'tek sen lazımken...
bi'ses ver, yapma, burada bırakma bizi...

ses ver... ses ver...

(bkz: eylül geldi sonra)

weavesilk com

burada çizdiğimiz şeylerin çoğu, ( çok denedim, tümü diyebilecek noktaya gelmek üzereyim ) şeytan işaretlemeleri gibi durmakta.

altında bi i.nelik aramak lazım mı bilemiyorum tabi ama, nereye kaydırsam pentagram çıkıyor, keçi boynuzu çıkıyor, ne bileyim efendim tuhaf tuhaf silüetler oluşuyor, hani insanın aklına satanik satanik şeyler geliyor vallahi yalanım yok.

azıcık oynadım, müziğiyle de birleşince bi noktada "biiissssm." deyip kaçma ihtiyacı hissettiriyor.

güzel müzel çiziyor ama azıcık dikkat ederseniz boynuzları ve silüetleri, hatta asılmış duran, aşağıya doğru bacakları incelen o zatı görebilirsiniz. ( hayır, paranoyak değilim. )

şeytan icadıdır, o kadar diyebiliyorum.

rte nin olası roger waters tepkisi

"devlet terörünü de, adaleti de sizden öğrenecek değiliz. biz watersları da iyi biliriz. duvarları yıkmayı da iyi biliriz. biz biliriz. en iyi de biz biliriz."

hugh laurie

(bkz: let them talk)
(bkz: didn t it rain)

mavi gözlü, çekici, güzel bakışlı adam, aktör, müzisyen, yenesi, yutulası.

yazmak istedim çünkü bazı yerlerde yaptığı müziği beğenmeyen ve "emman oyunculug etsin bu adam oyuncu iyiydi bu tihii" triplerine girenler olmuş, girmeyin yani. netice itibariyle gitarı yazdan yaza sahilde karı tavlamak maksadıyla öğrenip çalan bir neslin aynı anda hem piyano hem mızıka çalabilen bir adama, ( şarkı söylemesini de eleştirmek ++ dahil bu mevzuya ) müzik eleştirmeni olarak "olmamış" demek ayıptır, günahtır, taş olursunuz taş.

ayrıca hangi albümde olduğunu hatırlamadığım bir changes şarkısı var ki, vaşşş vaşşş...

netice itibariyle, işte o sakalındaki her kıldan yetenek fışkıran ingiliz asilzadesidir efenim.

haruki murakami

yeni gözdem.

haşlanmış harikalar diyarı ve dünyanın sonu adlı eserini okumuş, sahilde kafka ile kendisine devam etmekteyim.

yazarlar arasında en çok rahatsız olanları seven bünyemde, gerçekten rahatsızlığıyla meşhur olduğunu söyleyebilirim. ağır ağır ama derinden adamın epeyce canını sıkan bir yapısı var.

sahilde kafka adlı eserdeki "kader" tasviri, tasvir kabiliyetinin üstünlüğünü ciddi anlamda gösteriyor.

kitaplarında kullandığı belli başlı unsurlar var, kedi mesela, özellikle yenilen yemekleri çok net bir şekilde tasvirliyor ve dahası da şimdiye kadarki kitaplarında kütüphane ögesi oldukça mevcut. illa ki bir kütüphane olacak kitapta, çaresi yok.

en nihayetinde kitap bitiyor, çok uzun da olsa orta uzunlukta da olsa kitap bitiyor ama size bunca hikayeyi niye anlattı, sonra niye oldu, hiçbir fikir yok, aklınız höngedenek kalıyor öyle.

haşlanmış harikalar diyarı ve dünyanın sonu adlı eserde bulunan yürek ve dünyanın sonu metaforları da oldukça başarılıydı. ne diyor, dünyanın sonu insanın yüreğinde miydi, öyle bir şeyler.

şimdiye kadar niye okumadığımı, hatta adını bile duymadığımı bilmiyorum ancak, sahilde kafka yı bitirmeden daha 1q84 siparişimi verdim. alayım da dursun, bi gün illa ki okurum ben onu da.

onunla ilgili olarak da, "yürekten sevdiğin bir insan varsa, bir kişi olsun yeter, hayatın kurtulmuş demektir." der giderim.

galiba harukiciim, seni de yerim.

vilify

device adlı david draiman projesinin ilk eseridir. sözleri de ahana.

aslında özetle bol bol fucker, sucker içeren her zamanki gibi sinirli gergin bi eser ancak iyi, iyi.

As you Vilify every single move that I make
And try to lull me into your insanity,
You'll come to know that you never had control from the outset.
Go find another lapdog, Fucker!

Meaning to terrify every single word that I say
just let me whistle it with our disparity.(?)
Leave me alone!
Take another wretched soul on the hell-ride,
Go find more susceptible sucker!

I can't believe this is happening.
I don't wanna start over again,
Still, I keep falling over again and again and AGAIN!

When you Vilify you begin to nullify
Everything that we've ever done!
You're fucking with my head!
As you vilify all I've ever given
I don't want to fall apart anymore!
I want to end it right NOW!

When you Vilify I start to ponder
Every battle ever fought, every thought.
Imploding in my head!
As you Vilify I need something to feel
And I will force you to devour enough.
Why don't we end it right NOW?!

I've had my fill and I think I've had enough when you
o-pen your mouth
Every word incenses me!
Don't wanna know why your every waking moment
revolves around criticizing every part of me.
Another ??? I cannot be defined
from the blood and the soul and let it flow incessantly!
FUCK YOU ALL!
And let every minute be a reminder of
How you let it all come crashing down!

And when you're broken and bitter inside
and reality sucks 'cause you know I'm right.
All over nothing and forgiving(?) inside.
Well doesn't it suck just to know we're RIGHT?!

device

bugün şahsım adına bana düğünü, bayramı yaratmış yeni gruptur. evet kendisi david draiman'ın procesidir, deyvidciim de ısrarla disturbed dağılmadı, ara verdik başka işler peşindeyiz dese de, ben pek önyargı sahibi olmadan beklemeye başlamıştım kendilerini.

albümleri nisanda çıkacak olan, bugün ise ilk single çalışmaları olan "vilify" adlı güzide eseri "worldwide premier" ile beğeniye sunan, galiba über olmuş gruptur.

ilk single ile birlikte, sanırım iyi işler yapacaklarını kehanetlerim arasına alabilirim.

tek sorun, aynı disturbed gibi, bunlar da dünyayı dolaşıp, türkiye'ye gelmeyecekler. üzücü ama yapacak bi şey de yok tabi.

burdan vilifaylayalım.

http://www.youtube.com/wa...mbedded&v=-K1q1pw04Bs

iki ogrenci bir tam

kendisine güzel "aylavyu"lar hazırladığım yazar.

i love you

(bkz: woodkid)

where the light shivers offshore
through the tides of oceans
we are shining in the rising sun

as we are floating in the blue
i am softly watching you
oh boy your eyes betray what burns inside you

whatever i feel for you
you only seem to care about you
is there any chance you could see me too?
cause i love you
is there anything i could do
just to get some attention from you?
in the waves i've lost every trace of you
where are you?

after all i drifted ashore
through the streams of oceans
whispers wasted in the sand

as we were dancing in the blue
i was synchronized with you
but now the sound of love is out of tune

whatever i feel for you
you only seem to care about you
is there any chance you could see me too?
cause i love you
is there anything i could do
just to get some attention from you?
in the waves i've lost every trace of you
where are you?

arkadaş, bu adam bu işi biliyor yahu. basbaya über alles güzellikte şarkı sözleri yazıp mükemmel müzikler yapabiliyor. üstelik de çok güzel söylüyor adam. müptelası olmamak yemin ediyorum ki zor. bu kadar kalite olmasına rağmen az insanın bilmesi de bence makul bir durum. ne olur hep böyle kalsın, türkiyeye de geliyor nasıl olsa. canımın içi ya, tatlı kuş.

tanım: woodkid tarafından yapılıp kliplendirilmiş yeni damar. dinleyin, dinlettirin. sizi zerre kadar sallamayan, doğum gününüzde sizi unutan ama sizin asla unutmadığınız o hatun/adam her kimse ona video linkini atın, şarkı sözlerini atın. gitarla unplugged versiyonlarını çalın, bi şeyler yapın, belki nice şeylerin yapamadığı şeyi bu şarkı yapabilir. çünkü şarkı baya, maymun oldum, dikkatini çekmek için daha yapabileceğim bi şey var mı, çünkü seni seviyorum diyor, çok net, çok özel, çok içten. yerim.

leyla ile mecnun

gebertene kadar güldürüp akabinde salyayı sümüğe bağlatana kadar ağlatan dizidir. uzun zamandır böyle iştahlı ağlamadım desem yalan olmaz.
--spoiler--
şimdi bu bölümün sıçıp batırdığını, ağlattığını üzdüğünü kaç tane komikli bebek videosu toparlar dersiniz...

o değil de, sevdiğiniz filan varsa gidin söyleyin lan, sarılın, annenizi öpün. bak yarın çok pişman olabilirsiniz sonra.
--spoiler--

leyla ile mecnun

nihayet.

yemin ediyorum, şerefsizim nihayet. en sonunda gerçek bir tek kadın, tek adam aşkına dönüştü. ups, pardon, bu sefer de iki adamımız var. lakin, elbette ki sırf başrol mecnun diye o mu kazanacak bilemiyoruz. çünkü burası kireçburnu, burda her şey olabilir.

kesinlikle çok uzun zamandır ilk defa keyifli keyifli oturup izlediğim bir bölüm oldu.

hadi böyle devam edin de, bozdu diyenlere gününü gösterin diyorum, başka sözüm yok sayın hakim bey.

güzelsin, hep güzel kal.

figun dinçer

şiir inceleme derslerinin dünya tatlısıdır.

ders arasında gözlerimi kaşımam üzerine pat, adeta çemkirir gibi,

-kaşıma gözlerini çocuum aaaa, mikrop kapıcan sonra bak, hayır hep bundan oluyo mikrop kapıyosunuz, o eller kaleme değiyo, masaya değiyo, her yere değiyo, kaşıma çocuğum ellerini öyle, ay ben sizin anneniz sayılırım, bozulmuyosun di mi, e hep ananız babanız uzakta ne yapayım, uyarmak mecburiyetinde hissediyorum kendimi...

nutuğu ile beni mest etmiştir. hayır, sokakta görseniz yardımcı doçent demezsiniz, mahallede koltuk altında örgüsüyle figun teyzedir dersiniz.

ama hocalığı da ayrıdır.

en sevdiğim mottosu da, "şiir herkese göre farklı mıdır çocuklar. bok farklıdır. bi kanıtlarım, ağzınız beş karış açık kalır."

feyyat gökçe

hakkında bu kadar güzel entry okuyunca ben kendimi yanılıyorum zannettim.

bir an dersi düşündüm de, yanılmıyorum.

tanıma gelecek olursak, değişik olacağım diye yapması gerekenlerin tümünü unutan adamdır, kanımca.

entry leri okuduğunu da biliyorum, bunu da okusun. benim için bir sakıncası yok.

hakaret etmeyeceğim gerçi, kendisini seven-sayan çok. ilk derste "vay be öğrencilerini ne güzel tiyatroya, sinemaya, etkinliğe yönlendiriyor" desem de, anlamadığım durumları da var. milletin gezmesini-tozmasını eleştiriyor, "derse gelmediğinden babanın haberi var mı?" falan diyor mesela. pardon, sorun nedir? adam devamsızlıktan kalsa hesabını sen mi veriyorsun, pardon yani.

herkesin mutlaka iyi bildiği yönleri, dersi işleme tekniğini yetkin bulanı, bulmayanı, ıvırı zıvırı çok fazla da olsa, bana biraz, uçukluğun dozajı istemsizce yukarıya çekilmiş gibi geliyor derste. hani fakültede formasyon derslerini veren de üç-beş hocayı tanırım, diğerleri suya sabuna batmaz, akmaz, kokmaz, farklılık da iyidir, çabuk çıkmaz ama, ı ıh, bu kadarı fazla.

ders anlatımı esnasında, "bir sınıfta ne kadar çok kural, ne kadar çok kurallı cezalı uygulama varsa, o sınıfta öğrenme o kadar düşer." dedikten sonra, "dersime en fazla 10 dk geç kalabilirsiniz, aralardan sonra da en fazla 3 dk." dersen, adama adıyla numarası arasında 5 yerine 8 boşluk bırakmış diye eksi verip "vize ödevinden 5 puan kırdım" dersen, söylediğinle yaptığını pek bir tutmamış olursun, sanırım. önce fikirle, zikir. bence. yani ilerde kendisiyle aynı mesleği yapacak biri olarak, bana öyle geliyor. bilmiyorum, yoksa şüphen mi var?

neyse, seveni sevmeyeni varken, kendisi saygıdeğer bir hoca iken bu kadar eleştiri yersizdir belki de. çünkü parmak kaldırıp eleştiri yaptığında da kendisini savunacak, seni yerin dibine yollayacak cümleler biliyor kendileri. lüzum yok.

buraya adını yazıp, okuyup sonra dersini alacaklara tavsiyeler,
dersinde akıllıca laflar edip hocayla dikleşeyim demeyin. kendisi en çok yerin dibine sokmak için akıllıca laf eden adamları arıyor. "döğüşmek istiyorum bugün." diyor falan. bulaşmayın. gidin derse, ödevlerinizi yapın, eksi almayın, çok da şeapmayın. geç de kalmayın sonra çok kızıyor, geç kalınca da eksi veriyor.

ve adam haklı, burası üniversite değil, lise.